Mekke'de inmiştir, 29
âyettir.
BismiIIâhirrahmânirrahîm
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14. Güneş katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar döküldüğünde,
dağlar yürütüldüğünde, gebe develer salıverildiğinde, vahşî hayvanlar toplanıp
bir araya getirildiğinde, denizler kaynatıldığında, ruhlar bir araya
getirildiğinde, diri diri toprağa gömülen kızlara,
suçlarının ne olduğu, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü sorulduğunda, defterler
açıldığında, gökyüzü yerinden oynatıldığında, cehennem tutuşturulduğunda ve
cennet hazırlanıp yaklaştırıldığında, herkes neler yapıp getirdiğini anlar.
15, 16, 17, 18, 19, 20, 21. Hayır! (Yörüngesinde) akıp giden, bazen kaybolup bazan
da etrafı aydınlatan yıldızlara, kararmağa yüz tuttuğu anda geceye, aydınlanmaya
başladığı zaman sabaha yemin ederim ki Kur'ân,
değerli bir elçinin sözüdür. Yani güçlü ve Arş1 m sahibi (Allah'ın) katında
itibarlı bir elçinin... Orada kendisine uyulan emin bir elçidir.(O)
22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29. Arkadaşınız (Muham-med) mecnun değildir. Andolsun
ki, onu (Cebrâili) apaçık ufukta görmüştür. O, sırlar
hakkında cimri de değildir, (ki, onu eksik anlatsın). O (söz), lanetlenmiş
şeytanın sözü de değildir. Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz O, ancak âlemler
için ve aranızdan doğru olmak isteyenler için bir öğüttür. Âlemlerin Rabbi
Allah'ın dilemesi olmasa, siz (hiçbir şeyi) dileyemezsiniz.
Dağılıp saçıldı.
İşar, on aylık gebe
deve anlamına gelen kelimesinin çoğuludur.
Yerinden oynatılıp
söküldü. Bir kimse koyunun derisini yüzerek bedeninden ayırdığında,
der.
Hunnes, hânis kelimesinin çoğuludur.
Gündüzleri göze görünmeyip kaybolan parlak yıldızlar demektir.
Künnes, görünmeyip kaybolan yıldızlar demektir. Bir ceylan,
yatağı ve barınağı olan kinâsa girdiğide
denir.
Kararmaya başladı.
Halîl şöyle der: Gece kararmaya başladı-dığında veya ağardığmda denir. Bu, zıt anlamlı kelimelerdendir. Şâir
şöyle der:
"Neticede onun için,
sabah ağardığmda; gecesi açılıp
aydınladığında..."[1]
1. Bu âyetier, kıyametin dehşetli hallerini ve onda meydana
gelecek olan sıkıntı ve üzüntü verecek olayları, kâinat ve varlık alemine arız
olan değiştirme ve harap etme manzaralarını açıklar. Yani, güneş dürülüp ışığı
giderildiğinde ... [2]
2. O
Yıldızlar yerlerinden düşüp dağıldığında..« [3]
3. Dağlar
yerlerinden hareket ettirilip, havada yürütülerek toz haline geldiğinde...
Nitekim Yüce Allah meâlen, "O gün dağlan yerinden
yürütürüz ve sen, yeryüzünün çırılçıplak olduğunu görürsün"[4] buyurmuştur. [5]
4. Gebe
develer Çobansiz başıboş bırakılıp sahipsiz
kaldığında... Develer, Arapların en değerli varlıkları olduğu için, Özellikle
zikredildi. [6]
5.
