BURÛÇ SÛRESİ
Mekke-i
Mükerremede inmiştir. Yirmi iki âyettir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Andolsun burçlara mâlik olan göğe, o
vaadolnnan güne, şahitle meşhuda ki..."
Burçlara
yemin ediliyor. Burçlar'ın "orüfci yıldız" olduğunu söyleyenler var.
Burçları "saraylar™ diye yorumlayanlar var. Onların burçiann içinde olup
keyfiyetini Allah bilir. Yedi yıldız burçlarda seyreder: Bunlar: "Güneş,
Ay, Zühal, Müşteri, Merîh, Utarit, Zehre"dir. "Vaadokınan
gün"den maksat: Kıyamet koptuktan sonra mü'minlere cennet ve cemâlullah,
kâfirlere de cehennem ve Azâbullah olacağı dünyada bildirilmişti.
"Şahit" Cum'a günü demek, "Meşhûd" ise kurban bayramı günü.
Arefe günü diyenler de olmuştur. Kimisi de "şâhid"i "Muhammed
(a.s)" olarak, "Meşhûd"u da "Jjf ıyâmet günü* olarak yorumlamıştır
Bunda ihtilâf yoktur. Sözü uzatmaya da gerek yoktur.
Yüce
Allah şöy!e buyurmuştur:
"Tutuşturucu o ateş hendeklerin sahipleri
gebertilmiştir."
Dünyâda,
Müslümanları inançlarından dolayı, kazılmış ve içinde ateş yaktırarak, onları
oraya attılar. Onların ateşte cayır cayır yanmalarından sa-
(Cüz:
30 Âyet: 5) Burûç Sûresi 399
distçe
zevk aldılar. Bunlara âhirette misilleme yapılacaktır. Kelbî (r.a) şöyle dedi:
"Ateş cehennemde kırk zira boyunca yükselecek. Onları ateş yakacak ve
orada öldürülecek"
Abdurrahman
b, Ebî Leylâ, Süheybİ Rûmî'nin Rasûlullah (s.a.v)' in şöyle dediğini bizlere
aktarıyor. "Eskiden pâdişâhlardan bir pâdişâh vardı. Onun bir de sihirbazı
vardı. O nihayet yaşlandı. Pâdişâha dedi ki: (Ben yaşlandım. Ölümüm çok
yakındır. Bana bir genç verin de onu yetiştireyim.) Kral da ona bir genç verdi.
Bu sihirbaz ile genç arasında yol üzerinde bir rahip oturuyordu. Hz. îsa (a.s)'
a inanmış bir savme'de ibâdetle vaktini geçiriyordu. Onun elinden körler ve
cüzzâmlılar şifâ buluyorlardı. Kendisi (genç) onun aracılığıyla mü'minlerden
oldu. Bu tedavi özelliği asıl onun şöhretini artırdı. Onun yanına uğradığı için
sihirbâz'a geç ulaşıyordu. Rahip bu gecikmenin sebebini sorarsa (Evdekiler
oyaladı,) dersin. Evdeki-lere de, (Rahip oyaladı) dersin. Böylece rahiple
beraberliğini sürdürdü. Ondan feyz aldı. Riyazette (nefsini islâhda) bulundu.
Birgün gönlüne şu fikir düştü: Bu rahiple sihirbazı imtihan edeyim. Bakalım
hangisi daha bilgindir... Ansızın şehrin ortasında çok büyük bir yılan çıkmış,
halkı rahatsız ediyordu. O genç dedi ki: (İşte bugün tecrübe günüdür!) Bir taş
aldı ve o yılanın yanına geldi ve şöyle dedi: (Allah'ım! Bu rahibin dediği
doğru ve dini haksa, bu yılanın ölümü benim elimden olsun). Taşı ona attı. O da
öldü. Hak Teâlâ onu helak etti. Halk arasında bu olayla şöhrete erdi. Genç adam
olayı Rahibe anlattı. Rahip ona: (Ey oğulcuğum! Sen benden faziletlisin.
Sağırların kulakları açılırdı. Körler de görebilecek hâle gelirdi: Cüzzâmlılar
da onun eliyle şifâ bulurdu. Diğer hastalıklar da onun duâsıyla iyileşirdi.
