Kıyametin Alâmetleri, Amelin Karşılığı Ve İnsanın Nimete Nankörlüğünün Kınanması |
İnkârın Gerekçesi, Meleklerin Yazması Ve İnsanların İki Grup Olmaları |
Bu
sure ismini "Gök yarıldığı zaman" mealindeki ilk ayetinde geçen
"infitar" kelimesinden almıci büyük hadiseler ile ilgilidir.
[1]
Daha
önce geçtiği gibi, bu sure ile önceki sure ve İnşikak Suresi kıyamet günü ve o
günde olacak korku verici büyük hadiseler ile ilgilidir.
[2]
Bu
sure Mekke'de inen diğer sureler gibi, akideye ait konuları anlatmaktadır.
Buradaki konu ise, önceki surede olduğu gibi, kıyametin bazı alâmetleri ve
onlarla beraber evrende meydana gelecek değişiklikler, büyük olayların vukuu,
diriliş gününde iyiler ve facirlerin ne durumda olduklarını anlatmaktadır.
Sure
kıyamette görülecek olan tabiat hadiseleri ile başladı: Göğün yarılması,
yıldızların dağılması, denizlerin fışkırması, kabirlerin alt üst olması ve her
insanın işlediklerinin kendisine bildirilmesi: "Gök yarıldığı zaman..."
(1-5. ayetler).
Sonra,
insanın Rabbinin nimetleri inkârı ve iyiliğe şükran ve takdirle mukabeledeki
yetersizliği vurgulanmıştır: "Ey insan! O keremi bol Rabbine karşı seni
aldatan ne?" (6-8. ayetler).
Ardından
bu nankörlüğün sebebini, yani dirilişi inkârı, ayrıca insanın bütün amellerinin
muhafaza edilip onun adına kaydedildiğini, çok şerefli yazıcı meleklerin onları
kontrol ettiğini zikretti: "Hayır. Bilakis dini yalan sayıyorsunuz."
(9-12. ayetler).
Daha
sonra insanların iyiler ve facirler diye iki gruba ayrıldıklarını, sonunda
cennet veya cehenneme vardıklarını ilâve etti: "İyiler, hiç şüphesiz
Naîm'dedir." (12-16. ayetler).
Sure,
din günü yani ceza ve kıyamet günü uyarısı, her insanın kendi mesuliyetini
yükleneceği, Allah'ın hüküm ve emirde tek olduğunu bildirerek bitmektedir:
"O din günü nedir?" (17-19. ayetler).
[3]
Daha
önce rivayet edildiği gibi İmam Ahmed, Abdullah b. Ömer'den Peygamber (s.a.)'in
şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Kim kıyamete gözle görüyormuş gibi bakmak
istiyorsa, Tekvir, İnfıtar ve İnşikak surelerini oku-
sun.
Nesai'nin,
Buhari ve Müslim'de geçen Cabir'den rivayet ettiği bir hadiste, Muaz'ın yatsı
namazını kıldırırken kıraati uzun tutması üzerine Peygamber (s.a.)'in de şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir: "Muazl Sen fitneye düşürücü müsün? A'lâ,
Duha, İnfitar sureleri nerede?"
[4]
1-
Gök yarıldığı zaman,
2-
Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman,
3-
Denizler fışkırtıldığı zaman,
4-
Kabirler alt üst edildiği zaman,
5- (Her) insan önden ne yolladı, geriye ne
bıraktıysa bilmiştir.
6- Ey insan! O keremi bol Rabbine karşı seni
aldatan ne?
7- Ki seni yaratan, sana sağlıklı uzuvlar veren,
sana şu nizam ve itidali bahşedendir O.
8-
Seni dilediği herhangi bir surette terkip edendir O.
"Gök
yarıldığı zaman" cümlesi ile "Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman"
cümlelerinin sonlarında aynı ses tekrarlandığından seci sanatı vardır.
"Yıldızlar
dağılıp döküldüğü zaman" ayetinde istiare vardır. Yıldızları dağılmış,
dökülmüş mücevherlere benzetmiştir.
