Mekke'de nazil
olmuştur, elli iki ayettir.
Allah (c.c) bu dünyada
neyi nasıl ve ne şekilde yapacağımızı öğretmek üzere, dünyada devlete, ahirette cennete ulaştırmak için peygamberi ile beraber
kitabını göndermiştir.
İlk inen ayetler
insanoğlu için en önemli âyetlerdir. Mekke toplumunda o güne kadar peygamber
mesajına kulak vermemiş, vermiş ise de İsa'dan beri gelmekte olan ve tahrif
edilmiş ayetleriyle biraz Allah kelamından nasibi olmuş, insanların arasından Rasulullah (S.A.V) Efendimiz peygamber olarak
görevlendirilir.
İlk inen Alak suresinde; okumaktan, yazmaktan, insanlar arasında
eşit muamele etmekten, insanların makam ve mevkilerine bakarak değer vermeyip,
insanların Allah'a bağlılıklarına bakarak değer vermeyi ve Allah'a itaat edip,
insanların-nevalarına uymamayı, insanlara emrediyor Allah (c.c).[1]
1- Ey
bürünen (peygamber)
2- Kalk ve
uyar.
3- Rabbini
yücelt.
Ey örtüsüne bürünen!!
Peygamber'in (s.a.v.) bir
gün Cebrail (A.S)'ı kendi.asli şekliyle gördüğünü, ürperdiğini, eve gelip
yatağına burgusunu atıp yattığını ve bunun üzerine bu surenin nazil olduğunu
tefsircilerimiz bize haber vermektedirler.
"Ayetin nüzul
sebebi, manayı tahsis etmez" diye bir kaide vardır. Bu ayetin Peygamber
Efendimize inmiş olması hükmünün O'na ait olmasını gerektirmiyor. Kıyamete
kadar gelecek olan insanlara da hitap etmektedir. Şimdi biz bu ayeti
okuduğumuzda şu mesajı anlarız. Yatağına yatmış, uyumuş insanlar, kalkın ve
insanları uyarın. Arabın dilinde "Neziru'l-Uryan" eskiden beri
bilinen bir tabirdir. Bir topluluğa çok önemli bir tehlikenin geldiğini haber
vermek için koşarak gelen biri, uzaktan
sesini duyuramadığında, elbisesini soyunur ve böylece tehlikenin geldiğini
duyururmuş.
İşte Peygamber
efendimiz (S.A.V)'de, bir Nezîru'l-lıyan gibi feryadu figan ediyor,
ev ev dolaşıyor, canların ve tenlerin cehenneme
gitmemesi için her insanın ayağına kadar gidiyor, onları İslâm'a çağırıyor.
Bazen de toplu halde insanları İslâm'a çağırıyor. Bizde aynı şekilde
insanlarla teker teker ilgileneceğiz. Her yerde ve
her zaman da insanlara İslâm'ı anlatacağız.
"Rabbini sen
büyükle." Cümle yapısı gereğince anlam şu şekildedir. "Yalnız Rabbini
büyükle." Allah'a hamdolsun biz bunu "Allah'u Ekber" diyerek
yapıyoruz. Ezan-ı Muhammedi ile biz bunu dünyaya haykırıyoruz. Her zaman ve her
yerde bunu yürekten söyleyecek olursak, karşı tarafı mutlaka etkileyecektir.
Efendimiz (S.A.V)
şöyle buyurmuştur: "Müezzinin söylediğini sizde söyleyiniz." Yani
onun söylediğini sizde tekrarlayınız. Ancak "Hayya
ale's-Salah ve Hayyaale'l-Felah'ta"
"La havle vela kuvvete illa billah"
diyeceğiz. Bunu hep birlikte söylersek ne olur? Bütün evler de günde beş defa
ezanla birlikte "Allah'u ekber,
Allah'u ekber"
diyebilirsek, 15 milyonluk İstanbul şehrinde bir anda tek mesaj gökyüzünde
çınlar. Müezzinlere bir destek verip "Evet en büyük Allah'tır."
diyoruz. Bunu sağlarsak, "en büyük filan" sözleri söylenmez olur.[2]
4- Elbiseni
temizle.
