MÜRSEIÂT SÛRESİ
Keremli
Mekkede gelmiştir. Elli âyettir. Yüce Allah şöyle
buyurdu:
"Andolsun birbiri
ardınca gönderilip de, sert rüzgârlar gibi hemen koşan, İyiden iyi yayan... Bu
suretle (Hakla bâtılı) tam mânâsıyle ayırdetmeye vâsıta olan"
Hak
Teâlâ, çokça Allah'ın emir ve yasaklarını getiren
meleklere ande-diyor. Toprağı saçıp-savuran rüzgâr
hakkı için. Yağmur yüklü bulutlar hakkı için, Allah'ın emirlerine rüzgâr gibi
koşan melekler hakkı için...
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Kötülüğü imhâye,
azap ile tehdide çalışan peygamberlere vah-Vi getiren
(melek) lere"
Azap
ve rahmet rüzgârlarını ve eserlerini müşahede ile Allah'ı zikir ve Onun kemâl-i
kudretini iyiden iyiye düşünen akıllılara yemin olsun ki...
Hakkı
bâtıldan ayırdeden Kur'an'a
yemîn olsun... Peygamberlere vahiy getiren melekler hakkı için... Kıyamet günü
kâfirler hangi hücceti, delili getirseler, hangi özrü beyân etseler kabul
edilmeyecektir. Çünkü, Biz Azîmüşşân onlara
peygamberler gönderdik. Kitaplar gönderdik. Onlar bütün bu ilahî oluşumlara
karşı cephe oluşturdular. Mü'minlere akla-hayâle
sığmaz işkenceler yaptılar. Bundan dolayı özürleri makbul değildir.
(Cüz:
29 Âyet: 7-15) Mürselât Sûresi 349
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Ki size vaadolunan (tehdîd) edilegelen şeyler mutlaka
meydana gelecektir."
Yüce
Allah bu zikredilen şeylere yemîn ederek buyurdu ki: O dehşetli kıyamet günü,
mahşer yerinde uzun müddet azap çekerek bekleme, amel defterlerinin alınarak
kulların kâfir ve münafık olanlarının "sonu gelmez nedâmefe
kapılmaları, yaptıklarından bir bir hesap vermeleri,
"iyilerin" cennete, "kötülerin" ise cehenneme gitmesi
haktır ve olacaktır.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Yıldızlar (in ışığı) söndürüldüğü zaman,
gökyüzü yarıldığı zaman, dağlar (yerinden koparılıp) savurulduğu
zaman, peygamberlerin muayyen vakti geldiği zaman (bu vakit) hangi güne
geciktirilmiştir?"
O
öyle korkunç bir gündür ki, yıldızlar o günün dehşetinden yere sapır sapır dökülecek. Allah Teâlâ'nm
heybetinden gökyüzü parça parça olacak. Yer o gün
yörüngesinden öyle bir çıkacak ki, onun "kazıkları" olan dağlar
yerlerinden kopacak ve tuz-buz olacak! Bu ertelenen günde peygamberler de
toplanacak. O günü yüceltmek için yüce Allah şöyle bu-yurdı*
"Yâ Muhammedi Sen biz bildirmezsek
peygamberlerin ne gün için tecil edildiklerini nereden ve kimden bileceksin?"
O
peygamberlerin toplanarak kavimleri üzerine tanıklık edecekleri günü yüce Allah
şöyle belirtti:
"(Onlar
her şeyi) ayırdedip hüküm verme gününe
(geciktirilmiştir). Bu ayırdetme gününü sana hangi
şey bildirdi? (Bunu) yalan sayanların o
gün vay hâline!"
O
güne "fasıl" denmesi şundandır: Hakk'ın
şaşmaz adaletiyle o gün
350 Mürselât Sûresi (Cüz: 29 Âyet: 16-24)
bütün
dâvalar görülecek ve hakh-haksız tam olarak ayırdedilecek. Zâlimlerden mazlumların hakkı da alınacak. O
gün, dostla dost, ana ile kız, oğulla baba arası açılacak her birinin başından
aşkın işi olacak... O günün azametinden Allahü Teâlâ peygamberine suâl yöneltiyor: "Bu muhteşem günü
Biz bildirmeseydik, hangi otoriteden bunu öğrenecektin? Bittabi öğrenemezdin. O
güne kavuşmayı yalanladıkları için dünyâda nimetleri ilahi bir disiplin altına
girmeden nefisleri doğrultusunda, bulundukları topluma angaje olarak,
alabildiğine, hoyratça, zâlimce ve olanca taşkınlıkla O Allah'ın ihsan ettiği binbir türlü nimetlere şükretmeksizin ve o nimetleri kendi
akıllan, yetenekleri ve sırf çalışmaları karşılığı haketmiş
gibi bir pişkin ruhsuzlukla, nîmetin eline kadar ulaşmasında birçok kişinin tam
hakkını vermeden, bu haksızlığı da zekâ ürünü kurnazlık sayarak hiç de
üzülmeyen kısaca "nîmet azmanı olan" bu topyekûn
her şûbesiyle kâfirlerin ve münafıkların vay haline!
