İNŞİKAK SURESİ 2

Takdim.. 2

Kelimelerin İzahı 2

Âyetlerin Tefsiri 3

Edebî Sanatlar. 4

 


İNŞİKAK SURESİ

 

Mekke'de inmiştir, 25 âyettir.

 

Takdim

 

İnşikâk sûresi Mekke'de inmiştir. Bu sûre de, Mekke'de inen ve İslam inançlarını ele alan diğer sûreler gibidir. Ayrıca kıyametin korkunç halle­rinden bahseder.

Bu mübarek sûre bazı âhiret sahnelerini anlatarak başlar, kıyamet koptuğunda kâinatta meydana gelecek olan değişimleri tasvir eder: "Gök yarıklığı, Rabbini dinleyip ona yaraşır şekilde boyun eğdiği, yer uzatılıp düzlendiği, içinde bulunanları atıp boşaldığı, böylece Rabbini dinleyip O'na hakkıyle boyun eğdiği zaman..."

Sonra bu sûre, rızık ve geçim vasıtalarını elde etme yolunda, didinip yorgun düşen insanın yaratılışından söz eder. İnsan rızkını temine çalışır ki, âhireti için arzu ettiği iyi veya kötüyü, hayır veya şerri göndersin. Sonra da kıyamette, bu yaptıklarının âdil karşılığım alsın: "Ey İnsan! Şüphe yok ki sen Rabbine doğru çaba göstermektesin ve O'na varacaksın. Kimin kitabı sağından verilirse, kolay bir hesapla hesaba çekilecek"

Daha sonra sûre, müşriklerin Kur'ân-ı Kerim'e karşı tutumlarını ele alır, onların, mal ve çocuğun bir yarar sağlamayacağı o dehşetli günde, şiddetli ve korkulu durumlarla karşılaşacaklarına ve tehlikelere maruz kalacaklarına yemin eder: "Hayır! Şafağa, geceye ve gecede basan karanlığa ve dolunay halindeki aya yemin olsun ki, siz halden hale geçeceksiniz"

Bu mübarek sûre, âyetlerinin açıklığına ve delillerinin parlaklığına rağmen Allah'a iman etmedikleri için müşrikleri kınayarak sona erer ve on­ları cehennemde bekleyen elem verici azapla müjdeler: "Onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?! Kendilerine Kur'ân okununca neden secde etmiyor­lar?! Aksine o kâfirler yalanlıyor. Oysa ki Allah, onların gizlediği şeyleri bilmektedir. Onlara elem verici bir azabı müjdele. İman edip iyi amel işleyenler hariç. Onlar için kesintisiz bir mükâfaat vardır." [1]

 

Bismülâhirrahmânirrahîm

1. Gök yarıldığı,

2. Rabbini dinleyip O'na yaraşır şekilde boyun eğdiği,

3. Yer uzatılıp düzlendiği,

4. İçinde bulunanları atıp boşaldığı,

5. Ve Rabbini dinleyip O'na hakkıyla itaat ettiği vakit (insanoğlu yaptıkları ile karşılaşır).

6. Ey İnsan! Şüphe yok ki sen Rabbine doğru çaba üstüne çaba göstermektesin ve O'na varacaksın.

7. Kimin kitabı sağından verilirse,

8. Kolay bir hesapla hesaba çekilecek.

9. Ve sevinçli olarak ailesine dönecek.

10, 11, 12, 13. Kimin kitabı arkasından verilirse, derhal yok olmayı isteyecek ve alevli ateşe girecek. Bi­linmeli ki, dünyada ailesi içinde şımarıktı.

14. O hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sandı.

15. Evet! Elbette Rabbi onu görüyordu.

16, 17, 18, 19. Şafağa, geceye ve onda basan ka­ranlığa, dolunay olmuş aya yemin ederim ki, halden hale geçersiniz.

20. Böyleyken onlar acaba neden îman etmezler?

21. Onlar kentlilerine  Kur'ân okununca  neden eğilmezler?

22. Bilakis kâfirler yalanlıyor.

23. Halbuki Allah onların gizlediği şeyleri çok iyi bilir.

24. Onlara elem verici azabı müjdele!.

25. İman edip salih amel işleyenler müstesna, on­lar için arkası kesilmeyen bir mükâfaat vardır.

