TEKVÎR SÛRESİ 2

Bazı Kelimeler: 2

Açıklama: 2

Bazı Kelimeler: 3

Açıklama: 3


TEKVÎR SÛRESİ

 

Mekkîdİr. 29 ayettir. Mukaddimelerini ve onda olacak işleri anlatarak ölüm sonrası dirilişten söz etmeyi ihtiva etmekte, sonra pekiştirilmiş bir ye­min ile Kur'an'ın gerçek bir kitap olduğunu ve Cebrail vasıtasıyla Muham-med (S.A.V.)'e indirilmiş olduğunu beyan etmektedir. Muhammed'in cinlen-miş ve deli bir zat olmadığını, itham altında bulunmadığını ifade etmektedir.

Rahman ve Rahim olan Allah adıyla.

1- Güneş dörülüp ışığı kalmadığı zaman;

2- Yıldızlar düşüp, söndüğü zaman;

3- Dağlar yürütüldüğü zaman;

4- Doğurması yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı zaman;

5- Yabani hayvanlar bir araya toplandığı zaman;

6- Denizler kayrüaştmldjğı zaman;

7- Canlar bedenlerle birleştirildiği zaman;

8-9- Kız çocuğunun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorul­duğu zaman.

10- Amel defterleri acıdığı zaman;

11- Gök yerinden oynatıldığı zaman;

12- Cehennem alevlendirildiği zaman;

13- Cennet yaklaştırıldığı zaman;

14- İnsanoğlu önceden ne hazırladığını görecektir. [1]

 

Bazı Kelimeler:

 

Dağıldı ve parçaları kopup düştü. Duruldu ve karar­dı. Bulutlar veya on aylık gebe develer.Sarsılarak yerin­den götürüldü. Suyu çekildikten sonra yerine ateş dolduruldu.Toplandı ve bir araya geldi. Diri diri toprağa gömülen kız. Çiftleşti ve evlendi. Amellerin kayıtlı olduğu sahife-ler. Ateşi şiddetle tutuşturuldu.Soyuldu ve yüzüldü. Yaklaştırıldı. [2]

 

Açıklama:

 

Cenab-ı Allah bu sure-i celîleyi, kıyamet gününde meydana gelecek de­lil ve alametleri anlatarak başlatmıştır. Bu delil ve alametlerin bir kısmı kıya­metin vukuundan önce, diğer kısmı da kıyamet saatinde görülecektir. Genel olarak ölüm sonrası dirilişin mukaddimeleri, dünyanın harabı, nizamının bo­zulması ve ondaki bütün mevcudatın helaki ile meydana gelecektir ki, bu da sûrun ilk üflenişi esnasında olacaktır. O esnada güneş dürülecek, ısısız ve ışıksız hale gelecektir. Yıldızlar güneş sisteminden kopup dağılacak, yerlere düşecek­lerdir. Yerşiddetle sarsılıp harekete geçecek, dağlar da yerlerinden kopup gi­decek ve atılmış yün haline geleceklerdir. O esnada kâinat korku ve ızdırapla dopdolu hale gelecektir. Faraza o esnada hayat olsa, her insan, kendi katın­da en kıymetli olan şeyden bile vazgeçerek, onu görmez hale gelecektir. On aylık gebe develeri ve malının en kıymetlilerini bile görmeyecektir. Hatta em­zikli kadınlar dahi emzirmekte oldukları çocuklarını boşlayacak, onlardan vazgeçeceklerdir. "O gün, onlardan her kişinin, kendisine yeter derecede işi vardır?' Görürsün ki o esnada her mekândan gelen vahşî hayvanlar bir araya gelmiş, aynı semtte toplanmışlardır. Denizler zelzelelerle kaynamış, suları bir­birine karışmış, aralarındaki engeller ortadan kalkmıştır. Hep bir deniz hali­ne gelmişlerdir. Ayet-i kerimede geçen denizlerin kaynaması sözünden mak­sat, denizlerin su ile dolu hale gelmesi veya denizlerin sularının yerine ateşle­rin dolmasıdır. Bunda bir gariplik yoktur. Çünkü yanardağlardan fışkıran lav­ların delalet ettikleri gibi yerin içi ve altı gerçekten son derece sıcak ve hare­ketlidir. Dünyanın Ömrünün sona erişi esnasında bu gibi manzaraların gö­rülmesi, yerin yarılıp parçalanması ve buharlanişından ötürüde suların yok olması, sonrada yerin altından çıkan bir ateşle deniz sularının yerinin dol­ması pek uzak bir ihtimal değildir. Bunlar, ölüm sonrası dirilişin İlk mukad­dimeleridir. Bundan sonra Ölüm sonrası diriliş, hayat ve etrafa yayılma man­zarası görülecektirki, buda sûrun ikinci kez üflenişi esnasında gerçekleşecek­tir. "Sonra onâ bir daha üflendi, birden onlar ayağa kalktılar, bakıyorlar (ne olacağını bekliyorlar)'.[3]

