BELED SÛRESİ 2

Sûrenin Tanıtımı 2

İnsana Hayır Ve Şer Yollarının Gösterilmesi 3

İman İle Salih Amelin Birbirinden Ayrılmazlığı 4

Merhamet Ve Sabırla Tavsiyeleşmek. 4

Kölelik Ve Kur'an'ın Köleliğe Karşı Tavrı 4


BELED SÛRESİ

 

 

Kur'an'daki Sırası        : 90

Nüzul Sırası                 :31

Ayet Sayısı                  : 20

indiği Dönem               ; Mekke

 

Sûrenin Tanıtımı

 

Sûrede Kıyamette hesab vereceğini düşünmeksizin mallarıyla övünen ve böbürlenen­leri, meşakkat ve zorluğa karşı yan çizme tavrı sergileyenler kınanmaktadır. Sûrede, insa­nın hayır ile şerr arasında bîr seçim yapma kabiliyetinin varlığını ortaya koyar. Sabır ve merhamet ile, köle azat etme başta olmak üzre diğer ahlâki konularla ilgili tavsiyede bu­lunur ve iman etmeye teşvik eder. [1]

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

1-  Hayır; bu (Mekke) şehrine[2] yemin ederim.

2-  Ki sen bu şehre girmekte (burada yaşamaktasın[3].

3-  Babaya ve doğan çocuğa da[4]'.

4- Andolsun, biz İnsanı bir zorluk[5] içinde yarattık.

5-  O, hiç kimsenin kendisine asla güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

6-  (Gösteriş ve övünme için) "Ben birçok''[6]mal telef et­tim" diyor.

7-  Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?

8-  Biz ona iki göz vermedik mi?

9-  Bir dil ve iki dudak?

10-  Biz ona hayır ve şerr yollarını'[7] gösterdik.

 

Ayetlerde yemin, kınama, isbat etme yöntemleriyle mânâyı pekiştirme vardır. İnsa­nın fıtri karakterin deki zorluk ve meşakkatler ile gücüyle, malıyla Övünmesini, kimse­nin kendisini görmediğini ve ona güç getiremediğini sanması işleniyor. Oysa kendisine iki gözü, bir dili iki dudağı kendi aleyhine şahitlik etmesi ve serden hayrı ayni etmesi için veren Allah'dır.

Yine ona hayır ve şer yollarını açıklayan Allah'tır. İnsana düşen övünmemesi, bö­bürlenmemesi, hayra engel olmaması, yolların en doğru ve en güzelini tercih etmesidir.

Bazı müfessirler bu ayetlerin, Mekke önderlerinden ve zenginlerinden birinin Rasu-luliaira düşmanlık için harcadığı malla övünüp büyüklenmesiyle ilgili tutumu münase­betiyle indiğini rivayet ederler[8]. Rivayetin doğruluğu muhtemeldir. Ancak ayetlerin ıısIubu mutlak ve umumîdir. Belki de rivayet edilen bu tavır, böylesi bir öneri ve tavra karşı umumi bir kınamayı içeren ayetlerin nüzulü münasebetiyle olabilir. Bunu birçok ilgili konularda gürmek mümkündür.

"Andolsun, biz insanı bir zorluk içinde yarattık" ayeti Allah'ın insanı, sevilmeyen bir karakter üzere yarattığını ifade etmektedir. Kıır'an'da insanın yaratılışında bazı olumsuz karakterlerin bufunduğuna diar değişik ayetler vardır, örneğin Mearic sûresi­nin 19 ve 21. ayetleri; "Doğrusu insan hırslı ve (ve huysuz) yaratılmıştır. Kendisine kö­tülük dokundu mu sızlanır. Kendisine hayır dokundu mu yardım etmez (sıkı sıkı tutar)." Ve İsra süresinin 11. ayeti; "insan, hayra dua eder gibi, şerre dua etmekte (hayrı ister gibi şerri isfemekfe)dir, İnsan pek acelecidir". Ve Kehf süresinin 54. ayeti: "Andolsun, biz bu Kıır'an'da insanlara her çeşit misali türlü biçimlerde anlattık. Ama insan, tartış­maya herşeyden daha çok düşkündür". Adiyat sûresinin 6. ve 8. ayetleri; "(Bunlara an-dolsun)ki insan, Rabhİne karşı çok nankördür. Ve o da buna şahittir. Doğrusu o malı çok sever"

Ve Fecr süresinin 17. ve 20. ayetleri: "'Hayır, doğrusu siz (Allah'tan ikram bekliyor­sunuz. Ama kendiniz) yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksulu doyurmaya teşvik etmiyor­sunuz. Mirası hırsla yutuyorsunuz. Malı pekçok seviyorsunuz."