Padişahın
bir kör veziri vardı. Bu gence geldi ve dedi ki (Yâ Genç! Sihir ilminde öyle
İlerledin ki, sağırları işittiriyormuşsun ve körleri de görecek hâle
getiriyormuşsun) Genç dedi ki: (— Ben sihirbaz değilim. Şifâ veren ancak
Rabbim'dir.) Vezîr dedi ki: (Senin Rabbin Melik midir?) Genç dedi ki: (Hayır.
Benim de, senin de Rabbimiz olan Allahü Teâlâ'dır) Bu söz özüne işledi. Hemen
İsla mı kabul eyledi. Genç duâ etti. Gözleri açıldı. Padişaha vardı, ona şöyle
dedi. Melik: (— Senin gözün görmezdi, değil mi?) O da: (Evet, öyleydi. Rabbimin
şifa vermesiyle görür oldum) Pâdişâh: (Rabbim dediğin ben miyim?) Dedi. Vezîr
dedi ki: (—Benim de, senin de Rabbin olan Yüce Allah'tır) O zaman padişah dedi
ki:
(Senin
benden başka Rabbin mi vardır!) Vezir: (Evet. Benim-senin Rabbimiz olan
Allah'tır) dedi. Melik: (—Çabuk ol, seni bu duruma getiren adamı bana bildir,)
dedi. O da Genc'i çaresiz ihbar etti. Melik o çocuğu, genci buldu ve ona (—
Senin bu veziri iyileştirdiğin gibi şifâ verdiğini
400 Burûç Sûresi [Cüz. 30 Âyet: 5)
duydum.)
Bunu genç şöyle cevapladı: (—Ben sihirbaz değilim. Şifâ veren benim de, senin
de rabbimiz olan Allahü Teâlâ'dır) Bunu işiten Melik çok Öfkelendi. O gence çok
İşkence yaptırdı. Sonunda genç de Rahibi ele verdi. Rahibi de yerinden
(savme'sinden, ibâdet köşesinden) aldılar, Melik'in huzuruna getirdiler.
Dininden dönmesini (irtidat etmesini) istediler. O razı olmadı, mürted olmadı.
O zaman melik emretti o rahibi testereyle ikiye böldürdü. Hızını alamadı.
Yakını olan veririni de aynı şekilde işkenceyle öldürttü. O da dininden
dönmedi. Sonra Ölüm sırası sihirbaza gönderdiği gence geldi. O elini açtı (— Ey
Rabbim! Beni bunların elinden kurtar,) diye candan Allahü Teâlâ'ya
yalvardı-yakardı. Duası kabul oldu. Onlar oracıkta yokoldular.
Melik
bunun sebebini sordu. O da olanı anlattı. Bunun üzerine Melik onu bir grup
adama teslim etti. Onlara: (Falan dağın tepesine çtkann. Oradan aşağıya
yuvarlayın. Parça parça olsun,) dedi. Onlar bu emir gereği o denen dağa
gittiler. Dağdan aşağıya yuvarladılar. O esnada genç şöyle duâ etti: (Ey
Rabbim! Sen beni bunların şerrinden kurtar.) Bunun üzerine dağ bir silkelendi.
Onlar aşağıya indiler. Hepsi ânında öldüler. Genç sağ-selâmet geldi Melîk'in
yanına ve olanları birbir anlattı. Melîk başka türlü ölüm-plânı yaptı, Genç
ise: (— Sen beni öldürmeyi başaramazsın. Ancak dediğimi yaparsan beni
öldürtebilirsin) dedi. Melik: (— Ne dilersin?) Dedi: O genç şöyle dedi: (Bütün
ahâliyi bir yere topla. Beni sehpaya çıkar. Benim okumla bir ok at. 'Bismillah'
demeyi unutma.) Melik gencin dediği gibi yaptı. "Bu gencin Rabbi
adıyla" dedi ve oku attı. Ok gencin gözü ile kulağı arasına saplandı. Genç
elini okun yerine koydu. Peşinden de öldü. Halk (Biz bu gencin Tanrısına
inandık,) dediler. Melîk'e de şöyle dediler: (—İşte sen şimdi korktuğuna
uğradın. İstemediğin şey başına geldi. Halk müslüman oldu). Bunun üzerin
Melik'in öfkesi tepesini attırdı. Her yol ağzına hendekler kazdırdı. Hendeklere
ateşler yaktırdı. Halkın İslâm'dan dönmesi için o ateşlerle tehdit etti. Öyle
bir îman ki halk bu dayanılmaz I "ateş azabına rağmen" dininden
dönmedi! Kucağında emzikli bir çocukla bir kadın geldi: Ateşe kadar yaklaştı.
