İNSAN SURESİ 2

Sûrenin Tanıtımı 2


İNSAN SURESİ

 

Kur'an'daki Sirâsi       : 76

Nüzul Sırası                : 90

Ayet Sayısı                  : 31

İndiği Dönem              : Mekke

 

Sûrenin Tanıtımı

 

Sûrede insanın yoktan varedilişi, akıl, irade ve deneme İçgüdüsünün bahşedilişi hatır­latılıyor. Bu bağlamda kafirlere sert bir uyarı yöneltiliyor, mü'minlerden ise övgüyle sözedi-liyor. Her iki grubun ahirette karşılaşacakları akibet gündeme getirilerek, mü'minlerin o günkü halleri gözalıcı bir manzara şeklinde sunuluyor. Ardından Allah'tan korkup sakın­maya ve düşkünlere acımaya ilişkin bir direktif yer alıyor. Peygamberimizi (s) destekleyici, moralini güçlendirici ifadelere yer veriliyor. Kureyş kabilesine mensup kafirlerin tavırlarının önemsizliği gözler önüne seriliyor. Dünyayı sevip ahireti İhmal etmeleri eleştiri konusu ya­pılıyor.

Sûreye yansıyan, Mekke döneminin atmosferi son derece belirgindir. Tefsir bilginlerinin çoğu sûrenin Mekke inişli olduğu görüşündedir[1]. Sürelerin nüzul sırasına ilişkin bazı riva­yetlerde, bu sûrenin Rahman sûresinin ardından indiğinden söz edilir[2]. Bu da sûrenin Mekke inişli olduğuna ilişkin bir ipucu olarak değerlendirilebilir. Sûrenin bazı ayetlerinde Mekke döneminde indiğine ilişkin ipuçları veren daha doğrusu güçlü kanıtlar sunan ifade­lere rastlıyoruz. Sûrenin bir diğer adı da "Dehr"dir. İlk ayeîte geçen "ed-dehr" kelimesinden alınmıştır. [3]

 

Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla

1-  İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey ol­madığı uzun bir süre geçti mi?'[4]

2-  Şüphesiz biz insanı, karmaşık'[5]' olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz'[6]'. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.

3-  Biz ona yolu gösterdik; ya şükredici olur ya da nankör.

 

Ayetler; açıklama, hatırlatma, öğüt verme ve dikkat çekme tarzında anlamlar içer­mektedir. Buna göre: Uzun bir zaman geçti ki, insan henüz varolmamıştı, anılan bir şey değildi. Sonra Allah, onu gelişme özelliğine sahip bir karışım niteliğindeki döl suyun­dan yarattı. Onu sesleri duyan ve nesneleri gören bir canlı yaptı. Sonra onun öz yaratılı­şına ayırdetme ve gidilecek yolu seçebilme yeteneğini yerleştirdi. Kİ gidişatı ve seçimi

H lavısıyla onu denesin. İman ve salih amel vasıtasıyla Allah'a şükreden biri ya da Al­lah'ı ve nimetlerini inkar eden biri olduğu ortaya çıksın.

Ayetlerin ifade tarzı genel bir sunuşu kapsayan bir bildiri niteliğindedir. Ayrıca Kur'an'm bir çok yerinde vurgulandığı gibi insanın ayırdetme, gidilecek yolu seçme özelliğine sahip olduğu, dolayısıyla bu seçiminden sorumlu olduğu dile getiriliyor. [7]

 

4-  Biz, kafirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırlamışızdır.

5-  Şüphesiz ki iyiler, karışımı'[8]' kâfur olan bîr kadehten içerler.

6-  Bir kaynak ki Allah'ın kulları ondan içerler, (istedikleri yere de) tazyikle akıtırlar.

 

Bu ayetlerde, insanların kendi yollarını seçmelerinin doğurduğu sonuçlar, biraz da inkarcıları uyaran ve salih mü'minleri müjdeleyip yüreklerini pekiştiren bir üslupla an­latılıyor: Yüce Allah inkarcılar için zincirler, prangalar ve ateş hazırlamıştır. Salih mü'minler içinse sonsuz nimetler, cennetlerde onur verici ağırlanmalar ve karışımı ka­fur olan çok lezzetli içecekler hazırlamıştır.