Bu, mukaddimelerinin bir kısmı anlatıldıktan sonra ölüm sonrası dirili­şin ilk aşamalarıdır: Daha önce birbirlerinden uzakta oldukları halde ruhlar bedenlerine döndükleri zaman.. Bu ikinci hayat, öldükten sonra sorguya çe­kilmek içindir. O esnada, fakirlik korkusu veya utanç dolayısıyla diri diri top­rağa gömülen kız çocuğu hesap yerine getirilecektir. Evet cahiliyet devrinde araplar, kızları diri diri toprağa gömmeyi adet haline getirmişlerdi. İslâm di­ni geldiğinde bu kötü adetlerle savaştı ve onları ortadan kaldırdı.. İslâm dini, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen cahiliyet Araplannın yerine İslâm ze-rafetine ve müslüman hikmetine bürünmüş yüce terbiye ile süslenmiş, başka­larına zarar vermemeyi ve zarara zararla mukabelede bulunmamayı, erdeme, yüce ideallere sarılmayı şiar edinen bir arap milleti meydana getirdi.

Toprağa diri diri gömülmüş olan o kız çocuğu hesap yerine geldiğinde sorulacak: Sen hangi suçtan ötürü öldürüldün?! Evet onun hiçbir günahı yok-tu. Bu soru, kendisini diri diri toprağa gömenleri kınamak ve suçlu olduk­larını tescil etmek için sorulacaktır.

insanın amellerinin yazılı olduğu ve işlediği bütün fiillerin kayıtlı oldu­ğu amel defterleri, herkesin kendi amel defterini okuması, amelini ve hesabı­nı bilmesi için getirilip ortaya yayıldığı zaman...

Gök yüzüldüğü, ortadan silinip götürüldüğü, varlığı yok olduğu zaman.. Yani göklerin perdesi açıldığı zaman.. "Biz senin gözünden perdeni açtık; Bu gün artık gözün keskindir!'[4] Evet göreceksin ki o esnada herkes kendi amelinin yanındadır. Aleyhlerinde şahitler tanıklık yapmaktadır. Daha Önce gör­mediğiniz şeyleri görmektesiniz. Cehennem ateşi çılgınlaşacak, ateşi gittikçe gürleşecektir.

Cennet takva sahibi kimselere yaklaştırıldığı zaman.. Güneş durulduğu zaman.. Yıldızlar karardığı zaman.. Dağlar yürütüldüğü zaman... "Hercan, ne yapıp getirdiğini bilir!' Yani yukarıda sayılan dur ımlar tahakkuk ettiği za­man herkes, dünyada iken yapmış olduğu amelleri jilir. İşlediği amel hayırlı ise hayırlı mükâfat, kötü îse kötü bir ceza görecektir!

Kaf sûresinde hesap öncesi durumlar özel olarak anlatılmıştı. İşte o du­rumlar burada tafsilatlı olarak anlatılmaktadır. Kaf suresinde şöyle denmiş­ti: "Sûra üflendi. îşte bu, o t£hdit(İn gerçekleşmesi) günüdür!'[5] Bu sure-i ce-Jîlede ise şöyle buyurûlmuştur: "Güneş durulduğu zaman.... Nefisler çiftleş­tiği zaman."

Fakat hesap günündeki vukuat burada özet olarak anlatılmıştır. Sadece, toprağa diri diri gömülmüş olan kızların gelip ne diye bizi canlı canlı toprağa gömdünüz? diye soru sormaları ile Cehennemin alevlendirilmesi ve Cenne­tin takva sahibi kimselere yaklaştırılması anlatılmaktadır. Kaf suresinde ise bu vukuat tafsilatlı olarak anlatılmaktadır. Şöyleki: "Her can, yanında bir sürücü ve bir şahitle geldi.... ilh!'

