Mekke'de inmiştir, 25
âyettir.
İnşikâk sûresi Mekke'de inmiştir. Bu sûre de, Mekke'de inen
ve İslam inançlarını ele alan diğer sûreler gibidir. Ayrıca kıyametin korkunç
hallerinden bahseder.
Bu mübarek sûre bazı âhiret sahnelerini anlatarak başlar, kıyamet koptuğunda
kâinatta meydana gelecek olan değişimleri tasvir eder: "Gök yarıklığı,
Rabbini dinleyip ona yaraşır şekilde boyun eğdiği, yer uzatılıp düzlendiği,
içinde bulunanları atıp boşaldığı, böylece Rabbini dinleyip O'na hakkıyle boyun eğdiği zaman..."
Sonra bu sûre, rızık ve geçim vasıtalarını elde etme yolunda, didinip
yorgun düşen insanın yaratılışından söz eder. İnsan rızkını temine çalışır ki, âhireti için arzu ettiği iyi veya kötüyü, hayır veya şerri
göndersin. Sonra da kıyamette, bu yaptıklarının âdil karşılığım alsın: "Ey
İnsan! Şüphe yok ki sen Rabbine doğru çaba göstermektesin ve O'na varacaksın.
Kimin kitabı sağından verilirse, kolay bir hesapla hesaba çekilecek"
Daha sonra sûre,
müşriklerin Kur'ân-ı Kerim'e karşı tutumlarını ele
alır, onların, mal ve çocuğun bir yarar sağlamayacağı o dehşetli günde,
şiddetli ve korkulu durumlarla karşılaşacaklarına ve tehlikelere maruz kalacaklarına
yemin eder: "Hayır! Şafağa, geceye ve gecede basan karanlığa ve dolunay
halindeki aya yemin olsun ki, siz halden hale geçeceksiniz"
Bu mübarek sûre, âyetlerinin
açıklığına ve delillerinin parlaklığına rağmen Allah'a iman etmedikleri için
müşrikleri kınayarak sona erer ve onları cehennemde bekleyen elem verici
azapla müjdeler: "Onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?! Kendilerine Kur'ân okununca neden secde etmiyorlar?! Aksine o kâfirler
yalanlıyor. Oysa ki Allah, onların gizlediği şeyleri bilmektedir. Onlara elem
verici bir azabı müjdele. İman edip iyi amel işleyenler hariç. Onlar için
kesintisiz bir mükâfaat vardır." [1]
Bismülâhirrahmânirrahîm
1. Gök
yarıldığı,
2. Rabbini
dinleyip O'na yaraşır şekilde boyun eğdiği,
3. Yer
uzatılıp düzlendiği,
4. İçinde
bulunanları atıp boşaldığı,
5. Ve
Rabbini dinleyip O'na hakkıyla itaat ettiği vakit (insanoğlu yaptıkları ile
karşılaşır).
6. Ey İnsan!
Şüphe yok ki sen Rabbine doğru çaba üstüne çaba göstermektesin ve O'na
varacaksın.
7. Kimin
kitabı sağından verilirse,
8. Kolay bir
hesapla hesaba çekilecek.
9. Ve
sevinçli olarak ailesine dönecek.
10, 11, 12, 13.
Kimin kitabı arkasından verilirse, derhal yok olmayı isteyecek ve alevli ateşe girecek.
Bilinmeli ki, dünyada ailesi içinde şımarıktı.
14. O hiçbir
zaman Rabbine dönmeyeceğini sandı.
15. Evet!
Elbette Rabbi onu görüyordu.
16, 17, 18, 19.
Şafağa, geceye ve onda basan karanlığa, dolunay olmuş aya yemin ederim ki,
halden hale geçersiniz.
20.
Böyleyken onlar acaba neden îman etmezler?
21. Onlar
kentlilerine Kur'ân
okununca neden eğilmezler?
22. Bilakis
kâfirler yalanlıyor.
23. Halbuki
Allah onların gizlediği şeyleri çok iyi bilir.
24. Onlara
elem verici azabı müjdele!.
