DUHÂ SÛRESİ 2

Sûrenin Tanıtımı 2

Vahyin Kesilmesi Hakkındaki Rivayetler. 2

Peygamber'in Samimiyeti 3

Çocukluğundan Nübüvvetine Kadar Peygamber (S)'İn Hayatı 4


DUHÂ SÛRESİ

 

Sûrenin Tanıtımı

 

Bu sûrede, Allah'ın kendisini terkeîmediği bildirilerek Peygamber (sj rahatlatılmış. Al­lah'ın, ona bahşettiği nimetler hatırlatılmış, yetime ve sâile (isteyeni iyi davranmayı, Allah'ın nimetinden bahsetmeye teşvik gibi konular yer almıştır. Sûrenin üslup ve içeriği onun Pey-gamber'i inciten sıkıntı şartlarında nazil olduğunu ve nüzulün, davetin bir erken dönemine rastladığını göstermektedir. Burada, Peygamberin çocukluk dönemindeki gelişimi gençli­ğindeki ekonomik ve psikolojik durumuna da değinilmiştir. [1]

 

Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla

1-  Kuşluk vaktine andoisun

2- Sakinleşen'[2]' geceye andoisun kî,

3-  Rabbin seni bırakmadı[3]' ve sana darılmadı[4]

4- Senin sonun, ilkinden iyi olacaktır.

5- Rabbin sana verecek ve sen razı olacaksın.

6- O, seni yetim bulup barındırmadı mı?

7- Seni şaşırmış'[5]' bulup yola iletmedi mi?

8- Seni fakir[6] bulup zengin etmedi mi?

9- Öyleyse sakın öksüzü ezme'[7]',

10- Dileneni azarlama'[8]'

11- Ve Rabbinin nimetini anlat'[9]'.

 

Allah'ın nimetlerini zikretmek, bunlardan dolayı O'na şükretmek, bu nimel-lerin sahiplerinin Allah ve insanlara karşı görevlerini yerine getirmeleri anla­mına gelmektedir. [10]

 

Sûrenin bütün âyetleri Peygambere yöneliktir ve anlamları açıktır. İlk beş âyette (O'nu) destekleme ve rahatlatma amacıyla ilahi bir yemin bulunmaktadır. Son üç âyette ise Allah'ın nimetleri karşısında şükretmesi yetimleri gözetme, sâiie karşı ise iyi söz söyleme ve yardım etme görevleri öğretilmşitir.

Dördüncü âyetin ahiret hakkında olması ihtmali ile birlikte, âyet ile davet için gele­ceğin başlangıçtan daha İyi olacağı yönünde; Pcygamber'in rahatlatılması, davetin başa­rıya ulaşacağı konusunda müjdelenmesinin amaçlanmış olması da muhtemeldir. Beşinci âyet bu görüşü desteklemektedir.

Zira bu âyet gösteriyor ki, Allah'ın Peygamber razı oluncaya kadar (arzuladıklarını) vereceğine dair âyetin ihtiva ettiği va'd ve müjdenin dünya hayatının şartlarına ait ol­ması, bu va'd ve müjdenin ahiret hayatına ait olmasından daha kuvvetlidir.

Her ne kadar âyetlerdeki hitap Peygamber (s)'e yönelik de olsa son üç âycideki yer alan rabbani emirler, inmeye başladığı ik andan itibaren Kur'an'ın ihtiva ettiği ilke ve amaçlarla uyum halindedir ve âyetlerdeki mesaj bütün mü'minleri kapsamaktadır. Daha önceki Kur'an pasajları bu tür emirleri ihtiva ettiği gibi (müteakip) Kur'an bölümlerinin de bu emirleri tekrarlamış olduğu görülmektedir ki, burada fakirlere iyilik yapma, zayıf­lara acıma, söz veya fiille Allah'ın nimetinden bahsetme hakkında Muhammedi risale-tin büyüklüğünü gösteren çok kıymetli bir özellik vardır. Bize öyle geliyor ki bu durum. Mekke zenginleri ve lider takımını davetin kırşısında ortak tavır almaya, şiddetle, düş­manca davranmaya, bu tavırlarını Mekke dönemi boyunce ve Medine döneminin büyük bir kısmında devam ettirmeye yönelten en kuvvetli sebeplerdendir. [11]

