Mekke Dönemi'nde nazil olmuştur. 19 ayettir.
Bu sure aynı zamanda «Sebbih Suresi» diye de isimlendirilir. Cumhur'a göre Mekkî'dir. İbn Dureys, bazı kaynaklardan, bu surenin Medenî olduğunu rivayet ediyor. Bu surede bayram namazı, fıtır zekâtı zikredilmektedir. Bunlar Medine'de meşru kılınmışlardır. Celaleddin Suyuti bu görüşü Buharı, îbn Sa'd ve İbn Ebi Şey-be'nin Berra bin Azib'ten rivayet ettikleri hadise dayandırmaktadır. Berra der ki: Rasulullah'm ashabından bize. ilk gelen Mus'ab bin Umeyr ve İbn Ümmi Mektum'dur. Bunların ikisi bize Kur'an okuturlardı. Sonra Ammar geldi, Bilal geldi, Sa'd geldi. Sonra Ömer ibn Hattat» yirmi kişiyi", beraber geldi. Sonra Rasûlullah geldi. Medinelilerin Rasûlullah'tan Ötürü sevinç duydukları gibi bir sevinç duyduklarını hiçbir zaman görmedim. Baktım ki kızlar ve çocuklar birbirlerine «Allah'ın Rasûlü geldi» diyorlardı. Easûl-ü Ekrem A'la Suresi ile, onun benzeri bir sure okuduktan sonra Medine'ye vardılar.
Bayram namazı ve fıtr zekâtının zikredilmesi hususu kesinlikle teslim edilecek bir durum değildir. Şayet teslim edip, böyle bir şey vardır desek bile, bu o surenin Medenî olduğuna delâlet etmez. Sure ittifakla 19 ayettir. Kelimeleri 72, harfleri 291'dir. Allah Rasûlü bu sureyi çok severdi. İmam Ahmed, Bezzar ve İbn Merduveyh, H.z Ali'den şöyle rivayet ediyorlar: «Hz. Peygamber bu sureyi çok severdi». Ebu Ubeyde'nin Ebu Temim'den rivayet ettiği bir hadiste Basûl-ü Ekrem buna teşbihlerin en üstünü ismini vermişti. [1]
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1- (Ey Rasûlüm!) Babbinin yüce ismini teşbih et.
2- O (Rab) ki yaratmış, çeki-düzen vermiştir.
3- O ki ölçmüş, hedefini göstermiştir.
4- O ki yemyeşil otu (yerden) bitirmiştir.
5- Derken onu kupkuru bir duruma sokmuştur.
6- (Ey Rasûlüm!) Sana okutturacağız. Sen de unutmayacaksın.
7 - Ancak Allah'ın dilediğini (unutursun). Çünkü Allah açığı da gizlenmiş olanı da bilir.
8- Seni kolay olana muvaffak kılacağız.
9- Öyle ise eğer öğüt fayda verirse artık öğüt ver.
10- (Allah'tan) korkan öğüt alır.
11- Şekavet (bedbahtlık) ehli olan Öğütten kaçınır.
12- O şekavet ehli ki en büyük (korkunç) ateşi boylar.
13- Sonra o ateşte, ne ölür ne de dirilir.
14- Temizlenen felaha kavuşmuştur.
15- Ve Rabbinin ismini anıp da namaz kılan,
16- Hayır! Siz dünya hayatım tercih ediyorsunuz.
17- Oysa ahiret daha süreklidir.
18- Muhakkak ki bu önceki sahi f el erde de vardır.
19- İbrahim'in ve Musa'nın sahifelerinde... [2]
(1-19) «(Ey EasûlilmtJ Rabbinin yüce ismini...» Bu Ayetlerin Tefsiri
«Rabbinin ismini teşbih et» ifadesinden maksat, onun isimle-rini onun şanına uygun olmayan şeylerden tenzih et, demektir. Okuyucu bu ayeti okuduğu zaman onun için müstehab olan «Sub. hane Rabbiye'Ualâ» demesidir.
İbn Abbas ve Süddi'ye göre, bu ayetin mânâsı en yüce olan Rabbini tazim et demektir. «İsim» kelimesi sebbih ile Rabbi arasın. da zaid olarak kullanılmıştır. Burada asıl müsemmanm tesbihi/ta-zimi kastedilmiştir.
