Mekke'de inmiştir, 30
âyettir.
Fecr sûresi Mekke'de inmiştir. Şu üç ana konudan bahseder.
1. Ad, Semûd ve Firavun kavimleri gibi, peygamberleri yalanlayan
bazı milletlerin kıssalarının anlatılması ve taşkınlıkları sebebiyle bunların
başına gelen azap ve helakin açıklanması: "Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd
kavmine...?"
2. Yüce
Allah'ın, şu dünya hayatında kulları hayır, şer, zenginlik ve fakirlik İle
imtihan etmesi hususundaki ilâhî kanununun ve malı aşın derecede sevmesi
hususundaki insan tabiatının açıklanması: "İnsana gelince, Rabbi onu
imtihan edip de ikramda bulunur ve bol nimet verirse..."
3. Âhiret, âhiretin sıkıntılı ve
korkunç halleri, kıyamet günü insanların mutlular ve mutsuzlar olarak ikiye
ayrılması, kötü ve iyi nefislerin akıbetlerinin açıklanması: "Hayır! Yeryüzü
parça parça döküldüğü, Rabbinin emri geldiği ve
melekler saf saf olduğu zaman (her şey ortaya
çıkacak). O gün cehennem getirilir, insan, yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası
var...!"[1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
1, 2, 3, 4, 5.
Fecre, on geceye (Haccın on gecesine,) çift'e ve tek'e, her şeyi karanlığı iie örttüğü an geceye yemin ederim ki, bunlarda akıl sahibi
için elbette birer yemin vardır.
6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14. Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine; ülkelerde
benzeri yaratılmamış olan direk sahibi İrem'e, o vadide kayaları yontan Semûd'a kazıklar sahibi Firavun'a! Bunların hepsi
ülkelerinde azgınlık ettiler. Oralarda kötülüğü çoğalttılar. Bu yüzden Rabbin
onların üstüne azap kamçısı yağdırdı. Kuşkusuz Rabbin her an gözetlemededir.
15. İnsana
gelince, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunur ve bol nîmet verirse,
"Rabbim bana ikram etti." der.
16. Ama onu
imtihan edip rızkını
daraltırsa, "Rabbim beni zillete düşürdü" der.
17, 18, 19, 20.
Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz, yoksulu yedirmeye birbirinizi
teşvik etmiyorsunuz. Haram helâl demeden mirası yiyorsunuz Malı aşırı
seviyorsunuz.
21, 22.
Hayır! Dünya parça parça döküldüğü, Rab-bin(in emri)
geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey
ortaya çıkacak).
23. O gün
cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer
hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!
24.
"Keşke hayatım için bir şeyler yapıp gönder-
seydim!" der.
25. Artık o
gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez.
26. O'nun
vuracağı bağı kimse vuramaz.
27, 28, 29, 30.
Ey huzura kavuşmuş ruh! Hoşnut olmuş ve hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön.
Kullarım arasına karış ve cennetime gir!
Hıcr, akıl demektir. Ferrâ şöyle
der: Bir kimse nefsine hakim ve egemen olduğunda "Şüphesiz o
akıllıdır" derler. Aslında, engel olmak manasınadır. Akıl kişiyi kötü
davranışlardan engellediği için akla "hıcr"
denilmiştir. Şair şöyle der:
Onun tevbe etmesi nasıl umulur? Tevbe
ancak, yiğit kişilerden yani akıl sahibi kişilerden beklenir.[2]
Kestiler. "Filan
kimse ülkeleri katediyor" mânâsına gelen, sözü de bundan alınmıştır.
Türâs, miras demektir,
Lemm, şiddetli manasınadır. Aslında bu kelime toplamak mâsına gelir. "Allah onun dağınık işini topladı"
mânâsına gelen sözü bu kelimeden
alınmıştır.
Cemm, "pek çok" demektir. Şâir şöyle der:
Allah'ım! Sen
bağışlarsan çok bağışlarsın. Hangi kulun var ki günah işlemesin. [3]
1, 2. Bu bir
yemindir. Yani gecenin karanlığını kovduğu zaman sabah aydınlığına ve Zilhicce
ayının mübarek ilk on gecesine yemin ederim. Bu günler, hac işleri ile meşgul
olma günleri olduğu için, Yüce Allah bunlara yemin etti.[4]
Tefsirciler şöyle der: Sabah vaktinde, Yüce Allah'ın, huzurunda kalp huşu
içinde olduğu için Yüce Allah, sabaha; Zilhiccenin ilk on günü, yılın en
faziletli günleri olduğu için de bu faziletli mübarek gecelere yemin etti.