Dikkat ederseniz,
"Alak, Kalem, Müzzemmil
ve Müddessir" sureleri ile bizler mübelliğ olarak yetiştiriliyoruz. Kim tarafından? Allah(cc) tarafından yetiştiriliyoruz. Rabbim, Efendimizin
şahsında bizlere de elbiseni temiz tut diyor.
Yani tebliğci; iç
dünyasını şirkten, küfürden, inkardan temizleyecektir. Dış dünyasını da
pisliklerden yani görünen pisliklerden temizleyecektir. Çünkü insanlar dış
görüntüye de dikkat ederler.
Bunları yapmak
takvadır. Takva ise; "içini Hakk için, dışını da
halk için süslemektir." Sinan paşa;
-Beratının nişanı"Kum ve enzir"
-Siyahına tıraz olmuş"Fe tahhir"
diyerek, efendimizin
uyarı için Rabbinden beratı olduğunu ve elbisesinin renk ve deseninin temizlik
olduğunu ifade ediyor.[3]
5- Pislikden
uzaklaş.
"Kötülüklerden de uzak
dur." Yani kötülük yapma, kötülük yapanlarla beraber olma, kötülük
çarşılarında gezme, kötü arkadaşlarla birlikte olma.
Peygamber efendimizin
bir hadisi ata sözü haline gelmiştir. "İslinin yanında oturanda is,
misklinin yanında oturanda misk kokar."[4] Kötülerin yanına ancak, onları kurtarmak için
gidilecektir.[5]
6- Yaptığını
çok görerek, nıenn (kesine, başa kakma) etme.
Bu ayeti bir kaç türlü
anlamak mümkündür.
1- İyiliği
çok görüp başa kakma.
2- Çok elde
etmek için vermek. Yani Türkçede biz bunu. ata sözü
şeklinde şöyle ifade ediyoruz. "Kaz gelecek yerden tavuk
esirgenmez."' Bunu yapma diyor Allah (c.c). Yani verdiğini karşılıksız
ver.
3- Bu
yaptığın ibadetleri Rabbine karşı çok görme. Yani bu çağda bizden iyi ibadet
edenler mi var canım? deme.
4- Yaptığın
ibadetleri çok görerek gevşeme.[6]
7- Rabbin
için sabret.
İnsanlar yüzünden bir
çok ezaya ve cefaya müb'tela olacaksın, başına bir
çok şey gelecek, sen onlara sabır göster. Aslında her şey Rabbimdendir. Bu
insanlar vasıtadır. Yani imansızların yaptıkları Allah'ın gücü, planı programı
içerisinde cereyan ediyor. Ama o insanlar bu işlerin birer vasıtasıdırlar.
Onlar iradelerini kötüye kullandıkları için günaha gireceklerdir. Biz de onlara
karşı sabredeceğiz, direneceğiz. Bunu da Allah rızası için yapacağız.
Sabrı şöyle tarif
ediyorum ben:
Timur'a sormuşlar.
"Beyefendi önüne geleni yıkıyorsun. En son Yıldırım Beyazıt'ıda
Ankara'da mağlub ettin. Bu başarının sırrı
nedir?" Timur'da; "Sabretmek" diye cevap vermiş. Peki Nasıl bir
sabır? dediklerinde, Timur; "elini ver" demiş ve karşısındaki adamın
parmağını ağ zina almış, kendi parmağını da onun ağzına vermiş. "İkimiz de
ısıraca ğız." demiş.
Isırmaya başlıyorlar.
Derken karşıdaki adam
dayanamayınca "aaaa.." diyerek ağzım açı
yor. Timur kendi parmağını karşıdakinin ağzından çekiyor ama adamıı parmağını ısırmaya devam ediyor. Sonra bırakıyor ve
diyor ki; "bat "aaaa.." diye
bağırmanın sana faydası yok, bana faydası var Sabırsızlık düşmanına fayda
verir. Harbde de öyledir Harb
de biı ısırma sanatıdır." demiş.
