Bu surenin yirmi bir (21) ayet olduğunda ihtilaf yoktur. Mek-kî mi, Medenî mi olduğunda ihtilaf edilmiştir. Cumhur'a göre Mekkî Ali bin Ebi Talha'ya göre Medenîdir. Bazıları «Bir kısmı Mekkî, bir kısmı MedenVdir» demişlerdir. Kelimeleri 71, harfleri 310'dur.
Bu ayetin sebebi nüzulünde de ihtilaf vardır. Cumhur'a göre Hz. Ebubekir Sıddık hakkında nazil olmuştur. Nitekim sahih se-nedlerle İbn Mesud, İbn Abbas ve diğer sahabe ve tabiin tefsirci-lerinden de böyle rivayet edilmiştir. Süddi, «Bu ayet Ebu'd-Dehda eUEnsari hakkında nazil oldu» diyor. Şöyle ki: «Bir münafığın evinde bir hurma ağacı vardı. Bu hurma ağacından o münafığın komşusu olan yetimlerin evine yaş hurmalar düşüyordu. O münafık da hurmaları o yetimlerden atıyordu. Rasûl-ü Ekrem kendisine: «O hurmaları yetimlere bırak. Onun yerine sana cennette bir yer olsun» dedi. Münafık, Rasûlullah'ın bu teklifini kabul etmedi. Bunun üzerine Ebu Dehda bu bahçeyi, bu evi duvarlânyla beraber o münafıktan satın aldı ve Rasûlullah'a: «Ben cennetteki yer karşılığında bu evi hurma ağacıyla beraber o fakirlere hediye ediyorum» dedi. Rasûl-ü Ekrem de «Yap bunu» dedi. O da onu hediye etti. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.
Alusi, tbn Abbas'tan zayıf bir senedle rivayet ettiğini, Suyu-ti'nin de böyle dediğini kaydetmektedir.
Bazıları «Takva sahibi ondan uzaklaştırılır» ayetinin Hz. Ebubekir hakkında nazil olduğunu söylemiştir. Diğer ayetler hakkında sükût edilmiştir. Bazı tefsircilerden bunun üzerinde ittifak edildiği nakledilmiştir. Bazı Şüler ise bu ayetin Hz. Ali hakkında nazil olduğu iddiasını ileri sürmüşlerdir. Hz. Ali hakkında nazil olan ayetin açıklaması ileride gelecektir. [1]
Rahman ve Rahim ol an Allah'ın adıyla
1- Örttüğü zaman geceye,
2- Ortaya çıkıp göründüğü zaman gündüze,
3- Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki,
4- Sîzin çalışmanız çeşitlidir.
5- Kim cömertçe verir ve sakınırsa,
6- Ve en güzel sözü doğrul arsa,
7- Biz de ona kolayı hazırlar, onda başarılı kılarız.
8 - Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse,
9- Ve en güzel olanı yalanlarsa,
10- Biz de ona zor olanı kolaylaştırırız.
11- O helak olduğu zaman malı kendisine hiçbir fayda veremez.
12- Muhakkak ki bize ait olan (hidayet) yol göstermedir.
13- Muhakkak ki ahiret de dünya da bizimdir.
14- (Ey insanoğlu! Ben) sizi alev saçan bir ateşle korkuttum.
15/16- O ateşe ancak yalanlayan ve yüz çeviren şakiler girer.
17/18- En çok sakınan ve arınmak için malım yerli yerine veren de ondan uzaklaştırılır.
19/20- O'nun (Allah'ın) katında hiçbir kimse için mükâfat verilecek bir nimet yoktur. Ancak yüce Rabbinin rızasını arayanlar müstesna.
21- Öyleyse yakında kendisi de hoşnut olacaktır. [2]
(1-21) «Örttüğü zaman geceye...» Bu Ayetlerin Tefsiri
Hasan Basri, «Üçüncü ayetin -mânâsı, erkek ve dişiyi yaratan Allah'a yemin ederim demektir}} dedi. Yani Allah kendisine kasem etmiş oluyor.