 

Vahyin Kesilmesi Hakkındaki Rivayetler

 

Müfessirler bu sûrenin Peygamber (s)!e inen vahyin bir müddet kesilmesinden sonra nazil olduğunu rivayet etmişlerdir. Bu konuda epeyce ve çok çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan birisi, bu kesintinin müddeti hakkındadır ki, farklı rivayetlere göre bu müd­det 2 gün ile 3 sene arasında değişmektedir. Bîr diğeri kesintinin sebepleri ve etkisi hak­kındadır ki, rivayete göre müslümanların anası Hz. Hatice vahiy kesildiğinde Peygam-ber'e "Rabbinin seni terkettiğini zannediyorum" demiştir. Buna benzer bir söz, alay et­mek ve kötülemek kastıyla Ebu Leheb'in karısından çıkmıştır. (Rivayete göre) bir kadın Peygamber'e geldi ve O'na "şeytanının seni terkettiğini zannediyorum, iki veya üç gün­den beri onu senin yakınında görmedim" dedi. Müşrikler veya onlardan bazıları fetret haberini Öğrenince "Muhammcd terkolundu" dediler. Çok geçmeden, bu .sözlerden son­ra sûre nazil oldu. Öyle ki; Yahudiler Peygamberce Zü'1-Karncyn, AshabKehf ve ruh gibi hususları sordular. O da onlara yarın size haber vereceğim dedi. Oysa "inşaatları" dememişti, bu yüzden vahiy ondan kesildi.

Fetret döneminden sonra Cebrail Peygambcr'c bu sûreyi getirdiğinde O'na "Ey Ceb­rail sana çok muhtaç olmama (gelmeni çok arzu etmeme) rağmen gelmedin demiş. (Ceb­rail de) "Ben senden daha fazla arzu ediyordum fakat ben emre amade bir kulum" diye cevap vermiştir. Rivayete göre Hasan veya Hüseyin'in evin içinde bir köpek yavrusu vardı. Bu sûre vahyedilip Peygamber vahyin kesilme sebebini sorunce (Cebrail) O'na, "Biz (melekler) içerisinde köpek olan bir eve girmeyiz" demiştir. Rivayetlerden bazıları da sûrenin nüzul zamanı hakkındadır. Şöyle ki, Fetret döneminin, Alak sûresinin ilk âyetlerinin nüzulünden sonra olduğu ve bu âyetlerden sonra ilk defa Duhâ sûresinin indi­ği rivayet edilmiştir. Aynı şekilde rivayet edildiğine göre, Peygamber (s) kendisini dağın tepesinden atmayı düşünecek derecede vahyin kesilmesinden dolayı çok üzülmüştü[12].

Buradaki rivayetlerin büyük bir çoğunluğu sağlam değildir. Bunlardan bazılarını; özellikle de Yahudilerin Peygamber'c üç mesele sorunca Onlara "yarın size bildiririm" deyip "inşaallah" dememesi nedeniyle vahyin kesildiği rivayetini sûrenin nüzul zamanı ile çeliştiğinden dolayı kabul etmek mümkün değildir. Çünkü Peygamber'in Yahudiler­le teması ve onların Peygamberi aciz düşürmek amacıyla sordukları sorular Medine dö­neminde olmuştur. AshabKehf ve Zü'1-Karneyn kıssalarının inişi hakkında soru sorul­masının Mekke döneminin ortalarına tesadüf etmesi bir yana bu tür konularda sağlam bir rivayet de gelmiş değildir. Peygamber (s)'in evinde Hasan veya Hüseyin'e ait bir kö­pek yavrusu bulunması sebebiyle vahyin kesildiği rivayeti de böyledir. Çünkü bu iki de­ğerli torun Medine doğumludur.

Hatice (r)'nİn Peygamber (s)'e hitaben "'Her halde Rabbin seni lerkelti" dediği belir­tilen rivayet de sahih değildir. Çünkü bazı kısımlarını daha önceki bir bağlamda belirtti­ğimiz üzere O'nun Peygamber': cesaretlendirmiş, desteklemiş, O'na güven, kuvvet ve azimli olmasını tavsiye etmiş olduğu aktarılmıştır.