Öyle anlaşılıyor ki, kafur karışımlı içecekler, toplumun elit tabakasının bildiği bir-şeydi. Geri kalan insanlar da bunu özlemle isterlerdi. Çünkü Kur'an, ahiretteki azap ve nimetleri, dinleyicilerin aşina oldukları nesne ve kavramları baz alarak tasvir eder. [9]

 

7-  Adaklarını yerine getirirler ve şerri yaygın'[10]' olan bir günden korkarlar.

8-  Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen'[11]' yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler[12]'.

9- Bİz size ancak Allah'ın rızası için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür.

10-  Çünkü biz, asık suratlı/[13]' zorlu bir gün[14]' nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz.

 

Yukarıda sunduğumuz ayetler, sûrenin genel akışıyla bütünlük oluşturmaktadır. Ayetlerde iyilerin nitelikleri sıralanıyor. Önceki ayetlerde ise, yüce Allah'ın ahirette iyi­ler için hazırladığı nimetlerden ve çok lezzetli içeceklerden söz edilmiş, övücü mahiyet­te sözleri aktarılmıştı. Burada da, onlann adadıkları güzel amelleri yerine getirdiklerin­den, ahiret gününün büyük azabından ve yaygın kötülüğünden korktuklarından, aynca kendileri ihtiyaç duydukları halde yemeklerini yoksullara, yetimlere ve tutsaklara yedir­diklerinden bahsediliyor. Hal ve tavırlarından bu yemekleri yedirirken en ufak bir karşı­lık ve teşekkür beklemedikleri anlaşılıyor. Onlar sırf Allah'ın rızasını gözetiyorlar. Amaçları Allah'a kulluk etmektir. Bunaltıcı asık suratlı ve korkunç bir günde Allah'ın huzurunda hesap vereceklerini düşünererk hareket ediyorlar.

Bazı müfessirler[15] bu ve bunları takibeden ayetlerin Hz. Ali b. Ebu Talib ve eşi Hz. Patıma hakkında indiğini söylemişlerdir. Hikaye uzundur. Anlatıldığına göre üç gün peşpeşe bir yoksul, bir yetim ve bir esir gelerek kendilerinden yiyecek istemiştir. Onlar da bedelini borç alarak Ödedikleri Arpa ekmeğini çok da ihtiyaç duydukları halde onlara vermiş ve kendileri bir şey yemeden uyumuşlardır. Bazı rivayetlerde ise yukarıda geçen olayın Ensar'dan Ebu Dehdah adlı bir adamın başından geçtiği belirtilir[16]

Bu ayetlerin İbn Ömer hakkında indiğini söyleyenler de vardır. Anlatıldığına göre, İbn Ömer hasta düşmüş ve canı üzüm çekmiştir. Gidip kendisine üzüm almış ama o iki defa peşpeşe gelip kendisinden yiyecek isteyenlere bu üzümleri vermiştir[17].

Bu rivayetlerden, ayetlerin Medine inişli oldukları sonucu çıkıyor. Oysa daha önce de söylediğimiz gibi ayetlere damgasını vuran Mekke dönemi karakteristiği son derece belirgindir.

İlk rivayet Şia mezhebine mensup tefsir bilginlerinin geniş çapta kabulüne mazhar olmuştur. Şii alimler, genelde ayetlerin akışını göz önünde bulundurmaksizın, arada bir ilgi olsun veya olmasın bazı ayetleri Hz. Ali ve soyunu baz alarak yorumlama eğilimin­dedirler. Öyle ki, insanın aklına İnsan sûresinin Medine'de indiğine ilişkin rivayetin de bu türden bir amaçla ortaya atıldığı şeklinde bir düşünce geliyor. Çeşitli münasebetlerle, benzeri değerlendirmelere dikkat çekmiştik.