Bazıları «Erkek ve
dişinin yaradılışına yemin ederim demektir» demiştir. Mekkeliler çakan şimşeğe
«senin kendisini teşbih ettiğin Allah ortaktan münezzehtir» derler. Yani «ma»
kelimeşini «men» mânâsında kullanırlar. Burada da öyledir. Bazıları | da
«Üçüncü ayetin mânâsı, erkek ve dişiden yarattığına yemin ederim demektir»
der.Yani kelimeyi «men» değil de «min» şeklinde okumuşlardır. Böylece bu yemin,
peygamber ve velilerden meydana gelen taat ehli vâki olmuştur. Onlara yemin
etmesi kendilerini şereflendirmek içindir.
Kıraat alimlerinden bazıları üçüncü ayeti mushafta olduğu şeklin hilafına (şekli bozarak) okumuşlardır. İbn'ul-Arabi El-Ah-kam'da şunu söylüyor: «Bu kıraatlara hiçbir kimse iltifat etmez. Güvenilir olan Hz. Osman'ın mushafında sabit olanlardır. Hiçbir kimse için ona muhalefet etmek caiz olmaz.» [3]
Üçüncü ayetteki erkek ve dişiden maksadın ne olduğu iki şekilde belirtilmiştir: 1 — Hz. Adem ile Hz. Havva'dır Cîbn Abbas, Hasan ve Kelbi), 2 — İnsanlardan ve diğer canlılardan olan erkek ve dişilerdir. Çünkü Cenab-ı Hak hepsini bir erkek ve bir dişiden yaratmıştır.
Bazıları «İnsanlardan olan (hayvanlar müstesna) her erkek ve dişi demektir» diyor. Çünkü Allah insanların velisidir, insanlar O'na taat yaparlar.
Dördüncü ayet kasemin cevabını teşkil etmektedir. «Kesinlikle sizin sayınız değişiktir»; yani ameliniz değişiktir. İkrime ve diğer müfessirler «Say burada amel manasınadır» demişlerdir. Kimi nefsini kurtarmak için, kimi de helak etmek için amel eder.
«Şetta» kelimesi şetit'in çoğuludur. Merid ve merda gibi. İhtilaflı meselelere «Şetta» denilir. Çünkü onlar birbirlerinden uzaktırlar. Yani kesinlikle sizin amelinizin bir kısmı diğer .kısmından uzaktır. Çünkü bir kısmı dalâlet, bir kısmı hidayettir. İçinizde mümin ve temiz, kâfir ve galiz, itaatçı ve asi vardır.
Bazıları da «Leşetta'mn mânâsı, amellerinizin cezası değişiktir demektir» demiştir. Kiminiz cennetle sevap sahibi, kiminiz de ateşle ikab sahibi olmuştur.
Bazıları «Ahlak bakımından değişiktim demiştir. Yani kiminiz merhametli, kiminiz şefkatsiz, kiminiz halim, kiminiz saldırgan, kiminiz cömert kiminiz cimridir.
«Veren ve itHka eden» İbn Mesud'a göre Hz. Ebubekir Sıd-dık'tır. Müfessirlerin umumu da bunu söylemişlerdir. Amr bin . Abdullah bin Züheyr'den şöyle rivayet ediliyor:
Hz. Ebubekir müslüman olan ihtiyar köleleri, kadınları ve cariyeleri azad ediyordu. Babası Ebu Kuhafe ona dedi ki: «Ey oğlum! Eğer sen kuvvetli erkekleri azad etseydin seninle beraber düşmanlarına karşı dururlar ve seni korurlardı» dedi. Hz. Ebubekir: «Ey baba! Ben ancak irade edileni irade ediyorum» dedi.
îbn Abbas 5. ayetin metnindeki «itteka» için «Kim Allah'ın ya. sakladığı haramlardan sakınırsa» şeklinde yorum getiriyor. Tasdik edilen el-Hüsna ibaresini de kişinin dünyada verdiği sadakaya karşılık olarak Allah'ın verdiği ecirlerle tefsir etmektedir.