Vahyin kesilmesinin üç yıl sürdüğü rivayeti aynı şekilde sağlam değildir. Çünkü ger­çekten böyle birşey olmuş olsaydı, bu, davet sürecinin dışındaki bir zaman olmuş olurdu. Bu durumun daveti kabul eden ve Peygamber (s)'in etrafında kenetlenen ihlaslı mü'min-lcrin nefislerinde bile endişe ve hatta şüphe meydana getirmesi İmkan dahilindedir.

Buradaki rivayetlerden doğru olanı üzerinde doğruluk alameti ve ihtimali görüleni, vahyin iki veya üç gün kesilmiş olduğu, ve bir kadının Peygambere "Herhalde şeytanın seni terketti" dediği ve hemen sûrenin indiği rivayetidir. Bu rivayet Buhari ve Müs­lim'in naklettiği bir hadiste geçmiştir. Peygamber'den birkaç gün vahyin kesildiği, müş­riklerin de "Muharnmed terk olundu" demeleri ve derhal bu sûrenin indiğini belirten ri­vayet ise Müslim ve Tinnizi'nin bir hadisinde geçmiştir[13]. Her halükârda, sûreden ilham alarak ve kesintisiz gelen rivayetten de istifade ederek kesin bir biçimde şunları söyle­mek mümkündür:

 

1- Risaletin ilk dönemlerinde birkaç gün vahiy kesilmiştir.

2- Bu kesilme, (davet yolunda) bir miktar mesafe aldıktan sonra Allah'ın kendisini yalnız bırakması endişesinden dolayı O'nun nefsinde üzüntü, sıkıntı ve korkuya neden olmuştur.

3- Müşrikler veya Öncelikli olarak Peygambcr'in çağırışına muhalefet hareketine ön­derlik eden ve O'na şiddetli düşmanlık gösterenler bu olayı suistimal etmişler, alaycı ve kötüleyici bir tavırla, Rabbinin kendisini bırakıp terkettiğini söylemişlerdir. Bazıları da O'nun yüzüne karşı bu tavrı göstermişler. Bu durum O'nun üzüntü ve sıkıntısını arttır­mış, nihayet kendisini destekleyen, huzur veren ve kötüleyicileri reddeden bu sûre nazil olmuştur.

Kayda değer hususlardan birisi de şudur: Kur'an'da; Mekke döneminin ortalarında Peygamber (s)'e gelen vahyin kesildiğine delalet eden bazı ipuçları bulunmaktadır ki yeri geldiğinde bunun üzerinde duracağız. Ne var ki, bu Peygamberde bir krize yol aç­mamış, bundan dolayı o herhangi bir hücuma uğramamıştır. Ayrıca bu, risaletin ilk dö­nemlerinde ve aşamalarında meydana gelmesinden dolayı böyle bir zamanın olması doğaldır. [14]

 

Peygamber'in Samimiyeti

 

Sûrenin, Peygamber'i destekleyen ve Rabbinin kendisini terkefmediğini belirten ilk âyetlerini dikkatlice gözden geçiren kişi Peygamber'in iç dünyasında (nefs) meydana getirdiği endişede, hayret uyandıran eşsiz bir samimiyeti yakalar. O'nun Allah'ın RasU-, tebliğ ettiği âyet ve bölümlerin de Allah'ın vahyi olduğuna dair derin imanı ortaya çıkar. Zira Peygamber kendisine birşey vahyedildiğinde onu okumuş, vahiy kesildiğin­de vahyin kesildiğini ilan etmiştir. Eğer herhangi bir zamanda İnsanlara yeni bir şey okumamış ise, bu O'na yeni birşey vahyedilmcdiği anlamına gelmektedir. Allah Pey-gamber'e kendisinin yanında Allah'ın gizli, hazinelerinin olmadığı, gaybı bilmediği, kendisinin melek olduğunu iddia etmediğini, insanlara bildirmesini öğretmiştir. Nilekim şu âyetlerde bu husus geçmiştir.

"De ki ben size, Allah'ın hazineleri yorumdadır demiyorum. Gaybı da bilmem, size meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunarıa uyuyorum" De ki: "Körle gören bir olur mu? Düşünmüyor musunuz?" (En'âm 6/50).

