1-
İnsanla Birlikte Bulunan Yazıcı Melekler:
2-
Kâfirlerin Yazıcı Melekleri Var mıdır?:
3-
Melekler İnsanın İçinden Geçenleri Nasıl Bilirler?:
1-19. ÂYETLERİN
TEFSÎRİ
Rahman ve Rahim
Allah'ın Adı ile
Mekke'de indiği görüş
birliği ile kabul edilmiştir, Ondokuz âyettir.
[1]
1.
Gök yarıldığı
zaman,
2.
Yıldızlar
dökülüp, darmadağın olduğu zaman,
3.
Denizler
akıtıldığı zaman,
4.
Kabirler
altüst edildiği zaman,
5.
Hcrbir
nefis önden neyi yollamış, geriye neyi bıraktıysa bilmiş olacaktır.
"Gök yarıldığı
zaman." Meleklerin inişi için, Allah'ın emriyle yarık yarık
olduğu zaman... Yüce Allah'ın: "Ve o günde gökyüzü bulutla yarılacak, melekler
ardı arkasına indirileceklerdir" (el-Furkan,
25/25) buyruğunu andırmaktadır.
Yüce Allah'ın,
heybetinden dolayı yarılıp, çatlayacaktır, diye de açıklanmıştır.
Yarmak"
demektir, Ben onu yardım, o da
yarıldı" denilir. Devenin azı dişi çıktı" ifadesinde de bu kökten
gelen fiil kullanılmıştır. Bu duaımda olan deveye:
denilir. O şey yarıldı, çatladı' demektir. Çatlakları bulunan bir kılıç"
anlamındadır. Antere de şöyle demiştir:
"Kılıcım bir
şimşek gibi parlaktır, yanımdan ayırmam onu Benim
silahım; ne pürüzlüdür, ne de çatlağı vardır onun."
Daha önce bu hususa
dair açıklamalar birkaç yerde (Fatır, 35/1. âyetin
tefsiri: eş -Şûra, 42/5- âyetin tefsiri gibi) geçmiş bulunmaktadır.
"Yıldızlar
dökülüp, darmadağınık olduğu zaman." Ardı arkasına düştüğü zaman...
O şeyi döktüm
dağıttım, döküyorum dağıtıyorum, dökmek dağıtmak. ı.o da) dökülüp
dağıldı." temi: Dökülüp, dağılmış şeyv şeklinde
gelir Ötrclı olarak Bir şeyden dökülüp dağılan"a denilir. Çokça dökülüp dağılmış inci'
demektir. Şeddeli gelmesi çokluk ifade etmesi idindir.
"Denizler
akıtıldığı zaman." Biri diğerine akıtılarak -önceden de geçtiği üzere- lek bir deniz
haline geldiği zaman...
el-Hasen
dedi ki Akıtıldı" suyu yok olup gilti ve kurudu,
demektir. Şöyle ki. denizler önce bir arada duruyorken "akıtılacağı
vakit" dağılmış olacak ve juiîn yuk olup gitmiş olacaktır. Bütün bu hususlar, daha önce:
"Güneş tortop edilip, durulduğu zaman" (et-Tekvir,
81/1) buyruğunda geçtiği üzere kıvametten
önce olacaktır.
"Kabirler altüst
edildiği zaman." Altüst edilip içindekiler canlı olarak çıkaraacağı zaman, demektir.
Eşyanın allını üstüne
getirdim" denilir Havuzu yıktım ve onun altını üstüne gelirdim"
denilir.
Aralarında el-Ferrâ'nın da bulunduğu bir topluluk da şöyle demiştir:
"Altüst edildiği" yer, içinde bulunan altın ve gümüşü dışan çıkardığı zaman demektir. Çünkü yerin, içinde
bulunan altını ve gümüşü dışarı çıkarması kıyametin alametlerindendir.
"Herbir nefs Önden neyi yollamış,
geriye neyi bıraktıysa bilmiş olacaktır" buyruğu "O günde insana
önden yolladığı şeyler ile geriye bıraktığı şeyler haber ertr-Cel-Kıyame, 75/13) buyruğuna
benzemektedir ki daha önceden geçmiş bulunmaktadır.
