LEYL SURESİ 2

Surenin İsmi: 2

Önceki Sureyle İlişkisi: 2

Surenin Muhtevası: 2

Surenin Fazileti: 2

İnsanların Çalışmalarının Farklılığı: 2

Belagat: 2

Kelime ve İbareler: 3

Nüzul Sebebi: 3

Açıklaması: 3

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler: 4

Uyaran Mazurdur: 4

Belagat: 4

Kelime ve İbareler: 4

Nüzul Sebebi: 5

Ayetler Arası İlişki: 5

Açıklaması: 5

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler: 6


LEYL SURESİ

 

Surenin İsmi:

 

Bu sure geceye (Leyi) yemin ile başlamış olduğundan Leyi suresi ola­rak adlandırıldı. Gecenin örtmesi, karanlığı ile dünyayı kuşatması, güneşi, gündüzü, yeri ve eşyayı perdesi ile kapatmasıdır. [1]

 

Önceki Sureyle İlişkisi:

 

Önceki Şems suresinde: "Onu tertemiz yapan kişi muhakkak umduğu­na ermiş, onu alabildiğine örten kişi ise elbette ziyana uğramıştır." şeklinde gelen ayetlerden sonra, burada kurtuluşu sağlayan ve ziyana neden olan vasıflar zikredildi. "Artık kim verir ve sakınırsa..." "Ama kim cimrilik eder ve kendini müstağni görürse. [2]

 

Surenin Muhtevası:

 

Surenin konusu, insanın çalışması, ameli ve ahiretteki karşılığıdır.

Sure, insanların amellerinin çeşitli olduğuna, kiminin muttaki ve ki­minin şaki, kiminin mümin kiminin de facir olduğuna, geceye, gündüze ve erkeği ve dişiyi yaratana yeminle başlamıştır. "Andolsun bürüyüp örttüğü zaman geceye..." (1-4. ayetler).

Sonra da insanların iki grup olduklarını açıklayıp, her birinin metod ve yolunu, ahirette karşılaşacaklarını belirledi. İman, saadet ve cennet eh­li; bunlar, malı harcayıp Allah'ın ahiret vaadini doğrulayanlardır. Küfür, şakavet ve ateş ehli ise malda cimrilik yapıp, yüce Rablerinden müstağni olduklarını sananlardır. Bunlar Allah'ın cennette vaadettiklerini inkâr et­tiler. "Artık kim verir ve sakınırsa." (5-10. ayetler).

Ardından da, ahirette malın bir yararı olmadığını ve Allah'ın hidayet kuralını koyduğunu, dünya ve ahiretin maliki olduğunu açıkladı. "O helak olduğu zaman malı kendisine asla fayda vermez." (11-13. ayetler.) Bu, Al­lah'ın azabına karşı bir uyarı olup cehennemi, Allah'ın ayetlerini ve Pey­gamberini (a.s.) yalanlayan herkesin hak ettiği azabın olduğuna delâlet et­mektedir. "İşte sizi alevler saçan bir ateşle uyardım." (14-15. ayetler).

Gerçek mümin malını hayır yolunda kimseden karşılık beklemeden ve bir insanın yanında dünyevi bir yarar düşünmeden, Allah'ın rızası için harcar. Ebu Bekir (r.a.) bunun en güzel misalidir. "Sakınan ise ondan uzak­laştırılacaktır." (17-21. ayetler). [3]

 

Surenin Fazileti:

 

Cabir'in Buhari ve Müslim'deki hadisi geçmişti. Peygamber (s.a.) na­mazı uzun tuttuğunda Muaz'a "A'lâ, Şems ve Leyi süreleriyle kıldırsaydın ya!" buyurmuştu. [4]

 

İnsanların Çalışmalarının Farklılığı:

 

1-  Andolsun bürüyüp örttüğü za­man geceye,

2- Açılıp ortaya çıktığı zaman gün­düze,

3- Erkeği ve dişiyi yaratana ki,

4-  Gerçekten sizin çalışmanız çeşit çeşittir.

5- Artık kim verir ve sakınırsa,

6- Ve en güzel olanı doğrularsa,

7- Biz de onu en kolaya hazırlarız.

