FECR SURESİ 2

Surenin İsmi: 2

Önceki Sureyle İlişkisi: 2

Surenin Muhtevası: 2

Surenin Fazileti: 2

Kafirlerin Azabının Kesin Oluşu Ve Bazılarının Dünyadaki Cezaları 2

Belagat: 3

Kelime ve İbareler: 3

Açıklaması: 3

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler. 4

İnsanın Ahiretle Az İlgilenmesini Ve Dünyaya Bağlanmada Aşırılığını Kınama. 5

Belagat: 5

Kelime ve İbareler: 5

Ayetler Arası İlişki 6

Açıklaması 6

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler. 7

Dünyaya Düşkün Olan Ve Olmayan İnsanın Kıyamet Günü Durumları: 7

Belagat: 7

Kelime ve İbareler: 7

Nüzul Sebebi: 8

Ayetler Arası İlişki: 8

Açıklaması: 8

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler: 9


FECR SURESİ

 

Surenin İsmi:

 

Bu sure "ve'l-Fecr" sözü ile başladığı için Fecr suresi olarak isimlendi­rilmiştir. Bu, her gün nuru parlayan sabahın fecrine, kâfirlerin muhakkak azap edilecekleri hususunda yemindir.[1]

 

Önceki Sureyle İlişkisi:

 

Bu sure önceki sure ile üç yönden ilişkilidir:

1- Başındaki yemin, önceki surenin sonunda zikredilen "Şüphesiz on­ların dönüşleri bizedir. Sonra muhakkak onları hesaba çekmek bize düşer." sözüne delil gibidir.

2- Önceki sure insanların iki gruba ayrılmış olduklarını, öte dünyada da yüzü aydınlık olanlar ile zelil olanlar diye ikiye ayrılacağını ifade etti. Bu sure de, tağutlardan bir grubu yani Ad, Semud ve Firavun'u -bunlar bi­rinci gruptandır- ve hidayet bulmuş, Allah'ın nimetlerine şükreden mü­minlerden bir bölümünü zikretti. Böylece iki surede de hem müjde hem de tehdit ortaya çıkmış oldu.

3- Bu suredeki "Rabbi'nin Ad kavmine ne yaptığını görmedin mi?" cümlesi, önceki surede geçen "Onlar develerin nasıl yaratıldığına bakmı­yorlar mı?" cümlesinin benzeridir. [2]

 

Surenin Muhtevası:

 

Sure altı konuyu işlemektedir:

1- Fecr'e, Zilhicce'nin ilk onuna, çifte ve teke, geceye, kâfirlerin mutla­ka azaba uğrayacağına, ondan kaçışın olmadığına ilâhi yemin: "Andolsun fecre." (1-5. ayetler).

2- Allah'ın elçilerini yalanlayan Âd, Semud ve Firavun'un kavmi gibi geçmiş zalim ümmetlerin kıssalarının, örneklendirme ve tuğyanlarına kar­şılık onlara gelen azabı açıklamak için zikredilmesi: "Rabb'inin Ad kavmi­ne ne yaptığını görmedin mi?" (6-14. ayetler).

3- Hayatın, aslında insanları hayır ve şer, fakirlik ve zenginlik ile sı­nama olduğunun beyanı, insanın mal sevgisini, kul üzerindeki nimet çok­luğunun Allah'ın ona ikramına ilişkin bir delil olmadığının, fakirlik ve darlığın da onu ihmalini göstermediğinin açıklanması: "Ancak insana; Rabbi ne zaman onu imtihan edip kendisine ikramda bulunsa ve nimet verse "Rabbim bana ikramda bulundu." der." (15-20. ayetler).

4- Kıyamet gününün, korku ve şiddetlerinin tasviri: "Hayır. Yer çarpı­lıp parça parça dağıtıldığı zaman." (21-23. ayetler).

5- Ahirette insanların iyiler ve kötüler şeklinde iki gruba ayrılacağı­nın ve kötülerin dünyaya dönmeyi temenni edeceklerinin beyanı: "Der ki: Ah keşke!" (24-26. ayetler).

6- İyilerin Allah'ın cennetlerinde büyük nimetler elde ettiklerinin ha­ber verilmesi: "Ey huzura kavuşmuş can!" (27-30. ayetler). [3]

 

Surenin Fazileti:

 

Nesai, Cabir'den şöyle rivayet etti: Muaz namaz kıldırdı. Bir adam da gelip onunla namaz kıldı. Muaz namazı uzatınca, adam mescidin kenarın­da kılıp gitti. Muaz bunu duyunca: Adam hakkında münafık, dedi. Rasu-lullah (s.a.)'a durum ulaşınca gence sebebini sordu. Dedi ki: Ya Rasulallah! Onunla kılmak için geldim. Namazı uzattı. Ben de ayrıldım ve mescidin kenarında kendim kıldım sonra da devemi doyurdum. Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Ey Muaz! Sen fitneye düşürücü müsün? Nerede A'lâ, Şems, Fecr ve Leyi sureleri?" [4]

 

Kafirlerin Azabının Kesin Oluşu Ve Bazılarının Dünyadaki Cezaları

 

1, 2, 3, 4, 5- Andolsun fecre, on gece­ye. Çifte ve teke. Yürüyüp gittiği za­man geceye. Bunda akıl sahibi için bir yemin var (değil) mi?

6- Rabbinin Ad kavmine ne yaptığı­nı görmedin mi?

 7-Yüksek sütunlar sahibi İrem'e. 

8- Şehirler içinde onun benzeri yaratılmamıştı.

l9-Vadilerde kayala"oyan Semuda

10"Ve kazıklar sahibi Firavun'a,

11" Ki onlar ülkelerde azgınlık etmişlerdi.

12- Böylece oralarda bozgunculuğu  artırmışlardı.

13-  Bu yüzden Rabbin de onların üzerlerine azap kamçısı yağdırdı.

14- Şüphesiz Rabbin gözetlemektedir.

 

Belagat:

 

"Rabbinin Ad kavmine ne yaptığını görmedin mi?" Soru, kendisine ye­min edilen şeylerin önemini vurgulamak için sorulmuştur.