Bu buyruk "gök yarüdığı zamanem cevabıdır. Çünkü bu d-Hasenin
açıklamasına göre yüce Allah'ın: "Herbir nefs... bilmiş olacaktır" buyruğu hakkında yapılmış
bir yemindir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: İste kıyametin alametlerinden
olmak üzere bu hususlar ortaya çıkıp, ameller sona erip, mühürlenince; herbir nefs ne kazandıysa onu
bilmiş olacaktır. Çünkü bundan sonra yapacağı herhangi bir amelin ona faydası
olmayacaktır.
Bir diğer'açıklamaya göre bu hususlar oldu mu artık kıyamet
kopacak ve herbir nefs
işledikleri ile hesaba çekilecek, ona kitabı sağ, ya
da sol tarafından verilecek, onu okuması ile birlikte bütün amellerini hatırlamış
olacaktır.
Bu buyruğun yemin
olmayıp (olacakları) haber vermek mahiyetinde olduğu da söylenmiştir. Yüce
Allah'ın izniyle doğru olan da budur.[2]
6. Ey insan!
O kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir?
7. O ki,
seni yarattı, herbir şeyini yerli yerince koydu, seni
oldukça dengeli kıldı.
8. Dilediği
şekilde seni terkib etti.
9. Hayır!
Bilakis siz dini yalanlıyorsunuz.
"Ey insan"
buyruğu ile yüce Ailah, ölümden sonra dirilişi inkar
edenlere hitab etmektedir.
İbn Abbas dedi ki: Burada
"insan" ei-Velid
b, el-Muğire'dir. İkrime, Ubey b: Haleftir, demiştir. Buyruğun Ebu'1-Esed b. Kelede el-Cumahî hakkında
indiği de söylenmiştir.
Yine İbn Abbas'tan nakledildiğine
göre, bu buyruğu o şöyle açıklamıştır: "O kerim" seni cezalandırmayan
"Rabbine karşı seni aldatan nedir?" Seni ne aldattı da sonunda küfre
saptın?
Katade dedi ki: Onu kendisine musallat olan şeytanı aldattı,
el-Hasen: Onu o pis ve murdar şeytanı aldattı, diye
açıklamışlardır.
Ahmaklığı ve cehaleti,
diye de açıklanmıştır. Bunu el-Hasen, Ömer (r.a)'dan
rivayet etmiştir.
Galib el-Haneff de şöyle
demektedir: Rasûlullah (sav): "Ey insani O kerim
Rabbİne karşı seni aldatan nedir?" buyruğunu
okuyunca: "Onu cahillik aldattı" diye buyurdu[3]
Salih b. Mismar dedi ki: Bize ulaştığına göre Rasûlullah
(sav): "Ey insan! O kerim Rabbine karşı seni aldatan nedir?"
buyruğunu okudu ve: "Onu cahilliği aldattı" diye buyurdu[4]
Ömer (r.a) dedi ki:
Nitekim yüce Allah: "Çünkü o çok zatim ve çok cahildir" (el-Ahzab, 33/73) diye buyurmaktadır.
Onu Allah'ın
affediciliği aldattı, çünkü Allah işin başında onu cezalandırmadı, diye de
açıklanmıştır.
İbrahim b. el-Eş'as dedi ki: Fudayl b. İyati'a şöyle denildi: Yüce Allah, kıyamet gününde seni
huzuruna getirecek olup da: "O kerim Rabbine karşı seni aldatan
nedir?" diye sorsa ne söyleyeceksin? O şöyle dedi: Beni Senin sarkıtılmış
perdelerin aldattı, çünkü Kerim olan, Settâr olanın
kendisidir. İb-nu's-Semmâk bu anlamı nazını haline dökerek şöyle demiştir:
"Ey günahını
gizleyen kişi. utanmıyor musun? Tenhada sen yalnızken Allah senin ikincilidir.
Rabbinin mühlet vermesi aldattı seni Sen gün ah işleyip durdukça onun örtme3i
de."
Zünnûn el-Mısri dedi ki; Allah'ın
setri altında olup da aldanış içerisinde olan ve bunun farkında olmayan nice
kimseler vardır!
Ebu Bekr b. Tahir
et-Ebheri de şu beyitleri söylemiştir:
"Ey kendini
beğenmekte ve (günah vadisinde) serserice
dolaşmakta
aşırıya giden, Bu halinde uzun kalışı kendisini aldatan! Allah sana mühlet
verdi, sen de O'na savaş açtın O'na isyan etmenin akıbetinden korkmaksızm."
