Bu sure Mekke'de nazil
olmuştur, kırkiki ayettir. Sebebi Nüzulü ise şudur;
Mekke'nin ilk yıllan. Peygamberimiz (s.a.v), bütün dünyaya rahmet olarak
gönderilmiş. O'na ilk gönül veren ve aynı zamanda eşi olan, sevgili annemiz Hz. Hatice validemiz, O'nun elinden tutmuş, topyekün insanlığın cehenneme giden yolunu cennete çevirmek
üzere harekete geçmişlerdir.
Onların yanma küçücük
bir delikanlı olan Hz. Ali (r.a) katılmış, derken Hz. Ebu Bekir efendimiz katılmış,
O'nun ardından, Hz. Zeyd b.
Harise (r.a) katılmıştır. 4 inanmış insan ve bir de Peygamber (s.a.v) ile beş
kişiler, top yekûn insanlığın gönüllerini fethetmek, gönüllerinden tutarak iki dünyalarını
cennet eylemek üzere yürüyüşe geçer.
Fakat buna karşı
direnmeler de başlamıştır. Çıkarlarının zedeleneceğine inanan ve kendi
sistemlerinin çatırdayacağı endişesini duyan insanlar, o günlerde bütün
güçleriyle Peygamber Efendimize karşı yavaş yavaş
mücadeleye başlarlar. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), İslâm'ın bir an önce,
bütün Mekke ve Medine evlerine ve bütün arap
yarımadasına ve oradan da dünyaya yayılması için gece gündüz çalışıyor.
Türkçemizde kullandığımız bir tabir vardır.
"Gündüz hayalimde,
Gece düşümde" Efendimiz (s.a.v) düşleri ve rüyaları dahi gerçek
rüyalardır. Onun için bir an önce İslâm'ın yayılması ve zafere ulaşılması
doğrultusunda rüyalar görüyor. O rüyalarda, gün ışığı gibi gerçeğe çıkıyordu.
Bunun içinde çeşitli tedbirler ve taktikler uyguluyordu.
Sevgili Peygamberimiz
şöyle düşünüyor: Mekke'yi yöneten bu insanları İslâm'a kazandırırsam, bir an
önce İslâm Mekke'de her eve girer. Yani şehrin ileri gelen eşrafı, o günün
ifadesiyle "Darün-Nedve"
bu günün ifadesiyle "parlemento üyesi" olan
insanların İslâm'a girmesini çok arzuluyor sevgili Peygamberimiz.
Bu normaldir. Her
insanın özellikle yönetici kadronun, tanınmış insanların, siyasilerin,
sanatçıların, çeşitli dallarda zirveye ulaşmış insanların İslâm'a girmesi,
çevre üzerinde etki yapar.
Mesela günümüzde
İngiltere'de, pop müziğin Piri Yusuf İslâm'ın (Cats Steven) müslüman olmasıyla, O'nun
hayranlarından bir çoğunun müslüman olduğu
görülmüştür.
Fransa'da
sosyalistlerin ve koministlerin en önde giden
insanının müslüman olduğu haberi dünyaya yayılınca,
bir çok koministin vede
İslâm ülkelerindeki komünist ve sosyalistlerin zaten dinleri olan İslâm'a
yeniden dönmeleri, bu insanların ünlü oluşundan kaynaklanmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz
de dualarından birinde; "Allah'ım, ya Ebu Cehille veya Ömer'le müslümanları
güçlendir." Diyor.[1] Dua Hz. Ömer'de
tecelli etmiştir. Yani Peygamberimiz ünlü ve ileri gelen insanların da müslüman olması için çok gayret ediyor. Burada bir hata
yok.
Sûrenin iniş sebebine
gelince; Sevgili Peygamberimiz yine Mekke'nin parlementerlerinden
bir kaç kişiyle (3 veya 4) oturmuş, onlara İslâm'ı anlatıyor. Derken asıl adı Amr b. Kays b. Ümmi Mektum olan, ama(kör) bir zat (halkımız tarafından İbn Ümmü Mektum
olarak bilinir. Daha sonra Hz. Bilal ile beraber
Peygamberimizin müezzinliğini yapmıştır.) Peygamberimize geliyor ve kendisine
İslâm'ı anlatmasını istiyor.
