İnsana Hayır Ve Şer Yollarının Gösterilmesi
İman İle Salih Amelin Birbirinden Ayrılmazlığı
Merhamet Ve Sabırla Tavsiyeleşmek
Kölelik Ve Kur'an'ın Köleliğe Karşı Tavrı
Kur'an'daki Sırası :
90
Nüzul Sırası :31
Ayet Sayısı : 20
indiği Dönem ; Mekke
Sûrede
Kıyamette hesab vereceğini düşünmeksizin mallarıyla
övünen ve böbürlenenleri, meşakkat ve zorluğa karşı yan çizme tavrı
sergileyenler kınanmaktadır. Sûrede, insanın hayır ile şerr
arasında bîr seçim yapma kabiliyetinin varlığını ortaya koyar. Sabır ve
merhamet ile, köle azat etme başta olmak üzre diğer
ahlâki konularla ilgili tavsiyede bulunur ve iman etmeye teşvik eder. [1]
Rahman ve Rahim olan
Allah'ın adıyla
1- Hayır; bu (Mekke) şehrine[2] yemin
ederim.
2- Ki sen bu şehre girmekte (burada yaşamaktasın[3].
3- Babaya ve doğan çocuğa da[4]'.
4- Andolsun, biz İnsanı bir zorluk[5]
içinde yarattık.
5- O, hiç kimsenin kendisine asla güç
yetiremeyeceğini mi sanıyor?
6- (Gösteriş ve övünme için) "Ben birçok''[6]mal
telef ettim" diyor.
7- Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?
8- Biz ona iki göz vermedik mi?
9- Bir dil ve iki dudak?
10- Biz ona hayır ve şerr
yollarını'[7]
gösterdik.
Ayetlerde yemin,
kınama, isbat etme yöntemleriyle mânâyı pekiştirme
vardır. İnsanın fıtri karakterin deki zorluk ve meşakkatler ile gücüyle,
malıyla Övünmesini, kimsenin kendisini görmediğini ve ona güç getiremediğini
sanması işleniyor. Oysa kendisine iki gözü, bir dili iki dudağı kendi aleyhine
şahitlik etmesi ve serden hayrı ayni etmesi için veren Allah'dır.
Yine ona hayır ve şer
yollarını açıklayan Allah'tır. İnsana düşen övünmemesi, böbürlenmemesi, hayra
engel olmaması, yolların en doğru ve en güzelini tercih etmesidir.
Bazı müfessirler bu
ayetlerin, Mekke önderlerinden ve zenginlerinden birinin Rasu-luliaira düşmanlık için harcadığı malla övünüp
büyüklenmesiyle ilgili tutumu münasebetiyle indiğini rivayet ederler[8].
Rivayetin doğruluğu muhtemeldir. Ancak ayetlerin ıısIubu
mutlak ve umumîdir. Belki de rivayet edilen bu tavır, böylesi bir öneri ve
tavra karşı umumi bir kınamayı içeren ayetlerin nüzulü münasebetiyle olabilir.
Bunu birçok ilgili konularda gürmek mümkündür.
"Andolsun, biz insanı bir zorluk içinde yarattık" ayeti
Allah'ın insanı, sevilmeyen bir karakter üzere yarattığını ifade etmektedir. Kıır'an'da insanın yaratılışında bazı olumsuz karakterlerin
bufunduğuna diar değişik
ayetler vardır, örneğin Mearic sûresinin 19 ve 21.
ayetleri; "Doğrusu insan hırslı ve (ve huysuz) yaratılmıştır. Kendisine kötülük
dokundu mu sızlanır. Kendisine hayır dokundu mu yardım etmez (sıkı sıkı tutar)." Ve İsra
süresinin 11. ayeti; "insan, hayra dua eder gibi, şerre dua etmekte (hayrı
ister gibi şerri isfemekfe)dir,
İnsan pek acelecidir". Ve Kehf süresinin 54.
ayeti: "Andolsun, biz bu Kıır'an'da
insanlara her çeşit misali türlü biçimlerde anlattık. Ama insan, tartışmaya herşeyden daha çok düşkündür". Adiyat
sûresinin 6. ve 8. ayetleri; "(Bunlara an-dolsun)ki insan, Rabhİne karşı çok nankördür. Ve o da buna şahittir. Doğrusu
o malı çok sever"
Ve Fecr
süresinin 17. ve 20. ayetleri: "'Hayır, doğrusu siz (Allah'tan ikram
bekliyorsunuz. Ama kendiniz) yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksulu doyurmaya
teşvik etmiyorsunuz. Mirası hırsla yutuyorsunuz. Malı pekçok
seviyorsunuz."