"Bu yüzden Rabbin de onların üzerlerine azap kamçısı yağdırdı." On­lara inen şiddetli azabı acı veren kamçıya benzeten bir istiaredir. Yağdır­mayı da indirme manasında kullanmıştır. [5]

 

Kelime ve İbareler:

 

"Andolsun fecre" Her gün sabah ışığının yayıldığı vakte yemindir. Bu ay­dınlanma, karanlığın perdelerini yarma ve ışığın çıkması, ona bağlı olarak ih­tiyaçların görülüp menfaatlerin tahakkuku ve nzık aramaya hazırlık içindir.

Zilhicce'den "On geceye." On gecenin nekire olarak kullanılması tazim içindir. "Çifte ve teke." Tek, o gecelerin tek olanlarıdır. Kastedilense çifti ve teki ile bütün eşyadır. "Vetr" kelimesi "vitr" şeklinde de okunur. "Yürüyüp gittiği zaman geceye." Geçip gittiği zaman geceye. "Dönüp geldiği zaman ge­ceye." (Müddessir,74/33) "Bunda akıl sahibi için bir yemin var (değil) mi?"

Bu eşyaya yeminde akıl sahibi için ikna edici bir yemin var mı? Sanki şöyle demiştir: Bu, akıllıllar için büyük bir yemindir. Kimin aklı varsa, Allah'ın yemin ettiği bu eşyada Onun birliğine ve kudretine delil olduğunu anlar. Yeminin cevabı mahzufolan "elbette azap olunacaksınız ey kâfirler!"

"Rabbinin Ad kavmine ne yaptığını görmedin mi?" Bilmedin mi ey Mu-hammed! Ad eski bir Arap kabilesidir. Ad b. Ivad b. İrem b. Sam b. Nuh (a.s.)'un çocuklarıdır. Hud (a.s.)'un kavmidirler. Babalarının adı ile anıldı­lar. Haşim oğullarının anıldığı gibi. Ad, İrem olarak lakaplandırılmıştır.

İrem, Ad kavmine muzaf takdiri ile atf-ı beyandır. Yani, İrem'in torun­ları. İrem, birinci Ad'dır."Yüksek sütunlar" Yüksek binalar sahibi, büyük çadırların sakinleri. Bu zenginlik ve genişlikten kinayedir. Evleri, Arap ya­rımadasının güneyinde Umman ve Hadramevt arasındaki Ahkafta kum­lukta idi. Güç ve kuvvet bakımından "şehirler içinde onların benzeri yara­tılmamıştı."

Semud da eski Arap kabilelerindendir. Katir b. İrem b. Şam'ın çocuk­larıdır. Şam ve Hicaz arasında Hicr'de yaşıyorlardı. Salih (a.s.)'in kavmidir. "Kayaları oyan" kayaları kesip oyarak ev yaptılar. "Ve kazıklar sahibi Fira-vun'a" Musa (a.s.) zamanında Mısır yöneticisi. Yere kazık gibi çakılmış bü­yük binaların sahibi.

"Azgınlık etmişlerdi "Âd, Semud ve Firavun ülkelerde zulmettiler, zu­lümde haddi aştılar. Ve öldürme, işkence ve çirkinlikle "oralarda bozguncu­luğu artırmışlardı. Rabbin gözetlemektedir." Onların karşılığını vermek için, hiçbir şey kaçırmadan kulların amellerini gözetlemektedir. [6]

 

Açıklaması:

 

"Andolsun fecre, on geceye." Allah'tan fecre yemin olsun. Yani, ışığın çıktığı, nurun parladığı sabaha. Çünkü, hergün karanlığın geceden sıyrıl­dığı ve ona bağlı olarak uyanma, yer yüzüne dağılarak menfaatlerin elde edilmesi ve maslahatların sağlanması, insan ve hayvanların rızık arama hazırlığı başlar. Bu yemin şu ayetlerdeki yemin gibidir: "Nefeslendiği dem sabaha yemin olsun." (Tekvir, 81/18), "Ağardığı dem sabaha yemin olsun." (Müddessir, 74/34) Yemin, sabah namazmadır da denmiştir.

Ve Zilhiccenin faziletli on gecesine yemin olsun. Sahih-i Buhari'de İbni Abbas'tan merfu olarak şöyle rivayet edilmiştir: "Hiçbir gün yoktur ki, salih amel Allah'a bu günlerden (Zilhiccenin on günü) daha sevgili olsun." Allah yolunda cihad da mı dediler? Buyurdu ki: "Allah yolunda cihad bile. Ancak bir adam nefsi ve malı ile çıkmış sonra da hiç dönmemiş ise o müstesna."

"Çifte ve teke" bütün eşyadan çifte ve teke. Bu geceler de ondandır. Ya­ni, kuşattığı çift ve teke. Şu görüşler de ileri sürülmüştür: Çift kurban bay­ramı günüdür. Çünkü onuncu gündür. Tek Arefe günüdür. Çünkü dokuzuncu gündür. Veya çift Mina'dan dönüşte acele etmenin caiz olduğu birinci ve ikinci teşrik günleridir. Tek, üçüncü gündür.

"Yürüyüp gittiği zaman geceye" Geceye yemin olsun, gelip yayıldığı sonra da gidip dağıldığı zaman. Allah Tealâ şöyle buyurdu: "Dönüp geldiği zaman geceye." (Müddessir, 74/33), "Karanlığa yöneldiği zaman geceye." (Tekvir, 81/17). Sabahın çıkmasında büyük hayır olduğu gibi, karanlığın girmesinde de fayda vardır. Nefisler rahatlar, çalışma yorgunluğuna karşı dinlenir. Gitmesinde de fayda vardır; vücudun dinlenmesi ile gündüz yapı­lan iş, zorluk ve yorgunluğa karşı enerji biriktirilmiş olur.

"Bunda akıl sahibi için bir yemin var (değil) mi?" Bu eşyaya yemin edilmesi her akıl ve düşünce sahibi için inandırıcı bir yemin değil midir? Akıl ve düşünce sahibi olan, Allah Tealâ'nın yemin etmiş olduğu bu eşya­nın yemin edilmeye lâyık şeyler olduğunu bilir.

