ABESE SÛRESİ
Mekke-İ
Mükerremede gelmiştir. Kırk İki âyettir. Yüce Allah
şöyle buyurmuştur
ftYürönü ekşitip çevirdi."
Nüzul
sebebi şöyledir: Bir gün Rasûlullah (s.a.v), yanında Kureyşin İleri gelen adamlarından Utbe
bin Rebîa ve başkaları olduğu halde, oturuyordu.
Onlara İslâmi anlatıyordu. Hâlis niyyet
şuydu: Bunlar müslüman olurlarsa birçok insana da iyi
örnek olurlar ve onlar da İslama girmiş olurlardı. Bu
arada "İbn-i Ümmü Mektûm" geldi. Bu zat âmâ (kör) idi. Rasûlullah (s.a.v)1 in onlan
İslama davet ettiğini görmüyordu. Çünkü kendisi
"görme özürlüsü" idi. Peygamber (s.a.v) Efendimize "Allah'ın
sana bildirdiklerinden bana öğret," diye ricada bulundu. Rasûîullah- bunun da şimdi sırası mı? dercesine- (s.a.v),
ona iltifat etmedi. Üstelik yönünü Öbür y^na döndü.
Yüz çevirdi. Onların îmana gelmelerine harîs idi. Bu bakımdan kendini onlan ikna etmek için yıpratırcasına harcıyordu. Hak Teâlâ bu sûre-i celîleyi
gönderdi.
Yüce
Allah şöyle buyurmuştur:
"Kendisine o âmâ geldi diye. Sana hangi şey
bildirdi? Belki o temizlenecekti. Yahut öğüt alacaktı da bu öğüt kendisine
fayda verecekti."
(Cüz:
30 Ayet: 5-1U Abese Sûresi 373
Yâ
Muhammed! Konuşmalarından o yılların şirki içinde olan müşrikler mi Öğüt alır,
yoksa bu "görme özürlü İbn-i Ümmü
Mektûm mü? Bunu sen -Biz bildirmezsek-nereden
bileceksin. Bu âmâ onlardan daha çok öğüt almaya elverişlidir. Çünkü mü'mindir. Ona öğüt veren belki günahlarına tevbe eder. Hayır amellerine de devam edebilir. Ona "yüzturaş" ettin. Yüzünü eksilttin.
Yüce
Allah şöyle buyurmuştur:
"Amma kendini müstağni gören adam (yok mu?)
İşte sen onu karşına alıyorsun. Halbuki onun temizlenmemesinden sana ne?"
Nefisleri,
malları ve mevkilerine gururlanarak "Utbe, Şeybe, Ümeyye" gibi kimseler
senin dîninden, öğütlerinden kendilerini müstağnî görürler: Kendilerine bunları
ihtiyaç olarak görmezler. Bunlar şirkten arınarak inanmadıktan sonra adam bile
olamazlar. Onlara teblîğ etmen yeter. Sana farz olan budur. Onlar dilerse
dönerler. Dilemezlerse dönmezler. Bunlar için kendini yıpratmaya değmez Ey Habîb-i Edibim!"
Yüce
Allah şöyle buyurmuştur:
"Amma sana koşarak gelen kimse, o korkar biri
olduğu halde, sen kendisini bırakıp da oyalanırsın."
Yolda
düşerim de yüzüm üzerine diye korkan Ümmü Mektûm sana koşarcasına geliyor... Veya hayırlara bu
psikoloji ile yaklaşan zâtı bırakıyorsun da, ondan tegâfül ediyorsun (esgeçiyorsunj görmezlikten geliyorsun) t) kufrüne-şirkine inatçı ekâbirle oyalanıyorsun.
Bir
daha böyle yapma yâ HabîbimL.
Bu
âyet-i kerime indikten sonra Rasûlullah (s.a.v) Ümm-ü Mektûmu (r.a) her görüşte
iltifat eder ve: "Merhaba ey kendisinden dolayı Rabbimin beni îkaz ettiği Ümm-ü Mektûm!" derdi.