«Biz onu en kolay olanına müyesser kılacağız». Sahihi Müslim' de Ebu Hureyre'den şu rivayet naklediliyor: Allah'ın Rasûlü «Kulların sabahladıkları her gün iki melek iner. Onların biri diğerine: «Yarab, senin yolunda infak edenin yerini doldur» der. Diğeri de ötekine: «Yarab, senin yolunda infaktan kaçanı telef et» der» buyurdu.
Tefsir alimleri «Kim sıkıntılı olan insanlara verirse (yardımda bulunursa) dizmektir» demişlerdir. Katade «Kim Allah'ın hakkım, (kişinin boynunda olan ilahi hakkı) verirse demektir» der. Hasan, «Kim kalbinden doğruluğu verirse demektir» demiştir. El Hüsna' dan maksat «La ilaheillallah'hr». (Dahhak, Sülemi, îbn Abbas)
Mticahid, «EUHüsna'dan maksat cennettir» demiş ve delil ola-rak Yunus Suresinin «İhsan edenler için hüsna da var, daha fazlası da var» ayetiyle istidlal etmiştir.
Katade, «El-Hüsna'dan maksat Cenab-ı Hak'kın kişiye va'det-miş olduğudur» diyor. Zeyd bin Eşlem «Namaz, zekât, oruçtur» der. Hasan «Onun verdiği sadakanın yerini Allah tarafından dolduran nesnedir eUHüsna» diyor. Bütün bu yorumlar birbirlerine yakındır. Hepsi cennet olan sevap noktasında birleşiyorlar.
«Onu en kolayına müyesser kılacağız» İfadesinin mânâsı, ona hayr ve salahın sebeplerini ihsan edeceğiz, hayrın ve salahın sebep» lerini bulacaktır, demektir. Ve onların fiili de kendilerine böylece kolaylaşacaktır.
«Onu en kolayına müyesser kılacağız» ifadesinin manası, ona hayr ve salahın sebeplerini ihsan edeceğiz, hayrın ve salahın sebeplerini bulacaktır, demektir. Ve onların fiili de kendilerine böylece kolaylaşacaktır.
Zeyd bin Eşlem, «Yusra'dan maksat cennekir» der. Sahıhayn ve Tirmizi'd© Hz. Ali'den gelen rivayet şöyledir: «Biz Medine'nin mezarlığı çlan BâJci'deydik. Bir cenaze defnediliyordu. RasûLü Ek. rem yere oturdu. Biz de onunla beraber oturduk. Elinde bir dal vardı. Onunla yeri çiziyordu. Bir ara başını göğe kaldırarak şöyle dedi; «Nefes alan hiçbir varlık yoktur ki onun gireceği nokta yazılmış olmasın». Oradaki topluluk: «Ey Allah'ın Rasûlü, biz alın yazılarımıza yaslanmayalım mı? Nasılsa kim saadet ehli ise o saadet amelinde bulunacak, kim şekavet ehli ise şekavet amelinde buluTiacaktır» dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber: «Eve*, orası öyledir. Fakat amel edin, Allah'a kulluk yapın. Allah yolunda çaba sarfediniz. Zira herkese kolaylaştırılacaktır. Saadet ehlinden olan bir kimse ise o saadet ehlinin amelini işlemeye koldylaşttru lacak, o da muvaffak olacaktır. Şekavet ehli ise o da şekavet eh. linin ameline kolaylaştırılacaktır.)) Rasûlullah bunları söyledikten sonra bu ayetleri okudu, (tbare Tirmizi'nindir. Tirmizi bu hadis için «hasen-sahih» demiştir).
iki genç Rasûl-ü Ekrem'den sordular: «Amel, kalemlerin yasıp kuruduğu, takdirlerin cari olduğu hususta mıdır yoksa "yeni bir hususta mı?» Hz. Peygamber: «Amellerin yazıp kuruduğu, haberlerin de cereyan ettiği hususta» buyurdu. Gençler: «O halde nu çin amel ediyoruz?» dediler. Hz. Peygamber: «Amel edin. Herkes ne için yaradilmışsa onun ameline muvaffak kılınacaktır» dedi. Gençler; «İşte şimdi biz var kuvvetimizle amel edeceğiz» dediler.