Hz. Ali ve soyuna aynca öteki sahabelere saygı duymamıza; iyilik ve hayır yapma isteğinin onları, çok ihtiyaç duydukları halde yiyeceklerini miskinlere, yetimlere, tut­saklara ve kölelere yedirecek düzeye getirdiğine inanmamıza rağmen, ayetlerin üslubu, içeriği, ruhu ve güçlü bir şekilde kendini gösteren Mekke dönemi atmosferi, önceki ayetlerde doğrudan söz konusu edilen iyilerin bu sefer genel tarzda nitelendirildikleri yönünde bir mesaj vermektedir. Böyle olmakla birlikte ayetler, ilk kuşak mü'minlerin tavırlarını sergileyen, göz kamaştırıcı ve aynı düzeyde gerçeği canlandıran bir tabloyu sunmaktadır. Onlar, yoksulları ve muhtaçları kendi nefislerine tercih ediyorlardı. Son derece muhtaç olmalarına karşın, Allah'ın rızasını elde etme uğruna maddi fedakârlık­tan kaçınmazlardı. Mekke inişli sûrelerin bir çoğunda bu tür hayranlık uyandırıcı tablo­lara yer verilmiştir. Biz de yeri geldikçe bunlara dikkat çekmişizdir. Vakıa, Zariyat, Mü'minun, Leyi vb. sûreleri buna örnek gösterebiliriz.

Sonuç olarak iyilerin bu tavırlarının yukarıdaki üslupla sunulması, tüm kuşaklara yönelik evrensel bir mesaj niteliğindedir. Dolayısıyla her müslüman, zor durumda olan­lara, ihtiyaç sahiplerine ve kölelere acımalı, her ortamda ve her koşulda onlara yardım etmelidir. Bütün bunları yaparken, sırf Allah'ın rızasını gözetmeli, herhangi bir kimse­den bir teşekkür, yaptığı iyiliğe bir karşılık beklememelidir. Bunun yanısıra zayıflara yardım etmek uğruna elinden gelen çabayı sarfetmelidir. [18]

 

11- Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve oniara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir.

12- Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllen­dirilmiştir.

13- Orada tahtlar üzerinde yaslanıp dayanmışlardır. Orada ne bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler.

14- (Meyvelerin) Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilme-leri[19] kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış.

15-  Çevrelerinde gümüşten billur kaplar, kupalar dolaştırılır.[20]

16-  Gümüşten billur kaplar ki, onları belli bir ölçüyle tesbit etmişlerdir![21]'.

17- Orada onlara bir kadeh içirilir ki, karışımı zencefildir.

18- Bir pınar ki orada "selsebil" olarak adlandırılır[22]'.

19- Çevrelerinde ebedi kılınmış[23] civanlar dolaşır durur, sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın.

20-  Her nereye bakarsan, bir nimet ve büyük bir mülk gö­rürsün.

21-  Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişler­dir. Rableri onlara tertemiz bir şarab içirmiştir.

22- Şüphesiz bu sizin için bir mükafattır. Sizin çaba harca­manız şükre değer görülmüştür.

 

Bu ayetlerde, yüce Allah'ın Önceki ayetlerde davranışlarına ve sözlerine işaret edi­len iyileri karşılama şekli, onlara bahşedeceği ödüller anlatılıyor. Yüce Allah onları bu günün kuşatıcı kötülüğünden kurtarmıştır. Onların yüzlerinin sevinçle parlamasını sağ­lamıştır. Cennetlere yerleştirmiş ve onlara ipek giysiler giydirmiştir. Hep orada kalacak­lardır, ne sıcak ne de soğuk olan ılıman bir havada sedirlere yaşlanacaklardır. Ağaçlar üzerlerine gölgelerini indirmiş ve meyveleri de kolayca devşirilecek şekilde yakınlaştı-nlmıştır. Etraflarında gümüşten cam gibi billur kâseler, kupalar dolaştırılacaktır. Kendi­lerine, karışımı kafur olan ve aktıkça akan bir çeşmeden elde edilen çok lezzetli bir içe­cek sunulacaktır. Bu yüzden pınara "selsebil" adı verilmiştir. İnci gibi beyaz göz alıcı güzelliğe sahip huriler kendilerine hizmet edecektir ve bunların iyi huylan ve güzellik­leri hiç bir zaman pörsümeyecektir. Yemyeşil ipekten giysiler giyinecek, gümüş bilezik­lerle süsleneceklerdir. Kısacası biri onlara baktığı zaman bu büyük mülke ve engin ni­mete hayran olmaktan kendini alamayacaktır. Onlara: "Bütün bunlar sizin amellerinizin karşılığıdır. Sizin verdiğimiz çaba teşekküre değerdir" denilecektir.