Yırtıcı kuş ve hayvanlar, o günün
şiddetinden, şaşkın bir halde yuvalarından çıkıp toplandığında... [7]
6. Denizler
ateş haline gelip alev alev yandığında... [8]
7. Ruhlar, benzerleri
ile yanyana getirildiğinde, yani günahkârla günahkâr,
itaatkârla itaatkâr bir araya getirildiğinde... Taberî
şöyle der: İtaatkâr kişi itaatkârla cennette; kötü kişi de kötü ile cehennemde
bir araya getirilir.[9]
8, 9. Diri diri gömülen kız çocuğuna, katilini kınamak için,
"Günahı ne idi de öldürdü? diye sorulduğunda... İbn
Cüzey şöyle der: Mev'ûde,
Bazı Araplar'ın hoşlanmadıkları ve kıskandıkları
için, diri diri gömdükleri kız çocuğudur. Kıyamet
gününde o çocuğa, kâtilk; ni
kınama şeklinde, "Hangi sebepten dolayı öldürüldüğü" sorulacaktır.[10]
10. Hesap
görülürken, amel defterleri açılıp yayıldığında... [11]
11. Gök,
koyunun derisi yüzüldüğü gibi, yerinden sökülüp giderildiğinde... [12]
12. O
Cehennem ateşi, Allah düşmanları için yakılıp tutuşturulduğunda... [13]
13. Cennet
takva sahiplerine yaklaştırıldığında…[14]
14. O zaman
her nefis, getirdiği hayrı veya şerri bilir. Cümlesi, sûrenin başından beri
yani âyetinden itibaren buraya kadar
anlatılan şart cümlelerinin cevabıdır. Yani, o hayret verici olaylar meydana
geldiğinde, işte o zaman her nefis, Önceden gönderdiği iyi veya kötü amelini
görür.
Bundan sonra Yüce Allah,
Kur'ân'ın doğruluğuna ve Hz.
Muhammed (a.s.)'in peygamberliğinin gerçek olduğuna yemin ederek şöyle buyurdu: [15]
15. Gündüz
kaybolup gece ortaya çıkan parlak yıldızlara, kuvvetli bir yeminle yemin
ederim.[16]
16. Bunlar,
güneş ve ayla birlikte akıp giden, sonra battıkları zaman, ceylanların, mağara
ve inlerinde gözden kayboldukları gibi gözden kaybolan yıldızlardır. Kurtubî şöyle der: Yıldızlar, gündüzün kaybolup geceleyin
görünür. Battıkları zaman, ceylanın mağarada gizlendiği gibi, gözden kaybolup
giderler.[17]
17.
Karanlığı ile gelip kâinatı örttüğü zaman geceye yemin ederim.[18]
18. Ağardığı
ve aydınlığı genişleyip hertarafa yayılan ve neticede
apaçık gündüz haline gelen sabaha yemin ederim ki, [19]
19. Bu,
üzerine yemin edilen sözdür. Yani, bu Kur'ân-ı Kerim,
Allah katında değerli bir melek vasıtasıyle
indirilmiş Allah kelâmıdır. Nitekim Yüce Allah meâlen,
"Onu Rûhu'1-emîn, senin kalbine indirmiştir" buyurur.[20]
Tefsirciler şöyle der: Yüce Allah, "Rasûl"
kelimesi ile Cebrail'i kastetti. Kur'ân'ı Cebrail
getirdiği için "Onun sözü" dedi. Gerçekte Kur'ân
Allah'ın kelâmıdır. Bundan sonraki âyet, "ResûT'den
maksadın Cebrail (a.s.) olduğunu gösteren delillerdendir. [21]
20. O Rasûl çok kuvvetli, Allah katında yüksek mevki ve yüce
makam sahibidir. [22]
21. Orada en
yüce topluluk içinde, kendisine itaat edilen bir elçidir. İyi ve itaatkâr
melekler ona itaat eder. Peygamberlere getirdiği vahy
hususunda bir güvence ve teminattır. [23]
22. Ey Kureyş Topluluğu! Birlikte yaşadığınız; doğruluğunu,
temizliğini ve aklının üstünlüğünü bildiğiniz Muhammed, iddia ettiğiniz gibi,
bir deli değildir. Hâzin der ki: Yüce Allah, Kur'ân'ı
Cebrail'in getirdiğine ve Muhammed (s.a.v.)'in, Mekke 1 ilerin iddia ettiği
gibi, deli olmadığına yemin etti. Böylece Peygamber (a.s)'de bir delilik olmadığını
ve Kur'ân'm onun kendi sözü olmadığını vurguladı.[24]
23. Yemin
ederim ki, Muhammed (s.a.v) Cebrail' (a.s.)'i, doğu tarafında güneşin doğduğu
yerde, yüksek ve açık ufukta, Allah'ın onu yarattığı gibi, melek şeklinde gördü. Ebû
Hayyân şöyle der: Bu görme, Hirâ
Mağarası olayından sonra olmuştur. Hz. Peygamber
(a.s.) Cebrail'i yer ile gök arasında bir kürsü üzerinde, kendi asıl şekliyle,
doğu ile batı arasını kapatmış, al ti yüz kanatlı bir melek olarak gördü. [25]
24. Muhammed,
vahyin tebliğ ve öğretiminde kusurlu davranacak bir cimri değildir. Aksine,
Rabbinin emrini tam bir emniyet ve doğrulukla tebliğ eder. [26]
25. Bu Kur'ân, müşriklerin dediği gibi lanetli şeytanın sözü
değildir. [27]
26. Kur'ân'm âyetleri açık, delilleri parlak olduğu halde, onu
yalanlama ve şiir, kahinlik ve sihir diye itham etmek hususunda hangi yola
giriyorsunuz? Bu, senin, doğru yoldan ayrılan kimseye "Apaçık yol budur.