Görüldüğü
gibi ayetler insanlara soru sorarak bu karakterleri nedeniyle onları kınama ve
azarlama durumundadır. Allah'ın bu karakterlerle yarattığı insanı kınaması
makul mudur? Görünen o ki Kuran'ın bu karakterleri kınaması ayellcrin
siyak ve ruhunda bunu ilham etmesi, bu ayetlerin insanların kendi aralarındaki
hitap şekillerinden adet edindikleri tarzlar olduğundan gerçek kastın bu
sevilmeyen karakter ve ahlâka .sahip çoğu insanları kınamaktır. Buna, Allah'ın,
insanların tümünü böyle yarattığı ya da Kuran'ın
değişik vesilelerle kınadığı bu karakterleri kasıtlı olarak insanların
fıtratında yarattığı anlamı yüklenmemelidir. Çünkü Allah bizim açıklamaya
çalıştığımız ayetin ve benzer ayetlerin genelinde insanlara hayır ve şer, takva
ve fücur yollarım açıkladığını ve onlara da bu ikisini ayırt etme kabiliyetini
verdiğini açıklamaktadır. Benzer örneklerin verildiği önceki konularda
insanların, hayrı veya şerri seçtiklerinden dolayı davranışlarından sorumlu
olacaklarını belirtmiştir. [9]
"Biz ona hayır ve
şer yol/arını gösterdik" ayetinin tc'vilindc
söylediklerimizin yanında bununia hayır ve şer
arasında temyiz yapabilecek aklı insana verdiğini açıklama ihtimali de vardır. Ya da onunla Kur'an 'da ve Ncbevî davette fücur ve takva, hidayet ve dalâlet, hayır ve
şerrin işaretlerinin beyânını ihtiva ihtimali bulunmaktadır. Açıkça görüldüğü
gibi insanın temyiz kabiliyetinden, ihtiyarından sorumluluk doğar. Her halükârda
bu ayetlerin içeriği, bu ihtimali İçerisinde barındırmaktadır.
Biz "Biz ona iki
göz vermedik mi? Bir dil ve iki dudak" ayetinin iki anlamı olduğunu
zikretmiştik. Bu uzuvları insanda var eden Allah, onun fiillerine tanık
olmasını, hayır ile şerr arasında bir ayrım
yapmasını İstemiştir. İlk anlam başka ayetlerde açıkça zikredilmektedir.
Meselâ Nur sûresi 24. ayeti "O gün ki dilleri, elleri ve ayakları yaptıklarına
şahitlik edecektir." Fussilct sûresi 20. ayeti:
"Nihayet oraya vardıklarında kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları
işler hakkında aleyhlerine şahitlik ettiler." Zikredilen ayetlerin münasebetlerinin
nesnel yorumunu sonra yapacağız.
Ayetler,
bütünüyle uzun boyutlu güzel telkinleri, hem zorlu ve değişik yaratmayı hem de
mal ve can ile övünme ve büyüklenme hakkında kınamayı içermektedir. Çünkü insan
kendisine bir kötülüğün erişmeyeceğini veya kendine güç yetirmeye kimsenin
muktedir olmayacağını sanmaktadır. Ve yine Allah'ın insana verdiği güç ve
kabiliyetleri en güzel, en doğru, en faydalı işlerde kullanmasını hatırlatma
da vardır. [10]
11- Haydi[11] zor ve
meşakkatli'[12] olanı aşın'[13].
12- Zor ve meşakkatin ne oidıığunu
sen nereden bileceksin.
13- Bir köleyi azad
etmektir[14].
14- Yahut
açlık[15]
gününde doyurmaktır.
15- Akraba [16]olan
yetimi,
16- Yahut
ihtiyaç sahibi yoksulu.
17- Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine
tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak.
18- İşte bunlar, sağ yanın[17]i
(kitabı sağından verilen) adamlarıdır'[18] (Ahirette kurtulanlardır.)
19- Ayetlerimize (karşı) inkarcılar ise, onlar da
sol yanın (kitabı solundan verilen) adamlarıdır (Ahirette
hüsrana uğrayanlardır).
20- Onlara
(kapıları) üzerlerine kilitlenecek bir ateş vardır!
"Iktehame" fiilindeki zamirin geçen ayetlerde kınanan
insana râci olduğu açıklır.
Bu itibarla ayetler bir Öncekiyle açıklama ve tamamlama yönünden bağlantılıdır.
Nüfus sayısıyla, mal çokluğuyla övünmek yerine daha güzelini yapmak hususunda
olumlu bir teşviki de içermektedir. O da zorlukları aşması, nefsinde bulunan
kötü sıfatlardan kurtulması, açlık günlerinde malını ihtiyaç sahibi akraba ve
yetim yoksullara yedirmesi kölelere hürriyetini vererek harcamasını
istemektedir. İkramlarda bulunan ve aynı zamanda Allah'a iman eden, musibet ve
bela anlarında mü'minlerlc dayanışma içine girerek
sabreden, ihtiyaç sahihlerinin elinden tutan kimse ahirette
yemin (sağ) ashabı olup kazananlardandır. Allah'ın ayetlerini İnkâr edenler,
güzel ahlâk ve eylemlerden uzaklaşan kimselere gelince, onlar hüsrana uğrayan
şimal (sol) ashabından olanlardır. Onlar ateşe atılacak ve onun kapılan
üzerlerine kapanarak arası ebedi sığınaklar! olacaktır.
Köleleri
azad etmenin, yoksulları doyurmanın, yetimlere
ihsanda bulunmanın ayetlerdc s in iri andırılmadı ğı görülmektedir. İnsana düşen bu güzel ahlâki işleri
yapmaya başlamaktır. Fakat burada özellikle zikredilmesi, bütün dinleyenler
tarafından kaçınılmaz olarak görülen Önemli ahlâki hasletlerden olduğuna
delalet etmektedir. Onu çok zorlu bir durum olarak tanımlaması ise, bunun
tehlikesine işaret etmektedir. [19]
Ayetler, bu tehlikeli
sıfatlarla denkleştiği görülmekle beraber Allah'a iman, merhamet ve sabrı biribirlerine tavsiyede mü'minlerin
dayanışma ile birlikte olmalarının gereği vurgulanmaktadır. Bunun da Kur'an'ın art arda zikrettiği iman ile salih
amelin birbirinden ayrılmazlığını te'kid ettiği görülmektedir.
Ahirette sadece hayır işleri sahibini
kurtarmayacaktır; çünkü Allah'a iman etmemiş ve O'na karşı görevlerini yerine
getirmemiştir. Bazı Kur'anî ayetler buna dikkat
çeker. Meselâ Hud sûresi 15-16. ayetler bu hususu
şöyle açıklar: "Kimler dünya hayatını ve süsünü isterse onlara orada ki
amellerinim karsılığınjı tam veririz ve onlar orada
hiçbir eksikliğe uğratılmazlar. Ama onlar öyle kimselerdir ki ahirette onlar için ateşten başka bir şey yoktur. Ve
yaptıklarıma hepsi orada boşa çıkmıştır. Amelleri hep batıl olmuştur".
Bunun hikmetini açıklamıştık.