Ateşin ısısıyla çocuk rahatsız olur da Melik insafa gelir diye umdu.
Çocuk
Allah'tan dile geldi ve anasına şöyle dedi: "— Yâ anacığım! sakın ateşten
uzaklaşma ki sen Hak din mensubusun! Bunu işiten ana kendini ateşe attı.
Bu
olayın başka bir anlatımı da var. Şöyle ki: —Himyer (Yemen) Kral'ı Tuban Esed
Ebu Karib, bir defasında Medîneyi ziyaret etti. Orada ehli kitapdan yahûdilerle
görüştü. Onların dinine girdi. İki âlim de alarak Yemen'e döndü. Orda
yahûdiliği yaymaya çalıştı. Sonra oğlu (Zûnuvâs)
(Cüz:
30 Ayet: 6-9) Burûç Sûresi 401
tahta
geçti. Hıristiyanların merkezi "Necrân"ı ortadan kaldırmak için,
yahûdileştirmek için hücum etti. Necrânt aldı. Ancak halk dinlerinden
dönmediler. Rivayete göre onlardan tam "yimûrjin" kişiyi hendeklerde
yaktırdığı ateşlere atarak Öldürdü... Necrân ahalisinden bir şahıs Habeşistan
kralı Necâşi'ye gitti. Durumu anlattı. O da Rum Kayseri'nin deniz kuvvetleri
göndermesiyle 20 bin askeri Yemen'e gönderdi. Kralını öldürdü. Orayı, Yemen'i
Habeşistan'a kattı.
Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır:
"O zaman onlar (o ateşin) etrafında oturucu
idiler. Onlar (Allah'a) îman edenlere yapacakları (işkenceler) hususunda
(hükümdarları yanında) şahitlik edeceklerdi."
Kral
ve avâneleri ateşin etrafında tahtlar üzerinde oturmuşlardı. Sadist bir ruhla
mü'minlerin yanmalarını seyrediyorlardı. Kralın adamlan mü'min-lere ne
İşkenceler yapılıyorsa onlara Kral nezdinde tanıklar oluyorlardı orada, Putları
bırakıp da "görünmeyen bir Allah'a" inanıyorlardı. Ama kıyamet
gününde, mü'minlerin lehine, kendi aleyhine şahitliği de aynı kişiler
yapacaklar.
Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır:
"Ç>nlar, içlerinden (raü'minlerin) o yegâne galip,
her hamde lâyık Allah a îman etmelerinden başka (hiçbir şey'i) inkâr etmemişlerdi. (O Allah ki) göklerin ve
yerin mülkü O'nundur. Allah herşey'e hakkıyle şahittir."
O
kâfirler mü'minlere hışımla işkence yapmayı bırakmadılar, O mü'minler bir olan
Allah'a îman ediyorlardı. O Azîz'dİr. Düşmanlarından intikam etmeye pekâlâ
gaaliptir. Kimse Ona karşı bir güç olamaz. O Hamîddir. En güzel sıfatlar
O'nundur. Her türlü övgü Ona lâyıktır. O Öyle bir Padişâhdır ki, yerlerin
göklerin mülkü ve tasarrufu Ona aittir. Hiçbir işinde ortak kabul etmez. Tekten
Tektir.
402 Burûç Sûresi (Cü2: 30 Âyet: 10-16)
Yüce
Allah, kâfirlerin ahvâlini beyan
etmekte ve şöyle buyurmaktadır:
"Hakikat, erkek mü'mînlerle kadın mü'minleri
belâya uğratanlar, sonra da tevbe etmeyenler (yok mu?) onlar için cehennem
azabı vardır. Onlar İçin bir de yangın azabı (vardır)."
Dünyâda
yaptıklarının karşılığı olarak bir de âhirette cehennem azabı vardır.
"Ceza amelin cinsinden olur" genel kuralı burda da geçerlidir.
Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır:
"îman edip de güzel amel edenler: Altlarından
ırmaklar akan cennetler de onlarındır. Büyük kurtuluş budur!"
Onlar
ki Bizim birliğimizi tanıdılar, peygamberimizi doğruladılar. Salih amellerle bu
îmanı desteklediler. Farz kıldığımız amelleri vaktinde ve şartlarına uygun
yerine getirdiler... İşte bu evsâfda olan mü'minler için altlarından ırmakların
geçtiği bağlar ve bahçeler arasında bulunan köşklerde zevkü sefa içinde
olacaklardır.
Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır:
' "Hakikat, Rabbinin kıskıvrak tutup
yakalayıcı pek çetindir. Çünkü O, İlkin varedenin de, döndürecek olanın da ta
kendisidir. O, çok yarlığayan pek yücedir. Ne dilerse hakkıyle yapandır."
O
Allah ki halkı yoktan var etti. Öldürdükten sonra da tekrar var etmeye elbette
kadirdir. O tevbeleri çokça bağışlayandır. Mü'minlerin günahlarını affeder. O,
padişâhdır. Dostlarını sever. İtaat etmelerini kolaylaştırır. Maişet endişesini
onlardan alır. Gönüllerine kendi muhabbetini ihsan eder. Düşmanlarından intikam
almada O, pek şiddetlidir.
Dilediğini
öldürür, dilediğini diriltir. Dilediğini azîz kılar. Dilediğini de
zelîl
eder.
(Cüz:
30 Âyet: 17-22) Butûç Sûresi 403
Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır:
"Sana (Habîbim) o orduların, Firavun ve Semûdun
haberi geldi ya, Hayır, o küfredenler (hâlâ) tekrfbdedirler."
Hz.
MusâCa.s)' ı yalanlayan firavun ve ordusunun, Hz. Salih (a.s)' i yalanlayan
Semûdla orduların haberini Biz Azîmüşşan sana bildiririz. Onların hepsini yok
ettik. Mekke kâfirleri bu haberlerden gereken dersi çıkarmadılar. Bundan dolayı
Seni ve Bizi yalanlamakta berdevamdırlar.
Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır:
"Allah, arkalarından (onları)
kuşatıcıdır."
Yâ
Muhammed sabret. Bunann eziyetleri âhiretteki sonsuz hayat yanında birkaç gün
gibi kısadır. O gün ezelî ilmiyle yüce Allah onları kuşatır. Allah bunlardan
senin intikamını alacaktır... Onlar Onu âciz bırakamazlar. Kaçamazlar da,..
Nitekim öncekilerinden intikamını almıştır. Ve hazır olsunlar! Biz bunlardan
gaafil değiliz...
Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır:
"Daha doğrusu o çok şerefli bîr Kur'an'dır. Kİ
mahfuz bir levhadadır O."
I&afİrler
İftira niyetiyle Kur'an'ı Muhammed (a.s)1 in kendi kendine
uydurduğunu yaymaya çalıştılar, işlerine böylesi geliyordu. Ama içleri Onun
Allah kelâmı olduğuna inanıyordu, (Kalpleri) O Halik kelamıdır. Kimse, Kur'an'a
benzer ne bir söz, ne bir âyet ve ne de bir kelime getirmeye güç yetiremez.
Kur'an "Levh-i mahfûz"dan gelmedir. Şeytanlar ona söz kalamazlar.
Kimse değiştiremez ve bozamaz. Levhimahfûz'u önceden yaratmıştır. Kur'an oradan
gelmedir. Levhimahfûz, Allah'ın hiçbir şeyi yaratana benzemediği gibi, o da
benzemez. Kur'an orada harfsiz ve sessiz olarak nakşolunmuştur. Bir benzetme
yaparsak: Hafızın hafızasındaki Kur'an âyetlerine benzer. Halbuki orada harf
yok... Günde Allah "üçyüzaltmış kez" o Levhimahfûza nazar eder. Neyi
dilerse ona engel yoktur.
404 Burûç Sûresi (Cüz: 30 Âyet: 22)
Levhimahfûz'un
yapısı hakkında yorumlar vardır. İbn-i Abbas (r.a) onu "beyaz
İnciden" olduğu şeklinde anlıyor. Katâde (r.a) "kırmızı yakufdan
diyor ona. Diriltir-öldürür. Azîz eder-zelîl kılar. Dilediğini dilediği gibi
yapandır.
Übeyy
bin Kaab (r.a) Rasûlullah (s.a.v) Efendimizden şöyle buyurmaktadır
"Kim
Buruç Sûresini okursa Allahü Teâlâ her cuma gününde ve arefe günündeki ecirle
mükâfadandıracakur. (Normalde) Dünyâda yapılana bire on iytiik yazılır."