"Ey
insan! O keremi bol Rabbine karşı seni aldatan ne?" Bu ayetteki sorunun
amacı kınama ve inkârdır.
[5]
"(Her)
insan önden ne yolladı, geriye ne bıraktıysa bilmiştir." Surenin başındaki
zaman edatı ve ona atfedilenlerin cevabıdır. Bu işler olduğu zaman ki, o
kıyamet günüdür, her insan göndermiş olduğu amelleri ve mazeretsiz olarak
yapmayıp geri bıraktığı amellerini bilir.
"Ey
insan! O keremi bol Rabbine karşı seni aldatan ne?" O'na isyana seni ne
sürükledi? "Sana sağlıklı uzuvlar veren" Uzuvlarını düzgün, sağlıklı
ve en güzel şekilde yaratan "Sana şu nizam ve itidali bahşedendir O."
Yaratılış ve uzuvlarını dengeli ve uyumlu yarattı. "Seni dilediği herhangi
bir surette terkip edendir O" O seni en harika ve en muhkem bir surette yaratıp
terkip etti.
[6]
İbni
Ebi Hatim, İkrime'den "Ey insan! O keremi bol Rabbine karşı seni aldatan
ne?" ayetinin (6. ayet) Übey b. Halef hakkında indiğini rivayet etti. Übey
el-Eşed b. Kelede el-Cümehi hakkında indiği de söylenmiştir. İbni Abbas:
Buradaki insan Velid b. Muğire'dir, dedi.
Galib
el-Hanefi , Rasulullah (s.a.)'ın "Ey insan! O keremi bol Rabbine karşı
seni aldatan ne?" ayeti okuduğunda, "Onu cahillik aldattı."
dediğini rivayet etmiştir.
[7]
"Gök
yarıldığı zaman, yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman" gök yarıldı-ğı zaman
ifadesi şu ayetlerde de geçmektedir: "Gök bile o sebeple yarılmış."
(Müzzemmil, 73/18); "O gün gök, bulutlar (çıkıp) parçalanacak."
(Furkan, 25/25) "Artık gök yarılıp da kırmızı gül gibi olduğu zaman."
(Rahman, 55/37); "Gök açılmış kapı kapı olmuş." (Nebe', 78/19).
Yıldızların
düşüp dağılması da gök yarılmasından sonradır.
"Denizler
fışkırtıldığı zaman, kabirler alt üst edildiği zaman" Allah onları
birbirine kaynaştırır ve tek deniz olur. Peşinden de tutuşturulur ve alevli bir
ateş olur. Allah Tealâ buyurdu ki: "Denizler ateşlendiği zaman."
(Tekvir, 81/6).
Kabirlerin
toprağı ters çevrilip, ölüler çıkarılarak içi dışına getirildiği zaman.
Kıyamet
alâmeti olan bu olaylar meydana geldiğinde, haşir ve neşir de o zaman olur. Bu
ayetlerden murat, âlemin son bulacağını açıklamaktır. Burada tertibe dikkat
edilmelidir: Önce bir tavan gibi olan göğün çöküşü ile başlıyor. Tabii olarak o
gökteki yıldızlar dağılıyor. Sonra da bina durumunda olan yer yüzünün
dağılması geliyor. O da denizlerin fışkırtılması, yerin içinin dış dışının iç
olması, yani kabirlerin alt üst olmasıdır.
Yukarıdaki
şartın cevabı da şudur:
"(Her)
insan önden ne yolladı, geriye ne bıraktıysa bilmiştir." Şu işler olduğu
ve defterler açıldığında, her insan hayır ve şer, işlediği tenbellik ve ihmal
yüzünden geciktirdiği her işi bilir. Nitekim Allah Tealâ buyurdu ki: "O
gün insana, önden yolladığı şeylerle geri bıraktığı haber verilecek."
(Kı-yame, 75/13).
Bu
işlerin açıklanması ile murat kıyamet günü olunca, son ayetle maksat da en
doğru olan görüşe göre, günahtan engelleme ve ibadete teşviktir.