Günahla karşı karşıya
geldiğimizde de, sabrederek kazanıyoruz öyle değilmi?
İbadetlerimize devamda da sabredeceğiz.[7]
8- Sur'a üfürüldüğündc
9- İşte o
gün, zor bir gündür.
10-
Kafirlere kolay değildir.
11- Beni,
tek yarattığımla (başbaşa) bırak.
12- Ona bol
mal verdiğimi
13- (ctrafnıda) hazır oğullar (verdiğimi)
14- Ona (Herşeyi önüne) serdiğimi (bana bırak)
O "sûr'a"
üflendiğinde, o gün kafirler için çok zor bir gündür. Beni ve xonu başbaşa bırak.
Yani kıyamet gününde o
insanlar tek başına kalacaklar. Nasıl ki dünyaya tek başına geliyorlar. Mahşer
gününde de tek başına kalacaklardır. Malı .ve evladı ona fayda vermeyecektir.
Bu dünyaya teker teker gelen insanlar yine teker teker gidecekler. Her insan eşi ve benzeri olmayan bir tek
yaratıktır. Parmak çizgisinden karekter yapısına
kadar herkesi ayrı yaratan Allah'ın gücünü, ilmini, sanatını insanda görüp
secdeye kapanmalı.
Allah (c.c) bu
ayetlerinde, insana mal verdiğini, evlat verdiğini, makam ve mevki verdiğini,
itibar verdiğini, fakat bütün bunları değerlendi-. remediğinden
dolayı da kendisine yazık ettiğini belirtiyor.[8]
15- Sonra
(verdiklerimi) artırmamı umar,
16- Hayır.
Çünkü o ayetlerimize karşı çok inatçıdır.
17- Onu sarp
bir yokuşa sardıracağım.
Allah'ın ayetlerine karşı inad edenlerin, inkar edenlerin işini, yokuşa süreceğini
yani işlerinin zorlaştırılacağını ifade ediyor.[9]
18- Çünkü O
(nasıl inkar edeceğini) düşündü ve bir ölçü koydu.
19-
Kahrolası nasıl ölçtü biçti?
20- Sonra
kahrolası nasıl ölçtü biçti?
21- Sonra
baktı
22- Sonra
surat astı, kaş çattı.
23- Sonra geri
dönüp büyüklük tasladı.
24- Ve şöyle
dedi: bu açık bir sihirden başkası değildir.
Mekke'nin ileri gelen
kafirlerinin, Peygamber Efendimizin mesajının her geçen gün artması üzerine
düşünmeye başladılar. Ölçtüler, biçtiler,
planlar kurdular,
planlarını beğenmediler yeni yeni planlar kurdular.
O'nun nefesini kesmek, sesinin yükselmesini önlemek, peygamberliğine son
vermek için her türlü planı kurdular, tuzaklar kurdular ama
başarılı olamadılar.
Sonunda kaşlarım
çattılar, gözlerini eğdiler ve Allah'ın ayetlerine sırt çevirdiler. Peygamber
efendimize karşı da büyüklenme tarafına
gittiler.
Bu ayetler bize, bu günkü
kafirlerin de röntgenini vermektedir. Günümüzde de imansızlar bir araya
geliyorlar, düşünüyorlar, ölçüyorlar, biçiyorlar, doluya koyuyorlar almıyor,
boşa koyuyorlar dolmuyor. Müslümanlara karşı kibirlenme tarafına gidiyorlar.
Müslümanların kitabı ve peygamberlerinin mesajı için bir şey söylüyorlar:
"Eskiden beri bilinen ve öğretilen bir sihirdir. Kendi aralarında ise;
"bu, sihir de değil" diyorlar.[10]
25- Bu,
insan sözünden başka birşey değildir.