Sonra Allah Tealâ örnek ve ibret için geçmiş ümmetlerin bazı kıssala­rını zikrederek buyurdu ki:

"Rabbinin Ad kavmine ne yaptığını görmedin mı? Yüksek sütunlar sa­hibi İrem'e. Şehirler içinde onun benzeri yaratılmamıştı." Ey muhatap olan insan! Allah önceki Ad kavmini nasıl helak etti? Onlar, Ad b. Havs b. İrem b. Sam b. Nuh (a.s.)'un çocukları olup. İrem lâkabı ile de anılmışlardır. İrem ilk Âd'ın diğer adıdır. Allah Tealâ şöyle buyurdu: "Hakikat şu: Evvelki Ad kavmini o helak etti." (Necm, 53/50). Onlardan sonrakilere diğer Âd de­nir. Yerleri, Umman ve Hadramevt arasındaki kumluk bölge olan diyarı Ahkaftır. Peygamberleri ise, Hud (a.s.)'dur.

Uzun boylu idiler. Kuvvetli, yapılı vücutları ve zamanlarının en sertle­ri, en ezicileri idiler. Hiçbir yerde onların şehirleri gibi yüksek direkli, muhkem yapılı bir şehir görülmemiştir. Doğrusu uzunluk, şiddet ve kuv­vette o kabile gibisi görülmemiştir: "Düşünün ki O, sizi Nuh kavminden sonra hükümdarlar yaptı, size yaratılışta onlardan ziyade boy pos verdi. O halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa erdirilesiniz." (A'raf, 7/69), " Ad kavmine gelince, onlar yerde haksız yere büyüklük tasladılar ve " Kuvvetçe bizden daha güçlü kimmiş?" dediler. Onlar kendilerini yaratıp durmakta olan Allah'ı -ki, O, bunlardan pek çok kuvvetlidir- hiç düşünme­diler mi?" (Fussilet,41/15).

Surenin başında başlanılan yeminin cevabı zikredilmemiştir. Takdiri şöyledir: Ey ehli Mekke ve emsali diğer kâfirler! Elbette azap edileceksiniz. Cevaba işaret eden de bu ayet ve devamıdır: "Rabbinin Ad kavmine ne yap­tığını görmedin mi?"

"Onun benzeri" ifadesindeki zamir, doğru olan görüşe göre, kabileye dönmektedir. Yani, şehirler arasında onların zamanında Âd kavmi gibi bir kavim yaratılmadı. Zamir, İbni Zeyd'in dediği gibi yüksekliğinden dolayı direkleri işaret etmemektedir. Eğer gaye o olsa idi o zaman: Şehirlerde benzeri yapılmamış olan, derdi. Fakat: "Şehirler içinde onun benzeri yara­tılmamıştı" buyurmuştur.[7]

"Vadilerde kayaları oyan Semud'a" Semud kabilesi, Salih (a.s.)'in kaya­ları kesip yontan, yerleşecekleri evleri, sarayları ve büyük yapılan taşlarla yapan kavmi. Bunlar Şam ile Hicaz arasında Hicr"de veya Vadi'l-Kura'da yaşardı. Ayette şöyle buyuruldu: "Dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz." (Şuara, 26/149), "Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı." (Hicr. 15/82).

"Ve kazıklar sahibi Firavun'a." Musa (a.s.) zamanında Mısır'ın yöneti­cileri olup büyük binalara sahiplerdi. Firavunların kendilerine kabir ola­rak yaptıkları ve yapımı esnasında halklarını kullandıkları ehramlar da o yapılar arasındadır. Kazıkların ordu, askerler, kalabalıklar ve krallığım pekiştirdiği birlikleri olduğu da söylenmiştir.

"Ki onlar ülkelerde azgınlık etmişlerdi. Böylece oralarda bozgunculuğu artırmışlardı." Ad, Semud ve Firavun... Ülkelerinde zulüm ve despotlukta haddi aşanlar, azgınlık edip şımaranlar, güçlerine aklananlar... Oralarda küfür, masiyet ve kullara zulümle fesadı çoğalttılar.

"Bu yüzden Rabbin de onların üzerlerine azap kamçısı yağdırdı." Allah Tealâ o milletlere bir çeşit şiddetli azap indirdi. Kendilerine gelen cezayı, cezalarda kullanılan kırbacın acısına benzetti. Hakka suresinde de onlara gelen cezanın çeşidini zikretti. (5-10. ayetler).

Sonra Allah Tealâ azabın sebebi olan suçu zikretti:

"Şüphesiz Rabbin gözetlemektedir." Allah her insanın amelini gözetir, O'ndan hiçbir şey kaçmaz. Sonunda onu cezalandırır; hayır ise hayır, şer ise şer. Az veya çok, küçük veya büyük hiçbir şeyi ihmal etmez.

Kur'an-ı Kerim'in muhtelif yerlerinde bu kıssaların tekrar edilmesin­deki maksat hatırlatma, öğüt ve onlardan ibret alınmasıdır. Ya Allah Te-alâ'nın kudretine istidlal ederek veya kullara kahrını açıklayarak ya da uyarıp korkutarak. Bilsinler ki, bir şahsa veya kavme gelenler arasında benzerlikler olmaktadır. [8]

 

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler

 

Ayetler şu meselelere işaret etmektedir:

1- Kâfirlerin azabı kesindir. Allah Tealâ fecre (sabaha veya sabah na­mazına), Zilhicce'nin on gecesine, bütün eşyanın çiftine ve tekine yemin et­miştir. Zira varlık bu ikisi dışında kalmaz. Şu ayetteki gibi anlaşılır: "Neler görüyor neler görmüyorsanız andederim ki." (Hâkkâ, 69/38-39). Bastığı za­man geceye: "Dönüp geldiği zaman geceye" (Müddessir, 74/33) Murad gece­nin bütünüdür. Allah Tealâ kâfirlere mutlaka azap edileceği konusunda bu eşya üzerine yemin etmiştir.