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Biz öncekileri helak etmedik mi? Sonra
geridekileri de onların arkasına takacağız? Biz günahkârlara böyle yaparız.
Yalan sayanların o gün vah o gün hâline!"
"Kötü
bir yol" açanlara o çığırda yürüyenlerin de veballerinden bir pay
yükleyeceğiz. Hepsini helak edeceğiz. Sünnetullah
böyledir.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Biz, sizi hakîr bir sudan yaratmadık mı? Onu
sağlam bir yerde tutup da, malum bir vakta kadar.
İşte biz (bunu) kudretimizle yaptık. Demek (biz) ne güzel kadirler (iz). Yalan
sayanların vay o gün hâline!"
Biz
kudretimizle sizi aslı topraktan oluşan bir damla hor erlik suyun-
{Cüz: 29 Âyet: 25-34) Müreelât
Sûresi 351
dan"
yarattık. Yine kudretimiz ve irâdemizle kiminizi kısa boylu, kiminizi uzun
boylu kıldık. Kiminizi esmer, kiminizi kumral, kiminizi de sarışın yarattık.
Sizi böyle yaratan Biz Azîmüşşan öldükten, toprağa
karıştıktan sonra tekrar "kuyruk sokumundan" tekrar yaratmağa elbette
kaadiriz Bizi buna rağmen yalanlayanları vay hâline!
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Biz, yeri bir toplantı yeri yapmadık mı?
Dirilere de, ölülere de. Orada sabit sabit, yüce yüce (dağlar) vücûde getirmedik
mi? Size tatlı bir suda içirmedik mi? Yalan sayanların vay o gün hâline!"
Allahü Teâlâ yeri yaratmasını örnek verdi ki bunu gözönüne alarak "öldükten sonra dirilmeyi" kabul
etsinler. Buyurdu ki: Biz yeryüzünü sizin yararlanmanıza uygun halde yaratmadık
mı? Orda sizler bağlar-bahçeler dikmediniz mi? Yeryüzünün bir nevî
"kazıklan" olarak yüce dağlar dikmedik mi? Dağlardan da orman v.s.
yönüyle faydalanıyorsunuz? Size tatlı suları kâh yerden, kâh gökten verdik.
Bütün bu ve bunlara bağlı sayısız maslahatınızı sağladığınız halde yer yüzünde
inkâr ve günahlara dalanların vây hâline!
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"O yalan diyegeldiğiniz
şeye (azaba) gidin. Haydi (Cehennemin) üç kola (ayrılmış) gölgesine gidin.
Gölgelendirici değildir. Alevden de korumaz. Çünkü O (ateş, öyle kıvılcım atar
ki herbiri sanki bir saraydır. Herbiri
sanki sarı sarı erkek develerdir. Yalan sayanların
vay o gün hâline!"
Mahşerde
cennetlikler-cehennemlikler ayırdedildikten sonra
cehennem zebanileri onlara derler ki:
"Siz
dünyâda bugüne kavuşmayı yalanlıyordunuz. İşte şimdi o yalanladığınız yere
girin bakalım... O cehennemin üç kola ayrılmış duman gölgesine girin. Dünyâdaki
serinlediğiniz rahatlatan gölgeleri gibi değil. Sizi cehennem alevinden
korumaz. O cehennem alevi sizi üç koldan çevreleyecektir. Onları alevin sarması
şiddetli olacak: Güneş bütün herkesin başını kaynatacak bir tarzda yanaşacak,
üzerinde elbise olmayacak. Bu sıkıntıdan sığınacakları bir yerler de
bulamayacaklar. Güneş onları kapkara yapacak. Ancak Hak Teâlâ'nın
dilediği kullar kurtulacak. Onlar Arşın gölgesinde gölgelenecek takva
sahipleridir. Cehennemden bir boyun gibi duman çakacak, üç parçaya ayrılacak.