8- Ama kim cimrilik eder ve kendini müstağni görürse,

9- Ve en güzel olanı yalanlarsa,

10- Biz de onu en zor olana hazırlarız.

11- O helak olduğu zaman malı ken­disine fayda vermez.

 

Belagat:

 

"Gece" ile "Gündüz" arasında, "erkek" ile "dişi" arasında, "kolaylık" ve "zorluk" arasında, "doğruladı" ve "yalanladı" arasında tezat vardır.

"Gerçekten sizin çalışmanız çeşit çeşittir. Artık kim verir ve sakınırsa, Ve en güzel olanı doğrularsa, Biz de onu en kolaya hazırlarız." ile "Ama kim cimrilik eder ve kendini müstağni görürse, Ve en güzel olanı yalanlarsa, Biz de onu en zor olana hazırlarız." arasında mukabele vardır. Mukabele ve tı-bak bedii güzelliklerdendir.

"Artık kim verir ve sakınırsa" cümlesinde, muhatapları üzerinde dü­şünmeye çağırdığından ve sınırlama sözkonusu olmaması için nesne zikredilmemiştir. [5]

 

Kelime ve İbareler:

 

"Örttüğü" karanlığı ile herşeyi kapladığı, "zaman geceye" "Erkeği ve di­şiyi yaratana" Adem ve Havva'yı, insan, hayvan ve bitkideki bütün erkek ve dişileri yaratana. "Gerçekten sizin çalışmanız çeşit çeşittir." Ameliniz ve çalışmalarınız, farklı farklıdır. Bu ameller ya cennet için ya da cehennem içindir.

"Eğer kim" mallarından "verir ve sakınırsa" emirlere uyup hayır ya­par, ve yasaklardan, serden kaçınırsa. "Ve en güzel olanı doğrularsa" söz veya güzel huy ile ki, o da "lâilâhe illallah", cennet, sevap ve her çeşit fazi­lettir. "Biz de onu en kolaya hazırlarız." Cennete girmek gibi kolaylığa ve rahata kavuşturan güzel amellere, ahlâka sahip kılarız.

"Ama kim" malı tutup Allah'ın ondaki hakkını vermeyerek "cimrilik eder ve kendini" Rabbinden ve sevaptan "müstağnigörürse." "Biz de onu en zor olana hazırlarız." Onu, dünya ve ahirette sadece şer getiren kötü bir hale hazırlarız. "O helak olduğu zaman malı kendisine fayda vermez." He­lak olma, ateşe veya kabre düşme halidir. [6]

 

Nüzul Sebebi:

 

"Artık kim verir ve sakınırsa," ayetinin (5. ayet) nüzul sebebiyle ilgili olarak İbni Cerir ve Hakim, Amir b. Abdullah b. Zübeyr'den şöyle rivayet ettiler: Ebu Bekir (r.a.) Mekke'de iken müslüman köleleri azat ediyordu. Azat ettikleri acizler ve müslüman olan kadınlardı. Babası Ebu Kuhafe de­di ki: Yavrum! Zayıf kimseleri azat ettiğini görüyorum. Güçlü kimseleri azat etsen, seninle beraber olur, sana yardımcı olurlardı, seni savunurlar­dı. O şöyle cevap verdi: "Babacığım. Ben Allah katındakini istiyorum." Bu ayet indi: "Artık kim verir ve sakınırsa."

"Ama kim cimrilik eder..." ayetinin (8. ayet) nüzul sebebiyle ilgili ola­rak İbni Abbas, Ümeyye b. Halef hakkında inmiştir, dedi. [7]

 

Açıklaması:

 

"Andolsun bürüyüp örttüğü zaman geceye; Açılıp ortaya çıktığı zaman gündüze, Erkeği ve dişiyi yaratana ki..." Karanlığı ile parlak olan her şeyi örten geceye, çıkıp belirdiği ve parladığı zaman gecenin karanlığı gittiği için gündüze, bütün cinslerden, insanlardan ve diğerlerinden erkeği ve di­şiyi yaratan büyük kudret sahibine yemin ederim. Bir diğer ayette de şöyle buyrulmuştur: "Sizi çift çift yarattık." (Nebe', 78/8).