"O bir insan
sözüdür" .diyorlar. Günümüzde de yakın zamanda Ölmüş birisi aynı şeyi
söylemişti. "O Muhammed'in sözüdür" demiştir.
Elimizde Kur'ân-ı Kerim ve Peygamberimizin sözleri mevcut. Kur'ân'ı okuyan her kulak sahibi insan, ikisinin
birbirinden ayrı olduğunu gayet iyi bilir. Bunun için arapça
bilmeye gerek yok.[11]
26- Onu
sakar'a yaslayacağım.
27- Sana
sakar'ı kim öğretti?
28- (O sakar
cehennem) bırakmaz ve vazgeçmez.
Kafirler öyle bir
kuyuya düşerler ki, oradan çıkmaları mümkün değil. İfade aynen şöyle; "dışarda kimse kalmaz, içeriden kimse çıkamaz."
Cehennemin bir adı da
"sakar." Onu sakar'a sokacağız. Sakar'ı sana kim öğretti, kim
bildirdi? O sakar ki, dışarda hiçbir kafir bırakmaz,
içeridende hiçbirini dışarıya salmaz. Kurtulmaları
mümkün değil. Kurtuluş ancak imanla mümkündür.[12]
29- Derileri
kavurur.
30- Üzerinde
ondokuz (zebani) vardır.
İnsanın vücudunun
derisini yakıp döküyor.
Kendimize acıyalım.
Güzel tenlerimizin yanmasını istemiyorsak ki, istemiyoruz. Öyleyse bunun için
iman edelim ve arnel-i salih
yapalım. Çünkü o cehennemde ne Ölüm vardır ne de yaşama. Yanmamak için, bu
dünyada herşeyimizi verene, yani Allah'a ibadet ve
itaat edelim.
Onun üzerinde 19 melek
vardır. Yani cehennem zebanilerinin önderlerinin sayısı 19 dur. Bu 19 rakamı
üzerinde dünya genelinde bir fırtına koparılmıştı. 19 rakamı ile ilgili kitap
ilk yayınlandığında bana bir tanesi hediye edilmişti. Baktım yalnız
besmeledeki; "Allah, Rahman ve Rahim" kelimelerinden, yalnız biri ile
ilgili doğru bilgi veriyordu. Diğerleri yanlıştı.
Bu ayetteki 19 rakamı,
bütün müfessirlerimizin ittifakıyla, "cehennem melekleriyle ilgili bir
rakamdır." Onlara karşı korunabilmek için biz, Allah'ın emirlerini
hakkıyla yerine getirmeliyiz. Kur'anın harflerini
sayıp, ondokuza uymayanları Kur'an'dan
çıkarmaya çalışan bu gurup, Kur'anın hattının Rabbim
tarafından yazılmadığını, cahiliye dönemi araplarının imla kurallarının aynen uygulandığını, lafız ve
mananın Kur'an olduğunu ve böyle indiğini unutan
insanlardır.[13]
31- Cehennem
bekçilerini (on dokuzu) kafirlere imtihan kıldık ki, kitap verilenler kesin bilgi
edinsin, iman edenlerin imanı artsın. Kitap verilenlerle mü'minler
şüphe etmesin ve kalblerinde hastalık olan (münafık)larla, kafirler: "Allah bununla neyi murad ediyor" desinler. İşte Allah böylece dilediğini
sapıtır, dilediğini hidayette kılar. Rabbinin ordularını Ondan başka kimse
bilemez. O, insanlara öğütten başka birşey değildir.
Allah (c.c)'ın bu ayeti de bir mucize olarak gözümüzün önüne gelivermiştir.
"O cehennem yaranını biz meleklerden kıldık. Yani Allah .(c.c); O
cehennemde görevli olanlar, meleklerdir diyor. Sayılan da 19 dur. Onların
sayılarını biz kafirler için bir imtihan vesilesi kıldık. Ehl-i
Kitabın bilgisinin sağlamlaştırılması için onu öyle kıldık. Ve iman edenlerin
imanlarını kuvvetlendirmek için bunu böyle yapmaktır. Şüphelilerin şüpheleri de
artar. Mü'minler ise bundan şüphe dahi duymazlar."
diyor Allah (c.c).