Araplar açık ve zahir bir iş isbatlamak için yemin ettiklerinde, yemine ihtiyaç duyulduğuna işaret etmek için demeyi adet haline getirmiş­lerdir.Ayet-i kerimesini tefsir ederken belirttiğimiz gibi, üzerine yemin edilen şeyi tazim etmek maksadı güdüldüğünde yeminin baş kısmına edatı getirilmesi adet haline getirilmiştir, diyenler de ol­muştur. Şu halde aşağıdaki ayet-i celîleleri bu şekilde anlamamız mümkün olacaktır:

 

15-16- Gündüz sinip geceleri gözüken gezegenlere and olsun;

17- Kararmaya başlayan geceye and olsun;

18- Ağarmaya başlayan sabaha and olsun ki,

19-21- Bu Kur'an, arşın sahibi katında değerli, güçlü, sözü dinlenen ve güvenilen şerefli bir elçinin getirdiği sözdür.

22- Arkadaşınız Muhammed asla deli değildir.

23- And olsun kî, o, Cebrail'i apaçık ufukta görmüştür.

24- Peygamber, görülmeyenler hakkında söylediklerinteo ötürü töh­met altında tutulamaz.

25- Bu Kur'an, kovulmuş şeytanın sözü olamaz.

26- Ey insanlar! Nereye gidiyorsunuz?

27-28- Kur'an, ancak aranızda doğru yola girmeyi dileyene ve alemle­re bir öğüttür.

29- Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe sizler birşey dileyemezsi­niz. [6]

 

Bazı Kelimeler:

 

Hanis kelimesinin çoğulu olup gizlenen şeyler demektir. Kânis kelimesinin çoğulu olup geceleyin görünen gezegenler ve yıl­dızlar" man ası nda kullanılmıştır.Karanlığı ile yönelip geldi.Zuhur edip uzandı ve apaçık bir aydınlık halinde ortaya çıktı.Be­denen ve diğer hususlarda kuvvet sahibi.Arkadaşınız, yani Resulullah (S.A.V.) Şerefli ve itibarlı. İtham altında tutulan veya cimri kimse. Öğüt ve ibret.Kovulmuş ve lanetlen­miş. [7]

 

Açıklama:

 

Geyikler gibi barınaklarına sığındıktan sonra geceleyin felekte zuhur eden gezegenlere ve yıldızlara yemin olsun ki, bu Kur'an, Cebrail gibi şerefli bir elçinin Allah'tan alıp getirdiği bir sözdür. Aslında bunun gerçekliği için ye­mine de gerek yoktur. Bu büyük gök cisimlerine yemin olsun ki bu Kur'an zatı itibarı ile azametlidir. Karanlığıyla yönelip geldiğinde, aydınlığıyla orta­ya çıkıp zuhur ettiğinde gece ile gündüze yemin olsun ki bu Kur'an Cebrail gibi Allah'tan aldığını sizlere nakleden şerefli bîr elçinin sözüdür. Çünkü o, bu Kur'an'ı Peygamber (S.A.V.)'e nakletmiştir. Dolayısıyla bu Kur'an'daki ifa­deler Cebrail'e nisbet edilmiştir. Akılca çok kuvvetlidir: "Üstün akla sahip (olan melek) doğruldu (gerçek meleklik şeklinde göründü)"[8].

O keskin görüşe ve ince akla sahip güçlü birisidir. Şanı yüce Rabbinin arşı katmdadır. Şeref ve itibar sahibidir. O yüce topluluk için de emrine itaat edilen bir zattır. Allah'ın vahyi hususunda emin bir kimsedir. O, vahyi dü­rüstlükle, Peygambere nakleder. Sizin arkadaşınız Peygamber (S.A.V.), müş­riklerin niteledikleri gibi deli biri değildir. Cebrail'in kendisine tebliğde bu­lunduğu esnada o pek güvenilir bir varlıktır. O aslî suretinde Cebrail'i yüce ufukta görmüştü. Sidre-i müntehada onun varlığını müşahade etmişti. Vahiy hususunda Muhammed (S.A.V.), itham altında değildir. Bilakis O, size ulaş­tırdığı haberlerde sadık biridir. Ayet-i kerimenin şeklinde okunmasını uygun 'gören kıraat şekli de bu manayı te'yit etmekte­dir.