Cehennemlikleri hesap bitinceye kadar kaplayacak. Ama dostlarını Arşının
gölgesinde gölgelendirecek. Öyle rahatsız edici duman gölgesi ki ateşe atılmayı
isteyecekler. Çünkü ateşin hararetini artırıcı bir özelliği olacak. Tabiî
sonunda cehennem ateşini bizzat tadacaklar.
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Bu, dillerinin tutulacağı bir gündür. Onlara
izin de verilmeyecek Ki özür dilesinler. (Bugünü) yalan sayanların o gün vay
hâline!"
Kıyamet
gününde duraklar çoktur. Onların bir kısmında konuşulur. Bir kısmında
konuşulmaz, konuşturulmaz. Bugün onlara destur verilmez ki özür dilesinler.
Düşünün kendine bir özrü bile sunamayacak. O günü yalanlayanların o gün vay
hâline!"
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"Bu, ayırdetme ve hüküm
verme günüdür. Sizi de, evvelkileri de toplamışızdır. Eğer bir hileniz varsa
hemen bu hileyi bana yapın! Yalanlayanların o gün vay hâline!"
Hak
Teâlâ tarafından meleklerin hitabı şöyle olacak:
Bugün cennetliklerle cehenemliklerin ayrılık günüdür,
(Dünyâda da zâten hiç bağdaşmazlardı). Yâ Muhammedi
sizi ve önceki ümmetleri biz o gün bir araya toplayacağız. Kurtulmaya gücü
yetenler nefislerini kurtarsınlar; bir görelim... Onların acizliği, bir daha
anlaşılsın diye bu hitap yapılır. Böylece azap üstüne azap çekmeleri murattır.
Çünkü onlar, hesabı, cenneti-cehennemi bu dünyâda yalanlamışlardı.
Yüce
Allah müttakî kullarından şöyle haber veriyor:
"Hakîkat, takva sahipleri gölgeler, pınarlar ve
canları ne İsterse onlardan bir çok meyveler içindedirler. (Şöyle denilir):
İşlemiş olduğunuz amellere karşılık afiyetle yiyin, için. Şüphe yok ki biz İyi
hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız. Yalan sayanların o gün vay
hâline!"
Küfürden,
şirkten, nifaktan ve isyanlardan sakınan kullarım cennetlerde ağaçlar altında gölgelenecklerdir. O günün hiç zahmetini görmezler, O soğuk
su pınarlarından içerler, içleri serinler. Bunlar sırf onlar için
yaratılmıştır. Tam bir zevke göredir ki bahçelerin içinde, köşklerin altında
şırıl şınl akar...
İstedikleri
zaman diledikleri meyveleri yerler. Melekler derler ki: Dünyâda Allah'tan
korkarak haramlardan sakındınız, farzlarını îfa ettiniz. Bu bakımdan yiyiniz
içiniz; zahmetsiz olarak Dünyâ ekim yeridir. Âhîrette
yapılan görülecek elbette.... Dünyâda bunları İnkâr edenlere yazıklar ola!
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"(Ey kâfirler, dünyâda) yiyin, biraz
faydalanın. Şüphesiz ki siz günahkârsınız. Yalanlayanların vay o gün
hâline!"
Ef
inkarcılar! Dünyâda hayvanlar gibi yiyin için. Âhiretin
uzunluğu, sonsuzluğu yanında "birkaç gün gibi" olan dünyâ
yaşayışından biraz yararlanın. Siz kesinkes mücrimler (suçlular) smız... Bu kâfirleri bir tehdittir. Onlara acıklı sonun
gösterilmesi bakımından bir "vaîd"
(korkutma) dır. Allah'ın bunca nimetlerine karşı nankörce yaşayan ve öldükten
sonra dirilmeyi inkâr edenlerin vay hâline! Yüce Allah şöyle buyurdu:
"Onlar (Allah'ın huzurunda) eğilsin denildiği zaman
eğilmezler. (Emlr-yasağı) yalan sayanların o gün
vay haline!"
Bu
âyet-i kerîme "Sakîf Kabilesi" hakkında
geldi. Ama hükmü geneldir Dediler ki: "Biz îman ederek belimizi eğip
doğrultmayız. Bu, bize hakarettir" Onlara namaz kılın dense kılmazlar.
İnanmazlar ki... Kur'an'ı tastık edin denilse onu da
doğrulamazlar. Buyruldu ki:
"Artık
bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacaklar onlar?"
Ubeyy bin
Kaab, Rasulullah (s.a.v)'
in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Kim Mürselât
sûresini okursa, müşriklerden olmadğı yazılır.-