Yani Peygamber
Efendimiz Mekke parlementerleriyle meşgulken veya
Mekke'nin eşrafı ile meşgulken, a'ma(kör) olan bir
insan geliyor; "İslâm'ı bana da anlatır mısın?" diyor. Efendimiz bu
tavırlarıyla pek ilgilenmek istemediğini belli ediyor. Yani; "ben burada
şehrin ileri gelenleriyle, parlementerleriyle meşgul
olduğum bir anda kör bir insanın gelip O'na soru sormasından pek hoşlanmıyor ve
Efendimiz cevap vermeden yüzünü dönüyor.
Sevgili peygamberimiz
onu hafife aldığından dolayı yüzünü dönmüyor. O'na hakaret olsun için de
dönmüyor. Ancak daha önemli bir işi yaptığına inanıyor. Çünkü sevgili
Peygamberimiz Mekke eşrafının karakterini biliyordu. Bu Kehf
suresinde ayrıca izah edilmiştir.[2]
Mekke'liler kendilerini yukarılarda gördüklerinden, kendilerinden
aşağıda olan insanlarla aynı meclisde ve meydanda
bulunmak istemezler. Burada Abdullah İbn Ümmi Mektum* maddi olarak hafife alman bir insan değil. Fakat ârna(kör) olması nedeniyle biraz saf dışı edilmiş bir
insan. "Yani kör insanın ne faydası olur," mantığı bu.
Sevgili Peygamberimiz ise
öyle düşünmüyor. O anda daha faydalı bir işle meşgul olduğu inancında
olduğundan dolayı, bu ama ile meşgul olmuyor. İşte bunun üzerine Allah (c.c),
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)'ı uyarıyor.[3]
1- Yüzünü
ekşitti ve döndü
2- Yanına O â'ma geldi diye Allah (c c) bu
ayetlerde, bize bir de konuşmanın edebim öğretiyor. Edebiyatımızı öğretiyor.
Bir dostunuz bir yanlış yaptı. Siz de gördünüz veya duydunuz. Bunu düzeltmenin
yolunu da öğretiyor bize Allah (c.c).
Bakınız burada yanlışı
yapan (tavır olarak) sevgili Peygamberimize Allah (c.c) "yüzünü
ekşitti" diyor "Yüzünü ekşittin" demiyor. "Sırtını
döndün" demiyor. "Kör geldi diye birileri yüzünü ekşitti ve sırtını
döndü" diyor. Siz de dostlarınızın tavırlarında veya sözlerinde bir yanlışı
gördüğümüzde onu düzelteceksiniz. Düzeltmezseniz zaten dost değilsiniz. Fakat
nasıl düzelteceğiz?
Bazen doğrudan ona
"Sen şu hatayı yapıyorsun" demek onu üzebilir.
"Binleri şöyle şöyle yapıyor. Bu yanlıştır" diyerek ifade etmek lazım.
Efendimizin buna benzer çok hadisleri var. Sahabeden yanlış bir hareket
gördüğünde, mescide gelince konuşma yapıyor. "Yahu bana ne oluyor! Bazı
insanların şöyle şöyle yaptıklarını görüyorum."
Öyle güzel bir uslubki; "Ne demek oluyor? Yani
siz bunu yapmazsınız da acaba ben mi yanlış görüyorum." diyor. Burada:
1- Yapılan
işin yanlış olduğu söyleniyor:
2- Orada o
yanlışı yapan insanın da olması nedeniyle o nasihatini alıyor. Ama şahsiyeti de
rencide olmuyor. Filan adam 'bunu yapıyor diye de ona buna duyurulmuyor.
3- Efendimiz bir de
nezaket gösteriyor; "Siz bunu yapmazsınız. Acaba ben mi yanlış
görüyorum." manası vardır cümlede.