"Gerçekten sizin çalışmanız çeşit çeşittir." Hakkında yemin edilen şey budur. Yani, kulların amelleri, muhteliftir, farklı farklıdır; hayır yapan vardır, şer yapan vardır. Bazı ameller sapıklık, bazıları da hidayettir. Kimi­si cenneti gerektirir, kimisi de ateşi.

Bu ayetin yakın manası şu ayetlerde de vardır: "Cehennem ehli ile cen­net ehli bir olmaz. Cennet ehli olanlar, onlar kurtuluşa erenlerdir." (Haşr, 59/20), "Mümin olan kimse, imandan hariç olan kişi gibi midir? Onlar mü­savi olmazlar." (Secde, 32/18), "Yoksa kötülük işleyenler, ölümlerinde ve sağlıklarında iman edip de iyi amellerde bulunan kimselerle kendilerini bir mi tutacağımızı sandılar?. Ne kötü hüküm veriyorlar." (Casiye, 45/21).

Bunun ardından insanların durumlarını ve iki gruba bölünmelerini anlattı:

"Artık kim verir ve sakınırsa, Ve en güzel olanı doğrularsa, Biz de onu en kolaya hazırlarız." Malını hayır yollarına sarfeden ve Allah'ın nehyettiği haramlarından kaçman, Allah'ın imana ve hayır harcamalarına karşı va-dettiğini doğrulayana biz, mükellef olduğu bütün fiilleri kolaylaştırırız. Onu hayra götürecek kolay bir yola sevkederiz. Hayır yolunda infakı ve Al­lah'a kulluk yolunda ameli ona kolaylaştırırız.

"Ama kim cimrilik eder ve kendini müstağni görürse, Ve en güzel olanı yalanlarsa, Biz de onu en zor olana hazırlarız. O helak olduğu zaman malı kendisine fayda vermez" Malında cimrilik yapıp, hayır yolunda harcama­yan ve dünya şehvetlerine dalıp ahiret nimetlerinden kendisini müstağni gören, ecre, sevaba ve Allah'ın lutfuna tenezzül etmeyen, ahiret yurdunda­ki cezayı yalanlayana gelince; onu çetin ve sadece şer getiren zor bir yola sevkederiz. O kadar ki, hayır ve salah sebepleri onun için zorlaşır, yapmak­tan aciz kalır. Nihayet ateşe varır. O cimrilik ettiği malı, cehenneme düştü­ğünde ona bir fayda sağlamaz. Kolaylaştırma ve müjdeleme aslında sevin­dirici ve neşeli şeylerde kullanılırken, sözde hayır ve şer birleşince, kolay­laştırma ve müjdeleme ikisinde de kullanılmıştır.

Buhari ve Müslim, Ali b. Ebi Talib (r.a.)'den rivayet ettiler: Bakiu'l-Garkad'de bir cenazede Rasulullah (s.a.) ile beraberdik. Buyurdu ki: "Siz­den kimse yoktur ki, cennetteki ve cehennemdeki yeri yazılmamış olsun." Dediler ki: Ya Rasulallah. Tevekkül etmeyelim mi? Şöyle buyurdu: "Çalı­şın. Herkes, yaratıldığına müyesserdir." Sonra da şunu okudu: "Artık kim verir ve sakınırsa, Ve en güzel olanı doğrularsa, Biz de onu en kolaya hazır­larız. Ama kim cimrilik eder ve kendini müstağni görürse, Ve en güzel olanı yalanlarsa, Biz de onu en zor olana hazırlarız." Bu manada pek çok hadis vardır.[8]

 

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler:

 

Allah Tealâ, karanlığı ile herşeyi kapladığı zaman geceye, ortaya çıkıp, parladığı ve belirdiği zaman gündüze ve erkeği dişiyi yaratana yemin etti. Böylece Allah Tealâ kendi zatına yemin etmiş oluyor. Bu yemin de, insanın amelinin karşılık bakımından muhtelif olduğuna dairdir; insanların bazısı mümin ve iyidir, diğer bazısı ise kâfirdir, facirdir.Bir kısmı itaatkârdır bir kısmı asidir. Bazısı hidayettedir bazısı sapıklıktadır. Kimisi kendisini ateş­ten kurtarma çabasındadır, bazısı da kendisini masiyetlere düşürmüştür. Bu, Salebi'nin Peygamber (s.a.)'in sözünden yaptığı şu nakildeki gibidir. "İn­sanlar iki durumdadırlar. Nefsini satıp kurtaranlar ve helak edenler."