Alemin
sisteminin bozulacağını açıklayıp, haşir ve neşrin vukuunu haber verdikten
sonra Allah Tealâ, insanın hayır amelindeki eksikliği ve nimete şükür olarak
Allah'ın emirlerine itaat etmesi gerekirken nimete nankörlük etmesini kınayarak
buyurdu ki:
"Ey
insan! O keremi bol Rabbine karşı seni aldatan ne? Ki seni yaratan, sana
sağlıklı uzuvlar veren, sana şu nizam ve itidali bahşedendir O' Ey âlemin
sonunu bilen insan! Seni aldatıp, dünyada sana nimetler veren Rabbine karşı
isyana sürükleyen nedir? Yok iken seni bir damla sudan yarattı. En güzel şekil
ve yapıda, uzuvları yerli yerinde, bozukluğu olmayacak şekilde dengeli,
işitme, görme akıl ve düşünce gibi duyularla güçlendirerek yarattı.
En
doğru olan görüşe göre ayet, bütün günahkârları kapsamaktadır. Çünkü sebebin
hususi olması lafzın umumiliğine mani değildir. İtibar, ayetin iniş sebebine
değil lafzın umumiliğinedir.
Allah
Tealâ kendisini bu makamda "kerem"likle vasfetmiştir. Bu vasfı insan
yanlış değerlendirmiştir. Bazı meşhurlar demiştir ki: Kişinin keremi, kölesinin
terbiyesizliği olur. Kerem aldanmanın sebebi olduğu için tepki de ona
gelmiştir. Zira insan, kereminin O'nun hikmetinden kaynaklandığını idrak
edememiştir. O hikmet de, mühlet verse de ihmal etmemeyi, mazlum için bir zaman
geçse de zalimden intikamı gerektiriyor. Aldattı kelimesinin unuttu manasına
olduğu söylenmiştir. Yine burada aldatanın ona musallat olan şeytan olduğu
yahut ilk suçta cezalandırmayan Allah'ın aff ve mağfireti olduğu da
söylenmiştir.
"Seni
dilediği herhangi bir surette terkip edendir O." Dilemiş olduğu en güzel,
en harika surette seni oluşturdu. Sen kendi şeklini seçmedin. Nitekim bir
başka ayette "Biz hakikat, insanı en güzel bir biçimde yarattık."
(Tin, 95/4) buyurulmaktadır.
[8]
Ayetler
şu konulara işaret etmektedir:
1- Kıyametin alâmetlerinden birisi de, göğün yarılması, yıldızların
düşmesi, tek bir deniz olacak şekilde denizlerin fışkırtılması ve lavlı bir
ateş haline gelmesi, kabirlerin alt üst edilip ölülerin içinden çıkarılması ile
evrendeki düzenin değişmesidir.
2- Kıyamet alâmetleri olan bu işler meydana geldiğinde haşir neşir de
hasıl olur ve amel defterleri kapanır. Her insan yaptığını bilir. Gönderdiği
hayır ve şer, her şeyi önünde bulur ve onlarla hesaba çekilir. Kitabı kendisine
sağından veya solundan verilir. Onu okuyunca bütün amellerini hatırlar, ama o
gün hiçbir amel ona fayda vermez.
3- Şu insan zavallıdır. Emirlerine itaat etme yoluyla Rabbinin nimetine
şükretmez. Salih amelinden, ahiretteki kurtuluş gemisinde ona yaran olacak
şeyleri biriktirmez. Dünyada onu görmezden gelen Allah'ın keremi onu aldatır.
Ya da ahmaklığı, cahilliği veya ona musallat olan şeytan onu aldatır. İbni Ebi
Hatim'in rivayetine göre Ömer (r.a.), bir adamın: "Ey insan! O keremi bol
Rabbine karşı seni aldatan ne?" ayetini okuduğunu duyunca
"Cahillik" demiştir. Nitekim Allah Tealâ buyurdu ki: "Muhakkak
insan çok zulümkâr, çok cahildir." (Ahzab, 34/72).
4- Allah'ın insandaki nimetleri sayılıp bitmez. En önemlileri de kendisi
ile ilgili olanlardır: Onu, hiçbir şey değilken bir damla meniden yarattı.