Bazıları bu ayetin mânâsının, «Rabbini kötülükten tenzih et» demek olduğunu söylemiştir. Mülhidlerin Allah hakkındaki sözlerinden O'nu tenzih et! Taberi, «Rabbinin ismini tenzih et, yani Rab-binden bmka o ismi kimseye verme» demiştir.
îbn Ömer ve Ebu Hureyre'den şöyle rivayet ediliyor: «Biz, Ey Allah'ın Rasulü, secdelerimizde neyi okuyalım?» diye sorduk. Allah eUÂla Suresi'ni indirdi. Rasulullah da bize secdede «Subhane Rabiye'LÂla» dememizi emretti.»
îmam Ahmed ve Ebu Davud, ükbe bin Amr el-CÜheni'den şöyle rivayet ediyorlar: «Sebbihismerabbike» ayeti nazil olduğunda Ba-sûl-ü EJcrem bize onu rükuunuzda söyleyin dedi. «Sebbihismerab. bikelala» indiğinde onu da secdenizde söyleyin, buyurdu.
îbn Ebi Şeybe ve İbn'ul-Enbari (El-Mesahif'te) Hz. Ali'den şöyle rivayet ediyorlar: «Sebbihismerabbikelâla'yı okuduğu zaman namazda idi. Subhanerabbiyelala dedi».
Hz. Ali'ye «Sen namazda fazlalık mı yapıyorsun.» diye söylenince o; «Hayır, ben ancak bize emredilen bir şeyi söyledim» dedi.
Hasan Basri, «Sebbih emri burada namaz kıl demektir» diyor. Yani en yüce olan Rabbin için namaz kıl. Bazıları «Allah'ın isimleriyle Tiamazı kıl demektir» demşilerdir. Yoksa müşriklerin ıslık çal-maları, el çırpmaları şeklinde kılma. îbn Abbas; «Kureyşliler Kabe'yi çıplak ziyaret ederler, el çırpar, tslik çalarlardı ve bu onların zannında bir nevi ibadet idi» der.
«Heda»mn mânâsı irşad etti demektir. Mücahid, «Şekavet ve saadeti takdir etti demektir» der. Onu hem rüşde hem de sapıklığa irşad etti. İnsanı saadet ve şekavete hidayet etti.
Müfessirlerden bazıları «Eğer onlar insan ise bunları gıdaîaru na, nzıklanna, maişetlerine hidayet etti demektir. Eğer vahşi hayvanlar ise onları otlarına hidayet etti, demektir» demişlerdir.
îbn Abbas, Süddi, Mukatil ve Kelbi, «Heda» fiili hakkında «Hakkını eğitti, erkeğin kadına nasıl varacağını öğretti demektir»
demişlerdir. Nitekim Cenab-ı Hak Taha Suresi'nde «Her şeye yaradılışı vermiştir, sonra hidayet etmiştir» diyor.
Ata, «Her yürüyen canlı için ona elverişli olanı kılmışhr. Ve onu hidayet etmiş demektir» der.
Bazıları da «Her canlıya elverişli durumları takdir etti ve otu lan elverişli duruma hidayet etti» demiştir. Ondan nasü yararlanılacağını da öğretti.
Rivayet edildiğine göre, yılan bin sene yaşadıktan sonra iki gözü kör olur. Allah ona gözünü raziyanç ağacının yaprağına sürmesini ilham eder. O da sürdüğü zaman gözü görmeye başlar. Bazan gözleri kör olduğunda o ağaç ile kendisi arasında binlerce millik mesafe olsa da kör olmasına rağmen, gözünü sürmek için ağaca kadar gider ve sürer. Bazı bostanlarda raziyanç ağacına hücum eder ve yanlış yapmaksızın ona yetişir, gözlerini ona sürdükten sonra, Allah'ın izniyle görür hale gelir.
Süddi bu ayetle ilgili olarak «Ceninin ana rahminde dokuz ay (veya daha az veya daha çok) durmasını takdir buyurdu, sonra onu rahimden çıkmaya hidayet etti demektir» diyor.