Niye şüphe duymayız
biz? Bizim şüphe duyan aklımızı ve kalbimizi yaratan Allah (c.c)'tır. O da
diyor ki, "cehennem vardır, cehennemin 19 tane meleği vardır." Biz mü'minler olarak diyoruz ki; "benim kalbimi yaratan
böyle diyorsa, ben inanıyorum. Şüphem de yoktur." Çünkü görsem, görmekle elde ettiğim bilgi, Allah'ın
verdiği bilgiden kuvvetli değildir. Zira görmem yanılabilir.
Bu Kur'ân-ı
Kerim insanlık için bir öğüttür, diyor Allah (c.c). Yani Araplar için veya
yalnız Türkler için değil, tüm beşeriyet için bir öğüttür.[14]
32- Hayır.
Ay'a yemin olsunki,
33- Dönüp
geldiği zaman geceye.
34- Ağardığı
zaman sabaha (yemin olsunki)
35- Şüphesiz
O (cehennem) büyük (olaylardan) biridir.
36-
İnsanlığı uyarmak içindir.
Hayır! İş sizin
bildiğiniz gibi değil. Ay'a yemin olsun ki, giden geceye yemin olsun ki, gelip
aydınlanan ve aydınlatan sabaha yemin olsun ki, O cehennem büyük bir olaydır.
Allah (c.c) bu
beşeriyeti eğitecek, top yekûn insanları eğitecek ve ellerine eğitmek üzere bir
kitap veriyor ki, o da Kur'ân-ı Kerim. Peki bu
eğitimin yapılacağı sınıf neresi? Sınıf topyekün
yeryüzüdür. Yeryüzünün her tarafı bir medresedir.[15]
37- Sizden
öne geçmek veya geride kalmak isteyene,
38- Herkes
kazandığı karşılığında rehindir.
İnsanlara bir uyandır.
Sizlerden öne geçen ve geride kalanlar için bir uyan olsun. Her can yaptığının
karşılığında rehin tutulmuştur. Bu ayet; "suçun şahsiliği" pirensibini de, Suç ile ceza denkliğini de ifade
etmektedir.
Herkes cehennemde
yaptıkları kötülük kadar tutulacaktır. Kafirler ise ebedi kalacaklardır. Kendi
amelimiz, kendi yaptıklarımız deyince, çoluk çocuğumuzu, komşumuzu ihmal
etmeyeceğiz. Biz onlardan da sorumluyuz.[16]
39- Ancak
(kitabını) sağdan alanlar müstesna.
Ancak amel defteri sağ
tarafından verilenler hariç. Onlar cehennem de rehin tutulmayacaktır. Bunlar
beraat hükmünü alanlardır. Yani siz cehennemden kurtuldunuz, berî oldunuz,
buyurun cennete denilecek olan insanlar. Onlar bunu, birinci derecede imanla,
sonra ameli salih'le elde etmişlerdir.[17]
40- Onlar
cennetlerde sorarlar:
41-
Suçlulardan
42- Sizi
Sakar'a (cehenneme) iten nedir?
43- Dediler:
"Biz namaz kılanlardan değildik,
44- Fakiri
doyurmazdık,
45- (İnkâra)
dalanlarla beraber bizde dalardık,
46- Biz ceza
gününü yalanlardık.
47- Yakın
(ölüm) bize gelinceye kadar."
Mekke'de inen
ayetlerde cehennem sahnelen daha çoktur. Yani iman etmezseniz yanacaksınız
deniyor. Günümüz de bazı arkadaşlarımız; "efendim cehennemden
bahsetmeyelim, cennetten bahsedelim" diyor. Bu, aklımızın bizi yanıltma
sidir. İnsanı yaratan Allah, bu insanın nasıl İslâm'ı çizgiye gireceğini de
bizden iyi bilir. Bu insanlar neden anlar, O iyi bilir. Onun için de Kur'an'da cehennem ve onun azabından çok yerde bahsedilir.