Uzuvlarım düzgün, boyu uygun, dengeli, duyması, görmesi, aklı ile olgunlaşmaya
müsait olarak yarattı. Onu en güzel ve en çekici şekilde tasvir etti, ortaya
çıkardı. Ona güzel bir görünüm, harika bir şekil verdi: "Biz insanı en
güzel bir şekilde yarattık." (Tin,95/4).
[9]
9-
Hayır. Bilakis dini yalan sayıyorsunuz.
10,
11, 12- Halbuki sizin üstünüzde hakiki bekçiler, çok şerefli yazıcılar vardır,
ki onlar ne yapıyorsanız bilirler.
13-
İyiler şüphesiz Naîm'de,
14-
kötüler ise muhakkak alevli ateştedirler.
15-
Din günü oraya gireceklerdir.
16- Ve onlar bundan ayrılacak da değillerdir.
17- O din günü nedir? Sana hangi şey öğretti?
18- O din günü nedir? Tekrar (bunu) sana hangi
şey öğretti?
19-
O, öyle bir gündür ki hiç kimse kimseye, hiçbir fayda vermeye muktedir
olmayacaktır. O gün emir Allah'ındır.
"Halbuki
sizin üstünüzde hakiki bekçiler (hafîzîn), çok şerefli yazıcılar vardır
(kâtibin)" ayetlerinin sonları ses bakımından birbirine uymakta olup seci
vardır. "İyiler, hiç şüphesiz Naîm'de (naîm), kötüler ise muhakkak alevli
(cahîm) ateştedirler." ayetleri de böyledir.
"İyiler,
hiç şüphesiz Naîm'de, kötüler ise muhakkak alevli ateştedirler." İki cümle
arasında mukabele vardır; iyilerle facirler arasında, Naîm ile Cahîm arasında
karşılaştırma yapmaktadır. Mukabele iki veya daha fazla mananın kullanılması
sonra da ona mukabil olanın aynı sıra ile kullanılmasıdır. Mukabele iki, üç
veya daha fazla kelime arasında olabilir.
"O
din günü nedir? Sana hangi şey öğretti? O din günü nedir? Tekrar (bunu ) sana
hangi şey öğretti?" Cümlenin tekrarlanması ile itnab yapılmıştır. Bu, o
günün korkusunun tazimi ve şiddetinin açıklanması içindir.
[10]
Ayette
"Hayır" olarak tercüme edilen "Kellâ" kelimesi, Allah'ın
keremine aldanmayı reddetmek içindir. Yine ayette "bilakis" olarak
tercüme edilen "bel" kelimesi de aldanmada asıl sebebi açıklamaya
geçişi gösteriyor. "Dini yalanlıyorsunuz" daki "din" ile
murat kıyamet günüdür. "Çok şerefli yazıcılar" amelleri yazan
meleklerdir. Hayır ve şer her şeyi yazarlar. Allah, katında "çok
şerefli" olarak anılmaları o günün tazimi içindir.
"İyiler"
imanlarında sadık, iyilik yapan, bütün amellerinde Allah'tan korkan müminler
"Naîm'de" cennette, "kötüler" Allah'ın kulları için koyduğu
ilkeleri terkeden facirler, kâfirler "alevli ateştedirler." "din
günü" kıyamet günü, amellerin karşılığının verileceği gündür.
"O
gün emir Allah'ındır." O gün başkasının emri yoktur, o gün kimsenin
aracılığı da olmaz. Ayetten maksat, o günün korkusunun şiddetini hissettirmektedir.
[11]
Ölümün
ve dirilmenin gerçekleşeceğine delâlet eden kıyamet alâmetleri açıklandıktan
ve Allah'ın insana olan nimetleri ve onun o nimetleri inkârı sayıldıktan
sonra, Allah Tealâ bu inkârın gerekçesi olarak dirilişi kabul etmemeyi
zikretmiş ve itaate teşvik ederek -melekler bütün amelleri yazdığı için günah
işlemeye karşı da uyarmıştır. Ardından insanların kıyamet günü iki grup;
nimetlendirilmiş iyiler ve ateşte ebedî kalacak azap gören facirler
olacaklarını bildirmiştir. Kıyamet günü çok zor vakitlerdir. İnsanlar orada
bütün güçlerini kaybedecekler ve Allah azze ve celle hükmün ve gücün tek sahibi
olacaktır.