Sonra Allah Tealâ söz konusu amellerin farklılığını, iyi son ve kötü son, sevap ve ceza olarak açıklayıp iki grubu zikretti:

Birincisi: Malını Allah yolunda harcayıp, Allah'ın ondaki hakkını ve­ren, haramlardan ve kötülüklerden kaçınan, harcamasına karşı Allah'ın vadini doğrulayan. Allah ona, gayesine ulaşmak için kolay ve rahat yolu hazırlar. Hayır ve salah yoluna onu irşad eder ve iyilikleri yapması ona ko­lay gelir. Sahih-i Müslim'de Ebu Hureyre'den rivayet edildi: Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdular: "Kulların sabahladığı hiçbir gün yoktur ki, iki me­lek inmesin. Birisi: Allahım! Verene onun yerine ver, der. Diğeri de: Vermeye­ne de telef ver, der."

İkincisi: Elindekini tutup, hayır yapmayan. Buna Allah'ın karşılığı da öyledir: Hayır ve salah sebeplerini ona zorlaştırır ve hayrı yapmak ona zor gelir.

Alimler şöyle dediler: "Kim cimrilik eder...", "Onlara verdiğimiz rızık-tan infak ederler." (Bakara, 2/3), "Mallarını gece gündüz, gizli aşikar harca­yanlar." (Bakara, 2/274) ve diğer ayetlerden anlaşılan cömertliğin iyi ah­lâk, cimriliğin de kötü ahlâk olduğudur. Cömert verilmesi gereken yerde veren, cimri de verilmesi gereken yerde vermeyendir. Verdiği ile ecir ve te­şekkür alan cömert, kınama ve ceza alan ise cimridir.[9]

Bu cimriye, öldüğünde veya kabre ya da cehenneme girdiğinde malı fayda vermeyecektir.[10]

 

Uyaran Mazurdur:

 

12- Muhakkak ki doğru yolu göster­mek bize aittir.

13-  Elbette ahiret de dünya da bi­zimdir.

14- İşte sizi alevler saçan bir ateşle uyardım.

15- Oraya en bedbaht olandan baş­kası girmez.

16- Ki o yalanlamış ve yüz çevirmişti.

17- Sakınan ise ondan uzaklaştırıla­caktır.

18- Ki o malını vererek arınır.

19- Onda hiç kimsenin karşılığı ve­rilecek bir nimeti yoktur.

20-  Sırf yüce Rabbinin rızasını ka­zanmak için (verir.)

21- Yakında kendisi de muhakkak razı olacaktır.

 

Belagat:

 

"en bedbaht" ve "sakınan" arasında tezat vardır.

"Oraya en bedbaht olandan başkası girmez, (eşka)" ayeti ile "Sakınan ise ondan uzaklaştırılacaktır, (etka)" ayetlerinin son kelimeleri arasında ses uyumu (seci) vardır.[11]

 

Kelime ve İbareler:

 

"Muhakkak ki doğru yolu göstermek bize aittir." hükmümüzün ve hik­metimizin gereğince hakka irşad etmek bizim üzerimizedir. "Elbette ahiret de dünya da bizimdir." Dünya ve ahiret Allah'ındır. Dilediğimizi dilediğimi­ze veririz. Onu bizden başkasından isteyen hata etmiştir. Hidayetin terke-dilmesi bize zarar vermez. "Oraya" kâfir Ebu Cehil ve Ümeyye b. Halef gibi "en bedbaht olandan başkası" ebedî kalmak üzere "girmez." Fasık ise, ora­ya girse bile ebedî kalmaz.

"Ki o" peygamberin getirdiğini "yalanlamış ve" imandan, Rabbine ta-attan "yüz çevirmişti." Küfür ve masiyetten "sakınan ise ondan uzaklaştırılacaktır." "Ki o malını" riya olmadan sadece Allah için "vererek arınır" ve Allah katında arınmış olur.