O cennettekiler, cehennemdekilerle
konuşurlar. Veya cennettekiler kendi aralarında konuşurlar. Cehennemlik
olanlara sorarlar. Peki siz niye cehenneme gittiniz. Hangi amel sizi cehenneme
götürdü.
Cehennemlikler;
"Biz namaz kılmıyorduk, biz fakiri doyurmuyorduk, biz İslâm'ı alaya
alanlarla beraber oluyorduk. Kıyamet gününü yalanlıyorduk. Derken bu ecelimiz
geliverdi." diyor. Her gün okuduğunuz "Maun" suresinde de aynı
şeyleri göreceğiz.[18]
48- Şefaatçilarin şefaati onlara fayda vermez.
49- O halde
onlara ne oluyorda öğütten yüz çeviriyorlar?
Onların aracıları da onlara
fayda vermez. İmansızların dünyadaki işbitiricileri, ahirette onlara hiç fayda vermiyecektir.
Kafirler için kimse şefaat edemez. Ancak mü'minler
için şefaat vardır.
Bütün bunları bildikleri
halde, Onlara ne oluyor da bu nasihatten yüz çeviriyorlar.[19]
50- Sanki
onlar ürkmüş eşekler gibiler.
51- Aslandan
(ürküp) kaçan (eşekler gibiler).
Allah (c.c) imansızlar
için bu ifadeyi kullanmıştır. İmandan uzaklaşan insanlar; aslandan kaçan
yabani eşekler gibidirler. Günümüzde müslümanla bir
yerde bulunmaktan kaçınanlar, zorunlu olarak aynı yerde bulunmak durumunda kalmışssa; "Ne kadar iyi insanlarmış, ben böyle
olacaklarını tahmin etmiyordum" diyorlar. Görüyoruzki
onlar kendi içindeki pisliklerden kaçıyorlar.
Mevlana Mesnevide[20]
"Kur'andan kaçanlar insanlıklarını yitirip
eşekleşirler, Akıl bağından kurtulan akıl, hayvanlaşır" der.[21]
52- Hayır!
onlardan herbir kişi yazılmış sahifeler
ister.
53- Hayır!
Belki onlar ahiretten korkmazlar.
54- Hayır o
bir öğüttür.
55- Dileyen
öğüt alır.
56- Ancak
Allah'ın diledikleri öğüt alır. Kendisinden Korunulmaya
ehil olan O dur, affedilmeye layık olan da odur.
Efendimizden mucize
istiyorlar. Bu istekleri inkarlarını Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/ örtmek içindir. Ellibeşinci ayette,
"dileyenin öğüt alabileceğim" ifada ettikten sonra; "Ancak
Allan'ın diledikleri öğüt alır" diyor. Burada çelişki yok. Bizim arzu ve
isteklerimiz Rabbimin külli iradesinin içinde cereyan eder. Sofradaki yemeği
ağzımıza elimizle biz götürürüz, ağzımızla biz çiğneriz ama bütün bunları
yaratan ve yöneten O'dur. Felç olan biri, elini kaldırma iradesini
gösteremiyor, öyleyse biz O'na sığınıp, O'ndan af dilemekten başka yapacak bir
şeyimiz yok.[22]
[1] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/99-100.
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/100-101.
[3] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/101.
[4] Buhari
buyu 38, Müslim hicr 146, Ebu
Davut edep 16.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/101-102.
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/102.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/102-103.
[8] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/103-104.
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/104.
[10] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/104-105.
[11] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/205.
[12] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/105-106.
[13] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/106.
[14] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/107-108.
[15] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/108.
[16] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/108-109.
[17] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/109.
[18] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/109-110.
[19] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/110.
[20] Beyit 3307-3314.
[21] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/111.
[22] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/111-112.