25. İman
edip salih amel işleyenler müstesna, onlar için
arkası kesilmeyen bir mükâfaat vardır.
Kâdih, çaba sarfeden demektir.
Bir işte çalışmak, gayret göstermek ve nefsi zorlamaktır. Şâir şöyle der:
Her türlü iyi
yaşayışın neşesi gitti. Ben yaşamak için yorgun ve bitkin
düşmeye başladım.[2]
Döner. Bir kimse geri
döndüğünde denilir. Geniş zamanı dür. "Mal ve nimet çoğaldıktan sonra, bunların
eksilmeye dönmesinden sana sığınırım" mealindeki hadiste de bu anlamda
kullanılmıştır.[3]
Şafak, güneş battıktan
sonra meydana gelen kırmızılık demektir.
Topladı, ekledi,
dürdü.
Toplandı ve nuru
tamamlandı. Memnun, kesilmiş demektir. [4]
1. Bu
âyetler, kıyametteki korkunç durumlan açıklar ve
kıyamet gününden hemen önce meydana gelecek musibetler ve hayal etmenin bile
ürperti vereceği korkunç halleri tasvir eder. Yani, gök kainatın harap
olacağını bildirmek üzere yarılıp çatladığı zaman... Alûsî
der ki: Gök, kıyamet gününün dehşetinden yarılır.[5]
2. Rabbin
emrini dinleyip hükmüne boyun eğdiği ve kendisine işitip itaat etmek, kıyamet
korkusundan yarılmak hak olduğu zaman... [6]
3.
Dağlarının ve tepelerinin giderilmesiyle, yeryüzü genişleyip; dağsız, çukursuz
ve binasız dümdüz bir hale geldiği zaman... [7]
4. İçinde
bulunan ölüleri, hazineleri ve madenleri atıp boşaldığı zaman... Kurtubî şöyle der: Ölülerini çıkarıp dışarı atarak boşaldığı;
gebelerin, karınlarmdakileri attıkları gibi, içinde
bulunan hazine ve madenleri dışarı fırlattığı zaman... Bu, korkunçluğun
büyüklüğünü gösterir.[8]
5. Rabbinin emrini
dinleyip itaat ettiği, dinleme ve itaatin ona vacip olduğu zaman... edatının cevabı,
korkutma hususunda daha etkili olsun diye, zikredilmiştir. Yani, yukarda
anlatılanların hepsi meydana geldiği zaman, insan, hayal dahi edilemeyecek
derecede sıkıntılı ve korkulu durumlarla karşı karşıya gelecektir. Bundan sonra
Yüce Allah, insanın, bu hayattaki yorgunluk ve çabalarını haber vermek ve bu
didinmelerinin, Allah katında karşılığını alacağını bildirmek üzere şöyle
buyurdu: [9]
6. Bu hitap,
bütün insanları kapsamaktadır. Yani, ey Âdemoğlu! Sen, sonu ölüm olan işlerin
sebebiyle yorulup çabalıyorsun. Zaman uçup gidiyor. Oysa ki sen her an, kısa
ömür mesafenden bir miktar alıyorsun. Sanki sen ölüme doğru hızla koşan
birisin. Sonra Rabbinle karşılaşacaksın, O sana amelinin karşılığını, hayırsa
hayır, şer ise şer olarak verecek. Ebû Hayyân şöyle der:. yani sen, Rabbinle karşılaşıncaya kadar
ömrün boyunca iyi veya kötü amel işlemeye çabalıyan
birisin. Yorulmanın karşılığını, sevap veya ceza olarak alacaksın.[10]
Daha sonra Yüce Allah,