Ayetlerin
insanda görülen çirkin mizaçları kınadığı açıktır. Bu nedenle onu güzel ahlâkî
davranış biçimi edinmeye teşvik ederken, Allah'a da İman etmesini güçlü bir us-lubla belirtmekte, devamlı bir telkini içermektedir. [20]
Asr
sûresinin tefsirinde hakkı ve sabrı tavsiye etmenin ihtiva ettiği İslam
toplumuna umûm bir faydayı ve güçlü telkini açıklamıştık. Burada
"merhamet" kelimesi Asr süresindeki
"hak" kelimesinin yerine geldi. Bunda da tamamlayıcı, kapsamlı, güzel
bir durum bulunmaktadır. Sabrı ve hakkı tavsiye etmek; insanların
birbirleriyle ilişkilerinde güzel davranma, kin, nefret, saldırı ve düşmanlığı
yasaklama ve ortadan kaldırma nedenidir. Musibetler, facialar önünde zayıf
düşmemelerine vesiledir. Merhametle tavsiye etmek de; fakirlerle zenginlerin,
zayıflarla güçlülerin dayanıştığı bir topluma dönüştürmek için zorluk dolu,
zaruri bir sosyal olgudur. Çünkü Kur'anî emir, miislümanlara kendi aralarında merhametle tavsiye
etmelerini ve bu konuda dayanışmalarını gerekli kılıyor. Toplumsal fikir ve
tavsiye sonucunda güçlü ve zenginler fakir ve zayıflara merhamet edecektir.
Eğer zenginler bunu kendilerinde hissetmezlerse toplumda fakir, umutsuz, zayıf,
miskin kimselerin; katı kalpli, bencil kimselerin zulmüne maruz kalmasına veya
mahrum bırakılmasına ya da eriyip gitmesine neden
olacaktır. [21]
Bu ayetlerde köleyi azad etmek ve ona teşvik etmek konusuna işaret etmesi muna.sebeliyle ilk defa diyoruz
ki: Peygamber (s) döneminde ve öncesinde ber yerde
kölelik kurumu bulunmaktaydı Bu sadece Arap toplumuna has değildi. Kur'an'da zikredilen değişik ayetler, onlar hakkında çoğu
durumları içermektedir. Köle, sahibi tarafından alınan, satılan, bağışlanan,
ortak kılınan, üretilen bir mal gibiydi. Köic
kadınların, çocukları hür olsun diye efendileri ile akid
olmaksızın yatıp kalkmaları alışık durumlardandı. Köle erkek ve kadınların
evlenmeleri sonucunda meydana gelen çocuklar ise köle olmaya devam ederdi[22]. Kur'an, kölelik durumunu gerçek bir yaklaşımla tedavi etti.
Ona iyi muamele edilmesini; değişik yöntem ve vesilelerle azad
edilmesini teşvik etti. Esirler için fidye ve karşılıksız iyilik etme yoluyla
esaretin ilga edilmesi prensibini getirdi. Arablâr-da
köleliğin kaynağı başka durumlar olmakla birlikte çoğu zaman savaş esirleriydi.
Gelecek konularda buna dikkat çekecek ve açıklayacağız.
Sûrede
güçlü bir üslûpla, köleyi âzad etmeye teşvik
edilmesinin zikredilmesi ve bizim açıklamasını yaptığımız ayetlerin gelmesi,
İslam davasının basından heri gerçekle var olan köleliği ıslah etmeyi
amaçladığına delildir. Bunun en hayırlısı azad etmek
ve hür bırakmakîır. Köle azad
etmek; insanlar arasında eşitliği "temin eden", ırkî ve sinıl-sal üstünlüğü ortadan kaldıran, içtimaî ve ahlâkî
değerleri taşıyan, adaiet. hak ve hayrın temsilcisi
bu davetin hedefleriyle de uyumludur. Değişik durumlarda ve ilk nüzuldan beri Kuranı ayetler bunu içermiştir. [23]
[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/347.
[2] eî-Beled
Müfessirlerin çoğunluğuna göre burada kastedilen Mekke'dir.
[3] Hill Bu kelimenin yorumuyla
ilgili müfessirlerin görüşleri farklıdır.
a) İkamet etmek; Buna
göre ayet Peygamber (s)'in İçerisinde yaşadığı ve peygamber olarak gönderildiği
Mekke emilmektedir.
b) Plaramın zıddı olan
helal kılma: Ayet zulmedilmesi haram olan o bölge (Mekke)'de Peygamber (s) ve
müminlere işkence etmeyi, onları yurtlarından çıkartmayı ve Allah'ın davetini
engellemeyi helal sayan Mekke halkını kınamaktadır.