Görüldüğü gibi ayetler insanlara soru sorarak bu karakterleri nedeniyle onları kına­ma ve azarlama durumundadır. Allah'ın bu karakterlerle yarattığı insanı kınaması makul mudur? Görünen o ki Kuran'ın bu karakterleri kınaması ayellcrin siyak ve ruhunda bu­nu ilham etmesi, bu ayetlerin insanların kendi aralarındaki hitap şekillerinden adet edin­dikleri tarzlar olduğundan gerçek kastın bu sevilmeyen karakter ve ahlâka .sahip çoğu insanları kınamaktır. Buna, Allah'ın, insanların tümünü böyle yarattığı ya da Kuran'ın değişik vesilelerle kınadığı bu karakterleri kasıtlı olarak insanların fıtratında yarattığı anlamı yüklenmemelidir. Çünkü Allah bizim açıklamaya çalıştığımız ayetin ve benzer ayetlerin genelinde insanlara hayır ve şer, takva ve fücur yollarım açıkladığını ve onlara da bu ikisini ayırt etme kabiliyetini verdiğini açıklamaktadır. Benzer örneklerin verildiği önceki konularda insanların, hayrı veya şerri seçtiklerinden dolayı davranışlarından so­rumlu olacaklarını belirtmiştir. [9]

 

İnsana Hayır Ve Şer Yollarının Gösterilmesi

 

"Biz ona hayır ve şer yol/arını gösterdik" ayetinin tc'vilindc söylediklerimizin ya­nında bununia hayır ve şer arasında temyiz yapabilecek aklı insana verdiğini açıklama ihtimali de vardır. Ya da onunla Kur'an 'da ve Ncbevî davette fücur ve takva, hidayet ve dalâlet, hayır ve şerrin işaretlerinin beyânını ihtiva ihtimali bulunmaktadır. Açıkça gö­rüldüğü gibi insanın temyiz kabiliyetinden, ihtiyarından sorumluluk doğar. Her halü­kârda bu ayetlerin içeriği, bu ihtimali İçerisinde barındırmaktadır.

Biz "Biz ona iki göz vermedik mi? Bir dil ve iki dudak" ayetinin iki anlamı olduğu­nu zikretmiştik. Bu uzuvları insanda var eden Allah, onun fiillerine tanık olmasını, ha­yır ile şerr arasında bir ayrım yapmasını İstemiştir. İlk anlam başka ayetlerde açıkça zik­redilmektedir. Meselâ Nur sûresi 24. ayeti "O gün ki dilleri, elleri ve ayakları yaptıkla­rına şahitlik edecektir." Fussilct sûresi 20. ayeti: "Nihayet oraya vardıklarında kulakla­rı, gözleri ve derileri, yaptıkları işler hakkında aleyhlerine şahitlik ettiler." Zikredilen ayetlerin münasebetlerinin nesnel yorumunu sonra yapacağız.

Ayetler, bütünüyle uzun boyutlu güzel telkinleri, hem zorlu ve değişik yaratmayı hem de mal ve can ile övünme ve büyüklenme hakkında kınamayı içermektedir. Çünkü insan kendisine bir kötülüğün erişmeyeceğini veya kendine güç yetirmeye kimsenin muktedir olmayacağını sanmaktadır. Ve yine Allah'ın insana verdiği güç ve kabiliyetle­ri en güzel, en doğru, en faydalı işlerde kullanmasını hatırlatma da vardır. [10]

 

11-  Haydi[11] zor ve meşakkatli'[12] olanı aşın'[13].

12-  Zor ve meşakkatin ne oidıığunu sen nereden bilecek­sin.

13-  Bir köleyi azad etmektir[14].

14- Yahut açlık[15] gününde doyurmaktır.