insanların, bahtiyar ve bedbaht; amel defterlerini sağından ve solundan
alanlar diye ikiye bölündüklerini anlatmak üzere şöyle buyurdu: [11]
7. Amel
defterleri sağ taraflarından verilenler, ki bu mutluluk alâmetidir. [12]
8. İşte
onların hesaplan kolay ve rahat olaçaktır,
iyiliklerinin karşılığını görecekler, kötülüklerinden vaz
geçeceklerdir. Sahih hadiste de bildirildiği gibi,
"arz" işte budur.[13]
9. Amel
defteri sağlarından verilenler, cennette Allah'ın kendilerine verdiği nimet ve
ikramlardan dolayı sevinçli ve mutlu olarak ailelerine dönerler. [14]
10. Amel
defterleri arka taraflarından doğru soldan verilenlere gelince, ki bu da
bedbahtlık alâmetidir. [15]
11. Ölümü ve
yok olmayı isteyerek, "Yazıklar olsun, mahvoldum!" diye bağıracaklar, [16]
12. Çılgın
alevli ateşe girecek, onun azab ve ateşine katlanacaklardır. [17]
13. Çünkü o,
aile efradı ile birlikte dünyada sevinçli, gafil ve eğlenceye dalmıştı. Akibetlerini düşünmez ve âhiret
aklına gelmezdi. İbn Zeyd
şöyle der: Yüce Allah cennet ehlini, dünyada korkan, üzülen ve ağlayan;
ardından da âhirette kendilerine nimet verilen ve sevinçli
kimseler olarak niteledi. Cehennemlikleri ise dünyada, sevinen ve
gülenler, sonra da âhirette,
onları uzun bir üzüntüye boğulan kişiler olarak niteledi.[18]
14. Kâfir,
asla Rabbine dönmeyeceğini ve Allah'ın, hesap ve ceza için, Öldükten sonra onu
diriltmeyeceğim sandı. Onun için, inkâr edip kâfir oldu. [19]
15. Hayır,
öldükten sonra onu Allah tekrar diriltecek ve iyi olsun, kötü olsun, ne
yaptıysa, bütün amellerinin karşılığını verecektir. Çünkü Yüce Allah kullarını
görmektedir. İşlerinden hiçbiri Allah'a gizli kalmaz. [20]
16. Buradaki
yemini te'kîd
içindir. Yani, ufuğun, güneş battıktan sonraki
kızıllığına kuvvetle yemin ederim. [21]
17. Geceye
ve onun toplayıp kendisine kattığı, karanlığı içerisinde örttüğü insan, hayvan
ve haşerelere yemin ederim. Tefsirciler şöyle der: Gecede bütün mahlukât sükûna
erer. Gündüzün yayılmış olan insan, hayvan ve davarları toplar. Bunların her
biri kendi yerine ve barınağına sığınıp girer. Bunun içindir ki Yüce Allah,
kullarına, "Geceyi dinlenme vakti kıldı"[22]
mealindeki sözüyle, onlara nimet verdiğini bildirdi. Gündüz olunca insanlar
dağılırlar; gece geldiği zaman ise, herkes kendi barınağına dönüp sığınır. [23]
18.
Aydınlığı ve nuru tamamlandığı ve böylece dolunay haline geldiği zamanki aya
yemin ederim ki, [24]
19. Ey
insanlar topluluğu! Mutlaka âhirette zor, çetin ve
dehşetli durumlarla karşı karşıya kalacaksınız. Bu, yeminin cevabıdır. Âlûsî der ki: Yani, halden hale geçeceksiniz.