Nitekim1 Sahîh-i Buhârî'de şöyle bir hadis vardır:
"Hiçbir gün yoktur ki, o günlerde yapılan salih
amel, Allah katında, bugünlerden (yani Zilhiccenin ilk on gününde yapılan
amelden) daha kıymetli olsun." Dediler ki: "Allah yolunda cihâd da mı değil?" Rasulullah
(s.a.v.): "Allah yolunda cihâd etmek de bundan
daha kıymetli değildir. Ancak bir kişi canı ve malıyla cihada çıkar da
bunlardan hiçbiriyle dönmezse, o hariç" buyurdu.[5]
3. Her şeyin
çiftine ve tekine yemin ederim. Bununla Yüce Allah sanki her şeye yemin
etmiştir. Çünkü eşya ya çifttir, ya
tekdir. Ya da bu, yaratana ve yaratılmış olanlara
yemindir. Çünkü Yüce Allah tekdir, yaratılmışlar ise, erkek ve dişi olarak
çifttir.[6]
4. Kâinatın
hayret verici hareketi ile devam eden geceye yemin ederim. Gecenin gitmesinde,
Yüce Allah'ın kudretinin mükemmelliğine ve nimetin bolluğuna açık bir delâlet
olduğu için, gece, "gitme" fiiliyle kayıtlanmıştır. [7]
5. Bu
zikredilen şeylerde, akıl sahibi bir kişi için, ikna edici bir yemin vardır,
değil mi? Bu soru, istifhâm-ı takrîrî olup, kendisiyle yemin edilen varlıkların
şanının yüceliğini ikrar ettirmek için sorulmuştur. Sanki Yüce Allah şöyle
diyor: Şüphesiz bu, akıl sahipleri katında büyük bir yemindir. Akıl ve idrak
sahibi olan anlar ki, Yüce Allah'ın kendileriyle yemin ettiği bu şeyler de
hayret verici özellikler ve Yüce Allah'ın ilâhlık ve birliğini gösteren
deliller vardır. Dolayısıyle bu şeyler, yaratıcı
büyük ilâhın varlığını gösterdikleri için, kendileriyle yemin edilmeye değer
şeylerdir. Kurtubî şöyle der: Bazan
Yüce Allah, ilmini göstermek için isim ve sıfatlanyle;
bazan da gücünü göstermek için fiilleriyle yemin
eder. Nitekim meâlen şöyle buyurmuştur: "Erkeği ve
dişiyi yaratana yemin ederim.[8] Bazan da sanatının harikalarım göstermek için
yarattıklarına yemin eder. Nitekim meâlen
"Güneşe ve onun kuşluk vaktindeki aydınlığına yemin ederim"[9]
"Gök yüzüne ve sabah yıldızına yemin ederim"[10] "Fecre
ve on geceye yemin ederim"[11]
buyurmuştur.[12] Bu yeminin cevabı
zikredilme-miştir. Takdiri şöyledir: Bu şeylerin
Rabbine yemin olsun ki, kâfirler mutlaka cezalandırılacaktır.[13]
Yüce Allah'ın şu sözü
bunu göstermektedir: [14]
6. Ey
Peygamber! Allah'ın, Hûd kavmi Âd'a ne yaptığı haberi
sana ulaşmadı mı? [15]
7. İlk Âd kavmi,
yani yüksek binaları olan İrem halkının haberi sana gelmedi mi? Bunlar, Umman
ile Hadramut arasındaki Ahkâf
(kumluk yöre) ta yaşıyorlardı. [16]
8. Bu öyle
bir kabiledir ki, Allah güç, kuvvet ve iri bedenli olmakta onlar gibisini
yaratmamıştır. Bundan maksat, Yüce Allah'ın Âd kavmine yaptığı şeyleri
anlatarak Mekkelileri korkutmak,
Mekkeli kâfirlerden daha güçlü ve uzun ömürlü oldukları halde onları nasıl yok
ettiğini bildirmektir. İbn Kesîr şöyle der: Bunlar
ilk Âd kavmidir. Allah bunlara peygamberi Hûd
(a.s.)'u göndermiş, onlar ise Hûd (a.s)'u yalanlamış
ve ona karşı çıkmışlardı. Azgın, kibirli, zorba idiler. Allah'a itaat etmiyor,
peygamberlerini yalanlıyorlardı. Yüce Allah onları nasıl yok ettiğini ve ibret
alınacak kıssalar haline getirdiğini anlattı.[17]
9. Aynı
şekilde, dağlardaki kayaları kesen, Vadi'l-Kura'da
kayaları oyarak ev yapan Semud kavmine yapılanlarla
ilgili haber de sana gelmedi mi? "Onlar, emniyet içerisinde, dağlardan
evler yontuyorlardı.[18]
Bunların meskenleri Hicaz ile Tebük arasındaki Hıcr'de bulunuyordu. Tefsirciler şöyle der: Dağlan,
kayaları ve mermerleri ilk defa Semûd kabilesi
yontmuştur. Bunlar kuvvetli oldukları için kayaları çıkarıyor ve dağları