Allah Tealâ'nın bu eşyaya yemini onların şerefini, onlardaki dinî ve dünyevî faydaları haber verir. Tevhide açık deliller olmaları veya şükre teş­viki gerektirmesi gibi.[9] Kurtubi şöyle dedi: Allah Tealâ ilmi için isimlerine ve sıfatlarına yemin edebilir. Kudreti için de fiillerine yemin edebilir: "Erke­ği ve dişiyi yaratana." (Leyi, 92/3). Harika sanatı için de yarattıklarına ye­min edebilir: "Andolsun güneşe ve onun aydınlığına." (Şems, 91/1), "Göğe ve onu bina edene." (Şems, 91/5), "Andolsun o göğe ve Tarık'a" (Târik, 86/1).[10]

2- Allah Tealâ "Bunda akıl sahibi için bir yemin var (değil) mi?" ayeti ile yemin ettiği şeyleri ve üzerine yemin edilenleri tekid etmiştir. Bilakis bunda akıl ve düşünce sahibi için yetecek şey vardır. Soru ile anlatılmak istenen, şerefleri ve durumlarının büyüklüğü nedeni ile zikredilenlerin, ye­min edilen şeyin durumuna uygun olduğunun takriridir. Buradaki yemin edilen şey ise kâfirlerin azaba uğratılmasıdır. Güçlü bir belge zikredip de zikrettiğimde bir hüccet var mı, diyen birisi gibi. Böylece daha güçlü belge olmayacağının bilinmesi sağlanmış olur. Bazıları buradan hareketle şöyle dediler:  Bu, eşyanın Rabbi olan Allah Tealâ'nın bunlara yemin ederek ye­minde en ileri noktayı murat ettiğine delildir.

3- Allah Tealâ ibret olması ve Peygamber (s.a.)'i teselli etmek için kı­saca üç ayrı topluluğun kıssasını zikretmiştir. Çünkü onlar kuvvet, şiddet ve zulümde simge idiler. Bu topluluklar şunlardır:

Ad veya İrem: Yüksek binalar kuran kesim yaşadığı dönemin en iri yapılı ve güçlü insanlarından oluşuyordu.

Salih (a.s.)'in kavmi Semud: Kayayı yarıp oymak suretiyle Vadi'1-Ku-ra'da büyük evler yaparlardı. Müfessirler dediler ki: Dağları ve mermerleri ilk defa oyup şekillendiren Semud'dur. Hepsi taştan olmak üzere yüzlerce şehir kurdular.

Mısır hakimi Firavun: Kazıklar yani, yüksek dev yapılar sahibi veya kalabalık askerler ya da insanları kazığa vuran.

4- Bu üç grup, Ad, Semud ve Firavun zulüm ve düşmanlıkta haddi aş­tıkları için Allah onları şiddetli bir ceza ile cezalandırdı. Onlara azap kam­çısını indirdi, yani onların üzerlerine acı bir azap yağdırdı. Çünkü ceza amelin cinsindendir.

Buradan anlaşılıyor ki, dünya azabı ahiret azabına nispetle, kırbacın ölüme nispetle durumu gibidir. Ardından da ahiret azabına veya dünya azabı ile beraber ahiret azabına şu sözü ile işaret etti: " Şüphesiz Rabbin gözetlemektedir." Yani mühlet verir ama, ihmal etmez. Cezalandırıncaya kadar her insanın amelini gözetler. [11]

 

İnsanın Ahiretle Az İlgilenmesini Ve Dünyaya Bağlanmada Aşırılığını Kınama

 

15- Ancak insana gelince; Rabbi ne zaman onu imtihan edip kendisine ik­ramda bulunsa ve nimet verse, "Rab-bim bana ikramda bulundu." der.

16- Ama ne z»man onu imtihan ederek rızkmı daraltsa, "Rabbim beni hor kıldı." der.

17~ Hayır. Aksine siz yetime ikram- da bulunmuyorsunuz.

18-Yoksula yemek vermeye teşvik etmiyorsunuz.

19-  Mirası hak gözetmeksizin habi-re yiyorsunuz.

20- Malı da pek çok seviyorsunuz.

 

Belagat:

 

"Ancak insana gelince; Rabbi ne zaman onu imtihan edip kendisine ik­ramda bulunsa ve nimet verse, "Rabbim bana ikramda bulundu" der." cümle­si ile, "Ama ne zaman onu imtihan ederek rızkını daraltsa, "Rabbim beni hor kıldı" der." cümlesi arasında mukabele vardır. "İkram" ile "hor kılma"arasın­da ve "rızkın genişletilmesi" ile "daraltılması" arasında mukabele vardır.

"Hayır. Aksine siz yetime ikramda bulunmuyorsunuz." cümlesinde, kı­nama ve azarlamada ziyadelik için gaib sigasından muhatap sigasına geçiş (iltifat) vardır. Aslında cümlenin "ikramda bulunmuyorlar", şeklinde olma­sı beklenirdi. [12]

 

Kelime ve İbareler:

 

"Ancak insana gelince" ifadesi "şüphesiz Rabbin gözetlemektedir" sözü ile bağlantılıdır. Beyzavi diyor ki: Adeta şöyle denmiştir: O, ahirette gözet­lemekte ve sadece onun için çalışılmasını istemektedir. İnsanı ise sadece dünya ve lezzetleri ilgilendirmektedir. "Rabbi ne zaman onu" zenginlik ve genişlikle "imtihan edip "kendisine" makam ve mal ile "ikramda bulunsa ve nimet verse, "Rabbim bana ikramda bulundu." der." Verdiği ile beni üs­tün tuttu, beni saygın yaptı der ve nimetler içinde yüzer.

"Ama ne zaman onu" fakirlik ve darlıkla   "imtihan ederek rızkını daraltsa, "Rabbim beni hor kıldı." der." Beni zelil etti, ihanete uğrattı, der. Bu onun bakış yetersizliği ve kötü düşünmesindendir. Zira, darlık iki dünya saadetine götürebilir. Bol nimet de, dünya sevgisine sürükleyebilir.