[12]
"Hayır!
Bilakis dini yalan sayıyorsunuz" Allah'ın keremi ile aldanmayı ve onu
küfre sebep yapmayı terkedin, bırakın. Gerçek o ki siz, dönüş, ceza ve hesap
gününü yalanlıyorsunuz. Öyle ki, o günden korkunuz, sizi Allah'a kulluğa ve
isyanı terke sevketmiyor.
Sonra
da, bütün amellerin melekler tarafından gözetildiğini haber vererek inat ve
yalanlama konusunda uyarıyı ilâve etti.
"Halbuki
sizin üstünüzde hakiki bekçiler, çok şerefli yazıcılar vardır, ki onlar ne
yapıyorsanız bilirler." Sizin üzerinizde çok şerefli, görevli melekler
vardır. Onlar sizin bütün amellerinizi yazıyorlar, yaptığınız her şeyi biliyorlar.
Allah Tealâ buyurdu ki: "Hatırla ki hem sağında hem solunda oturan, onun
amellerini tespit etmekte olan iki de (melek) vardır. O, bir söz atmaya
dursun, mutlaka yanında hazır bir gözcü vardır." (Kâf, 50/17-18).
İbni
Ebi Hatim Mücahid'den mürsel olarak rivayet etti ki: Rasulullah (s.a.) şöyle
buyurdu: "Cünüplük ve büyük abdest dışında sizi hiç terketme-yen çok
şerefli yazıcı meleklere ikramda bulunun. Sizden biriniz yıkanırken, bir
duvarla veya devesi ile gizlensin. Ya da kardeşi onu örtsün."
Bunu
Hafız Ebu Bekir el-Bezzar da başka bir lafızla rivayet etmiştir. Mücahid'den o
da İbni Abbas'tan rivayet ediyor: Dedi ki:
Rasulullah
(s.a.) şöyle buyurdu: "Allah bütünüyle sizi açılmaktan neh-yeder. Sizinle
beraber olan çok şerefli yazıcı Allah'ın meleklerinden utanın. Onlar üç durum
hariç sizden hiç ayrılmayanlardır. Büyük abdest, cünüplük ve yıkanma. Sizden
biriniz açıkta yıkandığında elbisesi ile veya bir duvarla ya da devesi ile
örtünsün."
Bunun
için de alimler, meleğin ayrı olduğu anlar olduğu için tuvalet ve cima halinde
konuşmayı kerih görmüşlerdir.
Sonra
Allah Tealâ meleklerin amelleri yazmalarının neticesine göre insanların kıyamet
günü iki fırkaya ayrılacağını zikrederek buyurdu ki:
"İyiler,
hiç şüphesiz Naîm'de, kötüler ise muhakkak alevli ateştedirler. Din günü oraya
gireceklerdir." Allah azze ve celle'ye kulluk edip, isyanla mukabelede
bulunmayan "iyiler" Naîm'e, cennet yurduna varacaklardır. Allah'ı ve
Rasulü'nü inkâr ederek Rablerine isyanla mukabele eden "kötüler" ise
alevli ateş olan cehennem yurduna varırlar. Yalanladıkları ceza günü ona girip
hararetini tadacaklardır: "Bir grup cennete bir grup da ateşe."
(Şûra, 42/7)
"Ve
onlar bundan ayrılacak da değillerdir" Cehennemden ayrılmayacaklar ve
azaptan bir an bile kurtulamayacaklar, azabı hafiflemeyecektir. Onlar orada
ebedîdirler, orada kalıcıdırlar: "Onlar ondan çıkıcı değildirler."
(Bakara, 2/168)
Ardından
önemi dolayısıyla kıyamet gününe işaret ederken iki defa aynı soruyu sordu.
"O
din günü nedir? Sana hangi şey öğretti? O din günü nedir? Tekrar (bunu ) sana
hangi şey öğretti?" Sana ceza ve hesap gününü bildiren, öğreten nedir?