15- Akraba [16]olan yetimi,

16- Yahut ihtiyaç sahibi yoksulu.

17-  Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden ol­mak.

18-  İşte bunlar, sağ yanın[17]i (kitabı sağından verilen) adamlarıdır'[18] (Ahirette kurtulanlardır.)

19-  Ayetlerimize (karşı) inkarcılar ise, onlar da sol yanın (kitabı solundan verilen) adamlarıdır (Ahirette hüsrana uğ­rayanlardır).

20- Onlara (kapıları) üzerlerine kilitlenecek bir ateş vardır!

 

"Iktehame" fiilindeki zamirin geçen ayetlerde kınanan insana râci olduğu açıklır. Bu itibarla ayetler bir Öncekiyle açıklama ve tamamlama yönünden bağlantılıdır. Nüfus sa­yısıyla, mal çokluğuyla övünmek yerine daha güzelini yapmak hususunda olumlu bir teşviki de içermektedir. O da zorlukları aşması, nefsinde bulunan kötü sıfatlardan kur­tulması, açlık günlerinde malını ihtiyaç sahibi akraba ve yetim yoksullara yedirmesi kö­lelere hürriyetini vererek harcamasını istemektedir. İkramlarda bulunan ve aynı zaman­da Allah'a iman eden, musibet ve bela anlarında mü'minlerlc dayanışma içine girerek sabreden, ihtiyaç sahihlerinin elinden tutan kimse ahirette yemin (sağ) ashabı olup kaza­nanlardandır. Allah'ın ayetlerini İnkâr edenler, güzel ahlâk ve eylemlerden uzaklaşan kimselere gelince, onlar hüsrana uğrayan şimal (sol) ashabından olanlardır. Onlar ateşe atılacak ve onun kapılan üzerlerine kapanarak arası ebedi sığınaklar! olacaktır.

Köleleri azad etmenin, yoksulları doyurmanın, yetimlere ihsanda bulunmanın ayetlerdc s in iri andırılmadı ğı görülmektedir. İnsana düşen bu güzel ahlâki işleri yapmaya başlamaktır. Fakat burada özellikle zikredilmesi, bütün dinleyenler tarafından kaçınıl­maz olarak görülen Önemli ahlâki hasletlerden olduğuna delalet etmektedir. Onu çok zorlu bir durum olarak tanımlaması ise, bunun tehlikesine işaret etmektedir. [19]

 

İman İle Salih Amelin Birbirinden Ayrılmazlığı

 

Ayetler, bu tehlikeli sıfatlarla denkleştiği görülmekle beraber Allah'a iman, merha­met ve sabrı biribirlerine tavsiyede mü'minlerin dayanışma ile birlikte olmalarının gere­ği vurgulanmaktadır. Bunun da Kur'an'ın art arda zikrettiği iman ile salih amelin birbi­rinden ayrılmazlığını te'kid ettiği görülmektedir. Ahirette sadece hayır işleri sahibini kurtarmayacaktır; çünkü Allah'a iman etmemiş ve O'na karşı görevlerini yerine getir­memiştir. Bazı Kur'anî ayetler buna dikkat çeker. Meselâ Hud sûresi 15-16. ayetler bu hususu şöyle açıklar: "Kimler dünya hayatını ve süsünü isterse onlara orada ki amelle­rinim karsılığınjı tam veririz ve onlar orada hiçbir eksikliğe uğratılmazlar. Ama onlar öyle kimselerdir ki ahirette onlar için ateşten başka bir şey yoktur. Ve yaptıklarıma hepsi orada boşa çıkmıştır. Amelleri hep batıl olmuştur". Bunun hikmetini açıklamış­tık.