Bu nedenle, insanı bu iki sözünden ötürü "Hayır" sözü ile kınayarak, ikramın zenginlikle ve ihanetin de fakirlikle olmadığını, taat veya masiyet-le olduğunu, ama kâfirlerin buna dikkat etmediğini haber veriyor. "İkram­da bulunmuyorsunuz" Onlar zengin oldukları halde, yetimlere iyi davran­mıyorlar. "Yoksula yemek vermeye teşvik etmiyorsunuz." Ne kendilerini ne de başkalarını yoksulu yedirmeye teşvik etmiyorlar. "Mirası hak gözetmek­sizin habire yiyorsunuz." Helâl haram demeden yiyorsunuz. Çünkü, kadın­ları ve çocukları mirasçı yapmıyorlar, hisselerini yiyorlardı. [13]

 

Ayetler Arası İlişki

 

Allah Tealâ ademoğullarının amellerini gözetlemekte olduğunu, onları murakebe edip karşılıklarını vereceğini beyan ettikten sonra, insanın ahi-ret işi ile az ilgilenmesi ve dünyevi geçimi ile ilgilenmede aşın gitmesini kınamıştır. Âdeta şöyle denmiştir: Allah insanları ahirete teşvik ediyor. İn­sanı ise dünya, onun lezzetleri ve şehvetlerinden başkası ilgilendirmiyor. Rahat ederse Rabbim bana ikram etti, beni yükseltti, sıkıntıya düşerse Rabbim beni hor kıldı, küçük düşürdü, der.

İnsanı bu yanlış tutumundan dolayı uyardıktan sonra insanları, yeter­sizlikleri ve münkeratı işlemeleri nedeni ile de uyarmış ve ondan daha kö­tü bir duruma dikkat çekmiştir. O da Allah'ın kendilerine ihsan edilen maldaki hakkını eda etmemeleridir. Yetimlere ve düşkünlere iyilikte bulunmaz, kadınların ve çocukların haklarını vermeden mirası kapışırlar ve aşırı bir hırsla mal biriktirmeye koyulurlar. [14]

 

Açıklaması

 

"Ancak insana gelince; Rabbi ne zaman onu imtihan edip kendisine ik­ramda bulunsa ve nimet verse, "Rabbim bana ikramda bulundu." der." İn­san, Rabbi onu nimetlerle sınayıp imtihan ettiği ve mal ikram edip rızıkını bollaştırdığında Rabbim bana ikramda bulundu, beni üstün tuttu, beni seç­ti, beni yükseltti ve beni kötü sondan kurtardı şeklindeki düşüncesinde ha­talıdır. O, elde ettiğine sevinip verilenle mutlu olurken, bunun keramet ol­duğuna inanıp Allah'a şükretmeden ve Rabbinden bir imtihan olduğunu idrak etmeden yapar bunu.

İnsan ile kastedilen insan cinsidir, sadece kâfir değildir. Müslümanlar arasında da böyleleri vardır.[15]

Allah Tealâ insanın, rızkını genişletip o rızıkla onu sınadığında, bu­nun Allah'ın ona ikramı olduğuna inanmasını kınamaktadır. Çünkü gerçek böyle değildir. O, kendisi için sınama ve imtihandır. "Onlar kendilerine ver­diğimiz mal ve evlât ile bizim hayırlarına acele ettiğimizi mi sanıyorlar? Hayır onlar farkına varmıyorlar." (Müminun, 23/55-56).

Ayetin bir benzeri de kâfirlerin vasıflarını anlatan şu ayetlerdir: "On­lar dünya hayatından (yalnız) bir dış (taraflı bilirler. Ahiretten ise onlar gafillerin ta kendileridir." (Rûm, 30/7), "İnsanlardan kimi de Allah'a yalnız bir taraftan ibadet eder (yani şüphe ve tereddüt içinde). Eğer kendisine bir hayır dokunursa ona yapışır. Eğer bir fitne isabet ederse yüzü üstü döner." (Hac, 22/11).

Kısacası zenginlik, servet, mevki ve otorite Allah'ın kuldan razı oldu­ğunun delili değildir. Zira bunların Allah katında değeri yoktur.

Ardından başka bir yönü, fakirlik ve rızkı kısmanın da Allah'ın kula gazabına delil olmadığını zikretti:

"Ama ne zaman onu imtihan ederek rızkını daraltsa, "Rabbim beni hor kıldı." der." Onu fakirlik ve kıtlık ile imtihan edip sınadığı, rızkını daraltıp, bollaştırmadığı zaman Rabbim beni hor kılıp zelil etti, der. Bu da bir hatadır. Bunun bir horlama ve küçük düşürme olduğuna inanması doğru olamaz.

İnsan iki durumda da hatalıdır. Çünkü, gördüğümüz kâfirlerin zen­ginliği ve fasıkların asilerin serveti ile de anlaşılacağı gibi rızkın bolluğu, kulun onu haketmişliğini göstermez. Ve yine gördüğümüz bazı peygamber­lerin ve değerli müminlerin, salihlerin ve alimlerin yaşadığı fakirliğin gös­terdiği gibi, rızkın darlığı da haketmemişliğine delil değildir.

Allah katında iyiliğe lâyık olan, ahiret ameline muvaffak olan itaatkâr mümindir. Allah katında horlanma ve zelil olma da, taata ve cennet ehli­nin ameline muvaffak olamayan asi içindir. Ne dünyâ rahatlığı iyilik ve üs­tünlüktür, ne de darlığı hor ve zelil olmadır. Zenginlik, zenginin şükrünü denemedir. Fakirlik de, onun sabrını sınamadır.

Allah Tealâ insanı şu sözü ile azarlamaktadır:

"Hayır. Aksine siz yetime ikramda bulunmuyorsunuz. Yoksula yemek vermeye teşvik etmiyorsunuz." Şu iki durumda söyledikleri için insana ya­zıklar olsun. Durum onun dediği gibi değildir. Zira Allah malı, sevdiğine de sevmediğine de verir. Sevdiğine ve sevmediğine darlık da verir. Her iki durumda da mesele Allah'a kulluğun etrafında dönmektedir: Zengin ise ni­meti için Allah'a şükreder. Fakir ise sabreder.