oyarak kendilerine evler yapıyorlardı. Bunlar Vâdi'l-Kurâ'da
hepsi de taştan olmak üzere 1700 yerleşim merkezi kurmuşlardı.[19]
10. Aynı
şekilde azgın ve zorba Firavun'un haberi sana gelmedi mi?. Onun, saltanatını
destekleyen orduları ve kalabalık taraftarları vardır. Ebussuûd
şöyle der: Ordularının ve konaklayacakları yerlerde kuracakları çadırlarının
çokluğundan dolayı Yüce Allah Firavun'u "kazıklar sahibi" diye
niteledi. Ya da, Firavun insanlara kazıklarla işkence
ettiği için, Yüce Allah onu böyle niteledi.[20]
11. O Âd,
Firavun ve Semûd zorbaları, inat eden, Allah'ın
emrini tanımayan, zulüm ve taşkınlık yaparak haddi aşan kavimlerdir. [21]
12. Ülkelerde
zulüm, taşkınlık, öldürme ve diğer suçları çokça işlediler. [22]
13. Günah
işlemeleri ve taşkınlık yapmaları sebebiyle, Rabbin onların başına şiddetli
birçok azap indirdi. Tefsirciler şöyle der: Yüce Allah burada "yukardan
aşağı dökmek" mânâsına gelen kelimesini kullanmıştır. Zira bu, kamçının,
dövülen şahıs üzerine hızla inmesini gerektirir. Nitekim kişi şöyle der:
"Zalimler olduğu halde onların üzerine kamçılarımızı yağdırdık". Bu
âyetten maksat şudur: Yüce Allah, her kabileye bir tür azap indirmiştir. Âd
kavmi rüzgâr ile, Semûd kavmi şiddetli gürültü ile,
Firavun ve ordusu ise denizde boğulmak suretiyle helak edilmiştir. Nitekim Yüce
Allah, meâlen şöyle buyurur: "Herbirini
günahları sebebiyle yakaladık. Kiminin üzerine, taş savuran rüzgârlar
gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik,
kimini de suda boğduk"[23]
14. Ey
Peygamber! Kuşkusuz Rabbin insanların yaptıklarım gözetmekte, aleyhlerine
kayda geçirmektedir. Yaptıklarının karşılığını onlara verecektir. İbn Cüzeyy şöyle der: gözetleyen
kimsenin, gözetleme yaptığı yer demektir. Maksat şudur: Yüce Allah, her insanı
gözetleyicidir. Hiçbir zorba ve kâfir, Onun gözetiminden kurtulamaz. Bunda, Kureyş kâfirleri için bir tehdit vardır.[24]
Yüce Allah, azgın
zorbaların başına gelen belaları anlattıktan sonra burada, bolluk anında
şımaran ve sıkıntı anında ümitsizliğe düşen nankör insanın tabiatını anlattı: [25]
15. Rabbi
insana nimet vererek onu imtihan ettiğinde ve . O'na zenginlik ve servet verip
dünyada çoluk-çocuk, makam ve güç vererek nimetlendirdiğinde,
"Rabbim bana hak ettiğim bu nimetleri vermekle lütufta bulunmuştur"
der. Bilmez ki bu, "Şükür mü edecek, yoksa nankörlük mü yapacak?"
diye onun için bir sınamadır.[26]
16. Ama
Rabbi onu fakir düşürmek ve rızkını daraltmak suretiyle imtihan edip
denediğinde, bunun hikmetinden gafil olarak, "Rızkımı daraltmak suretiyle
Rabbim beni hor düşürdü" der. Kurtubî der ki:
Bu, öldükten sonra dirileceğine inanmayan kâfirin özelliğidir. Ona göre
değerli ve değersizlik, dünyada malın çokluğu ve azlığına göredir. Mü'mine gelince, ona göre değerli olmak Allah'ın ona,
kendisine itaat nasip etmesi ve âhiretteki nasibine
sebep olan muvaffakiyet vermesidir. Dünyada rızkım genişletse Allah'a hamd ve şükür eder.[27] Yüce
Allah insanın, "Rabbim bana değer verdi", "Rabbim bana değer
vermedi" ifadelerini hoş görmedi. Çünkü o bu sözlerden ilkini şükür
şeklinde değil, kibirlenme ve övünme şeklinde söyledi. Diğerini ise, Allah'tan
şikayet ve sabırsızlık şeklinde söyledi. Onun yapması gereken, iyiliğe
şükretmek, kötülüğe sabretmek idi. Bunun içindir ki Yüce Allah, şöyle buyurarak
onu sakındırdı: [28]
17. Hayır!
Sandığınız gibi değer vermek zenginlikle, değer vermeme de fakirlikle olmaz.