Ayetlerin insanda görülen çirkin mizaçları kınadığı açıktır. Bu nedenle onu güzel ahlâkî davranış biçimi edinmeye teşvik ederken, Allah'a da İman etmesini güçlü bir us-lubla belirtmekte, devamlı bir telkini içermektedir. [20]

 

Merhamet Ve Sabırla Tavsiyeleşmek

 

Asr sûresinin tefsirinde hakkı ve sabrı tavsiye etmenin ihtiva ettiği İslam toplumuna umûm bir faydayı ve güçlü telkini açıklamıştık. Burada "merhamet" kelimesi Asr süre­sindeki "hak" kelimesinin yerine geldi. Bunda da tamamlayıcı, kapsamlı, güzel bir du­rum bulunmaktadır. Sabrı ve hakkı tavsiye etmek; insanların birbirleriyle ilişkilerinde güzel davranma, kin, nefret, saldırı ve düşmanlığı yasaklama ve ortadan kaldırma nede­nidir. Musibetler, facialar önünde zayıf düşmemelerine vesiledir. Merhametle tavsiye etmek de; fakirlerle zenginlerin, zayıflarla güçlülerin dayanıştığı bir topluma dönüştür­mek için zorluk dolu, zaruri bir sosyal olgudur. Çünkü Kur'anî emir, miislümanlara kendi aralarında merhametle tavsiye etmelerini ve bu konuda dayanışmalarını gerekli kılıyor. Toplumsal fikir ve tavsiye sonucunda güçlü ve zenginler fakir ve zayıflara mer­hamet edecektir. Eğer zenginler bunu kendilerinde hissetmezlerse toplumda fakir, umutsuz, zayıf, miskin kimselerin; katı kalpli, bencil kimselerin zulmüne maruz kalma­sına veya mahrum bırakılmasına ya da eriyip gitmesine neden olacaktır. [21]

 

Kölelik Ve Kur'an'ın Köleliğe Karşı Tavrı

 

Bu ayetlerde köleyi azad etmek ve ona teşvik etmek konusuna işaret etmesi muna.sebeliyle ilk defa diyoruz ki: Peygamber (s) döneminde ve öncesinde ber yerde kölelik ku­rumu bulunmaktaydı Bu sadece Arap toplumuna has değildi. Kur'an'da zikredilen deği­şik ayetler, onlar hakkında çoğu durumları içermektedir. Köle, sahibi tarafından alınan, satılan, bağışlanan, ortak kılınan, üretilen bir mal gibiydi. Köic kadınların, çocukları hür olsun diye efendileri ile akid olmaksızın yatıp kalkmaları alışık durumlardandı. Köle er­kek ve kadınların evlenmeleri sonucunda meydana gelen çocuklar ise köle olmaya de­vam ederdi[22]. Kur'an, kölelik durumunu gerçek bir yaklaşımla tedavi etti. Ona iyi mu­amele edilmesini; değişik yöntem ve vesilelerle azad edilmesini teşvik etti. Esirler için fidye ve karşılıksız iyilik etme yoluyla esaretin ilga edilmesi prensibini getirdi. Arablâr-da köleliğin kaynağı başka durumlar olmakla birlikte çoğu zaman savaş esirleriydi. Ge­lecek konularda buna dikkat çekecek ve açıklayacağız.

Sûrede güçlü bir üslûpla, köleyi âzad etmeye teşvik edilmesinin zikredilmesi ve bi­zim açıklamasını yaptığımız ayetlerin gelmesi, İslam davasının basından heri gerçekle var olan köleliği ıslah etmeyi amaçladığına delildir. Bunun en hayırlısı azad etmek ve hür bırakmakîır. Köle azad etmek; insanlar arasında eşitliği "temin eden", ırkî ve sinıl-sal üstünlüğü ortadan kaldıran, içtimaî ve ahlâkî değerleri taşıyan, adaiet. hak ve hayrın temsilcisi bu davetin hedefleriyle de uyumludur. Değişik durumlarda ve ilk nüzuldan beri Kuranı ayetler bunu içermiştir. [23]

 

 

 



[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/347.

[2] -Beled Müfessirlerin çoğunluğuna göre burada kastedilen Mek­ke'dir.

[3] Hill Bu kelimenin yorumuyla ilgili müfessirlerin görüşleri farklıdır.

a) İkamet etmek; Buna göre ayet Peygamber (s)'in İçerisinde yaşadığı ve peygamber olarak gönderildiği Mekke emilmektedir.

b)  Plaramın zıddı olan helal kılma: Ayet zulmedilmesi haram olan o bölge (Mekke)'de Peygamber (s) ve müminlere işkence etmeyi, onları yurtla­rından çıkartmayı ve Allah'ın davetini engellemeyi helal sayan Mekke halkı­nı kınamaktadır.