Kötü söz için kınadıktan sonra, öncekinden daha beter olan kötü fiiller için de kınamıştır. O da, onlara çok malla ikramda bulunup da, onların Al­lah'ın o maldaki hakkını vermemeleridir. Ey durumları iyi olan zenginler! Sizler yetime ikramda bulunmuyor ona iyilik yapmıyorsunuz. Kendinizi ve başkasını miskinlere yedirmeye teşvik etmiyorsunuz. Birbirinizi fakirlerle ilgilenmeye yöneltmiyorsunuz.

"Aksine siz yetime ikramda bulunmuyorsunuz." Abdullah b. Müba-rek'in Ebu Hureyre'den rivayet ettiği hadiste şöyle buyurulmuştur: "Müs­lümanlar içinde en iyi ev, kendisine iyilik yapılan bir yetimin bulunduğu evdir. Müslümanlar arasında en kötü ev de, kendisine kötülük yapılan bir yetimin bulunduğu evdir. -Sonra iki parmağını kaldırıp şöyle buyurdu:-Ben ve yetime bakan, cennette böyleyiz." Ebu Davud, Sehl b. Said'den Rasu-lullah (s.a.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Ben ve yetime bakan cennet­te bu ikisi gibiyiz." Bu esnada, orta ve baş parmağının yanındaki parmağı­nı birleştirdi. Mukatil dedi ki: Kudame b. Mazun, Ümeyye b. Halefin ya­nında yetim idi. Hakkını vermiyordu. Bu ayet indi.

Yetime ikramda bulunmamak, ona iyiliği terketmek ve mirastaki hak­kını vermemektir.

"Mirası hak gözetmeksizin habire yiyorsunuz. Malı da pek çok seviyor­sunuz." Siz mirası çokça yiyorsunuz. Helâl veya haram nereden gelirse gelsin yiyorsunuz. Malı da çok aşırı bir şekilde seviyorsunuz.

Kısacası dünyayı ahirete tercih ediyorsunuz. Allah ise, ahiret için ça­lışmanızı, dünya sevgisi ve lezzetlerinde aşırılığı ve ileri gitmeyi terketme-nizi istiyor. [16]

 

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler

 

Ayetlerden şu hükümler çıkmaktadır:

1- İnsan, zenginlik ve fakirlik durumları ile alakalı düşüncesinde ya­nılgı içindedir. Zenginlik ve rızık bolluğu, ikrama, üstünlük ve seçilmişliğe delil olmadığı gibi, fakirlik de hor kılınmaya ve zelilliğe delil değildir.

Allah katında değerli olma veya hakir olma dünyadaki nasibin çoklu­ğu veya azlığı ile değildir. O'nun katında değerlilik, Allah'ın kuluna, ahiret nasibine götüren itaati ve başarıyı lütfetmesidir. Eğer dünyada da ona ge­niş nzık verirse ona da hamdedip şükreder.

Allah kulundan, sadece taat ve ahiret akibeti için çalışmasını istiyor. İnsan ise bunu istemiyor. Onu sadece, acil dünya menfaati ve orada tattığı, yaşadığı şeyler ilgilendiriyor.

2- Allah Tealâ önceki ifadeyi, insanın yanlış anlamasını red ve o dü­şüncesinden dolayı kınayıp azarlamak için "Hayır" sözü ile tekid etmiştir. Mesele zannedildiği gibi olmayıp, zenginlik fazilet, fakirlik de hor kılınmak değildir. Hem zenginlik hem de fakirlik, Allah'ın kazası ve takdiridir. Kula ise, fakirlik için de zenginlik için de Allah azze ve celle'ye hamdetmek dü­şer. Hadiste şöyle rivayet edildi: "Allah azze ve celle buyuruyor ki: Asla! Ben ikram ettiğime dünya çokluğu ile ikram etmem. Hor kıldığımı da azlığı ile hor kılmam. Taatimle ikram ettiğime ikram etmişimdir. Bana isyanla hor kıldığımı da hor kılmışımdır."[17]

3- Allah Tealâ insanların yapageldikleri şeylerden de sözetmiştir. Yeti­me iyiliği terketmeleri, onu mirasından mahrum bırakmaları, malını büyü­yüp de ellerinden alacaklar diye israf edip yemeleri, fakirlere yedirmeyi çok görmeleri, yetimlerin, kadınların ve çocukların mallarını baştan sona yiyip tüketmeleri, malı aşırı bir şekilde sevmeleri., gibi. Müşrikler kadınla­ra ve çocuklara miras vermiyorlardı. Onların mirasını kendi mirasları ile beraber, haklarını da kendi haklan ile beraber yiyorlardı. Malı helâl ha­ram ayırımı yapmadan topluyorlardı.

İşte, dünyada şimdi yaygın olan da budur. Hatta müslümanlar arasın­da bile. [18]

 

Dünyaya Düşkün Olan Ve Olmayan İnsanın Kıyamet Günü Durumları:

 

21- Hayır! Yer çarpılıp parça parça dağıtıldığı zaman,

22-  Melekler sıra sıra dizilip Rab-bin(in emri) geldiği zaman,

23-  O gün cehennem de getirilmiş­tir. İşte o gün insan düşünüp hatır­lar. Ama hatırlamaktan ona ne (fay­da) var!

24- Der ki: "Ah keşke! (Bu) hayatım için önceden bir şeyler göndermiş olsaydım!"

25- Artık o gün O'nun azabı gibi hiç kimse azap edemez.

27- Ey huzura kavuşmuş can!

28-  Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.

29- Haydi gir kullarımın arasına.

30- Gir cennetime.

 

Belagat:

 

"Haydi gir kullarımın arasına." cümlesinde Allah Tealâ'ya yapılan iza­fet kul için bir onurlandırmadır.[19]

 

Kelime ve İbareler:

 

"Hayır!" Yukarıda zikredilen kötü fiillere tepkidir. "Yer çarpılıp parça parça dağıtıldığı zaman" Üzerindeki bütün yapılar yıkılıp yok oluncaya kadar sallandığı zaman. Ardarda birbirine çarpılır da, dağlar ve tepeler toz duman olur, yer dümdüz olur. Buradaki dağıtılma, yüksek bir şeyin yı­kılıp düzlenmesidir. Bu cümledeki şartın cevabı ise "Artık o gün O'nun aza­bı gibi hiç kimse azap edemez." cümlesidir.