Allah (c.c) bize bu
üslubu bu edebi ve Edebiyatı veriyor. Zaten Efendimiz de O üsluba ve O edebe ve
edebiyata Rabbimin kontrolünde gelmiştir. Nûn
Suresinde Allah (c.c); "Sen büyük bir ahlâk üzeresin" diyor. Allah
(c.c), Hz. Aişe validemiz
de "O'nun ahlakı Kur'ân'dı." diyor. Yani Kur'ân'a göre hayatını şekillendirmişti Sevgili
Peygamberimiz.
Burada çok iyi
niyetlerle, davranış güzelliğinden hafif bir kayma var, O kayma da Rabbim
tarafından düzeltiliyor.[4]
3- Ne
bilirsin! belkide O arınacak.
4- Yahut
öğüt alacak ve ona o öğüt fayda verecek.
Yani bu tebliğin kimde
faydalı olacağını, bu tohumun kimin yüreğinde çiçeğe dönüşeceğini, sen nereden
bilirsin? Senin görevin; "duyurmaktır." Yani toprağa tohum atmaktır.
Nereye? Dünyanın her tarafına. Her tarafındaki insanlann
yüreğine.
Allah (c.c)'m o
kelime-i tayyibesini şefkat ve merhametle saçmaktır.
Nerede'biteceğini sen bilemezsin. Sen saçmaya devam
et. Yani tebliğe devam et.
Günümüzde de aynı
şekilde bizim bir yanlışımız vardır. Mesela bazı çok iyi niyetli müslümanlarımız, bütün güçlerini, enerjilerini belirli güç
odaklarına yöneltmiş durumdalar. "Filanı müslüman
edersek, filanı İslâm'a bir kazanırsak" gibi hareketlerin içine
girmişlerdir. Bir kısmı, "aman hocam gençlik, gençliğe sahip çıkalım"
diyor. Gençliğin bozulması ihtiyarlar vasıtasıyladır. Asıl tebliğin gitmesi gereken
insanlar onlardır. Onlar düzelecek olursa zaten gençlikte düzgün
demektir.
Onun için biz genç,
ihtiyar, erkek, kadın demiyeceğiz. Ya.! Allah (c.c) kitabında neyi nasıl söyleyeceğimizi ifade
ediyor. "Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Allah'a kulluk
yapınız." (Bakara 21) "Ey insanlar!" diyor, "insanlar"
deyince herkesi kapsar.
Yaşı doksanına gelmiş
insan, ölüm döşeğinde yatıyorsa, İslâmi tebliğ ona en
çok ve en çabuk yoldan ulaştırılmalıdır. "Hocam ne olacak? Zaten adam
hastanede son günlerini yaşıyor. Müslüman olsa ne. olur, müslüman
olmasa ne olur?" gibi bir mantık var. Biz "faydacılar" dan
değiliz. Faydacı mantıkla hareket etmiyoruz. Biz insanoğlunun cehennem
mezbeleliğine düşmesini engellemekle görevlendirilmiş, rahmet peygamberinin
rahmet ümmetiyiz. Yanmamaları için gayret göstermemiz lazım.
Biz, kimin bizim
nasihatimizden etkileneceğini bilemeyiz. Biz herkese anlatacağız. Rabbim
İslâm'a girmeyi temizlik olarak kabul ediyor.
İmansızlık ise
pislik demektir. Allah(c.c)
"Müşrikler pistirler' buyuruyor.[5]
5- Ancak
öğüte ihtiyacı olmadığını zannedene gelince.!
Yani "Benim İslâm
inancına, Kur'ân'ı okumaya, hadisi dinlemeye ihtiyacım
yok, bizim geleneğimiz, bizim kültürümüz, bizim sistemimiz bize yeterli"
diyenler.
Mekke'deki Ebu Cehil'in söylediğini ve haleti ruhiyyesini
Rabbim bize tarif ederken, günümüzde bazı insanlarda gözümüzün önüne geliveriyor.
Bu ayette de;
"kendisini İslâm'dan müstağni kabul edenlere gelince." Peygamber
Efendimiz kendilerine İslâmı anlatmaya gitti o insanlar;
"bizim senin anlattığın mesaja ihtiyacımız yok, biz güçlü bir Arap
medeniyetine sahibiz, atalarımızın yolundan gideriz" dediler. İşte böyle
diyen insanlara gelince...[6]
6- Sen ona
yöneliyorsun.