Dahhak, onuncu ayetin (Biz, ona en zor olanı kolaylaştırırız) tefsirinde şunu söylemiştir: «Allah buyuruyor ki, ben o cimri ile Allah ve Rasûlü'ne iman etmenin arasına gireceğim. Yani onu bu hususta muvaffak kılmayacağım».
Yine Dahhak, îbn Abbas'tan şöyle rivayet ediyor: «Bit ayet Ümeyye bin Halef hakkında nazil oldu».
îkrime, îbn Abbas'tan şöyle rivayet ediyor: «Kim malıyla cimrilik yapar, «Rabbime muhtaç değilim» derse ve en güzeli de yalanlarsa, verilen sadaka nehri doldurulur hükmüne iman etmezse, onu en çirkin olana muvaffak kılacağız. Yani şerre muvaffak kılacağız», îbn Mesud'a göre ateşe muvaffak kılacağız demektir.
Bazıları da «Onun üzerine hayr ve salahın sebeplerini zorlaştıracağız fci o bunları işleyemeyecektir» demiştir.
Alimler bu ayetle, Bakara Suresi'nin 3. ve 274. ayetleriyle «cö-mertîik mekârimi ahlâktandır, cimrilik de en rezil ahlaktandı*» hükmünü çıkarmışlardır. Cömert kimse vermenin yeri olmadığın-da veren değildir. Cimri de verilmesi gerekmeyen yerde vermeyen değildir. Cömert odur ki verilmesi gereken yerde verir, cimri de odur ki verilmesi gereken yerde vermeyip, meneder. Binaenaleyh kim verdiğinden ecir ve hamd elde ederse o cömerttir. Kim menet-tiğinden dolayı yerilmeye, cezaya müstahak olursa o da cimridir. Vermekten ecr ve hamd elde etmeyip, onunla ancak zem elde eder-se o cömert değildir, müsriftir ve mezmumdur. O, Cenab-ı Hak tarafından şeytanlara kardeş kılman müsriflerdendir. Böyle kimselerin dinen tasarruf etmekten alıkonulmaları gerekir. Kim vermemekle ikab ve yerilmeyi elde etmeyip, onunla hamd elde ederse, o da rüşd emindendir. Rüşd ehli mallarında güzel bir şekilde tasarruf etmeye müstahaktırlar.
11. ayetteki «Teredda» fiili Ölüm, helak olmak, cehenneme düşmek mânâlarını ifade eder. Bu ayetin başındaki «ma» harfi ne. fiy edatı olabilir. «La» gibi olumsuzluk mânâsı ifade edebilir. Yani bu kimsenin malı ona hiçbir fayda vermez. «Ma» edatı istifham da ifade ediyor olabilir. O helak olduğu zaman ona yarar sağlayan nedir? Böylece Cenab-ı Hak onu kınamaktadır.
«Kesinlikle yol göstermek bizim üzerimizdedir»; yani bizim vazifemizdir ki hidayet yolunu, dalalet yolundan ayıralım, açıMa-yalım. Bu ayetteki «hüda», ahkâmın açıklanması manasınadır. (Zeccac). Yani Cenab-ı Hak üzerine helâl ve haramı, taat ve ma-siyeti açıklama vazifesi vardır. Tabii bu vazifeyi kendi kendisine yüklemiştir. (Katade).
Ferra, «Kim hidayet yoluna giderse onun yolu Allah'ın üzerindedir» diyor. Çünkü Cenab-ı Hak Nahl Suresi'nin 9. ayetinde «Yolun kasdı Allah'ın üzerindedir» buyurmuştur. Yani kim Allah'ı isterse, o dosdoğru yolun üzerindedir. Bazı müfessirler «Kesinlikle hidayet de dalâlet de bizim üzerimizdedir» şeklinde ayeti yorum. lamıştir ve bu ayet «Hayr senin elindedir» ayeti gibidir. Yani hayr da şer de senin elindedir.
13. ayetteki «ahiret» kelimesi cennet, «ula» kelimesi de dünya demektir. Ata, îbn Abbas'tan bu şekilde rivayet etmiştir. Yani dünya da ahiret de Allah'ındır.