"Melekler" mertebelerine göre pek çok saf halinde "sıra sıra dizilip Rab-bin(in emri) geldiği," kudretinin ve kahrının alametleri belirdiği "zaman." "O gün cehennem de" gayb olmaktan çıkarılıp "getirilmiştir." "İşte o gün insan" masiyetlerini "düşünüp hatırlar." Veya öğüt alır. Çünkü çirkinliğini bil­mektedir. Yaptığına pişman olur. "Ama hatırlamaktan ona ne (fayda) var!" Vakit geçmiştir, artık hiçbir yararı yoktur. Bu, nefy manasında bir sorudur. Yani o hatırlama ona fayda vermez. Bu cümle ahirette tevbenin kabul edil­mediğine dair delildir. "Der ki: "Ah keşke! (Bu) hayatım için önceden bir şey­ler göndermiş olsaydım!" Keşke, dünya hayatında iken bu hayatım için ha­yır ve iman hazırlamış olsa idim.

"Artık o gün O'nun azabı gibi hiç kimse azap edemez. O'nun vuracağı bağı kimse vuramaz." Allah'ın azabını ve bağını kıyamet günü O'ndan baş­kası yapamaz. Emrin tümü O'ndadır. O'nun azabı gibi kimse azap edemez, O'nun bağı gibi bağ vuramaz. Bağ zincir ve kelepçelerle bağlamaktır.

"Ey huzura kavuşmuş can!" Bu cümle ona ölüm anında söylenir. Ey hak ile sabit, kesin inanan, emniyette olan, Allah'ı zikir ile mutmain olmuş mümin. Sevaba "Razı olmuş ve kendisinden" Allah katında ameli ile "razı olunmuş" iki özelliği de toplamış "bir halde" sevap, ikram ve iradesi, emri için "Rabbine dön." "Haydi gir kullarımın arasına" İkram edilmiş salih kullarımın zümresine katıl ve onlarla beraber "cennetimegir." [20]

 

Nüzul Sebebi:

 

İbni Ebi Hatim, Büreyde'den "Ey huzura kavuşmuş can!" ayetinin (27. ayet) Hamza hakkında indiğine dair bir rivayette bulunmuştur.

İbni Abbas'tan da şöyle rivayet etti: Peygamber (s.a.) şöyle buyurdu: "Rume kuyusunu, tatlı su içirmek için kim satın alır? Allah onu mağfiret etsin." Osman satın aldı. Buyurdu ki: "Bunu insanların su ihtiyacına vere­bilir misin?" Evet deyince Allah Tealâ Osman hakkında bu ayeti indirdi "Ey huzura kavuşmuş can!" [21]

 

Ayetler Arası İlişki:

 

Allah Tealâ insanların zenginlik ve fakirlik hakkındaki düşüncelerini ve dünyaya hırsla bağlanma, onu ahirete tercih etme, yardımı terketme, he­lâl haram ayırımı yapmadan mal toplama şeklindeki kötü işlerini reddedip, pişmanlığın artık fayda vermediği zamanda pişman olacaklarını beyan etti: "Der ki: "Ah keşke! (Bu) hayatım için önceden bir şeyler göndermiş olsay­dım!" Ahiret amel yeri değil, karşılık alma yeridir. Bunun peşinden de, Al­lah'a kullukta eksiklik yapanın kıyamet günündeki hasretini zikretti: "İşte o gün insan düşünüp hatırlar. Ama hatırlamaktan ona ne (fayda) var!"

Dünyaya düşkün insanın halini beyandan sonra Allah Tealâ ona te­nezzül etmeyen ihlâslı, tabii hali ile kemâl mertebelerine yükselen mümi­nin halini zikretti. Onun karşılığı Allah Tealâ'ya yakın olan salihlerle bera­ber cennetlere girmektir. [22]

 

Açıklaması:

 

"Hayır. Yer çarpılıp parça parça dağıtıldığı zaman" sizin bu söz ve davranışlarınıza yazıklar olsun. Dünyaya hırsınız, onun peşine düşmeniz, helâl haram ayırmadan her fırsatı değerlendirip mal toplamanız, hesap ve ceza yokmuş gibi davranmanız uygun değildir.

Kıyamet günü ve onda meydana gelecek korkutucu olaylar gelecek ve orada üç durum ortaya çıkacaktır: Yer parça parça dağıtılacak. Yani parça­lanıp ezilecek. Ard arda sallanacak, hareketlenecek. Dağlar savrulacak, yeryüzü dümdüz olacak insanlar kabirlerinden kalkacaklardır. Ayetin ifa­desinde, dağlar toz duman oluncaya kadar sarsıntının devam edeceğine işaret vardır.

"Melekler sıra sıra dizilip Rabbindn emri) geldiği zaman" Allah Tealâ kulları arasında hüküm vermek, ceza ve hesap ile ilgili emirlerini ve ahkâ­mını vermek için maniyeti bilinemeyen bir şekilde gelecek, kudretinin ayetleri ve kahrının eseri görülecektir. Melekler de saf saf dizilecekler. Bu da o günün ikinci özelliğidir.

"O gün cehennem de getirilmiştir." Önce gizlenmiş ve görünmez iken o gün bakanlara gösterilecektir. "O alevli ateş görecek kimseye apaçık göste­rildiği zaman." (Naziat, 79/36), "Cehennem de azgınlara açılıp gösterilmiş­tir." (Şuara, 26/91). Bu da, o günün özelliklerinin üçüncüsüdür.