Perra «Takdir buyurdu, hidayet etti veya saptırdı demektir» der. Fakat saptırdı manasım ifade eden tabir ayetin metninde yoktur. Onun tersi olan Heda'yı zikrettikten sonra o da kastedilmektedir. Tıpkı Nahl Stıresi'nin 81. ayetinde «Size, sizi sıcaktan koruyan elbiseler kıldı» buyurulması gibi. Bu demektir ki aynı elbiseler soğuktan da insanı koruyorlar. Yani soğuğun tersi olan sıcak zikredildikten sonra soğuk da anlaşılır. Burada saptırmanın zıddı olan hidayet zikredilmekle bu da anlaşılmıştır. [3]
«Heda» imana çağırmak mânâsına da olabilir. Tıpkı Şura Su-resi'nin 52. ayetinde «Kesinlikle sen doğru yola hidayet ediyorsun, yani çağırıyorsun» denildiği gibi. Cenab-ı Hak hepsini imana davet
etmiştir.
Bazıları da «Heda'nm mânâsı fiilleriyle onları tevhide muttalt kılmaktır. Alim ve kadir olmaktı*» demişlerdir.
«Mer'a»6ân maksat bitkilerdir ve yeşil otlardır. «Ğusa» selin kenarlara attığı çer çöp demektir. Katade «Ğusa» kuru şey demektir» der. Baklagiller ve otlar kuruyup, parçalanınca onlara ğusa tabiri kullanılır. Suyun kenarlarında bulunan çaputlara da ğusa denilir.
«Ehva» ise siyah demektir. Yani bitki çok yeşil olduğundan dolayı siyaha çalar! Sıhah-i Cevherî'de bildirildiğine göre ehva'nın kökü olan «havve» gıdanın esmerliği demektir. Erkeğin vasfı olarak ahva, dişinin vasfı olarak havva gelir. Mânâsı yeşilliğine siyah ve san katılmış bir renktedir, demek oluyor.
Hülasa olarak ayetin mânâsı, sanki o yeşilliğinden siyaha çalıyor. Yani, Cenab-ı Hak mer'ayı yeşil olarak çıkardı ve onu kuru kıldı.
Ehva kelimesi ğusa kelimesinin sıfatı olması mümkündür. Bu takdirde ayetin mânâsı, o yeşillikten sonra kurudu demek olur.
Ebu Ubeyde, «Cenab-ı Hak onu yandığından, eskimesinden Ötürü siyah kıldı» diyor. Zira yeşil bir şey kuruduğu zaman siyah-laşır.
Altıncı ayet Cenab-ı Hak'tan Hz. Muhammed'e büyük bir müjdedir. Cebrail getirdiği vahyi sana okuyacaktır. Sen ümmi olduğun halde, yazmaz ve okumaz olduğun halde, onu hıfzedeceksin ve unutmayacaksın! Yani ey Muhamnıed, sana Kur'an'ı okutacağız, öğreteceğiz ve sen onu unutmayacaksın, hıfzedeceksin!
îbn Ebi Nuceyh, Mücahid'den şöyle rivayet eder: «Rasûlil Ekrem unutmamak için durmadan Kur'an'ı tekrarlardı. Böylece Cenab-ı Hak, seni bu sıkıntıdan kurtardım, buyurdu».
Mücahid ve Kelbi; «Cebrail vahyi getirdiği zaman, ayetin sonurtu getirir getirmez Rasûlullah ile ayetin başını konuşurdu ki Rasûlullah unutmasın. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu» demiştir. Yani bu ayet nazil olduktan sonra artık hiçbir şey unutmayacaksın, biz seni bu sıkıntıdan kurtardık demektir. İstisnanın buradaki yeri, Ferra'nın dediğine göre «Ancak Allah'ın dilediğini. unutacaksın. Yani o herhangi bîr şeyi unutmanı istemez» şeklindedir. Tıpkı «Mutlu kılınanlar ise cennettedirler. Gökler ve yer durdukça onlar orada sürekli kalacaklardır. Ancak Rabbin diler-se başka» (Hud: 108) (Yani Rabbin bunu dilemez) ayeti gibidir.
Ebu Salih'in İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre Rasûl-ü Ekrem bu ayetin inişinden sonra hiçbir şey unutmadı. Ancak Allah'ın dilediği müstesna.
Said, Katade'den şöyle rivayet ediyor: «Rasûl-ü Ekrem, Allah'ın dilediği müstesna olmak üzere, hiçbir şey unutmadı» diyor. Bir rivayette Hz. Peygamber namazda bir ayeti atladı. Ubeyd bu ayetin neshedildiğini zannetti. Hz. Peygamberden sordu; O da «Ben unutmuşum» dedi.