Ebu Salih, îbn Abbas'tan şöyle rivayet ediyor; «Dünyanın da ahiretin de sevabı Allah'a aittir». Tıpkı Nisa Suresi'nin }34. ayetinde «Kim dünya sevabım istiyorsa dünya sevabı da ahiret sevabı da Allah'ın katmdandır. Kim bu sevabı sahibi olmayandan isterse yolunu şaşırır».
«Telezza» fiili alev alev yanan ve kor haline gelen demektir. Onun hararetini ancak Allah Rasûlü'nü yalanlayan ve imana sırt çevirip giden şaki hissedecektir.
Mekhui, Ebu Hüreyre'den şöyle rivayet ediyor: «Herkes cennete girecektir. Ancak cennete girmek istemeyen müstesnadır. Mek-hul: «Ey Eba Hüreyre! Kim cennete girmekten kaçınır?» diye sordu. Ebu Hüreyre: «Yalanlayan ve sırtını imana çeviren kişi cennete girmek istemez» dedi.
Malik diyor ki: «Ömer bin Abdulaziz Önümüzde akşam namazını kıldırdı. Ve Leyi Suresi'ni okudu. 14. ayete geldiğinde, ağlamaya başladı. Artık ağlamaktan dolayı bu ayeti bir türlü geçemedi. Olduğu yerde terketti. Başka birisi sureyi okudu».
Ferra, «Eşka'dan maksat Allah'ın ilminde şaki olan kimsedir» der. Dahhak, İbn Abbas'tan şöyle rivayet ediyor: «O ateşin hararetini Eşka'dan başkası tatmaz; Eşka Ümeyye bin Halef ve arkadaşlarıdır. Çünkü onlar Hz. Muhammed'i yalanladılar».
Katade, «Allah'ın
Kitabı'nı yalanlamak, Allah'ın taatine sırt çevirmek demektir» demiştir. Ferra,
«Kişi zahiri bir red kullanmak suretiyle yalanlamamıştır. Fakat yerine
getirmekle emrolun-duğu taatlerde kusur yaptı. Böylece yatanlayıcı oldu» diyor.
Mese
Kurtubi der ki: «Selam bin Hasan'dan dinledik. O da Ebu İs-hak Zeccac'dan dinlemiştir, Zeccac: «Bu ayetten ötürü Murcie grubu ircayı savunmuşlardır» der. Onların iddialarına göre cehenneme ancak kâfirler girer. Çünkü Cenab-ı Hak «Onun tadını, onun hararetini ancak yalanlayan ve sırt çeviren kişi tadar» buyurmuş, tur. Fakat durum hiç de onların zannettiği gibi değildir. Zira bu ayette bahis konusu edilen ateş, bilinen bir ateştir. Bu ateşi ancak yalanlayan ve sırt çeviren tadar. Fakat cehennem ehli için konaklar vardır. Münafıklar o konaklardan biri olan ateşin en alt taba-kasındadırlar. Cenab-ı Hak her birine azabın bir cinsini va'detmek-tedir. Binaenaleyh o azapla azablanması mümkündür. Cenab-ı Hak «Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, fakat ondan sonraki günahları dilediği için affeder» (Nisa: 48) buyurmuştur. Eğer şirk koşmayan kimseler azaba duçar olmasaydı, Cenab-ı Hak'ın «Ondan başkasını dilediğine affeder» demesinin bir faydası olmazdı. O zaman bu ayet, şirkten başkasını affeder biçiminde olur ki bu da manâsız bir kelam demektir.
îbn Abbas, «ELEtka (en mutteki) tabirinden maksat Hz. Ebu. bekir Sıddık'Ur. O, ateşten uzaklaştırılmıştır» demiştir.
Sonra «Etka»mn sıfatı getirilmiştir. Etka o kimsedir ki malını verir ve bununla Allah katında tertemiz olmak ister. Riya ve desinler için vermez.