Ali (r.a)'dan gelen
rivayete göre o, bir kölesini defalarca çağırdığı halde kendisine: Buyur
dememiş. Bunun üzerine kalkıp bakınca kapıda olduğunu görmüş. Ne oluyor sana,
niye bana cevab vermedin? diye sorunca, şu cevabı
vermiş: Çünkü ben senin affediciliğine güveniyorum, cezalandırmayacağından
eminim. Ali (r.a) onun verdiği cevabı pek güzel bulmuş ve bunun üzerine onu azad etmiş.
Kimileri şöyle
demektedir: "Seni aldatan nedir?" Yani seni kandırıp da bu hususta
seni yanlış kanaate ne sürükledi de sonunda görevlerini ihmal ettin, yerine
getirmedin?
İbn Mesud dedi ki: Kıyamet
gününde aranızdan Rabbi ile başbaşa kalmayacak
hiçbir kimse yoktur. Rabbi ona: Ey Ademoğlu benim hakkımda seni ne aldattı? Ey
Ademoğlu, bildiğinin gereği olarak neler yaptın? Ey Ademoğlu, gönderdiğim
peygamberlere ne cevab verdin? diye soracak.
"O ki seni
yarattı." Senin bir nutfeden yaratılışını takdir
buyurdu.
Sen annenin karnında
iken "herbir şeyi yerli yerince koydu" sana
ait eller, ayaklar, gözler vesair organları yarattı.
"Seni oldukça dengeli
kıldı." Seni son derece dengeli ve güzel bir yaratılışa sahib kıldı. Nitekim: Bu oldukça dengeli bir şeydir"
denilir.
"Seni oldukça
dengeli kıldı" buyruğu, genel olarak şeddeli okunmuştur. Ebu Ubeyd ve E bu Hatim'in tercih
ettiği kıraat de budur. el-Fer-ra ile Ebu Ubeyd dedi ki: Yüce Allah'ın:
"Andolsun Biz insanı gerçekten ah-sen-i takvimde
yarattık." (et-Tin, 95/4) buyruğu, buna delil teşkı!
etmektedir/n[5] Kufeiler,
Asım, Hamza ve el-Kisai
ise; şeklinde şeddesiz olarak okumuşlardır. Seni meylettirdi ve hangi surette
dilediyse öylece şekillendirdi. Güzel ya da çirkin,
uzun ya da kısa.,.
Musa b. Ali b. Ebi Rebah el-Lahmî
babasından, o dedesinden rivayetle dedi ki: Peygamber (sav) bana dedi ki:
"Nutfe rahimde yerleşti mi Allah kendisi ile
Adem arasındaki bütün nesebleri de onunla biraraya getirir." Sen şu; "Dilediği şekilde seni
terkib etti" âyetini okumadın mı? (Bu);
"Seninle Adem arasında (ki şekillerden dilediği şekilde demektir.)"[6]
İkrime ve Ebu Salih dedi ki:
"Dilediği şekilde seni terkib etti."
Dilerse insan suretinde, diierse eşek suretinde,
dilerse maymun suretinde, dilerse domuz suretinde.
Mekhui dedi ki: Dilerse erkek, dilerse dişi olarak {terkib etti).
Mücahid dedi ki: "Dilediği şekilde" yani baba,
anne, amca, dayı veya onların dışında herhangi bir kimseye benzemek
hususunda...
de" lafzı
"dengeli kıldı" lafzını şeddesiz okuyanların kıraatine göre "terkib etti" fiiline taalluk eder; "dengeli
kıldı" fiiline taalluk etmez. Çünkü (şeddesiz kullanımdan); Şuna
meylettim" denilir, aynı anlamda: denilmez. O bakımdan el-Ferra şeddesiz okuyuşu kabul etmemiştir. Çünkü o; 'in
"dengeli kıldı" buyruğuna taalluk ettiğini kabul etmiştir.
("Dilediği
şekilde..." buyruğundaki); 'in ise tekid edici
bir sıla olması mümkündür. Dilediği şekilde seni terkih
etti" demektir. (Yani zaiddir.) Bununla
birlikte şart t:datı olması da mümkündür. Yani o
dilerse seni maymun, eşek ya da domuz gibi insan
dışında herhangi bir surette seni terkib eder. Bu
durumda bu edat şart ve ceza anlamını taşır, bu da; Hangi şekilde terkib etmeyi dilerse, seni öylece terkib
eder" demek olur.