 

Kelimelerin İzahı

 

Kâdih, çaba sarfeden demektir. Bir işte çalışmak, gayret göstermek ve nefsi zorlamaktır. Şâir şöyle der:

Her türlü iyi yaşayışın neşesi gitti. Ben yaşamak için yorgun ve bitkin düşmeye başladım.[2]  

Döner. Bir kimse geri döndüğünde denilir. Geniş zamanı dür. "Mal ve nimet çoğaldıktan sonra, bunların eksilmeye dönmesinden sana sığınırım" mealindeki hadiste de bu anlamda kullanılmıştır.[3]

Şafak, güneş battıktan sonra meydana gelen kırmızılık demek­tir.

Topladı, ekledi, dürdü.

Toplandı ve nuru tamamlandı.  Memnun, kesilmiş demektir. [4]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

1. Bu âyetler, kıyametteki korkunç durumlan açıklar ve kıyamet gününden hemen önce meydana gelecek musibetler ve hayal et­menin bile ürperti vereceği korkunç halleri tasvir eder. Yani, gök kainatın harap olacağını bildirmek üzere yarılıp çatladığı zaman... Alûsî der ki: Gök, kıyamet gününün dehşetinden yarılır.[5]

 

2. Rabbin emrini dinleyip hükmüne boyun eğdiği ve kendisine işitip itaat etmek, kıyamet korkusundan yarılmak hak olduğu za­man... [6]

 

3. Dağlarının ve tepelerinin giderilmesiyle, yeryüzü genişleyip; dağsız, çukursuz ve binasız dümdüz bir hale geldiği zaman... [7]

 

4. İçinde bulunan ölüleri, hazineleri ve madenleri atıp boşaldığı zaman... Kurtubî şöyle der: Ölülerini çıkarıp dışarı atarak bo­şaldığı; gebelerin, karınlarmdakileri attıkları gibi, içinde bulunan hazine ve madenleri dışarı fırlattığı zaman... Bu, korkunçluğun büyüklüğünü gös­terir.[8]

 

5. Rabbinin emrini dinleyip itaat ettiği, dinleme ve itaatin ona vacip olduğu zaman... edatının cevabı, korkutma hususunda daha etkili olsun diye, zikredilmiştir. Yani, yukarda anlatılanların hepsi meydana geldiği zaman, insan, hayal dahi edilemeyecek derecede sıkıntılı ve korkulu durumlarla karşı karşıya gelecektir. Bundan sonra Yüce Allah, insanın, bu hayattaki yorgunluk ve çabalarını haber vermek ve bu didinme­lerinin, Allah katında karşılığını alacağını bildirmek üzere şöyle buyurdu: [9]

 

6. Bu hitap, bütün insanları kapsamaktadır. Yani, ey Âdemoğlu! Sen, sonu ölüm olan işlerin sebebiyle yorulup çabalıyorsun. Zaman uçup gidiyor. Oysa ki sen her an, kısa ömür mesafenden bir miktar alıyorsun. Sanki sen ölüme doğru hızla koşan birisin. Sonra Rabbinle karşılaşacaksın, O sana amelinin karşılığını, hayırsa hayır, şer ise şer olarak verecek. Ebû Hayyân şöyle der:. yani sen, Rab­binle karşılaşıncaya kadar ömrün boyunca iyi veya kötü amel işlemeye çabalıyan birisin. Yorulmanın karşılığını, sevap veya ceza olarak alacaksın.[10]

Daha sonra Yüce Allah, insanların, bahtiyar ve bedbaht; amel defter­lerini sağından ve solundan alanlar diye ikiye bölündüklerini anlatmak üzere şöyle buyurdu: [11]

 

7. Amel defterleri sağ taraflarından verilenler, ki bu mutluluk alâmetidir. [12]

 

8. İşte onların hesaplan kolay ve rahat olaçaktır, iyiliklerinin karşılığını görecekler, kötülüklerinden vaz geçecekler­dir. Sahih hadiste de bildirildiği gibi, "arz" işte budur.[13]