c) Peygamber'in başkalarının aksine, Mekke'de yaptığı savaş helaldir. Sûrenin başladığı bölümün anlamıyla uyumlu olduğu için biz ilk mânâyı ter­cih ediyoruz Allah, Peygamberin ikamet etmesi ve peygamber olarak gönderilmcsi dolayısıyla Allah'ın şereflendirdiği Mekke'ye yemin etmektedir. Üçüncü görüşü müfessirlerin çoğunluğu birbirlerinden naklen zikretmişler­dir. Ne varki biz bu görüşte bir tuhaflık görüyoruz. Zira Allah'ın Mekke'de Peygamber (s)'e savaş izni vermesi Mekke'nin fethi sırasında hicri X. yılda gerçekleşmiştir. Bu sûre ile o hâdise arasında çok uzun yıllar vardır.

[4] Ve Validin ve veled Müfessirlerin belirttiklerine göre; Burada muhtemelen Adem ve zürriyeti kastedilmiştir. Ayrıca mânânın genel olması (bütün baba ve evlatları içermesi) ihtimali vardır. Bizim görüşümüze göre birinci mânâ daha doğrudur.

[5] Kebed Meşakkat ve zorluk demektir. Bu kelimenin geçtiği ayet. muhtemelen insanın meşakkat ve zorluk içindeki tabiatını beyan etmiştir. Zor­luklara karşı kendisine yardım eden insandaki kuvvetlerle ilgili olması da mümkündür. Ayetin hayatta insanı saran ve onu yorgunluk ve strese iten sı­kıntıları açıklama ihtimali de vardır. Daha sonraki ayetlerin de gösterdiği gibi birinci ihtimal daha kuvvetlidir. Bazı müfessirler ''insana has olan ayak üstün­de dik olarak yaratılma" anlamındadır, demişlerdir ki bu uzak bir ihtimaldir.

[6] Liıhedett Çok ve birikmiş olarak, demektir.

[7] en-Necdeyn İki yol, demektir. Burada hayr ve şerr yolları kas­tedilmiştir. Müfessirlerin çoğunluğu bu görüştedir.

"Vehedcynâhu'' (Ona hi­dayet ettik) cümlesi burada ''ona açıkladık1' anlamındadır.

[8] Bkz. Tabersi'nin Mecmau'i-Beyan isimli tefsiri.

[9] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/349-350.

[10] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/350-351.

[11] Fe la Müfessırler bu kelime için iki ihtimal olduğunu söylerriişler-dir. a)Teşvik edatı olan (hcilâ) anlamındadır, b) Olumsuzluk (ncfiy) edalıdır. Her iki ihtimal de doğru olabilir, sözün akışı ile daha fazla uyumlu olduğun­dan dolayı biz birinci görüşü tercih ediyoruz.

Fe la Müfessırler bu kelime için iki ihtimal olduğunu söylerriişler-dir. a)Teşvik edatı olan (hcilâ) anlamındadır, b) Olumsuzluk (ncfiy) edalıdır. Her iki ihtimal de doğru olabilir, sözün akışı ile daha fazla uyumlu olduğun­dan dolayı biz birinci görüşü tercih ediyoruz.

[12] el-'Akabe Tepe anlamındadır. Zor ve meşakkatli mânâsına gelebilir bilir. Bazı müiessırlcr bunun cehennemde bir vadi olduğunu rivayet etmişlerdir. Biz zor ve meşakkat anlamını tercih ediyoruz.

[13] Iktehame Kuvvetle ileri atıldı, zor bir işe hücum etti, sıçradı ve onu geçti, başardı demektir.

[14] Fekku Rakabeh Köle azad etmek anlamındadır.

[15] Mesğabeh Aç, demektir.

[16] Mekrabeh Akrabalar, demektir.

[17] Ashâbıt' l-Meymeneh "Ashabu'l yemin" demektir ki bunlar ahirette kurtuluşa erenlerdir.

[18] Ashabıd-Meş'emch Ashabu'ş-Şimal, demektir. "Ahi-rette hüsrana uğrayanlar" anlamındadır.

[19] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/352-353.

[20] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/353.

[21] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/353.

[22] Bkz: Bi'seiten Önce Peygamber Dönemi ve Toplumu adlı kitabımız, sh: 230-36.

[23] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/353-354.