Bu haller, birbirinden şiddetli ve zor hallerdir. Bunlar ölüm ve ölümden
sonraki kıyamet safhaları ve korkunç halleridir.[25] Taberî de der ki: Yani, onlar kıyamet gününün sıkıntılı ve
korkulu durumlarından, çeşitli hallerle karşılaşacaklardır.[26]
20. Bu,
kınama maksadıyla sorulan bir sorudur. Yani, o müşrikler niçin Allah'a
inanmıyor ve gerçekleşeceğine dâir apaçık delil ve hüccetler bulunduğu halde,
niçin, öldükten sonra dirilmeyi kabul edemiyorlar?! [27]
21. Kur'ân âyetlerini işittiklerinde niçin Rahmân'a boyun eğip
secde etmiyorlar? [28]
22. Aksine o
kâfirlerin tabiatı, inkâr, inat ve yalancılıktır. Onun içindir ki, Kur'ân okunduğunda secde etmezler. [29]
23. Allah,
kalplerinde sakladıkları inkâr ve yalanlamayı çok iyi bilir. İbn Abbâs der ki: "Peygamber
ve mü'minlere karşı gizledikleri düşmanlığı daha iyi
bilir"[30]
24. İnkâr ve
sapıklıklarından dolayı, onları elem ve acı verici azapla müjdele. Bunu, onlar
için bir müjde yerine koyarak söyle. İbn Cüzeyy şöyle der: Uyarma yerine müjdenin kullanılması, kâfirlerle
alaydır.[31]
25. Ancak,
Allah ve Rasulünü tasdik ederek, hem iman edip hem
iyi amel işleyenler var ya, İşte onlar için âhirette, eksilmeyen ve tükenmeyen, aksine ebedî ve devamlı
bir sevap vardır. Yüce Allah, kâfirlerin akıbetini anlattıktan sonra, iyilere
verilen nimetleri anlatarak bu mübarek sûreyi sona erdirdi. Bu, sûrenin
başında Allah'ın kapalı bir şekilde anlattığı, çalışan herkesin amelinin
karşılığını alacağını ifade eden, "Ey insan! Şüphe yok ki, sen Rabbine
doğru çaba göstermektesin ve Oha varacaksın" mealindeki âyetin açıklaması
mahiyetindedir. [32]
Bu mübarek sûre birçok
edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. yer
arasında tıbâk vardır.
2. "Amel
defteri sağ tarafından verilene gelince" cümlesi ile, "Amel defteri
arkasından verilene gelince" cümlesi arasında mukabele vardır.
3. "Mutlaka
bir tabakadan diğer bir tabakaya bineceksiniz" cümlesinde
kinaye vardır. Yüce Allah, insanın karşılaşacağı sıkıntılı ve korkunç hallerden
kinaye olarak bunu zikretti.
4. topladı
ile toplandı kelimeleri arasında cinâs-ı nakıs vardır.
5. "Onları,
elem verici bir azapla müjdele" âyetinde alay üslubu kullanılmıştır.
Müjdenin uyarma yerinde kullanılması, kâfirlerle bir nevi alaydır.
6. gibi,
ayrıca gibi âyet sonlarına riayet için, fasıla harfleri birbirine uygun
gelmiştir. Buna seci' denir. Seci' de güzelleştirici edebî sanatlardandır.
Yüce Allah'ın yardımıyle "İnşikâk
Sûresi"nin tefsiri bitti. [33]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/255.
[2] Bahr, 8/444
[3] İbn Mâce,
Duâ, 20
[4] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/257.
[5] Rûhu'l-meânî,
30/78
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.
[6] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.
[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.
[8] Kurtubî, 19/268
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.
[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.
[10] Bahr, 8/446
[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.
[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.
[13] Âyette geçen "lkolay
hesap"tan maksat, "arz"dır. Çünkü Rasulullah
(s.a.v)'m şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Kim hesaba çekilirse, azab görüv.'fHz.
Aişe dedi ki:
Yüce Allah, "Kolay bir hesapla hesaba çekilecek" buyurmuyor mu? Bunun
üzerine Hz. Peygamber (a.s). buyurdu ki: "O
sadece bir "arz"dır. Fakat hesaba çekilen azaba uğratılır" (Buhârî, İlim. 35; Müslim, Cennet 79. Bir başka hadiste, Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah,
kıyamet günü kula yaklaşır ve rahmet kanadını üzerine serer, ona, "şöyle şöyle yaptın" der ve günahlarını sayar. Sonra şöyle
der: "Senin bu günahlarını dünyada Örttüm. Şimdi de onları senin için
bağışlıyorum" İşte "Kolay hesap"tan maksat budur."
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/258-259.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[18] Kurtubi, 19/271
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[20] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[21] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[22] Eıı'am sûresi, 6/96
[23] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259-260.
[24] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.
[25] Rûhu'l-meânî,
30/82
[26] Kurîubî, 30/80
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.
[27] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.
[28] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.
[29] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.
[30] Bahr, 8/448
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.
[31] Teshil, 4/188
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.
[32] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.
[33] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/261.