"Hayır, bilakis
siz dini yalanlıyorsunuz" buyruğundaki: Hayır" lafzının "gerçek
şu ki" anlamında olması da mümkündür, Dikkat edin" anlamında
başlangıç ve uyan edatı olup, onunla (yeni bir söze) başlanması da mümkündür.
Durum sizin: Allah'tan başkasına ibadet etmekte hak üzere olduğunuz şeklinde
ileri sürdüğünüz gibi değildir; anlamında; Hayır" manasında kullanılmış
olması da mümkündür. Buna da yüce Allah'ın: "O kerim Rabbine karşı seni
aldatan nedir" buyruğu delil teşkil etmektedir
el-Ferrâ
da şöyle demektedir: O zaman mana, senin onun hakkında aklandığın şekilde
değildir, demek olur.
Şöyle de
açıklanmıştır: Durum, ölümden sonra diriliş yoktur, şeklindeki kanaatiniz gibi
değildir.
Bu edatın red ve azar anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani siz,
Allah'ın affediciliğine ve keremine aldanarak O'nun âyetleri üzerinde tefekkür
etmeyi terketmeyiniz.
İbnu'l-Enbarî dedi ki: Güzel (ceyyid) vakıf:: Dinv lafzı ile: Terkibettİ" lafızları üzerinde yapılır. Hayır"
lafzı üzerinde vakıf ise kabili (çirkin)dir.
"Bilakis siz" ey Mekkdiler "dini"
hesabı, hesaba çekilmeyi "yalanlıyorsunuz."
Buradaki:
Bilakis" daha önce geçen bir şeyi nefyetmek ve onun dışında olan bir
hususun gerçekliğini ortaya koymak için kullanılır. Onların ölümden sonra
dirilişi inkarları -her ne kadar bu sürede sözkonusu
edilmemiş ise de- bilinen bir husustur.
[7]
10. Halbuki
şüphe yok ki üzerinizde bekçiler,
11. Çok
şerefli yazıcılar vardır.
12. Onlar ne
yaparsanız bilirler.
"Halbuki şüphe
yok ki üzerinizde bekçiler" meleklerden gözetleyiciler ve Benim nezdimde "çok şerefli yazıcılar vardır." Yüce
Allah'ın: "Emrine itaatkar, oldukça değerli" (Abese, 80/16) buyruğuna
benzemekledir.
Burada üç mesele sözkonıısudur:
[8]
Rasûlullah (sav)'dan şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Sizden ancak ya büyük abdest
bozmak, ya cima hallerinde ayrılan Kirâmen Kâtibin'e gereken ikramı
yapınız (onlara saygı duyunuz.) O bakımdan sizden herhangi bir kimse gusledeeek olursa, bir duvar yahut başka bir şey iie kendisini saklasın ya-hutta kardeşi onu saklasın.
[9]Ali
(r.a)'dan da şöyle dediği rivayet edilmiştir: 'Kul avretini açıkta tuttuğu
sürece melek ondan yüzünü çevirmeye devam eder,"[10] Yine
şu rivayet nakledilmiştir: "Kul peştemalsız
olarak hamama girdiği takdirde onun iki meleği ona lanet eder."[11]
İnsanlar (ilim
adamları) kâfirlerin üzerinde amellerini teshil eden yazıcı meleklerin olup
olmadığı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Kimileri: Yoktur. Çünkü
onların durumları besbellidir, amelleri de tek bir türdür, demiştir. Nitekim
yüce Allah şöyle buyurmuştun "Günahkarlar yüzlerinden tanınacak..."
(er-Rahman, 55/41)
Hayır, onların üzerinde
yazıcı melekler vardır, da denilmiştir. Çünkü yü-ee Allah, şöyle buyurmuştur; "Hayır, bilakis siz dini
yalanlıyorsunuz. Halbuki şüphe yok ki ürerinizde bekçiler, çok şerefli
yazıcılar vardır. Onlar ne yaparsanız bilirler" diye buyurduğu gibi, başka
yerlerde de şöyle buyurmaktadır; "Kitabı sol tarafından verilen kimseye
gelince..." (el-Hakka, 69/25); "Kitabı arkasından verilecek kimseye
gelince" (e!-İnşikak, 84/10) Bu buyruklarla
kâfirlerin de yazıcılarının olduğunu, onlar üzerinde bekçilerin bulunduğunu
haber vermektedir.