Bilakis değer verme ve vermeme, Allah'a itaat ve isyan sebebiyledir. Fakat siz
bunu bilmiyorsunuz. Bilakis siz, bundan daha kötüsünü yapıyorsunuz. O da şudur:
Allah size birçok mal ikram ederek değer verdiği halde, siz yetime değer
vermiyorsunuz. [29]
18.
Birbirinizi muhtaca yemek vermeye, düşküne yardım etmeye teşvik etmiyorsunuz. [30]
19. Mirası
aşırı şekilde yiyorsunuz. Helaldan mıdır, yoksa
haramdan mıdır, sormuyorsunuz. İbn Cüzeyy şöyle der: Bundan maksat şudur: Mirasta, kişinin hem
kendi payını, hemde başkasının payım almasıdır. Çünkü
Araplar, kızlara ve küçüklere mirastan bir şey vermiyor, bilakis onu sadece
erkekler alıyordu.[31]
20. Malı
büyük bir hırs ve aç gözlülükle birlikte çok seviyorsunuz. Bu, mala
düşkünlükleri ve onu harcamada gösterdikleri cimrilik sebebiyle onlar hakkında
bir yermedir. [32]
21. Buradaki
edatı, red ve sakındırma içindir. Yani, Ey gafiller!
Bundan sakınıp çekinin. Önünüzde o zor günde, sizi bekleyen korkunç olaylar
vardır. Bunlar yeryüzü peşpeşe sallandığı ve
sarsıldığı zaman olacaktır. Celâleyn yazan şöyle der:
"O gün yeryüzü sarsılıp üzerindeki bütün yapılar yıkılıp yok olur."[33]
22. Ey
Peygamber! Kullar arasında hüküm vermek için Rabbin gelir. Melekler de arka arka ya saf saf
olur. İbn Cüzeyy şöyle der:
Münzir b. Saîd demiştir ki:
Bundan maksat, Allah'ın orada mahlûkâta görünmesidir. Bu ve benzeri âyetler,
nazil olduğunu düşünmeden ve bir benzetme yapmadan inanılması gereken
konulardandır.[34] Ibn
Kesîr de şöyle der: Bütün yaratıklar, Rablerinin huzuruna gitmek için
kabirlerinden kalkar. Rabbin de onlar arasında hükmünü vermek için gelir. Bu, mahlûkâtm, Âdem (a.s.)'in neslinin efendisi olan Hz. Muhammed (a.s)'den Allah'a karşı şefaat dilemelerinden
sonra olur. Yüce Allah hükmünü vermek için gelir. Melekler de onun önünde saf saf olurlar.[35]
23. Suçlular
görsün diye cehennem getirilir. Nitekim Yüce Allah meâlen,
"Gören herkese cehennem açık bîr şekilde gösterildiği zaman"[36]
buyurmuştur. Hadiste şöyle buyrulmuştur: "O gün
cehennem getirilir. Onun yetmişbin dizgini vardır.
Her dizginde de onu çeken yetmişbin melek vardır.[37]
"O korkunç günde ve o zor durumda insan yaptıklarını hatırlar. Yaptığı
kusur ve isyandan dolayı pişman olur da tevbe edip
vazgeçmek ister. Fakat hatırlamanın ona ne faydası olur ki? Vakit geçmiştir
artık. [38]
24. Hasret
ve pişmanlıkla şöyle der: Keşke, ebedî hayatım için âhiretimde
bana faydası olacak iyi amelleri işleyip buraya göndermiş olsaydım.
Yüce Allah şöyle
buyurdu: [39]
25. O gün,
Allah'ın kendisine âsi-olana yaptığı azaptan daha çetin azap edici kimse
yoktur. [40]
26. Hiç
kimse Allah'ın kâfiri bağlaması gibi, zincir ve halkalarla bağlayamaz. Bu,
suçlu mahluklara yapılacaktır.. Temiz ve huzura kavuşmuş nefse gelince, ona
şöyle denilir: [41]
27. Ey,
tertemiz ve bugün hiçbir korku ve kedere kapılmayan, Allah'ın vadiyle huzura
kavuşmuş olan nefis! [42]
28. Allah'ın
sana verdiği nimetlerden razı olarak, önceden gönderdiğin iyi amel sebebiyle
Allah katında kendisinden razı olunan biri olarak Rabbinin cennetine ve
rızasına dön. Tefsirciler şöyle der: Bu hitap ve sesleniş, ölüm anında olur. Mü'min ölmek üzere iken ona bu söz söylenir. [43]
29. Salih
kullarımın zümresine katıl. [44]
30. İtaatkâr
ve salih kişilerin yurdu olan cennetime gir. [45]
Bu mübarek sûre birçok
edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1.