c) Peygamber'in
başkalarının aksine, Mekke'de yaptığı savaş helaldir. Sûrenin başladığı bölümün
anlamıyla uyumlu olduğu için biz ilk mânâyı tercih ediyoruz Allah, Peygamberin
ikamet etmesi ve peygamber olarak gönderilmcsi
dolayısıyla Allah'ın şereflendirdiği Mekke'ye yemin etmektedir. Üçüncü görüşü
müfessirlerin çoğunluğu birbirlerinden naklen zikretmişlerdir. Ne varki biz bu görüşte bir tuhaflık görüyoruz. Zira Allah'ın
Mekke'de Peygamber (s)'e savaş izni vermesi Mekke'nin fethi sırasında hicri X.
yılda gerçekleşmiştir. Bu sûre ile o hâdise arasında çok uzun yıllar vardır.
[4] Ve Validin ve mâ veled Müfessirlerin
belirttiklerine göre; Burada muhtemelen Adem ve zürriyeti kastedilmiştir.
Ayrıca mânânın genel olması (bütün baba ve evlatları içermesi) ihtimali vardır.
Bizim görüşümüze göre birinci mânâ daha doğrudur.
[5] Kebed Meşakkat ve zorluk
demektir. Bu kelimenin geçtiği ayet. muhtemelen
insanın meşakkat ve zorluk içindeki tabiatını beyan etmiştir. Zorluklara karşı
kendisine yardım eden insandaki kuvvetlerle ilgili olması da mümkündür. Ayetin
hayatta insanı saran ve onu yorgunluk ve strese iten sıkıntıları açıklama
ihtimali de vardır. Daha sonraki ayetlerin de gösterdiği gibi birinci ihtimal
daha kuvvetlidir. Bazı müfessirler ''insana has olan ayak üstünde dik olarak
yaratılma" anlamındadır, demişlerdir ki bu uzak bir ihtimaldir.
[6] Liıhedett Çok ve birikmiş
olarak, demektir.
[7] en-Necdeyn İki yol,
demektir. Burada hayr ve şerr
yolları kastedilmiştir. Müfessirlerin çoğunluğu bu görüştedir.
"Vehedcynâhu'' (Ona hidayet ettik) cümlesi burada ''ona
açıkladık1' anlamındadır.
[8] Bkz. Tabersi'nin
Mecmau'i-Beyan isimli tefsiri.
[9] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/349-350.
[10] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/350-351.
[11] Fe la Müfessırler
bu kelime için iki ihtimal olduğunu söylerriişler-dir. a)Teşvik edatı olan (hcilâ)
anlamındadır, b) Olumsuzluk (ncfiy) edalıdır. Her iki
ihtimal de doğru olabilir, sözün akışı ile daha fazla uyumlu olduğundan dolayı
biz birinci görüşü tercih ediyoruz.
Fe la Müfessırler bu kelime
için iki ihtimal olduğunu söylerriişler-dir. a)Teşvik edatı olan (hcilâ)
anlamındadır, b) Olumsuzluk (ncfiy) edalıdır. Her iki
ihtimal de doğru olabilir, sözün akışı ile daha fazla uyumlu olduğundan dolayı
biz birinci görüşü tercih ediyoruz.
[12] el-'Akabe Tepe anlamındadır. Zor ve meşakkatli
mânâsına gelebilir bilir. Bazı müiessırlcr bunun
cehennemde bir vadi olduğunu rivayet etmişlerdir. Biz zor ve meşakkat anlamını
tercih ediyoruz.
[13] Iktehame Kuvvetle ileri
atıldı, zor bir işe hücum etti, sıçradı ve onu geçti, başardı demektir.
[14] Fekku Rakabeh
Köle azad etmek anlamındadır.
[15] Mesğabeh Aç, demektir.
[16] Mekrabeh Akrabalar,
demektir.
[17] Ashâbıt' l-Meymeneh "Ashabu'l
yemin" demektir ki bunlar ahirette kurtuluşa
erenlerdir.
[18] Ashabıd-Meş'emch
Ashabu'ş-Şimal, demektir. "Ahi-rette hüsrana
uğrayanlar" anlamındadır.
[19] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/352-353.
[20] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/353.
[21] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/353.
[22] Bkz: Bi'seiten
Önce Peygamber Dönemi ve Toplumu adlı kitabımız, sh:
230-36.
[23] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/353-354.