Peygamber Efendimize,
Rabbim; "Sende ona doğru yöneliyorsun, O'nun İslâm'a gelmesi için gayret
gösteriyorsun, O'na doğru gidiyorsun" diyor.
İslâm'ı kabul etmek
isteyen var, ondan yüz çeviriyorsun ama İslâm'ı hafife alan kendisini İslâm'dan
müstağni kabul eden kişiye karşı sen yönünü dönüyorsun, ona doğru yöneliyorsun.[7]
7-
Arınmamasından sana ne.!?
"Yani, senin
görevin İslâm'ı ona, insana arz etmek. Onun kabullenmemesinden sen sorumlu
değilsin.[8]
8- Sana
koşarak gelene gelince,
9- O
(Rabbinden) korkuyor,
10- Sen ise
onunla ilgilenmiyorsun.
Yani o âma(kör) olan
insan, sana koşarak gelen insan. O Allah'tan haşyet içerisindedir. Yani bu mülk
üzerinde bütün nimetleri veren Allah'a karşı görevimizi nasıl yapalım diye bir
ürperti içerisinde olan varya sen de ondan başka
tarafa yöneliveriyorsun. Onu bırakıyorsun başkasına gidiyorsun. Yani sen
istekli olanı terk ediyor, isteksiz olana gidiyorsun.[9]
11- Sakın (körlere, fakirlere yüzünü ekşitme) çünkü bu (Kur'ân) bir öğüttür.
12- Dileyen
onu Öğrenir-Öğüt alır.
13- (O Kur'ân) çok değerli sahifelerdedir.
14-
Temizlenmiş, (yüce makamlara) kaldırılmış,
15-
Katiplerin elleriyle (yazılmıştır)
16-
Kıymetli, iyilik sahibi (meleklerin elleriyle yazılmıştır.) Bu ayette vahiy katibleri de kasdedilmiş
olabilir.
Yani bu ayetlerde Kur'an-ı Kerim'in içine, insan düşüncesinin gire-miyeceği, şeytanın, cinlerin ve insan şeytanlarının onun
içerisine bir harf dahi koyamayacakları veya çıkaramayacakları anlatılıyor.
Rabbim kendi kitabını,
kendi yarattığı değerli ilim adamlarıyla koruyor. Geçmiş alimlerimiz
tarafından. Kurra ve Muhaddislerimiz,
Allah'ın yeryüzündeki süvarileri olarak isimlendirilmişlerdir. Kurra deyince; Gönenli Mehmet Efendi, Abdurrahman
Gürses hocamız, Mehmet Sevinç, İsmail Biçer, Ramazan Pakdil hocalarımız hemen alkımıza
geliveriyor.
Bunlar Allah'ın yeryüzündeki
süvarileridir. Kıyamete kadar bu silsile devam edecek, Kur'ân'ın
içerisine bir harf ilave etseler, Abdurrahman
Hocamızın beyninin telleri onun yanlışlığını anında anlar. Rabbim her, asır da
ve her devirde bu değerli insanları yaratmıştır. Onlar tarafından melekleri
tarafından bu Kur'ân kıyamete kadar korunmasına
devam edecektir.[10]
17-
Kahrolası insan. O ne kâfirdir.
Rabbim ayetlerini
indiriyor, Peygamberlerini gönderiyor, maddi manevi nimetlerini veriyor. Ama
bu insanoğlundan bazıları bunu inkar ediyor. Rabbim bunlar için;
"Kahrolası! Ne kadarda kötü, ne kadar da küfre yakin"
diyor. Yaradanım nasıl da inkar ediyor bu insan?[11]
18- (Allah)
onu hangi şeyden yarattı.
Allah bu insanı neden
yarattı? İnsan buna bir dikkat etmesi, bunu düşünmesi gerekiyor.[12]
19-Bir
meniden yarattı. Onu ve onun (herşeyini) ölçülü
kıldı.