Çizilen manzara son derece çekici ve göz alıcıdır; insanın içini sevinç ve tatmin ol­ma duygulan dolduruyor. İnsan adeta büyüleniyor. Hoşnutluk ve arzuyla bunlara kavuş­mayı amaç ediniyor. İşte ayetlerin amacı da gerek ilk kuşak mü'minlerin ve gerekse on­ların izinde giden herkesin gönlünde bu duygulann uyanmasını sağlamaktır. Doğal ola­rak, ayetlerin ifade tarzı teşvik ve özendirme niteliğindedir.

Hemen aklımıza şu husus geliyor: Billur cam, gümüş, gümüşten imal edilmiş kâse­ler ve kupalar, zencefil, onun kanşımından elde edilen içecekler, "sündüs" ve "istabrak" diye bilinen yemyeşil ipekten giysiler gibi ayetlerde sözkonusu edilen nitelikler ve nes­neler dinleyicilerin bildikleri, aşina oldukları şeylerdi. Bu ifade, bazı zengin Mekkelile-nn sözkonusu eşyalan, üretildikleri ülkelerden ithal ettiklerine yönelik bir işaret biçi­minde algılanabilir. [24]

 

23-  Gerçek şu ki, Kur'an'ı senin üzerine safhalar halinde bir indirme tarzıyla indiren biziz, biz.

24- Öyleyse Rabbinin hükmüne sabır göster. Onlardan gü­nahkâr veya nankör olana itaat etme.

25- Ve sabah, akşam Rabbinin adını zikret.

26-  Gecenin bir bölümünde O'na secde et ve geceleyin uzun uzadıya O'nu teşbih et.

 

Bu ayetleri, önceki ayetler üzerine yapılmış bir değerlendirme olarak Ağılayabiliriz. Amaç Peygamberimizin (s) tavrını ve konumunu pekiştirmek, kafirlerin girişimlerinin önemsizliğini vurgulamaktır.

1) O'na Kur'an'ı indiren yüce Allah'tır.

2)  O'na düşen sarsılmadan tavrını değiştirmeden mücadele etmek ve Allah'ın hük­münü beklemektir. Her zaman Allah'ı anmaktır. O'nun için namaz kılmaktır, özellikle gecenin sessizliğinde O'nu teşbih etmektir.

3) Kafirlere ve günahkârlara aldırış etmemeli, onlara eğilim göstermemeli ve onların yoldan çıkarıcı telkinlerine kulak vermemelidir.

Bu üsluba, erken dönemlerden itibaren Mekke inişli sûrelerde tanık oluyoruz. Aynı ifade tarzının terarlanışı, gerekçelerin ve tavırların tekrarlandığını gösterir. Bu durum, öncelikle Peygamberimizin (s) misyonunun mahiyeti ile örtüşmektedir. Ayrıca, kafirle­rin peygamberi kendilerine meylettirmek için çeşitli tavırlar ve politik manevralar içine girdiklerini göstermektedir.

Bu ayetler, "İnsan sûresi'nin' Mekke inişli olduğuna ilişkin ipuçları, daha doğrusu kanıtlan niteliğindedir. Çünkü ayetlerde, Özellikle Mekke inişli sûrelerde işlenen olaylar ve manzaralar anlatılıyor. Özellikle son ayet, başlı başına bir ipucu veya kanıt sayılabi­lir. Çünkü yüce Allah, Müzemmil sûresinin ilk ayetlerinde, Peygamberimizin (s) gecele­yin kalkıp ibadet etmesini, kendisini zikredip Kur'an okumasını farz kılmıştır. İncele­mekle olduğumuz ayetlerde işaret edilen husus bu olaya benzerlik oluşturmaktadır. Ay­rıca biliyoruz ki, yüce Allah bu farzı, Medine'ye hicret edildikten sonra, hem Peygam-s) hem de bu hususta onu örnek alan müslümanlar için hafifletmiştir. Bunun de Müzzemmil süresinin sonundaki ayette (ayet Medine'de inmiştir ve Müz-sûresini incelerken işaret ettiğimiz bir münasebetle Mekke'de inen bu sûrenin omma1 yerleştirilmiştir.) açıklandığı gibi, Medine'de yeni uğraşılan ve mazeretlerin or­taya çıkmış olmasıdır. [25]

 

27- Gerçek şu ki, bunlar, çarçabuk geçmekte olan (dünya­yı) seviyorlar, önlerinde bulunan ağır bir günü bırakıyor­lar.