"Yakında kendisi de" cennette ona verilecek sevap ile "muhakkak razı olacaktır." Ayet böyle davranan herkesi kapsamakta olup onlar; ateşten uzaklaştırılıp sevaba nail edilir. [12]

 

Nüzul Sebebi:

 

"Sakınan ise ondan uzaklaştırılacaktır." ayetinin (17. ayet) nüzul sebe­biyle ilgili olarak İbni Ebi Hatim, Urve'den rivayet ettiğine göre: Ebu Be­kir, Allah yolunda işkence edilen yedi kişiyi azat etti. "Sakınan ise ondan uzaklaştırılacaktır." ayeti, surenin sonuna kadar onun hakkında inmiştir.

"Onda hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nimeti yoktur." ayetinin (19. ayet) nüzul sebebiyle ilgili olarak Ata, İbni Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etti: Bilal müslüman olunca putlara gidip pisledi. O, Abdullah b. Cüd'an'ın kölelerindendi. Müşrikler kölesinin yaptığını ona şikâyet ettiler. O da onu ve ilâhları için boğazlıyacaklan yüz deveyi onlara bağışladı. Onlar da götü­rüp kızgın toprakta ona işkence ettiler. O ise: "Ahad, Ahad" yani Allah bir­dir diyordu. Rasulullah (s.a.) onun yanından geçerken "Ahad (tek olan Al­lah) seni kurtaracak." buyurdu. Sonra da Rasulullah (s.a.) Ebu Bekir'e: Bi­lal Allah için işkence görüyor, diye haber verdi. Ebu Bekir'de bir kese altın verip onunla Bilal'i satın aldı.

Müşrikler: Ebu Bekir bunu, Bilal'in önceki bir iyiliğinden dolayı yaptı, dediler. Allah Tealâ bu ayeti indirdi: "Onda hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nimeti yoktur. Sırf yüce Rabbinin rızasını kazanmak için verir."[13]

Bezzar, İbni Zübeyr'den "Onda hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nimeti yoktur." ayeti ve devamının Ebu Bekir Sıddık hakkında indiğim söylemiştir. [14]

 

Ayetler Arası İlişki:

 

Allah Tealâ insanların çalışmalarının sonuçlan itibarı ile farklı oldu­ğunu, iyi için kolaylık, kötü için de zorluk olduğunu beyan ettikten sonra, artık gereken açıklamayı, teşvik ve uyarıyı yaptığını haber verdi. Dünya ve ahiretin maliki olduğunu, insanların hidayetlerinin kendi mülkünde bir şey arttırmadığım, aksi durumun da bir zarara yol açmayacağını, dilediği­ne dilediğini vereceğini, her iki diyarın mutluluğunun da ancak kendisin­den isteneceğini bildirdi.

Sonra da bütün insanları cehennem azabı ile korkuttu. Kiminin oraya girip onunla yanacağını ve kimin de uzak kalıp azabından kurtulacağını açıkladı. Uyaran mazurdur. [15]

 

Açıklaması:

 

"Muhakkak ki doğru yolu göstermek bize aittir." Hidayet yolu ile sapık­lık yolunu, Helâl ile haramı, hak ile batılı, hayır ile şerri beyan etmek bize aittir. Bu da, peygamberler vasıtasıyla hükümlerinin, akaid, ibadet ve ah­lâk esaslarının bulunduğu kitaplar indirme iledir.

"Elbette ahiret de dünya da bizimdir." Ahiretteki her şey ve dünyadaki her şey bizimdir. Onda dilediğimiz gibi tasarruf ederiz. İki dünya içinde bir şey isteyen bizden istesin. Dilediğimizi, dilediğimize verir bağışlarız. Hida­yetimize uyulmaması bize zarar vermez. Hidayete tabi olunması da mülkü­müzde bir artış yapmaz. Bilakis, onun yararı da zararı da size döner ey in­sanlar! Kim dünyaya ve ahirete malik ise, ikisinde de tasarrufu olan Odur. Uyulması gereken O'nun hidayeti ve dinidir.