"Görmedin mi, Rabbin Âd'a ne yaptı?" âyetinde istifhâm-ı takriri
vardır.
2. tek
kelimeleri arasında tıbâk vardır.
3. ve ile kelimeleri arasında cinâs-ı iştikak vardır.
4. "İnsana
gelince, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunur ve bol nimet
verirse..." âyeti ile "Ama onu
imtihan edip rızkını daraltırsa" âyetleri arasında mukabele vardır. Yüce
Allah "bana ikram etti" ile "beni hor düşürdü" ve "ona
bol rızık verdi" ile "rızkını
daralttı" lafızları arasında mukabele yapmıştır.
5. "Rabbin, üzerlerine
azap kamçısını yağdırdı"
âyetinde parlak ve güzel bir istiare vardır. Yüce Allah onlara inen şiddetli
azabı, kendisine azap edilen kimsenin vücudunu dağlayacak yakıcı kamçılara
benzetti. (indirme) yerine (dökme) kelimesini kullandı.
6. "Hayır,
bilakis siz yetime ikram etmiyorsunuz" âyetinde iltifat sanatı vardır. Burada, daha fazla kınama ve azar için,
üçüncü şahıs zamirinden ikinci şahıs zamirine dönülmüştür. Aslı, Hayır, bilakis ikram etmiyorlar"
şeklindedir.
7. "Kullarımın
arasına gir" cümlesindeki isim tamlaması, kullan şereflendirmek içindir.
8. gibi âyet
sonlan ile, ve gibi âyet sonlarında,
sağlam ve akıcı bir sec'i vardır.
Yüce Allah'ın yardımı
ile "Fecr Sûresi"nin tefsiri bitti. [46]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/301.
[2] Kurtubî. 19/43
[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/303-304.
[4] Bu Cumhurun görüşü olup İbn Abbâs'tan rivayet edilmiştir. Bir görüşe göre, "on
gece"den maksat, Ramazanın son on gecesidir. Zira bu gecelerin içinde
"Kadir gecesi" vardır. Bu da aynı şekilde İbn
Abbâs'tan rivayet edilmiştir. Bu görüş daha çok
tercih edilir.
[5] Buhârî, İdeyn,
II
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/304.
[6] Bu görüş Mücâhid ve tbn Abbâs'tan rivayet edilmiştir.
İbn Abbâs'tan şöyle bir
rivayet de vardır. Çift'ten maksat, kurban kesme günüdür. Çünkü o, onuncu
gündür. jı} (tek)'den maksat ise Arefe
günüdür. Çünkü o, dokuzuncu gündür. Bunun dışında daha bir çok rivayet zikredilmiştir.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/304.
[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/304.
[8] Leyi sûresi, 92/3
[9] Şems sûresi, 91/1
[10] Tank sûresi, 86/1
[11] Fecr sûresi, 89/1,2
[12] Kurtubî, 19/41
[13] Rühu'l-meânî,
30/122
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/305.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/305.
[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/305.
[17] Muhtasar-ı İbn Kesîr, 3/636
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/305.
[18] Hıcr sûresi, 15/82
[19] Bkz. Kurtubî,
J9/48; Bahr, 8/470
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/305-306.
[20] Ebussuûd, 5/262
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/306.
[21] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/306.
[22] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/306.
[23] Ankebut sûresi, 29/40. Bkz, Sâvî Haşiyesi, 4/317
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/306.
[24] Teshil, 4/197
[25] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/306-307.
[26] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/307.
[27] Kurtubî, 19/51
[28] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/307.
[29] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/307.
[30] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/307.
[31] Teshîl, 4/198
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/307.
[32] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/307-308.
[33] Sâvî Haşiyesi, 4/318
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/308.
[34] Teshil, 4/198
[35] Muhtasar-i İbn Kesîr, 3/638
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/308.
[36] Nâziât sûresi, 78/36
[37] Müslim, Cennet, 29
[38] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/308.
[39] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/308.
[40] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/308.
[41] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/308.
[42] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/308.
[43] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/309.
[44] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/309.
[45] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/309.
[46] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/309.