Cümlenin tekrarı düşünüp taşınmayı gerektirecek şekilde, kıyamet gününün
durumunu tazim, kadrini vurgulama ve durumu hakkında korkutma içindir. Kişi o
korkuları bilse, bir an bile Allah'a taattan geri kalmaz. Masiyetten yer ile
gök arası kadar uzaklaşır. Ama insan gaflet, dalgınlık ve bilmezlik içindedir.
Emellerle yaşar, bazan da gerçeklerden kaçıp düşlere dalar.
Sonra
Allah Tealâ meseleyi tamamlayıp, durumun hakikatini ve insanın o zamanki
yerini açıklayarak buyurdu ki: "O, öyle bir gündür ki hiç kimse kimseye,
hiçbir şeyle fayda vermeye muktedir olamayacaktır. O gün emir
Allah'ındır." O gün kim olursa olsun kimseye fayda etmeye, içinde bulunduğu
durumdan kurtarmaya muktedir olamaz. Ancak bu, Allah'ın dileyip razı olduğuna
izin vermesi ile olabilir. Allah'tan başka kimse, bir şeye karar vermeye veya
yapmaya malik olamaz. O gün hüküm O'ndadır. Emir sadece O'nun elindedir.
İşlerin hepsi O'na döner. Katade dedi ki: Vallahi, emir bugün de Allah'ındır.
Ama o gün kimse O'na ortaklık iddia etmeyecek.
Ayetin
birinci kısmının benzerleri şu ayetlerdir: "Ve öyle bir günden korkun ki
hiçbir kimse hiçbir kimse namına bir şey ödeyemez." (Bakara, 2/48), "
Bugün herkes ne kazandıysa onunla karşılaşacak. Bugün haksızlık yok."
(Gafir, 40/17), "Kişinin kaçacağı gün: Biraderinden, anasından, babasından,
karısından ve oğullarından. O gün bunlardan herkesin kendine yeter bir işi
vardır." (Abese, 80/34-35). Tirmizi'nin rivayet ettiği bir hadiste de:
"Ey Beni Haşini! kendinizi ateşten koruyun. Allah'a karşı sizin için bir
şeye malik değilim." buyurulmuştur.
İkinci
kısmın benzeri de şu ayetlerdir: "Bugün mülk kimindir? Bir olan, kahhar
olan Allah'ındır." (Gafir, 40/16), "O gün mülk Allah'ındır."
(Hac, 22/56), "Din gününün sahibi." (Fatiha, 1/4).
[13]
Ayetler
şu hususlara işaret etmektedir:
1- Allah Tealâ O'nun hilmi ve keremi ile muamele edip hemen bizi
ce-zalandmmamasma aldanmayı bırakmamızı ve ayetleri üzerinde düşünmemizi
emretmiştir.
2-
Allah'tan korkmamanın ve küfre,
isyana cüret etmenin gerçek ve asıl kaynağı, kıyamet günü hesap ve cezayı
yalanlamaktır.
3- İnsanların durumu hayret vericidir: Hesap ve ceza gününü yalanlıyorlar,
Allah'ın melekleri ise onlar için görevlendirilmiş; kıyamet günü onunla muhasebe
edilmek üzere amellerini yazıyorlar. Ayete göre müminle kâfirin farkı yoktur;
hepsinin üzerinde görevliler vardır: "Kitabını sağından alan..."
(Hakka, 69/19) buyurduktan sonra "Kitabını solundan alan" (Hakka,
69/25) buyurmuştur. Başka bir ayette de "Ama kitabı arkasından verilen
kimse." (İnşikak, 84/10) buyurmuştur. Bu, kâfirin de kitabının olacağı ve
ona da görevliler verildiğini gösteren bir haberdir.
Süfyan
Sevri'ye: Melekler kulun iyilik veya kötülük yapmaya yeltendiğini nasıl
bilirler? diye sorulmuş ve o da şu cevabı vermiştir: Kul bir iyiliğe
niyetlendiğinde onda misk kokusu bulurlar, kötülüğe yeltendiğinde de onda leş
kokusu bulurlar.