Rabbim kendisi cevap
veriyor. Allah Onu milyonlarca meninin birinden yarattı.
Şehrin en zengin
adamı, bir gün samur kürkünü giymiş; "şöyle bir çıkayım" demiş.
Meydanda gezerken herkes onun için ayağa kalkmış, geçtiği
yolda ona saygıda bulunmuşlar. Garibin biri de hiç ayağa kalkmamış, hiç önem
vermemiş. O zengin O adamın ayağa kalkmayışma, önem
vermeyişine alınmış, yanına kadar gelmiş, demiş ki; "tanımadın mı beni?
"Tanımaz olurmuyum ağam" demiş adam. Zengin
adam "peki ben kimim?" demiş: "Valla geçmişine baktım bir damla
su, bir damla su için de ayağa kalkılmaz." demiş garib.
Zengin adam; "sen
şimdiki halime bak geçmişime bakma" demiş. O garib
de; "valla şimdiki haline baktım, karnında gübre taşıyorsun, sonuna
baktım kabirde bir avuç topraksın, şu sırtındaki kürke gelince, onu hayvanın
biri sırtında on sene taşıdı, hayvanlıktan kurtulamadı." demiş.
Yani parayla, samur
kürküyle adam olacağım diye çalışırsan boşa gider. Biz, bizi yaratan Allah
(c.c)'a iman ve O'nun koyduğu kurallar içerisinde hayatımızı devam
ettirebilirsek insanlığımızı koruruz. İslâm'ımızı koruduğumuzda insanlığımızı
da korumuş oluruz.
Çünkü İslâm'ımız bizim
insanlığımızı korumaktadır. Allah insanı bir damladan yaratıyor ve ona.hayatımn programını çiziveriyor. Bütün vücudunun düzenini,
intizamını Rabbim sağlıyor.[13]
20- Sonra
yolu ona kolaylaştırdı.
Bu ayet bir çok manaya
gelecek güzel bir ifadedir.
1- Anne
rahminden dünyaya gelişini kolaylaştırdı.
2- Bu dünya
hayatında da iki tane yol belirledi. İnkâr yolu, iman yolu.. Cennet yolu,
cehennem yolu. İki yolu da Allah kolaylaştırmıştır. İmana giden içinde yol
kolaydır, küfre giden için de yol kolaydır.[14]
21- Sonra
onu öldürdü ve kabre koydu.
22- Sonra
onu dilediği zaman diriltecek.
23- Hayır!
(Allah'ın) emrettiğini yerine getirmedi.
24- İnsan
yiyeceğine bir baksın.
Yediğinize bir
bakıverin. Bir buğday tanesinin oluşması için Allah güneşi, ayı, geceyi,
gündüzü rüzgarı hizmetçi ediyor. Yani siz ucuza malolan
bir varlık değilsiniz. Yediğimiz ekmeğin oluşmasındaki güneşin ışığını ve
ısısını almak için verecek para bulamayız.[15]
25- Biz o
suyu, bol bol dökdük.
26- Sonra
yeryüzünü yardıkça yardık.
27- Orada daneler bitirdik.
28- Üzümler
ve yoncalar,
29-
Zeytinler ve hurmalar,
30- Bol ağaçlı
bahçeler,
31- Meyveler
ve otlar (bitirdik),
32- Size ve
davarlarınıza faydalı olmak için.
33- (ikinci
sûr'un) kulakları patlatan gürültüsü geldiğinde,
Bunları insan görürde
niye Rabbine nankörlük eder. İfade de bile bir ürperti var. Kulakları yırtan,
sesiyle kulaklara rahatsızlık veren, O ses geldiğinde. Yani kıyametin son
sûr'u üflendiğinde.![16]
34- Kişi
kardeşinden kaçacak.!
35-
Annesinden ve babasından,
36- Eşinden
ve oğullarından (kaçacak)!
O gün insan, en
yakınlarından ve en sevdiklerinden kaçar, diyor Rabbim. Çok dehşetli bir an.