Bundan sonra, Allah Tealâ ateş yoluna girmeye karşı uyararak şöyle buyurdu:

"İşte sizi alevler saçan bir ateşle uyardım. Oraya en bedbaht olandan başkası girmez. Ki o yalanlamış ve yüz çevirmişti." Alevleri yükselen tutuş­muş şiddetli bir azapla sizi korkuttum. O azaba, peygamberlerin getirdiği hakkı kabul etmemiş, Muhammed (s.a.)'i Rabbinden getirdikleri konusun­da yalanlamış, Allah'a iman, dinine ve hükümlerine uymaktan, emirlerine itaatten yüz çevirmiş olan kâfirden başkası girmeyecektir.

Ve ateşten kurtuluşun yolunu da şöyle açıkladı:

"Sakınan ise ondan uzaklaştırılacaktır. Ki o malını vererek arınır." Kü­fürden ve masiyetten şiddetle kaçman takva sahibi de cehennemden uzak kalacaktır. Yukarıda da geçtiği gibi, Vahidi bu sakınan kimsenin, bütün müfessirlerin görüşüne göre Ebu Bekir Sıddık olduğunu söyledi. Yani, ayet onun hakkında indi, ama hükmü bütün müslümanlara hitap edecek şekil­de umumidir.

Bu takva sahibi yani sakınan kişi malını infak edip hayır yollarına ve­rendir. Allah katında arınmış, temiz ve günahlardan kurtulmuş olmayı is­temekte, insanların övgüsünü veya methini istememektedir.

İmam Ahmed ve Buhari, Numan b. Beşimden şöyle rivayet ettiler: Ra-sulullah (s.a.)'ı şöyle buyururken işittim: "Kıyamet günü cehennemliklerin en hafif azap göreni, ayaklarının altına iki kor konan ve onlardan dolayı beyni kaynayan kimsedir."

Müslim'de bu hadisi başka bir lafızla rivayet etti: "Cehennemliklerin en hafif azap göreni, ateşten iki nalin ve kayışı olandır. Onlardan dolayı, kazan kaynar gibi beyni kaynar. En hafif azabı gördüğü halde, kendisinden daha çok azap görenin olmadığını sanır."

Ahmed, Fbu Hureyre'den şöyle rivayet etti: Rasulullah (s.a.) buyurdu ki: "Ateşe bedbaht olandan başkası girmez. Bedbaht kimdir, dediler. Buyurdu ki: Kulluk yapmayan ve yapmadığı masiyet bırakmayan."

Yine Ahmed ve Buhari, Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet ettiler: Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Yüz çeviren hariç kıyamet günü bütün ümmetim cennete girecek." Kim yüz çevirir ya Rasulallah, dediler? Buyurdu ki: "Bana itaat eden cennete girer. Bana isyan eden yüz çevirmiştir."

Ardından, amelde İhlasın vasfını zikrederek şöyle buyurdu:

"Onda hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nimeti yoktur. Sırf yüce Rab-binin rızasını kazanmak için (verir.) Yakında kendisi de muhakkak razı olacaktır." Malını, insanlardan birisinin ona iyiliğine karşılık, mükâfat ola­rak tasadduk etmez. Bununla, bir iyiliğin karşılığını vermeyi değil, Al­lah'ın rızasını ve sevabını ister. O muhakkak, kendisine lutfettiklerimizle hoşnut ve razı olacaktır.

Buhari ve Müslim'de Rasulullah (s.a.)'ın şöyle buyurduğu rivayet edil­miştir: "Allah yolunda bir çift infak edeni cennetin bekçileri çağırırlar: Ey Allah'ın kulu! Bu iyidir." Ebu Bekir dedi ki: Birisinden çağırılan değil de, (cennetin kapılarının) hepsinden çağırılacak kimse var mı? Buyurdu ki: "Evet. Umarım sen onlardan biri olursun." [16]

 

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler:

 

 Ayetler şu hususlara işaret etmektedir:

1- Allah Tealâ hikmeti ve kullarına rahmeti dolayısıyla onlara cennete ve rızasına ulaştıracak olan her şeyi açıklamıştır. Allah Tealâ helâl ve ha­ram, taat ve masiyet hükümlerinin açıklanması için bunu taahhüt etmiştir.