Nereye gidiyorsun?" demene benzer.[28]
27. Bu Kur'ân, bütün insanlık için bir öğüt ve nasi-hattan
başka bir şey değildir. [29]
28. Bu Kur'ân, sizden, hakka uymak, Allah'ın şeriatında yürümek
ve itaatkârların yoluna girmek isteyenler için bir öğüttür. [30]
29. Allah'ın
muvaffak kılması ve lütfü olmadan, hiçbir şeye gücünüz yetmez. O halde
Allah'tan, sizi en üstün yola girmeye muvaffak kılmasını isteyin. [31]
Bu mübarek sûre birçok
edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. arasında
cinâs-ı nakıs vardır.
2. "Estiğinde
sabaha yemin ederim" âyetinde istiâre-i tasrîhiyye
vardır. Yüce Allah, gündüzün gelmesi ve aydınlığının yayılmasını, kalbe hayat
veren ve yavaş yavaş esen rüzgârlara benzetti.
"Teneffüs" kelimesini, zifiri karanlıktan sonra gündüzün aydınlanması
için müsteâr olarak kullandı. Bu, tasvir bakımından en güzel ve belîğ istiarelerdendir.
Çüıikü Yüce Allah, gündüzün gelmesini, sabahın teneffüsü ile
ifade etti.
3. "Arkadaşınız
bir deli değildir" âyetinde güzel, bir kinaye vardır. Yüce Allah, "arkadaşınız"
kelimesini, Muhammed (a.s)'den kinaye olarak kullandı.
4. arasında tıbâk vardır.
5. kelimeleri
arasında nakıs cinas vardır.
6. gibi âyet
sonlan ile ve gibi âyet sonlarına riayet
için, fasıla harfleri birbirine uygun gelmiştir.
Yüce Allah'ın yardımı
ile "Tekvîr Sûresi"nin tefsiri bitti. [32]
[1] Bahr, 8/430
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/227.
[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/227.
[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[4] Kehf sûresi, 18/47
[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[6] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[8] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[9] Bu Taberî'nin Ömer b. Hattâb'tan (r.a.) yaptığı rivayettir. Bir görüşe göre
bundan maksat, bedenler ruhlarla birleştirildiğinde..." demektir. Birinci
görüş tercihe daha şayandır. Allah, en iyisini bilir.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[10] Teshil, 4/181
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[16] Bu Ali, îbn Abbâs, Mücâhid ve Hasan Basrî'nin görüşüdür. Taberî'de
böyle yazılıdır. Bkz, 30/17
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229.
[17] Kurtubî, 19/235
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229.
[18] Bu görüş, karşılığında "sabah" kelimesi
söylendiği için, tercihe daha çok değer. Sanki Yüce Allah şöyle der:
"Karanlığı ile geldiğinde geceye, aydınlığı ile geldiğinde gündüze yemin
ederim." Bu, İbn Kesîr'in tercihidir.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229.
[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229.
[20] Şuarâ sûresi, 26/193
[21] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229.
[22] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229.
[23] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229.
[24] Hâzin, 4/215
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229.
[25] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229-230.
[26] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/230.
[27] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/230.
[28] Bahr, 8/434
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/230.
[29] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/230.
[30] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/230.
[31] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/230.
[32] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/230-231.