Şayet sağında bulunan
kimse kâfirin hiçbir hasenesi olmadığından dolayı
neyi yazacaktır? diye sorulursa ona şöyle denilir: Solunda bulunan, sağda
bulunanın izni ile yazar. Sağdaki yazmasa dahi bu yazılanlara tanık olur,
denilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
[12]
Süfyan'a; Melekler kulun içinden bir iyilik ya da bir kötülük işlemek istediğini nasıl bilirler, diye
soruldu. O da şu cevabı verdi: Kul, bir iyilik yapmak istedi mi ondan misk
kokusunu alırlar. Bir kötülük yapmak istedi mi de ondan kokuşmuşluğun kokusunu
alırlar. Daha ünce yüce Allah'ın; "O, bir söz söylemeye dursun mutlak onun
yanında görüp gözetlemeye hazır biri vardır" (Kaf,
50/18) buyruğu açıklandığında bu âyetin anlamı daha geniş bir şekilde izah
edilmiş bulunmaktadır.
İlim adamları büyük abdest bozarken ve cima' halinde, meleğin bu durumda
ayrılmış olması dolayısıyla konuşmayı hoş görmemişlerdir. Bu husustaki
açıklamalar daha önce Al-i İmran Sûresi'nin sonlarında
(3/190-200, âyetler, 3- başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır.
el-Hasen
dedi ki: Bilirler ve sizin amellerinizden hiçbir şey onlara gizli kalmaz. Bir
görüşe göre de onlar, sizin açığa vurduklarınızı bilirler, içinizden geçirdiklerinizi
bilemezler.
Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
[13]
13. İyiler,
hiç şüphesiz nimetler İçindedirler.
14. Kötüler
ise, hiç şüphesiz cehennemdedirler.
15. Din
gününde, oraya gireceklerdir.
16. Ve onlar
bir daha oradan kaybolmayacaklardır.
17. Dİn gününün ne olduğunu sana ne bildirdi?
18. Yine, o
din gününün ne olduğunu sana ne bildirdi?
19.
günde
kimse kimseye bir şey yapamaz ve o günde emir yalnız Allah'ındır.
"İyiler, hiç
şüphesiz nimetler içindedirler. Kötüler ise, hiç şüphesiz cehennemdedirler"
buyruğu yüce Allah'ın: "(O gün insanların) bir kısmı cennette, bir kısmı
da cehennemde olacaktır" (eş-Şûrâ, 42/7) buyruğunda-ki gibi bir taksimdir.
Yine yüce Aliah, şöyle buyurmaktadır: "İşte o
gün ayrılıp, dağılırlar. İman edip, salih amel
işleyenler..." (er-Rurn, 30/14-15)
"Dİn gününde" yani amellerin karşılığının verileceği ve
hesabın görüleceği günde "oraya gireceklerdir.*1 Cehennem ateşinin alevi
ve harareti, onlara isabet edecektir.
"Dİngünü"nün tekrarlanarak sozkonusu
edilmesi, onun şanının büyüklüğünü ortaya koymak içindir. Yüce Allah'ın:
"Şiddetlice çalan (el-Karia). Nedir o
şiddetlice çaları. O şiddetlice çalanın ne olduğunu sana ne bildirdi?" (ei-Karia, 101/1-3) buyruğuna
benzemektedir.
îbn Abbas'ın kendisinden gelen
bir rivayette şöyle dediği nakledilmiştir: Kur'ân-ı
Kerim'de yer alan; Ne bildirdi" diye soru sorulan bütün hususları Allah,
ona bildirmiştir. Huna karşılık; Ne bilirsin"
diye sorulan hususların bilgisi ona üğretilmemiştir.
"O günde kimse
kimseye... yapamaz." buyruğundaki: O günde"
lafzını îbn Kesir ve Ebu Arar -bir önceki
âyetin sonunda yer alan in gününün" lafzından bedel olarak yahutta ilk "gün" anlamındaki lafza uygun olarak ötreli okumuşlardır. Bu durumda "din günü"nün sıfatı
olur. O" takdiri ile merfu olması da mümkündür,
diğerleri ise ref konumunda olmakla birlikte nasbedilmiş bir isim (zarD olarak
nasb ile okumuşlardır. Çünkü buradaki muzaf mütemekkin[14]
değildir. Tıpkı: Zeyd'in kalkış günü benim hoşuma
gitti" demek gibidir. el-Müberred de şu beyiti zikretmiştir:
"Ben iki günümün
hangisinde ölümden kaçıyorum
Takdir olunmamış bir
gün mü, yoksa takdir olunmuş bir gün mü?"