2- Dünya ve ahiretin mülkü Allah'ındır. Onlarda dilediği gibi tasarruf­ta bulunan, ikisinin de sevabını bağışlayan, dilediğine dilediğini veren O'dur. Onları, maliki olmayandan ve tasarrufu bulunmayandan isteyen yo­lu şaşırmıştır. İsyan edenin isyanı O'na zarar vermez. İtaat edenlerin taati de O'na fayda vermez. Zarar ve fayda kendileri içindir.

3- Bu yeterli açıklamalardan sonra Allah Tealâ tutuşup alevlenmiş ce­hennem ateşi için uyarmıştır. Ona girip, hararetini sürekli olarak tadacak olan da,   Allah'ın Peygamberi Muhammed (s.a.)'i yalanlayan ve imandan yüz çevirenden bedbaht kâfirden başkası değildir.

4- Masiyetlerden sakınan ve Allah'ın azabından korkan ise ateşten uzak kalacaktır. Sakınanın veya muttakinin vasfı şudur: Allah katında arınmış, günahlardan ve kötülüklerden uzak kalarak tertemiz olmayı iste­yen ve bunun için malını verendir. Bunu yaparken o, şöhret veya birisinin mükâfatını istememektedir. Bilhassa, Allah Tealâ'nın rızasını umarak, se­vabını ve cennetini amaçlayarak tasadduk etmektedir. O hem razı olmuş, hem de kendisinden razı olunmuş olacaktır. Bu ise, Rahim olan Rabbin bü­yük bir vaadidir.

Kısacası takva sahibi ile bahtsızdan her biri iki kısmı kapsamaktadır. Takva sahibi kişi bütün kötülüklerden uzak duran mümin ile bazan günah işleyip tevbe eden, pişman olan mümini kapsamaktadır, ikisinin sevabı da cennettir.

Bahtsız kişi, Allah'ı, peygamberini ve ona indirileni inkâr eden kimse, kalben Allah'a ve Rasülüne iman ettiği halde bazı masiyetlerde ve kötülük­lerde ısrar eden ve onlardan da tevbe etmeyen müslümanı kapsamaktadır. Onun böyle davranması tasdikindeki eksikliği göstermektedir. Bunun deli­li de İbni Mace'nin rivayet ettiği şu Peygamber (s.a.) sözüdür: "Zinacı zina ederken mümin olarak zina etmez. Çalan da mümin olarak çalmaz."

Birincisi ateşte ebedîdir. İkincisi ise, Allah'ın dilediği kadar orada azap görüp sonra cennete çıkacaktır. Sakınan ve bedbaht olanın vasıfları mübalağa yoluyla söylenmiş sözlerdir.

Zemahşeri şöyle demektedir: Ayet, müşriklerden bir büyüğün hali ile, müminlerden bir büyüğün hali hakkında inmiştir. İki zıttm vasıflarında mübalağa murad edilmiştir. "Bahtsız" dendi ve ateşe girmeye özel tutuldu. Sanki ateş sadece onun için yaratıldı. "Çok sakınan" da kurtuluş için özel tutuldu. Sanki cennet onun için yaratıldı. Bahtsızların, Ebu Cehil, Ümme-ye b. Halef; çok sakınanın ise Ebu Bekir (r.a.) olduğu söylendi.[17]

İmam Ahmed, İbni Mace ve İbni Merdüveyh, Ebu Hureyre'den rivayet ettiler: Rasulullah (s.a.) buyurdu ki: "Ateşe bedbaht olandan başkası gir­mez. Bedbaht kimdir, dediler. Buyurdu ki: Kulluk yapmayan ve yapmadığı masiyet bırakmayan." [18]

 



[1] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/525.

[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/525.

[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/525-526.

[4] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/526.

[5] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/527.

[6] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/527-528.

[7] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/528.

[8] İbni Kesir, IV/518-519.

Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/528-529.

[9] Kurtubi, XX/84-85.

[10] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/529-530.

[11] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/531.

[12] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/531-532.

[13] Nisaburî, Esbâbu 'n-Nüzul, s. 255 vd.

[14] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/532.

[15] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/532.

[16] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/533-534.

[17] Kurtubi, XX/84-85.

[18] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/534-535.