Yüce
Allah şöyle buyurmuştur: t *^, » s -■> < j.
374 Abese Sûresi (Cüz: 30 Ayet: 12-20)
"Sakın ha... Çünkü o (Kur'an)
bir öğüttür."
Yâ
Muhammedi Bundan böyle bir "zuhûl eseri"
hatâ etme. Sen malına, mevkiine ve kendine aşırı güvenerek yüz çeviren
kâfirlere iltifat ediyorsun da sana öğüt alma niyetiyle gelen âmâya yüzünü
çeviriyorsun. Bu Kur'an bir nasihattir. Mü'minlere ancak faydalıdır.
Yüce
Allah devamla şöyle buyurmuştuç: ^ >,<r <
Z[<*'\
"Binâenaleyh dileyen onu beller."
Yüce
Allah şöyle buyurdu:
"O, çok şerefli, kadri yüce, tertemiz sahifelerdedir. Kıymetli, sevgili, takva sahibi kâtiplerin
elleriyle (yazılmıştır)"
Kur'an Levh-i mahfuzda yazılmış değerli bir kitaptır. Hiçbir kimse
ona tam vâkıf değildir. Tertemizdir: Yalandan, tenakuz (çelişki) den uzaktır.
Şeytanların onda bir ilişiği yoktur. Allah'ın temiz yazıcı meleklerinin
elleriyle yazılmış tertemiz bir Kitaptır. O yazıcı melekler Allah'ın katında
sevimli kullardır. Çünkü hem itaatlıdırlar, hem de
günahlardan uzakürlar.
Yüce
Allah şöyle buyurmuştur:
"O kahredilesi İnsan ne nankördür o! Onu
(Yaratan) hangi şeyden yarattı? Bir damla sudan yarattı da biçimine koydu.
Sonra onun yolu (nu) kolaylaştırdı."
Bu
Utbe-Şeybe gibi nankör
kâfirler kendilerini Allah'ın "bir atılmış pis su (menî) den"
yarattığını düşünmezler mi hiç?! Bu "küfür soyu" kıyâmetedek
anlayışsızlık girdabında boğulacaklar zahir! Çünkü asıllarını anlamamışlar
daha! O nûtfe'yi ana karnına sağlam, tehlikelerden
uzak bir-yere yerleştirdi. Sonra onu orada şekillendirdi. Kan oldu-can oldu.
Kolayca dünyaya geldi. Sonra ona belli bir ömür biçti Allah Onu tamamlayınca
bir de "kabir hayâtı" olacak. Hayvan ölüsü gibi açıkta bırakmadı.
Aslı olan toprağa kavuşturdu. Sonra da "öldükten sonra diriltecek" ve
dünyada küf-
(Cüz:
30 Âyet: 21-32) Abese Sûresi 375
re
gidişin, nankör oluşun cezasını Âhirette onlara
gösterecek. "Yolunu kola ylaştırdı"nın bir
anlamı da: Ona hayır-şer yollarını gösterdi ve öğretti. Artık bundan sonrası
kulun dilemesine kalmıştır.
Yüce
Allah şöyle buyurmuştur:
"Sonra onu öldürüp kabre koydu. Daha sonra,
dilediği zamanda onu tekrar diriltecek. Gerçek (o insan) Allah'ın emrettiği
şeyleri yerine getirmemiştir."
Şu
bir gerçektir: İnsan hep yanılmıştır. Tâ Âdem (a.s)' den günümüze dek! Allah da
hep bağışlamıştır. Ama insanın hep noksan oluşu kemâle er-meyişi
kahreden bir haldir.
"
Öyle ya o
İnsan (bir kere) yediğine baksın. Gerçekten Biz, o suyu bol bol
döktük. Sonra toprağı iyiden iyiye yardık. Bu suretle ondan tane (ler) bitirdik. Üzüm (ler), yonca
(lar), zeytinlik (ler),
hurmalık (lar)..."