Bazılarına göre «Tensa fiili isyan kökünden gelir. Ancak AU lah'ın sana unutturmasını istediği müstesna» demektir. Sonra «bu nesh manasınadır» denildi. Yani Cenab-ı HakTun neshedilmesini istediği müstesnadır. Zaten istisna neshin bir çeşididir. Bazıları da «Nisyan burada terketmek manasınadır» demiştir. Yani Allah bu ayetle amel etmeyi terketmekten seni korumuştur. Ancak Allah'ın neshettiği şeyleri terketmen müstesnadır, tşte bu amel de bir nesihtir, birincisi de kıraatta nesihtir.
«Cehr»den maksat söz ve amelin aleni işleneni ve söylenenidir. «Ma Yehfa»6an maksat sırf gizli olan demektir. îbn Abbas, «Ma Yehfa»dan maksat, senin kalbinde ve nefsinde olandır» demiştir. Muhammed bin Hatim; «Sadakanın açıkta verilenini de Cenab-ı Hak bilir, gizli verileni de, demektir» der. Bazıları «Cehr'den maksat Kur'an'dan göğsünde hıfzettiğındir. «Ma Yehfa»dan maksat ta senin göğsünden neshedilen kısımdır» demişlerdir.
«EUYusra»6sn maksat kolay olan yol, yani hayr amelidir. İbn Abbas, «Hayrı işlemek hususunda sana kolaylık vereceğiz» demek olduğunu söylemiştir.
İbn Mesud, «Yusra'dan maksat cennettir» demiştir. Bazıları, «Seni kolay olan şeriata muvaffak kılacağız demektir» der. Kolay olan şeriattan maksat ta, kolay ve berrak olan İslâm şeriatıdır. (Dahhak).
Bazılarına göre ayetin mânâsı şudur: Vahyi sana kolaylaştıracağız ki sen onu hıfzedesin ve onunla amel edesin.
Dokuzuncu ayetteki «Zikra»6axı maksat öğüt ve mevizedir. Yani ey Muhammed, eğer öğüt feyda verirse, Kur'an'la kavmine öğüt ver.
Yunus, Hasan Basri'den şöyle rivayet ediyor: «Zikra» mümin için öğüt, kâfir için aleyhinde hükümdür.
îbn Abbas ayeti aZikr dostlarıma fayda verir, düşmanlarıma fayda vermez» şeklinde yorumluyor. Gürcani, «Fayda vermese dahi hatırlatmak, va'zetmek vacibtir» diyor. Bazıları «Bu belli kişiler hakkındadır» demiştir. Bazılarına göre «in» edatı «ma» mânâsınadır. Yani öğüt fayda verdiği sürece Öğüt ver! Çünkü Öğüt daima, her halükârda faydalıdır, (îbn Şecere).
«Men Yehşaad&n maksat Allah'tan korkan kişi demektir. Yani Allah'tan korkan kimse vaz'u nasihata kulak verir ve yararlanır.
Ebu Salih, İbn Abbas'tan şöyle rivayet eder: «Onuncu ayet İbn Ümmi Mektum hakkında nazil olmuştur».
Bazan da ümid sahibi öğütten faydalanır, ancak Allah'ın kahrından korkan daha mükemel istifade eder! Çünkü Cenab-ı Hak meseleyi ümide değil korkuya bağlamıştır.
Bazıları «Ey Muhammed! Her ne kadar Öğüt saadece Allah'tan korkana fayda veriyorsa da yine de sen Öğüdünü genelleştir. Hiç değilse senin için insanları tevhide davet etme sevabı hasıl olur» demişlerdir. (Kuşeyri)
11. ayette gelen «El>Eşka»Ğan maksat Allah'ın ilminde şaki olan kimsedir. Bazıları «Bu, Velid bin Muğire, U^be bin Rebia hakkında nazil olmuştur» der. Yani öğütten uzaklaşan, şaki olan Velid bin Muğire ve Utbe bin Rebia'dır. Veya Allah'ın ilminde şaki olarak geçen kimsedir.
En büyük ateş'ten maksat ateşin en alt tabakalarıdır. Hasan. Basri, «En büyük ateşten maksat cehennem ateşi, en küçük ateş ise dünya ateşidir» demiştir. (Bunu Yahya bin Sellam da söylemiştir).
insan ateşe girdikten sonra azaptan kurtulsun, müsterih olsun diye ölmez, yararlı hayatla da dirilmez. Yani Ölüm ile hayat arasındaki bir dirilikle devam eder.