28-    Onları biz yarattık ve bağlarını[26] sımsıkı bağladık (kuvvetlerini ya da yaratılışlarını sağlamlaştırdık). Dilediği­miz zaman da onları benzerleriyle değiştiririz.

 

Ayetler, önceki ayetleri, bir değerlendirme niteliğinde izliyor: Buna göre, ayetlerde sözkonusu edilen kafirler ve günahkarlar, dünyayı ve dünyanın geçici değerlerini sevi­yorlar. Dünya nimetlerine dalıyor, gelmesinde kuşku bulunmayan dehşet verici ahiret günü üzerine düşünmeyi, kafa yormayı ihmal ediyorlar. Ama Allah'ı aciz bırakmaları, bezdirmeleri mümkün değildir, çünkü onları yaratan, sonra egemenliklerini yerleşik kı­lan O'dur. O, aynı zamanda, dilediğinde onlan yok edip yerlerine başkalarını geçirmeye de kadirdir.

Ayetlerin satır aralarından kafirlere ve günahkarlara yönelik sert bir eleştiri, derin ve etkili bir uyarı algılıyoruz. Bununla, dinden döndürme amaçlı girişimlerinin sonuçsuz kalacağı vurgulanmış oluyor. Yanı sıra Peygamberimize (s) de moral destek sağlanıyor. Bu açıdan, ayetlerde kafirlerin korkutulmaları ve ürkütülmeleri amaçlandığı hususu, son derece belirgindir. [27]

 

29- Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol bulabilir.

30-  Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten Al­lah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

31-  Dilediğini kendi rahmetine sokar. Zalimlere ise, onlar için acı bir azabı hazırlamıştır.

 

Bu ayetler de, önceki ayetler üzerine yapılmış bir sonuç değerlendirmesi olarak nite­lendirilebilir. Buna göre, Peygamberimizin (s) çağrısı ve insanlara sunduğu mesaj, bir hatırlatma, bir öğüt ve bir uyandır. İnsanların inanmaya zorlanması, mecbur edilmesi amaçlanmamışım Kim uyarıyı dinleyip öğüt alsa, Allah'ın yoluna girip O'nun rızasını hakcder. Kim de uyanlardan yüz çevirirse, öğütler karşısında burun kıvırırsa, sapıklık üzere devanı edip suçlu ve zalim bir hayat sürdürürse onun için de acıklı bir azap vardır. Aslında bütün irade, İnsanların durumlarını, niyetlerini ve karakterlerini bilen, her emri bir hikmete dayanan ulu Allah 'a aittir. O kimin rahmetini hakettiğini bilir ve onu rahme­tinin kapsamına alır.

Bu ifade tarzının Mekke inişli bir çok sûrede -özellikle erken dönemde İnen sûreler­de- tekrarlandığına tanık oluyoruz. Ayetlerde, bir yandan kafirlerin uyanlması ve müs-lümaniardan övgüyle söz edilmesi amaçlanırken bir yandan da peygamberimizin teselli edilmesi, yüreğinin serin tutulması amaçlanıyor. Bu bağlamda, çağrısının yalnızca bir uyan ve Öğüt olduğu belirtiliyor. O, kafirlerden sorumlu değildir. Dolayısıyla, kendisine olumlu karşılık vermediler diye üzülmesine gerek yoktur. O, kafirleri Allah'a havale et­melidir. Allah onların gerçek dunımlanm bilir ve onlara güç yetirir.

"Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz" cümlesi yüce Allah'ın insanın öz yaratılışına yerleştirdiği seçme ve dileme yeteneğini ifade etmekte yoksa yan bir anlam ifade etme­mektedir. Çünkü insana bu yeteneğin verildiği, Kur'an'm bir çok ayetinde kesin ve net ifadelerle vurgulanmıştır. Öyleki, bunu İslam öğretisinin sağlam ilkelerinden biri olarak nitelendirebiliriz. Üstelik, bu irade ve yeteneğin de insanda mevcut olmasını dileyen bizzat yüce Allah'tır . Dolayısıyla, insanların hidayeti ya da sapıklığı seçmeleri bu kap­sama girer. Yani, Allah'ın izniyle (anladığımız kadarıyla) arada bir çelişki yoktur. Ayet-i kerimenin Peygam berim izi (s), gördüğü olumsuz tepkilerden dolayı teselli etmesi, buun yanında kafirleri, temel nitelikleriymiş gibi zalimler biçiminde vasfetmesi, onların kötü niyetlerinden ve zulümlerinden dolayı hidayetten yüz çevirip Allah'ın azabını hakettiklerine ilişkin güçlü bir ipucudur. Bu da "Dilediğini kendi rahmetine sokar" cümleinin "iyi niyetli, gerçekten hidayete ermek isteyen kimseleri..." şeklinde yorumlanması erektiğine ilişkin bir mesaj niteliğindedir. Müddessir sûresinin sonunda, bu ayetleri çağrıştıran bir ayet yer almaktadır. Sözkonusu ayetler üzerine bundan daha uzunca bir değerlendirmede bulunmuştuk. Dolayısıyla, yaptığımız o açıklamayı yeterli buluyoruz. [28]

 



[1] îbn Kesir, Beğavi, Tabresi, Nesefi, Kasımı, Zemahşeri ve Hazin.

[2] Bizim tefsirimize esas aldığımız mushafın tertibi. Suyuti, Hazin. Ayrıca Hüseyin ve İkrime.

[3] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 5/19.

[4] Hel eta Bir görüşe göre, bu cümle açıklama amaçlı olumlu bir ifade içermektedir. Yani: "Geldi" demektir. Bir diğer görüşe göre: İnkari ve takriri bir soru biçiminde "geçmedi mi?" anlamı kastedilmiştir. Cümle her iki ihtimale de açıktır. Başka bir anlam söz konusu değildir.

[5] Emşac Karışık. Bir görüşe göre bu ifadeyle, insanın erkek ve kadının döl sularının karışımından yaratılmış olması kastedilmiştir. Dolayı­sıyla, iki renkten oluşan karışımlara da "emşac" denir. Bir diğer görüşte ise, burada insanın yaşadığı gelişim süreçlerinin kastedildiği belirtilir.

[6] Nebtelihİ Onu deneriz. Bu ifadenin bir hükmü gerekçelendirme amacı ile kullanılmış olma ihtimali de vardır. Bu durumda: "Onu denememiz için" şeklinde bir anlam elde edilmiş olur. İfadenin bir açıklama niteliğinde olma ihtimali de vardır. Bu durumda: "Biz onu ileride deneyeceğiz" şeklinde bir anlamı çıkıyor karşımıza.

[7] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 5/20-21.

[8] Mizacuha Şarab karışımında kullanılan bir madde.

[9] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 5/21.

[10] Mustetiran Yaygın veya geniş kapsamlı.

[11] Ala hubbihi Çok ihtiyaç duydukları ve arzuladıkları halde.

[12] Esİra Aslında, savaşla düşman tarafından tutsak alman kimse demektir. Ama köleler de bu kavramın içine girerler. Çünkü tutsaklık köleliği gerektirici bir durumdur.

[13] AbusÜh Bunaltıcı ya da çirkin, asık suratlı ve karanlık.

[14] Kanıtar iran Sıkıntı verici ya da dehşete düşürücü zorlu.

[15] Tabresi, Hazin ve Beğavi

[16] Hazin.

[17] İbn Kesir.

[18] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 5/22-23.

[19] Zellet kutufuha Yakın ve devşirilmesi kolay kılınmıştır.

[20] Kavarira Aslında cam demektir. Fakat burada gümüşün saflığı ve saydamlığı anlamında kullanılmıştır.

[21] Kadderuha takdim Tam da arzuladıkları ölçülerde

[22] Selsebila Sözlük anlamı "akıcı, akışkan"dır.

[23] Muhalledun güzel sıfatlanın, hiç bir değişikliğe uğramadan sürdürürler.

[24] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 5/25.

[25] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 5/26-27.

[26] Esrehum Güçlerini ya da yaratılışlarını.

[27] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 5/27.

[28] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 5/28-29.