Hak
Teâlâ kendi kemâl-i kudretine bunları delil getirdi
ki kullan uyansınlar, ders alsınlar. İnsanın yaratılışını gözlemlemesinden
sonra yediğine bakması yani sübjektif bakıştan sonra "objektif bakış"la yediğini incelemesini yüce Allah diliyor.
Sonra gökten indirilen ve yeri ihya eden "yağmur suyuna" dikkat
çekiyor. Onunla türlü türlü bitkiler biter.
Hayvanların yediği yoncalar ki bir ekmekle bir kaç yıl ondan yararlanılır.
Sonra yüce yüce hurma ve verimli zeytinlikler. Bunlar
da çok ibretlidirler.
Yüce
Allah devamla şöyle buyurmuştur:
"Sık ve bol ağaçlı bahçeler, meyve (ler), otlak (lar) bitirdik). Hem
size, hem davarlarınıza faydalı olarak (yaptık).
Sık
ve bol ağaçlı meyve bahçeleri bitledik, Hayvanlarınızın yararlanması için
otlaklar ihsan ettik. O meyveler karın doyurmak için değil, gıdayı tamamlamak
için yenir. Bir de "Lezzet" için yenir. Bütün bunlardan siz-
376 Abese Sûresi (Cüz: 30 Ayet: 33-42)
ler
faydalarlasınız diye yarattık. Allah, bundan sonra kıyameti, zikrederek "
buyurdu ki:
Yüce
Allah şöyle buyurmuştur:
"Fakat o kulakları sağır edercesine haykıracak
olan ses geldiği zaman, (evet) kişinin kaçacağı gün: Biraderlerinden,
anasından, babasından, karısından ve oğullarından. O gün bunlardan herkesin
kendine yeter bir işi (derdi, belâsı) vardır."
Yukarda
belirttiğimiz nimetlerden faydalanma kıyametin o dehşetli günleri gelmeden önce
olacaktır. Ama kulakları sağır edercesine şiddetli o Sûr'a üfürülünce kişi ve
dünyada ne varsa yok olacaktır, ölecektir. Bu, birinci Sûr'dadır. O gün en
yakın akraba birbirinden sanki kaçacak. Çünkü her kişinin meşguliyeti kendine
yetecek! Şöyle de denilmiştir: "Kardeşlerden kaçar"dan maksat, Kaabil,'in Hâbil'den hakkını
istemesinden diye ka"çmasıdır. "Atasından-anasmdan kaçar'ın anlamı Muhammed Mustafâ (s.a.v)' dır. Hz. İbrahim (a.s)1 in da babası Âzer'den kaçmalarıdır. Hz. Nuh
(as) 'm oğlundan kaçması, Hz. Lût
(a.s)1 m da karısından kaçması bu cümledendir".
Yüce
AİJah şöyle buyurmuştur:
"O gün yüzler vardır: Parıl parıl
parlayıcıdır, gülücüdür, sevinicidir."
Dünyâda
Mevlâlannın emirlerine baş-kesdikleri
için. Kıyamet günü yüzleri parlayacaktır. Gönüllerine ne iyi düşünce gelse onun
nuru yüzlerinde görülecektir.
Yüce
Allah şöyle buyurmuştur:
"O gün yüzler de vardır; üzerlerini toztoprak (bürümüştür),
I
(Cüz-.
30 Ayet: 42) Abese Sûresi 377
Onu (da) bir karanlık ve siyahlık kaplayacaktır.
İşte bunlar kâfirler, fâcîrlerdir."
Bunlar,
Allah'ı sânına uygun tanımayanlardır. Ayrıca Rasûlullah
(s.a.v)' ı kabul etmeyen ve Kur'an'ı yalanlayanlar ve
onda eğrilik arayanlardır. Yâni kendilerinde küfür ve fâcirliği
birleştirenlerdir.
Übeyy bin
Kaab (r.a) Rasûlullah
(s.a.v)1 in şöyle buyurduğunu bize rivayet etmektedir; "Kim
sûre-i Âmâyı (yâni: Abese Sûresini) okursa, o kıyamet günü yüzü gülücü olarak
ve (cennetle) müjdelenmiş olarak gelir."