KIYÂME SÛRESİ
Keremli
Mekkede inmiştir. Kırk âyettir. Âllahü
Teâlâ âyet-i cefflesinde
şöyle buyuruyor:
"Kıyamet gününe andederim."
Kıyamet
gününü de inkâr eden kâfirlerin sözlerini reddetmek için yüce Alları bunun
kesinlikle olacağını vurgulamak için ona yemin ediyor.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Kendisini alabildiğine kınayan nefse yemin
ederim."
Ben
Azîmüşşân, günahlarından dolayı kendini suçlu gören
kişinin "nefs-i Levvâmesine11 yemin
ederim. İbn-i Abbas (r.a)1
in nakline göre Hz. Ömer (r.a) der ki: "İyi olsun,
kötü olsun herkes Kıyamette pişman olacak. İyiler daha çok iyilik
yapamadıklarından; kötüler de yaptıkları kötülüklerinden dolayı hasret
içindedirler." İbadet yapsa bile Allah'ın nimetleri yanında yaptığını az
gören nefis.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"İnsan zanneder mi ki herhalde biz onun
kemiklerini toplayıp bir araya getirmeyeceğiz? Evet, biz parmak uçlarını bile
derleyip iade etmeye kadiriz."
332 Kıyâme Sûresi (Cüz: 29 Âyet: 5-10)
Übeyy b.
Halef eline bir kemik parçası alarak onu ufalar ve: "Biz de böyle toprak
olunca mı Allah bizi yaratacakmış? " diye tekrar dirilmeyi inkâr eder.
Buna işaret vardır. Adiyy b. Rebia
da: "Kıyameti gözümle görsem bile inkar ederim," demiştir.
Suçluların
"parmak ucu"yla tanınması bakımından ondan bahsedilmesi de anlamlıdır.
Yani bırakın kemikleri yaratmamızı, onların en küçüğü olan parmak uçlarını bile
kesinlikle yaratacağız!
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Fakat İnsan, önündeki (o kıyameti) yalanlamak
diler. Kıyamet günü ne zaman (diye) sorar?"
Yâni
insan günah işlemeyi öne alır. Tevbeyi ise
geciktirir. Saîd bin Cübeyr
(r.a): "Tevbe edeceğim, der" şeklinde
açıklar. (Fücur) burda (küfür) demektir. Küçümseyerek
ve iğneleyici inkâr edâsıyle sorar: "Kıyamet
dedikleri olay ne zaman olacakmış?"
Hak
Teâlâ bunu şöyle haber vermiştir:
"İşte göz kamaştığı, Ay tutulduğu, Güneşle Ay
bir araya getirildiği zaman;"
Kıyameti
sana sorup-duruyorlar. O kıyamet geldiği zaman gözler hayretle ve dehşetle
açılır. Çünkü o günün heybetinden acâip halleri
çoktur. Kimse gözünü yummağa yeltenemez. Yine o gün o ışık veren Ay tutulur.
Çifte koşulmuş iki öküz gibi Güneş ile Ayın ışıkları söner. Yâni: Bu dünyânın
düzeni allâk-bullak olur...
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"(Evet) o gün insan "kaçış nereye?"
diyecek."
O
gün inkarcılar dehşete kapılacaklar. Dört bir yana bakacaklar, hiçbir kaçış
yeri bulamayacaklar. .
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
{Cüz: 29 Âyet: 11-19) Kıyâme
Sûresi 333
"Hayır, hiçbir sığınak yok. O gün herkesin
(varıp) duracağı yer ancak Rabbin (in huzuru) dur."
Doğrusu
o gün onları (inkarcıları) gizliyecek ne bir kovuk ve
ne de bir dağ-mağara vardır. Ne de bir kale var ki ona sığınsınlar. Böylece o
günün azabından kurtulsunlar. Başka değil: O gün ancak hükmü her şeyin üstünde
olan Allah'ın huzuru vardır. Kâfirler de O huzura varamazlar.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"O gün insana, önden yolladığı şeylerle geri
bıraktığı haber verilecek."
O
ceza gününde insanoğlunun hayattayken işlediği iyi-kötü ameller, işler,
hayırlar ona bildirilecek. Ayrıca "sünnet-i hasene"
olarak bıraktığı hayır kurumlan, ilmî faydalı kitaplar, bir de kendisine hayır
duada bulunabilecek iyi evlât bu cümledendir. Bir de "sünnet-i seyyie" kötü bir yola düşmüş ve başkalarını da bu
kötülüğe sürükleyen kimsenin bâtıl yolu vardır. Allah'ın yasakladığı
"içki, kumar, zina ve faiz gibi şeyleri" yapan ve yaptıran kimseler
kötü ve çirkin bir çığır açmış demektir. İşte bütün bunlar o kimseye haber
verilecek...