Mânâ ehlinden bazıları El-Etka ve El-Eşka tabirlerinde ismi tafdil mânâsı değil de takıy ve şaki manâsı irade ediliyor demişlerdir. Mesela Allahuekber tabirinden Allahu kebirun mânâsı kastedildiği gibi Dahhak ve Ata, îbn Abbas'tan şöyle rivayet ediyorlar:
Müşrikler Hz. Bilal'e iman ettiğinden dolayı azap ediyorlardı. Hz. Bilal de durmadan «Ehad, ehad» diyordu. Hz. Peygamber oradan geçerken bu sesi işitti ve «Ehad (Allah) seni kurtaracaktır» dedi. Sonra Ebubekir'e: «Ey Ebabekir! Bilal Allah yolunda azaba duçar edilmiştir» deyince Ebubekir, Rasûlullah'ın neyi kasteddi-ğini anladı. Evine gitti. Altından bir ritil (ölçü birimlerinden birisidir) ile Umeyye bin Halefe gitti. Ona: «Bilal adlı köleni satar mısın?» dedi. Umeyye de «satarım» deyince Bilal'i ondan alarak azad etti. Müşrikler «Ebu Bekir'in boynunda Bilal'in bir iyiliği vardı, ondan dolayı kendisini azad etti» dediler. Bunun üzerine 19, 20 ve 21. ayetler nazil oldu.
Said bin Müseyyeb diyor ki: İşittiğime göre, Hz. Ebubekir Umeyye bin Halefe «Bilal'i satar mısın?» dediği zaman Umeyye, «Evet, satarım, Onu Mistas'la değiştiririm» dedi. Mistas, Hz. Ebu-bekir'in kölelerinden birisiydi. On bin dinarı vardı. Ayrıca develeri, cariyeleri ve hayvanları vardı. O bir müşrikti. Ebubekir Sıd-dık ona «İslâm'a gir» dedi; «Bütün malım sana vereyim». Fakat o girmedi. Hz. Ebubekir onu yanındaki mallarıyla sattı.
Müşrikler «Ebubekir bu işi Bilal'in onun boynunda bir iyiliği olduğundan dolayı yaptı» deyince bu ayetler nazil oldu.
«Allah'ın vechi» (yüzü) ifadesinden maksat O'nun rızasıdır. O'na yaklaştıran ameldir. Biz Selefin buyurduğu gibi: «Allah neyi kastediyorsa biz de onu kastediyoruz. Tevil etmekten kaçınıyoruz» deriz.
Ebu Hayyan et-Teymi, babasından, o da, Hz. Ali'den şöyle rivayet ediyor: Allah Rasûl-ü buyurdu: «Allah Ebubekir'e merhamet etsin. Kızını benimle evlendirdi. Beni Hicret yurduna (Medine'ye) kadar getirdi. Bilal'i malı ile satın alarak azad etti».
Hz. Ebubekir, Hz. Bilal'i satın aldığı zaman Hz. Bilâl: «Beni kendin için mi yoksa Allah'ın rızası için mi satın aldın?» diye sordu. Hz. Ebubekir: «Seni Allah'ın rızası için satın aldım» deyince Hz. Bilal: «O halde benimle Allah arasından çekil» dedi. Hz. Ebubekir de onu azad etti.
Hz. Ömer, «Ebubekir efendimizdir ve efendimizi (Bilâl'i) azad etmiştir» derdi. [4]
Tefsirlerin bir kısmına göre bu sure (daha önce de takdim ettiğimiz gibi), Ebu Dehda hakkında nazil olmuştur. O, yetimlerin evine sarkan hurma ağacını münafıktan satm alıp onlara verince bu sure nazil olmuştur, denilir. Fakat, tefsir alimlerinin çoğu bu surenin Hz. Ebubekir hakkında nazil olduğunu söylüyor ve böyle iddia ediyorlar. Bu, sahabilerden İbn Mesud, îbn Abbas, Abdullah bin Zübeyr ve diğerlerinden de rivayet edilmiştir. [5]
LEYL SURESİNİN SONU
[1] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
16/36.
[2] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
16/37-38.
[3] Kurtubî, Ahkam'ul-Kur'an, cilt: 20, sh: 81
[4] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
16/38-47.
[5] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları:
16/47.