4- Allah Tealâ görevli melekleri dört vasıfla nitelendirmiştir: Bekçiler
olmaları, çok şerefli olmaları, yazıcılar olmaları, yaptıklarınızı biliyor olmaları.
Allah'ın onları böyle vasfetmiş olması, onları övdüğünü ve durumlarını
yücelttiğini gösteriyor. Onların tazimi de ceza gününün tazimi ve Allah
katında işlerin büyükleri bulunduğunu, eğer onlar böyle olmasalardı bu işte
onların görevlendirilmeyeceğim gösteriyor. Bazı alimler dediler ki: Allah'ın
onu murakebe etmesi bir kimseyi günahtan alıkoymuyorsa, meleklerin yazıyor
olması nasıl alıkoyar?
5- Amel
sahiplerinin kıyamet günü durumları şudur: İyiler Naîm cennetlerinde olurlar.
Kötüler de cehennem ateşinde olurlar. Hesap günü ona girip ceza ve ateşini
tadarlar. Sonsuza kadar orada kalırlar ondan hiç çıkmazlar. Büyük günah sahibi
facir değildir. Daha önce de söylendiği gibi, kâfirler facirlerdir. Çünkü Allah
Tealâ, "İşte bunlar kâfirler, facirlerdir." (Abese, 80/42)
buyurmuştur.
Burada asilere büyük
bir tehdit vardır. Anlatılır ki, Süleyman b. Ab-dulmelik, Mekke'ye gitmek üzere
Medine'ye uğrar. Ebu Hazim'e: Yarın Allah'a varış nasıldır, diye sorar. Der
ki: İyi olan, yolculuktan dönüp evine gelen gibidir. Kötü ise, efendisine
dönen kaçak köle gibidir. Süleyman ağlar ve: Ah, benim Allah katında nelerim
olduğunu bir bilebilseydim! Ebu Ha-zim der ki: Amelini Allah'ın kitabıyla ölç.
Süleyman: Allah'ın kitabının neresiyle? der. O da der ki: "İyiler
şüphesiz Naîm'de, kötüler ise muhakkak alevli ateştedirler." Süleyman: O
zaman Allah'ın rahmeti nerede? der. O da şu cevabı verir: "Allah'ın
rahmeti iyilere yakındır." (Araf, 7/56)[14]
6-
Kıyamet, ceza ve zor hesap gününde kim olursa
olsun hiç kimse kimseye bir fayda sağlayamaz. O gün emrin bütünü vâhid ve
kahhar olan Allah'ındır. Kimse O'na ortak olamaz.
Burada büyük bir
tehdit ve kıyamet gününün dehşet hali söz konusudur. O gün insanlara iyilik ve
taattan başka, dünyada faydası olabilen mal, çocuk, yardımcılar ve aracılar
gibi hiçbir şeyin yararı olmayacağına delildir. Vâsitî, "O öyle bir
gündür ki hiç kimse kimseye, hiçbir şeyle fayda vermeye muktedir
olamayacaktır." ayeti için dedi ki: Bu ayet, Allah Te-alâ'nın dışındaki
her şeyin faniliğine işarettir. Orada peygamberlik, erdemler, üstün vasıflar
hepsi yok olacak; kimin sıfatı böyle ise onun dünyası ahiretidir.
Razi "O gün emir
Allah'ındır." ayeti için şöyle dedi: Beka ve varlığın Allah için olduğuna
işarettir. Emir de böyle: Ezelde, bugün ve ahirette... bir durumdan öbürüne
değişmemiştir. Farklılık bakanın durumundan ötürüdür, bakılanın değil.[15]
[1] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/391.
[2] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/391.
[3] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/391.
[4] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/392.
[5] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/393.
[6] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/393.
[7] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir,
Risale Yayınları: 15/394.
[8] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/394-395.
[9] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/395-396.
[10] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/397.
[11] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir,
Risale Yayınları: 15/398.
[12] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/398.
[13] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/398-400.
[14] Razi, XXXI/85.
[15]
a.g.e. XXXI/86
Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/400-401.