Ebu Said el Hudri'den gelen bir hadiste «Müminlerden tevhid ehli cehenneme girdiklerinde yanar ve ölürler ve onlar hakkında şefaat edilinceye kadar dirilmezler». Hadisi Müslim rivayet etmiştir.
Bazıları «Şekavet ehlinin şekavet bakımından değişik mertebeleri vardır. Bu tehdid en Şaki olan içindir» demişlerdir.
«Felaha ermekten maksat, çenette ebedî kalmaktır. Yani iman ve şirkten tertemiz olan cennette ebedî kalacaktır.» (Bunu İbn Ab-bas, Ata ve îkrime söylemiştir).
Hasan ve Rebi, «Kimin ameli tertemiz olursa, o felaka kavuşmuştur. Yani cennette ebedi kalacaktır» demişlerdir.
Mamer, Katade'den şöyle naklediyor: «Kim salih bir amel ile tertemiz kalırsa o felaha kavuşur».
Ebul-Aliye, «Bu ayet fıhr sadakası hakkında nazil olmuştur. Tezekka'dan maksat fıtır zekatını vermektir» diyor.
îbn Şirin, 14 ve 15. ayetlerin tefsirinde şöyle der: «Zekâtı eda ettikten sonra çıkarak mescidde Allah'a secde etmek suretiyle no* maz kılan bir kimse felaha kavuşmuştur».
îkrime, «Ben Önce zekâtımı vereyim, sonra namazımı kılayım» diyor. Burada bahis konusu olan budur ve o felaha kavuşmuştur.
Ebu Said el-Hudri, îbn Ömer'den şöyle rivayet ediyor: «14. ayet fıtır sadakası, 15. ayet de bayram namazı hakkında gelmiştir». Ebu'l-Aliye de böyle söylemiştir. Ve diyor ki: «Medine halkı fıtır sadakasından daha üstün bir sadaka görmüyordu. Bir de halka su içirmekten daha üstün bir sadaka görmüyorlardı».
Kesir bin Abdullah, babasından, O da dedesinden, O da Rasûiullah'tan bu ayet hususunda şunu rivayet ediyor: «Tezekki eden felaha kavuşmuştur. Yani fıtır sadakası veren felaha kavuşmuştur. Bayram namazım kılan felaha kavuşmuştur».
îbn Abbas ve Dahhak, «Namaza giderken yolda Allah'ı zikre, den ve bayram namazını kılan felaha kavuşmuştur demektir» demişlerdir.
Bazıları «Âyetten maksat bütün malların zekâtıdır» Nuhas ve Ata böyle söylemişlerdir.
îbn Cüreyc der ki: Ben Ata'ya, ayetin mânâsı, kim fıtır 'şada-kasını verirse o felaha kavuşmuştur demek midir?, diye sordum. O da, bu bütün sadakaları kapsamaktadır, dedi.
Bazıları da «Bütün amellerin zekatıdır, sadece malların zekâtı değildir» demiştir. Çünkü amelinde riya ve kusurdan tertemiz kılınan felaha kavuşmuştur.
Cabir bin Abdullah'ın rivayet ettiğine göre Rasûl-ü Ekrem bu ayeti okuduğunda «Kim 'Lailaheilllallah» der, putları atar ve benim de Allah'ın peygamberi olduğuma şahitlik ederse o felaha kavuşmuştur» demiştir.
îbn Abbas'tan gelen bir rivayete göre «Tezekka»nın mânâsı «Lailaheillallah» demektir.
Ata'dan gelen bir rivayete göre bu ayet Osman b. Affan hakkında nazil oldu: Medine'de hurma bahçesine sahip bir münafık vardı. Bu hurmalardan bir kısmı ensardan bir kişinin evinin üstüne dal budak salmıştı. Rüzgâr estiği zaman o dallardan hurmalar ensardan olan sahabenin evine düşerdi. O da aile efradıyla bu hurmaları yerdi. Bu yüzden münafıkla atıştılar. Ensarî gelip Rasûlul-lah'a onu şikâyet etti. Peygamber onun münafık olduğunu bilmi-
yordu. Ona haber saldı, geldi. Ona dedi ki: «Senin kardeşin (Ensarî) diyor ki, senin hurmaların onun evine düşüyormuş, O da aile efradıyla bunları yiyormuş. İster misin bu hurma yerine sana cen. nette bir hurma ağacı verilsin?»