Burada (ikinci
mısrada) yer alan ayn ayrı tekrarlanan
"gün" lafızları ilk mıs-radaki
"iki gün:' lafzından bedel olarak mesrurdurlar. Şu kadar varki lafzen nasbedilmişlerdir.
Çünkü bunlar katıksız olmayana (yani fiile) izafe edilmiş bulunmaktadırlar
[15]l-Ferrâ ve ez-Zeccâc'm tercihi
budur.
Kimisi de (âyetteki)
ikinci "gün" lafzı mahallen mansubtur,
Sanki: Kimsenin kimseye bir şey yapamayacağı bir günde" diye buyurmuş
gibidir.
Şöyle de
açıklanmıştır; Nash: Bu şeyler... günü olacaktır"
ya da: Onlar o gün hesaba çekileceklerdir"
anlamında kabul edilmesine binaendir. Çünkü "din (hesaba çekmek)"
lafzı buna delil teşkil etmektedir. Ya da: An"
takdiri ile nasbedilmiştir.
"Ve o günde emir
yalnız Allah'ındır." Bu hususta kimse onunla çekişe-meyecektir.
Nitekim şöyle buyurmaktadır "Bugün mülk kimindir? Bir ve tek, Kahh'ar (emir ve iradesine karşı konulamayan) Allah'ındır.
Bugünde herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün zulmetmek yoktur."
(el-Mu'min, 40/16-17).
Allah'a hamdolsun Irîfitar, Sûresi'(nin tefsiri) burada sona ermektedir.
[16]
[1] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 18/453
[2] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 18/453-455
[3] İbn Kesir, Tefsir, IV, 482 -Ahdullah b, Ömer'in sözü olarak-; Suyuti,
ed-Dıırru'l-Men-sûr, VIII,
439 -Ömer (r.a)in sözü olarak.
[4] Suyutî, aynı yer
[5] Her ne kadar bu ifadelerin el-Ferrâ'ya
da ait olduğu anlaşılmakta ise tle kanaatimizce Ebu Ubeyd ve Ebıı
Halimin tercih ettiği kıraat budur, denildikten sonra gelen; el-Ferrâ ve Ehu Uheyd
dedi ki..." ifadesinin doğru şekli şöyle olmalıdır: "el-Ferrâ da böyle demiştir. Ehu Ubeyd dedi ki: Buna buyruğu delil Teşkil etmektedir.
'" Bizi bu kanaate sevkeden el-Ferrsı nin, Maani'l-Kur'ân, 111, 244 ile en-Nehhas'ın
İ'rabu'l-Kur'ân, III,
644-645'de ki açıklamalarıdır.
[6] İbn Receb,
Camiu'l-Ulümi ue'L-Hikem, s. 48; Heysemi, Mecmâ, Vll, 134-135 -ravileıin-tien Matahhir b. el-Heysem'in metruk bil1 ravî okluğu
kaydıyla -
[7] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 18/455-459
[8] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 18/459
[9] İbn Kesir, Tefsir, IV, 483; Heysemî, Mecma', I, 268 -aynı
manada, az farkla, ravileıitıden Ca'fer
b. Süleyman'ın leyyin (hadisi ancak itibar için
alınan) bir ravi olduğu kaydıyb-
[10] Hu lafızla respit edemedik.
F;ıkat aynı anlamı ihtiva eden bazı rivayetler için lık. Suyu-tî, ed-Durrul-Mensur, Vlll, 440.
[11] Hadis olarak kaynağını tespit edemedik.
İmam Kurtubi,
el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 18/459
[12] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 18/460
[13] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 18/460
[14] Başındaki âmillerin değinmesine göre sonu da i'ıah dolayısıyla değişen isme "müte-mekkin" denilir.
[15] Bk. el-Ferrâ, Meâni'l-Kur'ân, III, 244, 245;
el-Hem«lani, el-Ferid Fi Î'rabi'l-Kur'âni'l-Mecid, IV, 637.
oMutaffiftn
[16] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 18/461-462