Cehennem önde, ameller ortada, hesaplar görülmüş, "babana niye böyle
kötülük yaptın, hanımına niye böyle kötü davrandm,
çocuklarına niye kötü davrandın." diye hesaba çekilecek. Hiç değilse
hatırlanmasın, yüz yüze gelmiyelim diye kaçmalar
olacak. Onun günahı da bana yüklenmesin diye kaçmalar olacak. "Gencecik çocukları
dahi ihtiyarlatan" bir mahşer yeri.
Böyle bir durum
hayvanlarda denenmiş.! Maymunu yavrusuyla bir kazana koymuşlar, altından ateşi
yakmışlar. Alt taraf hafif ısınınca, maymun hemen yavrusunu kucağına almış.
Fakat ateşi biraz daha fazlalaştırmışlar. Maymun bir ayağını kaldırıyor, bir
ayağım koyuyormuş. Biraz daha ateşi artırmışlar. Maymunun ayaklan yanıp çare
kalmayınca yavrusunu ayağının altına alıvermiş ve ayaklarıyla üstüne
basmaya başlamış.
Canım canım, kendi canım oluyor. İnsanlar canı için, sevgilisi
için, çocuğu için, babası için, annesi için candan geçebilirler.
Bu dünyada da, böyle fedakar insanlar olabilir.
Ama cehennemin dehşeti
korkunç bir şey. Hayal etmemiz mümkün değil. Rabbim bize tarif ediyor. Öyle bir
anda babasından oğlundan, eşinden, kardeşinden kaçacak diyor Rabbim.
İman ve ameli salihîeri iyi olursa, hepsi birden cennette koltuklara
karşılıklı oturmuşlar. Cennetin nimetlerinden sonsuz senelerde bıkmadan, usunmadan, her an kokusu, tazeliği, tazelenen nimetlerden
yararlanacaklar. Böyle bir nimeti istemek için bu dünyada Kur'ân
nimetine sımsıkı sarılmamız gerekiyor.[17]
37- O gün
onlardan her kişiye yeterli bir işi vardır.
Herkesin kendine has bir
derdi var. Herkes kendi başının çaresine bakmakla meşgul. Öyle bir hal.[18]
38- O gün
nice yüzler vardır ki, pırıl pinidir.
Yani içindeki imam dışda nur olmuş, mahşer yerinde pırıl pırıl
parlıyorlar.[19]
39- Gülmekte
ve sevinmektedir.
Yüzlerinde müjde
alametleri var. Amel defterleri sağ taraflarından verilmiş, diplomalarını
almışlar, başarıyla kazanmışlar. Her ümmet kendi peygamberlerinin sancağı
altına girmişler, "her ümmet kendi Önderi ile haşrolunacaktır"
ayetine binaen peygamberlerinin yanında yerlerini almışlar, sevinçle cennete
doğru gidiyorlar. Bizlerde ogün Efendimizin
sancağının altına girebilmek için bu dünyada iken Onun getirdiği Kur'an'a ve sünnetine sımsıkı sarılmalıyız.[20]
40- O gün
nice yüzler de vardırki, üzerinde toz vardır.
41- Onları
karanlık kaplayıverir.
42- İşte
onlar kafirlerin, facirlerin ta kendileridir.
Bu dünyada iken
Allah'ı inkar edenler ve Allah'a karşı gelip isyan edenler, açıktan Allah'sızlığım ilan eden, açıktan Allah'ın yasakladığım
yapan, açıktan Allah'ın emrettiklerini yapmadığını ilan edenler gerçek kafirler
ve gerçek facirlerdir.
Allah bizleri böylelerinden korusun, salihlerle
beraber hasretsin.[21]
[1] Tirmizi
Menakıp 18, Ahmed Müsned 2/95.
[2] Kehf
28.
[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/167-169.
[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/169-170.
[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/170-172.
[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/172.
[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/172.
[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/172.
[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/173.
[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/173-174.
[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/174.
[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/174.
[13] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/174-175.
[14] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/175.
[15] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/175-176.
[16] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/176.
[17] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/176-177.
[18] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/177.
[19] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/178.
[20] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/178.
[21] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/178.