Münafık: «Ben halihazırda bir şeyi borç bir şeyle değiştirmem, bunu yapmam» dedi. Ravilerin zikrettiğine göre mecliste bulunan Hz. Osman onun hurmasının yerine bir hurma bahçesi verdi. İşte bu ayet bunun üzerine Hz. Osman hakkında nazil oldu. Münafık hakkında da «Bahtsız olan da ondan kaçınır» ayeti nazil oldu.
Dahhak, «Bu ayet Hz. Ebubekir Sıddık hakkında nazil olmuş, tur» diyor.
Bazı müfessirler «Rabbinin ismini zikret» ifadesinden maksat namazın başında getirilen tekbirdir» diyorlar. Çünkü namaz ancak tekbir getirmek suretiyle başlar. Tekbirin namazın başında getirilmesinin farz olduğunu söyleyenler bu ayetle istidlal etmişlerdir. Bu tekbir namazdan değildir. Çünkü namaz onun üzerine atfolun* muştur. Eğer namazdan olsaydı «Fesatta» emrinin başındaki atıf harfi olmazdı. «İnfitah tekbiri sadece Allahu Ekber'le değil» Allah'ın bütün isimleriyle caizdir.» diyen kimse bu ayeti delil alabilir. Bu mesele fakihler arasında ihtilaflıdır. Bazıları «Burada Rab-bin isminden maksat bayram tekbirleridir» derken, bazıları da «Rabbinin ismini zikret, ifadesinden maksatt namaza başladığı zamanda kalp ile Allah'ı zikretmek, O'nun ikabından korkmak, sevabını ummaktır» demiştir. Bazıları da «Her surenin başında «Bismillahirrahmanirrahim» ile başlamak demektir» demişlerdir. îbn Abbas, «Bu farz olan namazda bahis konusudur» der. Bazıları «Dua demektir, yani dünya ve ahiret ihtiyaçlarından ötürü Allah'a yalvarmaktır» derler. Bazıları «Bu zekâtı verdikten sonra nafile namaz kılmak demektir» demiştir. Böylece anlaşılıyor ki zekâtı vermeyen bir kimsenin namazı bahis konusu değildir.
Cenab-ı Hak 16. ve 17. ayetlerde dünyanın fani, ahiretin baki olduğunu, bakinin faniden daha hayırlı olduğunu, buna rağmen İnsanların faniyi bakiye tercih ettiklerini ifade buyuruyor.
Arfece der ki: Biz îbn Mesud'un yanında bulunuyorduk. Bu ayeti okudu, «Niçin dünyayı ahirete tercih ettiğimizin -nedenim biliyor musunuz?» dedi. Biz «hayır bilmiyoruz» dedik. Cevap olarak şöyle dedi: «Çünkü dünyanın yiyecek ve içecekleri, lezzetleri, güzelliği hasırdır, Ahiret ise gaibiir ve bizden gizlidir. Biz hasır olanı seçtiic ve geleceği bıraktık».
Bazıları, eğer burada kâfirler kastediliyorsa o zaman ayetin mânâsı şu olur: Onlar dünyayı ahirete tercih ederler; çünkü ahiretin mevcudiyetine imanları yoktur. Eğer müslümanlar kastedi-lirse, müslümanlar dünyanın çokluğunu ahirette hasıl olacak sevaba tercih ederler. Halbuki sevab daha hayırlı ye daha bakidir, derler.
18. ayetin başındaki «Haza» ismi işareti «Tezekki eden, felaha kavuşmuştur» cümlesinden başlayıp buraya kadar gelen cümlelere racidir. Yani dört ayetteki hükümlere racidir. Bu dört ayetteki mezmumlan, mânâları, hükümleri daha önceki sahifelerde vardı. Yani Kur'an'dan önce diğer peygamberlere gelen sahifelerde, tezekki edenin nefsini temizleyenin felaha kavuşacağı bildirilmiştir. Namaz kılan felaha kavuşacaktır. Dünyayı tercih etmenin, neticeleri, ahiretin daha hayırlı ve baki olduğunu ifade eden hükümler önceki sahifelerde vardır.