"İşte o gün insan düşünüp hatırlar. Ama hatırlamaktan ona ne (fayda) var! Der ki: Ah keşke! (Bu) hayatım için önceden bir şeyler göndermiş olsay­dım!" O gün insan, dünyada önceden gönderdiği, küfür ve masiyetlere, yaptığı kötü işlere pişman olur ama, pişmanlık ona nasıl fayda versin ki? Yani fayda vermez. Vakit geçmiştir. Ölüm gelmeden önce hakkı düşünse idi, hatırlama ona fayda verecekti. O zaman, hatırlamasını açıklamak için der ki: Keşke, daimi ve baki olan ahiret hayatım için hayır ve amel-i salih hazırlasa idim. Ateş ehli için de cennet ehli için de artık hayat odur. Bu ayetin manasını "dünya hayatımda" şeklinde de anlamak mümkündür.

Razi dedi ki: Burada, Allah Tealâ'ya tevbeyi kabul etmenin aklen va­cip olmadığına delil vardır. Gerçekte ise, ayet bu konuyla ilgili değildir. Çünkü, tevbenin ahirette kabul edilmemesi, ye's halinde iman gibi, teklif yeri olan dünyada da kabul edilmeyeceğini göstermez.

"Artık o gün O'nun azabı gibi hiç kimse azap edemez. O'nun vuracağı bağı kimse vuramaz." Bu, "Yer çarpılıp parça parça dağıtıldığı zaman" cüm­lesindeki şartın cevabıdır. Yani o gün, Allah'ın azabı gibi kimse azap ede­mez. Allah'ın bağlaması gibi de kâfiri zincire ve kelepçeye kimse vuramaz.

Burada salih amele ve imana teşvik, küfür ve isyandan da korkutma vardır.

Bunun ardından, dünyadaki arzu, lezzet ve şehvetlerinden sıyrılan insanın durumu ve iyilerin müjdelerini zikretti: "Ey huzura kavuşmuş can! Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön. Haydi gir kullarımın arasına. Gir cennetime." Allah, zatı ile veya bir meleğin dilin­den müminlere şöyle der: Ey akidesinin doğruluğuna şüphe bulaştırma­mış, iman, hak ve Allah'ı tevhidde kesin imana ulaşmış nefis! Allah'ın kaza ve kaderine razı oldun. Dinin emirlerine bağlı kaldın. Ve kıyamet günü, Al­lah'ın zikri ile mutmain, inancında sebatkâr bir şekilde emniyetli, korkma­dan bir mümin olarak geliyorsun. Rabbinin sana vermiş olduğu sevabına, sana bağışladığı ikram göreceğin yere dön; dünyada yaptığına karşılık bu sevaptan ve Allah'ın hakkında verdiği hükmünden memnun olarak. Allah katında da memnun olunmuş olarak: "Allah bunlardan razı olmuştur. Bun­lar da O'ndan hoşnut olmuşlardır." (Beyyine, 98/8). Bu ise, kâmil insanla­rın sıfatıdır.

Salih kullar zümresine gir, onlarla beraber ol, onlarla beraber cenneti­me gir. İşte bu, daha ötesi olmayan bir lütuftur. Allah bizi onlardan kılsın.

Açık mana bu hükmün umumiliğidir. Çünkü itibar, bu ayetin iniş se­bebinin hususiliğine değil, lafzın umumiliğinedir. [23]

 

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler:

 

Ayetler şu hususlara işaret etmektedir:

1- Allah Tealâ insanları, dünyaya bağlandıklarından dolayı kınamış ve uyarmıştır. Böyle yapan, yerin savrulacağı ve pişmanlığın artık fayda et­meyeceği gün pişman olacaktır.

2- Allah Tealâ kıyamet gününü üç özellikle vasıflandırmıştır:

a) Yerin dağıtılması: Şiddetle sarsılıp ardarda, defalarca sallanması.

b) Allah'ın emri, kazası ve büyük ayetlerinin gelmesi, meleklerin saf saf olmaları. Şu ayette de bu zikredilmiştir: "Onlar Allah'ın buluttan gölge­ler içinde meleklerle birlikte kendilerine gelivermelerine ve işlerinin bitirili-vermesine mi bakıyorlar? Halbuki işler Allah'a döndürülür." (Bakara, 2/210).

c) Gizli kaldıktan sonra cehennemin insanlar için ortaya çıkarılıp, gös­terilmesi.

3- Kıyamet günü kâfir ibret alacak ve tevbe edecek. Ahiretin hesabına dünyaya hırsla sarılmasından da ders çıkaracak. Ama, tevbe artık fayda vermeyecek. Pişmanlık ve esef içinde şöyle diyecek: Keşke dünyada, şu ölü­mü olmayan ahiret hayatım için salih amel hazırlasa idim.

4- Allah'ın azabı gibi kimse azap edemez. Zincirlerle ve kelepçelerle Allah'ın bağlaması gibi kimse bağlayamaz. Bu ifade, hesap ve cezada mut­lak otoritenin Allah'a ait olduğunu, O'nun kabzası ve otoritesinden kimse­nin çıkamıyacağını ifade etmektedir.

5- İman, salih amel ve Allah'ın vaadine korku ve endişe olmadan iman ederek huzura kavuşan kişiye de şöyle denir: Rabbinin rızası ve cennetine dön, Allah'ın sana verdiği nimetlerinden razı olarak, yaptığın amellerinle Allah katında razı olunmuş olarak. Müfessirlerin belirttiğine göre bu hi­tap, ölüm anında veya ölüme hazırlık esnasındadır. Sözün tamamı şöyle­dir: Allah'ın salih kullan zümresine katıl. Bana yakın kullarımın, iyilerin yurdu olan cennetime gir. [24]



[1] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/489.

[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/489.

[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/489-490.

[4] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/490.

[5] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/491.

[6] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/491-492.

[7] İbni Kesir, IV/507.

[8] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/492-494.

[9] Razi, XXXI/161.

[10] Kurtubi, XX/41.

[11] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/494-495.

[12] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/496.

[13] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/496-497.

[14] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/497.

[15] el-Bahru'l-Muhit, VIII/470.

[16] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/497-499.

[17] Kurtubi, XX/52.

[18] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/499-500.

[19] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/501.

[20] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/501-502.

[21] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/502.

[22] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/502.

[23] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/503-504.

[24] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/504-505.