Yüce
Allah şöyle buyurdu
"Baha doğrusu insan kendisine karşı bir
şahittir. Velevki o, mazeretlerini atmış olsun. Onu
acele etmen için dilini onunla dep-retme."
O
gün her insan kendi aleyhine bir tanık olacak. Ne işlediyse, ne söylediyse onun
Allah tarafından zapdedildiği gerçeğini unutmamak
gerektir. Çünkü her insan organı diğerine denetçidir. Bir işi gizlice yapmak
veya yapılan bir şeyi inkâr etmek gerçeği değiştirmez. Yapılan herşey "ilâhi bir metotla" tesbit
edilmiştir. Kâfirlerin hiçbir özrü kabul edilmeyecek.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
334 Kiyâme Sûresi {Cüz-. 29 Âyet: 20-28)
"Onu toplamak, onu okutmak şüphesiz bize
aittir. Öyleyse biz onu okuduğumuz vakit sen onun kıraatine uy. Sonra onu
açıklamak da gerçekten bize aittir."
Bu
âyet-i kerîmenin sebebi şöyle: Cebrail (a.s) vahiy olarak getirdiği Kur'an'ı Rasûlullah (s.a.v)1
a tâlim ediyor. Fakat peygamberimiz (s.a.v) ezberlenmesini beceremem diye acele
ediyor. Böyle yapmaması isteniyor. Ne zaman Cebrail (a.s) okusa o bitirmeden
sen olcuma. Böylece helâli-ha-ramı iyice ayırdetmiş
olasın. Onun hükümlerini açıklamak Bizim işimizdir.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Yok yok, siz
çarçabuk geçen (bu dünyay) ı seversiniz. Âbireti bırakırsınız."
Bu
kâfirlerin öldükten sonrayı inkâr etmelerinin temel sebebi bu geçici dünya
hayatım sevmelerindendir. Şu hayatı bırakıp da olmayacak şeye mi inanacağız?
derler. Böylece âhiret amellerini terkederler.
Kıyameti de inkâr ederler.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Yüzler (vardır) o gün ter ü tazedir. Rablerine
bakacaktır."
O
kıyamet gününde birçok yüzler dünyâda işledikleri güzel ameller, zikir ve ilim
öğrenmek için uğraştıkları için gözleri parpar
parlar. Bu halde Rablerine kavuşmanın huzurunu yaşarlar.
Vüce
Allah şöyle buyurdu:
"Yüzler (vardır), o gün burtarıktır.
Anlar ki, kendisine bel kemiklerini kıracak çok belâ yapılacak."
Bu
kâfirlerin yüzleri tutulmuş Ay gibi" kapkara olacak. Başlarına gelecekler
onların bel kemiklerini kıracak çapta şiddetli olacaktır.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
(Cüz: 29 Âyet: 30-33) Kiyâme
Sûresi 335
"Gözünüzü açın (can) köprücük kemiğine bir
dayandığı zaman, tedavi edebilecek kim? denilecek. Ve hakîki bir ayrılış
olduğunu anlayacak."
Bu
kâfirler şöyle bir zanna kapılacaklar: Ölüm onlara geldiği zaman o kişinin
oymağı onu çevreleyecekler ve onu kurtaracaklar... Onu efsûnlayıp okuyarak güya
iyileştirecekler. Kimileri de şöyle yorumlar: Ölüm hâlinde "rahmet meleklerinden
bir grup" ile ""azap meleklerinden bir grup" aralarında
"bunun canını siz mi alacaksınız, yoksa biz mi?" derler. Bu konuşmayı
duyan kâfir kişi kesinlikle kavminin kendisine bir faydası dokunmayacak. Artık
onlarla arası kesin ayrılır...
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"(Tedavi edebilecek kim? denilecek) Bacak da
bacağa dolaştı mı, o gün sevk yalnız Rabbinedir."
İbn-i^Abbas (r.a) der ki: "Dünyanın son gününde ölüm
meleğini görünce, o gün ona dünyâ günlerinin en şiddetlisi olur. Âhiretin de ilk günüdür. Bundan bacakları birbirine
dolacak." Hasan-ı Basrî'ye (r.a) göre ise
şöyledir: "Öldüğü zaman ve kefene sarıldığı zaman (o ölü dehşeti
anlayacak)" Veya bir başka yorumda bu hal Münker-Nekîr meleklerinin gelerek "Rabbinden, peygamberinden,
dininden, milletinden" kişiyi sorguladıkları zaman o günün zorluğundan ölü
bunalacak da bacakları birbirine dolaşa-ca. Bu
ahvâlin olduğu zaman senin sevkedileceğin huzur
Rabbindir yalnız. Başka sığınak yoktur.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"İşte o, tasdik etmemiş, namaz da kılmamış.