«İlk $ahifeler»den maksat, Hz. İbrahim ve Hz. Musa'nın sahi-feleridir. Yani bu hükümler hem Hz. İbrahim'in hem de Hz. Mu. sa'nin sahifelerinde yazılıdır. Bazı müfessirlere göre bu hükümler bütün peygamberlerin sahifelerinde yazılıdır, Hz. Musa'nın ve Hz. ibrahim'in sahifeleri de buna dahildir! Çünkü bu dört ayette zikredilen hükümde herhangi bir şeriat, değişik bir netice getirmez Aksine bütün şeriatlar bu hükümler üzerinde müttefiktirler.
Ebu Zer Gifari'den şöyle rivayet ediliyor: Mescid'e girdim «RasûUü Ekrem mescidin tahiyyesi vardır» dedi. Ben de «onun tahiyyesi nedir ya Rasûlullah?» dedim. «İki rekât namaz kılacak, sın» buyurdular. Ben «İbrahim ve Musa'nın sahifelerinden her. hangi bir şey senin üzerine nazil olmuş mudur, ey Allah'ın Rasu-lü?» dedim. Bunu üzerine: Ey Ebu Zer. «Tezekki eden felaha kavuşmuştur, Rabbînin ismini zikreden ve namaz kılan felaha kavuş-muştur. Siz dünya hayatını ahirete tercih ediyorsunuz. Oysa ahU ret daha bakidir» ayetlerini okudu. «İşte bu ayetler ilk sahifelerde bulunuyorlar, İbrahim ve Musa'nın sahifelerinde» dedi.
Ben: «Ey Allah'ın Rasûlü! Musa'nın sahifelerinden maksat nedir?» diye sordum. Rasûl-Ü Ekrem dedi ki: «Hepsi ibret idi. Hay. ret ediyorum, mutlak olarak ölüme inanan bir insan nasıl bu dünyada sevinir? Kesinlikle ateşe inanan bir insan nasıl güler? Hayret ediyorum, dünya ve onun değişikliklerine, ehlini bozan tUçaUmasu na bozun da yükseltmesine şahid olan bir kimse nasıl mutmain olur Hayret ediyorum, kadere kesinlikle inanan bir insan nasıl durmadan didiniyor, koşuyor, yoruluyor? Hayret ediyorum, hesaba kesinlikle inanan bir insan nasıl amel ediyor?..» îbn Esir «Cte. mi'uUTJsul» adlı kitabında bunu zikretmiş ve hadis hakkında hiçbir söz söylenmemiştir.
îbn Abbas der ki: Rasûl-Ü Ekrem vitir namazında «SebbihH merabbikel'âla» Suresini okurdu. IMğer rekatlarda da kâfinin ve ihlas surelerini okuyordu. (Tirmizi, Nesei)
Abdulaziz bin Cüreyc der ki: «Biz Hz. Aişe'den sorduk: «Ra-sûUl Ekrem vitir namazında hangi sureleri okuyordu?» buyurdular: «Birinci rekâtta sebbihismerabbikel'âla, ikinci rekâtta kâfi-
run, üçüncüsünde ihlas ve Muavvizeteyn surelerini okurdu». (Ebu Davud, Tirmizi, ve Neseî. Tirmizi, Hasen-Garib olduğunu söyle-mistir. Allah hakikati daha iyi bilir). [4]
Hasan Basri önceki sahifelerden maksadın Allah'ın bütün kitapları olduğunu söylemiştir. 18. ayetin başındaki ismi işaret olan «Haza» kelimesinin ahiretin daha baki, daha hayırlı olduğu hükmüne raci olduğunu ilave etmiştir.
Ikrime İbn Abbas'tan şöyle rivayet ediyor: «Haza fçelimesi bu sureye işaret eder». Yani bu surenin muhtevası Allah'ın daha önce gelen sahifelerinde de vardır.
Dahhak, «Haza kelimesi Kur'an'a raddir. Çünkü Kur'an daha önce gelen sahibelerde muhteva bakımından mevcuttur» demiştir. [5]
AXÂ SÜKESİ'NÎN SONU
[1] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/590.
[2] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/591-592.
[3] Ferra, fazlalık olacağı için, «Heda» fiili ile iktifa
edilerek «Edalle» nin zikrine gerek duyulmadığını söylemiştir. (Ferra,
Meani'il-Kur'an, III/256)
[4] Hazin, Lübab'ut-Tevil, Cilt: 4, Sh: 376377
Ali Arslan, Büyük Kur’an
Tefsiri, Arslan Yayınları: 15/592-604.
[5] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
15/604.