 

9. Amel defteri sağlarından verilenler, cennette Allah'ın kendilerine verdiği nimet ve ikramlardan dolayı sevinçli ve mutlu olarak ailelerine dönerler. [14]

 

10. Amel defterleri arka taraflarından doğru soldan verilenlere gelince, ki bu da bedbahtlık alâmetidir. [15]

 

11. Ölümü ve yok olmayı isteyerek, "Yazıklar olsun, mahvoldum!" diye bağıracaklar, [16]

 

12. Çılgın alevli ateşe girecek, onun azab ve ateşine katla­nacaklardır. [17]

 

13. Çünkü o, aile efradı ile birlikte dünyada se­vinçli, gafil ve eğlenceye dalmıştı. Akibetlerini düşünmez ve âhiret aklına gelmezdi. İbn Zeyd şöyle der: Yüce Allah cennet ehlini, dünyada korkan, üzülen ve ağlayan; ardından da âhirette kendilerine nimet verilen ve se­vinçli kimseler olarak niteledi. Cehennemlikleri ise dünyada, sevinen ve gülenler, sonra da âhirette, onları uzun bir üzüntüye boğulan kişiler olarak niteledi.[18]

 

14. Kâfir, asla Rabbine dönmeyeceğini ve Allah'ın, hesap ve ceza için, Öldükten sonra onu diriltmeyeceğim sandı. Onun için, inkâr edip kâfir oldu. [19]

 

15. Hayır, öldükten sonra onu Allah tekrar dirilte­cek ve iyi olsun, kötü olsun, ne yaptıysa, bütün amellerinin karşılığını vere­cektir. Çünkü Yüce Allah kullarını görmektedir. İşlerinden hiçbiri Allah'a gizli kalmaz. [20]

 

16. Buradaki  yemini te'kîd içindir. Yani, ufuğun, güneş battıktan sonraki kızıllığına kuvvetle yemin ederim. [21]

 

17. Geceye ve onun toplayıp kendisine kattığı, karanlığı içerisinde örttüğü insan, hayvan ve haşerelere yemin ederim. Tefsirciler şöyle der: Gecede bütün mahlukât sükûna erer. Gündüzün yayılmış olan in­san, hayvan ve davarları toplar. Bunların her biri kendi yerine ve barınağına sığınıp girer. Bunun içindir ki Yüce Allah, kullarına, "Geceyi dinlenme vakti kıldı"[22] mealindeki sözüyle, onlara nimet verdiğini bildirdi. Gündüz olunca insanlar dağılırlar; gece geldiği zaman ise, herkes kendi barınağına dönüp sığınır. [23]

 

18. Aydınlığı ve nuru tamamlandığı ve böylece dolunay haline geldiği zamanki aya yemin ederim ki, [24]

 

19. Ey insanlar topluluğu! Mutlaka âhirette zor, çetin ve dehşetli durumlarla karşı karşıya kalacaksınız. Bu, yeminin cevabıdır. Âlûsî der ki: Yani, halden hale geçeceksiniz. Bu haller, birbirinden şiddetli ve zor hallerdir. Bunlar ölüm ve ölümden sonraki kıyamet safhaları ve kor­kunç halleridir.[25] Taberî de der ki: Yani, onlar kıyamet gününün sıkıntılı ve korkulu durumlarından, çeşitli hallerle karşılaşacaklardır.[26]

 

20. Bu, kınama maksadıyla sorulan bir sorudur. Yani, o müşrikler niçin Allah'a inanmıyor ve gerçekleşeceğine dâir apaçık delil ve hüccetler bulunduğu halde, niçin, öldükten sonra dirilmeyi kabul edemiyor­lar?! [27]

 

21. Kur'ân âyetlerini işittiklerinde niçin Rahmân'a boyun eğip secde etmiyorlar? [28]

 

22. Aksine o kâfirlerin tabiatı, inkâr, inat ve ya­lancılıktır. Onun içindir ki, Kur'ân okunduğunda secde etmezler. [29]

 