Denildi ki: O, gayp hususunda cimri değildir, yani gayptan gelen vahyi sizlere tebliğ etmekte kusurlu davranmamıştır ve bu Kur'an, kovulmuş, la­netlenmiş şeytanın sözü de değildir. Çünkü Muhammed, emin bir insandır. Deli değildir. Gayb hususunda O itham altında tutulamaz. Çünkü bu Kur­an, ne şeytanın, ne de kâhinin sözüdür. O önceki milletlerin uydurma ve ef­saneleri de değildir. Bütün yollarınız kapandıktan, aleyhinize hüccetlerle bur­hanlar ileri sürüldükten sonra, siz hangi yola giriyorsunuz? Nereye gidiyor­sunuz ve hangi hücceti ortaya sürebiliyorsunuz?!

Hakikat caddesinde dosdoğru yürümek ve sırat-ı müstakime koyulmak İsteyen kimseler için bu Kur'an öğüt ve hatırlatmadan başka bir şey değildir. Yani İslama girmek isteyen ve hakikatin doğru yolunda yürümek dileyen kim­seler için bu Kur'an fayda veren hikmetli bir zikirdir. Fakat sırat-ı müstakim dışına çıkmak isteyen ve hakikat yoluna girmek istemeyen kimselerin kalple­rini ve kulaklarını Cenab-ı Allah damgalamış, gözlerine de perde çekmiştir. Artık onlar hak nurunu göremezler. Kur'an nuru ile hidayeti bulamazlar.

Kulların iradeleri mutlak ve hiçbir kuvvete karşı boyun eğmeyen bir ira­de midir, yoksa başka türlü bir irade midir? Buna cevaben şöyle diyebiliriz: Ey insanlar; sizin hayır iradeniz Allah'ın iradesine bağlıdır. Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikten sonra hiçbir şey olmaz. O noksanlıklardan münez­zeh zattır ki, beşerin içine hayır iradesini yerleştirir. Hayır sahiplerinin him­metlerini hayra yöneltir. Allah dilerse, iradenizi sizden çekip çıkarır ve sizler hayvanlar gibi olursunuz.

insanların yararlanmakta oldukları her nimeti veren Allah olduğuna göre, insanların iradeleri de Allah'ın iradesine bağlıdır. "Alemlerin Rabbî Allah di­lemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz" kavli İlahisinin manası işte budur. Ku­lun iradesi küçük bir daire içerisindedir. Ve bu daire, Allah'ın iradesinin bü­yük dairesine dahildir.

Şimdi de Cenab-ı Allah'ın; gündüzleyin gizlenen, geceleyin ortaya çıkan gezegenlerle yıldızlar, gece, sabah, güneş, ay ve diğer şeyler üzerine yemin edişi üzerinde durmanız gerekmektedir. Görüldüğü gibi Cenab-ı Allah'ın bu şey­ler üzerine yemin edişi, insanların bu şeylere dikkatlerim çekmek içindir. Ve bunların, Allah'ın kudretine, kâinattaki nizamının eşsizliğine birer delil teş­kil ettiklerini insanlara bildirmek içindir. Sonra bu yıldızlarla gezegenlerin gündüzleyin kaybolup geceleyin ortaya çıkması gibi niteliklerle vasıflandırıl-maları, yıldızlara tapan kimseleri kınamak içindir ve bu gibi sıfatlara sahip olan varlıkların Tanrı olamayacaklarını, bilakis halden hale dönüşen, yüce mevla tarafından dilediği gibi tasarrufa tabi kılınan yaratıklar olduklarını bil­dirmek içindir.

Doğruyu yine de en iyi bilen, yüce Allah'tır. [9]

 



[1] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/455-456.

[2] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/456.

[3] Zümer sûresi: 6.

[4] Kaf sûresi: 22.

[5] Kaf sûresi: 20.

[6] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/456-459.

[7] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/459.

[8] Necm sûresi: 6.

[9] Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri, İlim Yayınları: 6/459-461.