Fakat yalanlamış, arkasını dönmüş. Sonra da çalım sata sata
yürüyerek ehline gitmiştir."
Bu
âyet-i kerîme Ebû Cehil melunu hakkında gelmiştir. O Ebû Cehil bizi tanımadı, Kur'an'ımızı
yalanladı. Namaz da kılmadı. Bizim taatımızdan yüz
çevirdi. Bir de üstelik ailesine böbürlene böbürlene,
çalımlı çalımlı yürüyerek gitmiştir.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
336 Kıy&me Sûresi
(Cüz: 29 Âyet: 34-40)
"(Hoşlanmadığın her şey) sana yaklaşsın. Çünkü
(sen buna başkalarından dana çok) lâyıksın."
Bu
ilâhî bir tehdittir. Anlamı "kahrol" demek. Yazıklar olsun sana ki
her şer sana lâyıktır. Gerçekten her türlü kötülük'senin
cibilliyetinin, küfrünün sonucu tıpatıp senin için biçilmiş kaftandır. Serlerin
"şer-modeli" sensin. Sana uygun..,
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı
sanıyor?"
Bu
Ebûcehil ve yolunda giden "manevî dölleri"
kendilerinden hesap sormayacağımızı mı sanırlar. Onlar demek, Peygamberimize
"dünyayı dar etsinler" .hem de biz onları kıskıvrak yakalamayalım?
Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. Bizim sünnetüllahımıza
uymaz. Biz Peygamberlerimizin ve onların yolunda "istikâmet
ölçüsüyle" gidenlerin intikamını almaya elbette kadiriz!
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"O, dökülen meniden bir damla su değil miydi?
Sonra o bir kan pıhtısı olmuş, derken insan biçimine koyup yaratmış
(uzuvlarını) düzenlemiştir."
Onun
aslı-boşuna büyüklük taslamasın- "bir damla atılmış pis suMur. Bunu insan unutmasın. O derken (kan) a ve sonra da
(can) a dönüşüyor. Bizim kudretimizle bütün organları yerli yerinde düzenlenir.
İki göz, bir dil, iki dudak ve yürümek için ayaklar-dizler-bacaklar veririz.
Daha birçok uzuv veririz. Herbirinin görevleri ayrı
ayrıdır. Şu "göz" nimetimizi bir iyice düşünün. Ne hârika vazgeçilmez
riîmettir. Gördüğünün hemen fotoğrağını
çekiyor, beyne gönderiyor ve orda banyo yapılıyor. Bütün bunlar birkaç
saniyecikte oluyor. îmandan sonra en büyük nîmet göz. Gerisi de böyle...
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
(Cüz:
29 Âyet: 33) Kıy&me Sûresi 337
"Hülâsa, ondan erkek-dlşi
iki sınıf çıkarmıştır. (Bütün bunları yapan Allah) ölüleri tekrar diriltmeye
kadir değil midir? (Elbette kadirdir)".
Allahü Teâlâ kudretiyle dünyâda öldükten sonra dirilmenin birçok
örneğini hep boyuna göstermektedir. Erkeğin "bir damla erlik suyunun"
ana rahminde canlanması. Yani "ölü menînin dirilmesi". Sonra ölü
durumunda kabir hayatım andırır düzeyde bir canlılıkta olan cenin dünya
hayatında tam faaliyete, gerçek hayata geçmesi de bir
yeniden diriliştir. Sonra insanı öldüren Allah bütün bu oluşumlar bize
gösteriyor ki tekrar diriltmeye elbette gücü yeten "Vâcibülvücûd"
olan Rabbimizdir. Hem olan bir şeyin yaratılması söz konusudur. Yoktan vâr eden
Allah için bu daha kolaydır. Daha doğrusu göklerin yaratılması bizim açımızdan
da zordur. Allah için zorluk yoktur. Bunları anlatabilmek için söylüyoruz. Bu
hususta söylenecek kelâm çoktur. İlgili yerlerde açıklanacaktır.
Übeyy bin
Kaabın rivayetine göre Rasûlullah
(s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Kim kıyâme
sûresini okursa, ben ve Cibril (a.s) kıyamet gününde onun kıyamete inandığına
şahit olurum. Kıyamet günü bütün yaratıkların yüzleri üzerine onun yüzü
parlayacak..."