23. Allah, kalplerinde sakladıkları inkâr ve yalanla­mayı çok iyi bilir. İbn Abbâs der ki: "Peygamber ve mü'minlere karşı giz­ledikleri düşmanlığı daha iyi bilir"[30]

 

24. İnkâr ve sapıklıklarından dolayı, onları elem ve acı verici azapla müjdele. Bunu, onlar için bir müjde yerine koyarak söyle. İbn Cüzeyy şöyle der: Uyarma yerine müjdenin kullanılması, kâfirlerle alaydır.[31]

 

25. Ancak, Allah ve Rasulünü tasdik ederek, hem iman edip hem iyi amel işleyenler var ya, İşte onlar için âhirette, eksilmeyen ve tükenmeyen, aksine ebedî ve devamlı bir sevap vardır. Yüce Allah, kâfirlerin akıbetini anlattıktan sonra, iyilere verilen ni­metleri anlatarak bu mübarek sûreyi sona erdirdi. Bu, sûrenin başında Al­lah'ın kapalı bir şekilde anlattığı, çalışan herkesin amelinin karşılığını ala­cağını ifade eden, "Ey insan! Şüphe yok ki, sen Rabbine doğru çaba gös­termektesin ve Oha varacaksın" mealindeki âyetin açıklaması mahiyetin­dedir. [32]

 

Edebî Sanatlar

 

Bu mübarek sûre birçok edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:

1. yer arasında tıbâk vardır.

2. "Amel defteri sağ tarafından verilene gelince" cümlesi ile, "Amel defteri arkasından verilene ge­lince" cümlesi arasında mukabele vardır.

3. "Mutlaka bir tabakadan diğer bir tabakaya bine­ceksiniz"  cümlesinde  kinaye vardır.  Yüce Allah,  insanın karşılaşacağı sıkıntılı ve korkunç hallerden kinaye olarak bunu zikretti.

4. topladı ile toplandı kelimeleri arasında cinâs-ı nakıs var­dır.

5. "Onları, elem verici bir azapla müjdele" âyetinde alay üslubu kullanılmıştır. Müjdenin uyarma yerinde kullanılması, kâfirler­le bir nevi alaydır.

6. gibi, ayrıca gibi âyet son­larına riayet için, fasıla harfleri birbirine uygun gelmiştir. Buna seci' denir. Seci' de güzelleştirici edebî sanatlardandır.

Yüce Allah'ın yardımıyle "İnşikâk Sûresi"nin tefsiri bitti. [33]



[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/255.

[2] Bahr, 8/444

[3] İbn Mâce, Duâ, 20

[4] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/257.

[5] Rûhu'l-meânî, 30/78

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.

[6] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.

[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.

[8] Kurtubî, 19/268

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.

[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.

[10] Bahr, 8/446

[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.

[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.

[13] Âyette geçen "lkolay hesap"tan maksat, "arz"dır. Çünkü Rasulullah (s.a.v)'m şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Kim hesaba çekilirse, azab görüv.'fHz. Aişe   dedi ki: Yüce Allah, "Kolay bir hesapla hesaba çekilecek" buyurmuyor mu? Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s). buyurdu ki: "O sadece bir "arz"dır. Fakat hesaba çekilen azaba uğratılır" (Buhârî, İlim. 35; Müslim, Cennet 79. Bir başka hadiste, Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yüce Al­lah, kıyamet günü kula yaklaşır ve rahmet kanadını üzerine serer, ona, "şöyle şöyle yaptın" der ve günahlarını sayar. Sonra şöyle der: "Senin bu günahlarını dünyada Örttüm. Şimdi de on­ları senin için bağışlıyorum" İşte "Kolay hesap"tan maksat budur."

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258-259.

[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.

[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.

[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.

[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.

[18] Kurtubi, 19/271

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.

[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.

[20] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.

[21] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.

[22] Eıı'am sûresi, 6/96

[23] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259-260.

[24] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.

[25] Rûhu'l-meânî, 30/82

[26] Kurîubî, 30/80

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.

[27] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.

[28] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.

[29] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.

[30] Bahr, 8/448

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.

[31] Teshil, 4/188

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.

[32] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.

[33] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/261.