"De ki: 'Ben kendime, Allah'ın dilediğinden başka ne bir fayda ne bir zarar verme gücüne sahip değilim. Eğer gaybı bilseydim elbette çok mal-mülk elde ederdim. Bana kötülük dokı/nmamıştir. Ben sadece inanan bir kavim için uyarırı ve müjdeciyim" (Araf 71188),

Yunus süresindeki bir âyette de geçtiği gibi Allah. O'na ancak kendisine vahycdilcni tebiiğ etmesini bu konuda bir değiştirmeye güç yetiremeyeceğini insanlara bildirmesini emretmiştir:

"On/ara açık açık âyetlerimiz okunduğu zaman, bizimle buluşmayı ummayanlar: "Bundan başka bir Kur'an gelir veya bunu değiştir"derler. De ki, "Onu kendi tarafım­dan değiştiremem. Ben sadece bana vahyohtnana uyarım. Şayet Rahbime karşı gelir­sem, büyük bir günün azabından korkarım." (Yunus 10/15) [15]

 

Çocukluğundan Nübüvvetine Kadar Peygamber (S)'İn Hayatı

 

6, 7, ve 8. âyetlerde, çocukluğundan Allah'ın nübüvvet bahşetmesine kadar, kişisel ve ruhi gelişimi, ekonomik durumu ile ilgili olarak Peygamber (s)'in yaşadığı şartlar de­ğiştirilmiştir. Bu âyetlerde çocukluk dönemindeki yetimliğine, gençliğindeki fakirliğine, din, ibadet ve prensipler itibariyle yöncîimindcki ralli şaşkınlığına işaret edilmiştir.

Bu âyetler yetimlerin sıkıntı, eziklik ve yok olma ile karşı karşıya kaldıkları kendi yetimlik döneminde Allah'ın O'nu koruduğunu ve O'na emin bir koruyucu verdiğini, gençlik döneminde geçim sıkıntısından kurtarıp maişet, dert ve kederinden rahata ka­vuşturacak biçimde O'na bolluk ve refah içerisinde yaşamayı nasip ettiğini; nefsini te­mizlediği ve muhkem hidâyet yoluna yöneltip O'nu şaşkınlığından kurtardığını anlat­maktadır.

Rivayetler, neredeyse kesinlik derecesine ulaşan bir tevatürle gösteriyor ki, Hz. Pey­gamber ilk önceleri dedesi Abdulmuttalib, ondan sonra da amcası Ebu Talib'in iyilik, merhamet, himaye ve gözetimine nail olmuş, sonra amcasının peygamberlik görevinde ona yardım edip kollayacağını vadetmesi ona tam bir güven, özgür davranma gücü ver­miştir.

Aynı şekilde yaşadığı toplum içerisinde şerefli bir konuma, geniş mâli imkanlara, güçlü bir ahlaka, akıl ve ruh yapısına, rahat bir yaşam standarlma sahip olan Halice (r) validemizle evlenmesiyle Peygamber (s)'in ekonomik durumunun iyileşmiş ve karşılaş­tığı maişet zorluklarının sona ermiş olduğu hususu da neredeyse kesinlik sınırına vara­cak biçimde bir tevatüre sahiptir[16]. Bunun katkısıyla (Rasulullah) iç huzura kavuştu. O'-nun iç dünyası (nefs) hazır hale gelince, kalbi ve zihni Allah'ın nimetleri ve kainat var­lıklarla meşgul olmaya; kavminin, gelenek ve akide alanlarında sürdürdüğü sapıklığı düşünmeye başladı. Böylece Peygamber bazı ruhi itikafları gerçeklcştirebildi. Eşi Hati­ce de bu konuda kendisini teşvik ediyor ve bunun için ihtiyaç duyduğu maddeleri O'na hazırlıyordu. Bu husus "Seyhan"(Buhari ve Müslim)'ın Aİşc'den naklen rivayet ettiği bizim de Alak Sûresi'ni işlerken ele aldığımız hadîste geçmişti. Nihayet rüşdüne erip kemâle ulaşınca, dosdoğru olunca Allah'ın büyük risaletinin kendisine verilmesi şerefi­ne mazhar oldu.

Hatice (r) O'na karşı çok şefkatli ve iyilik sahibiydi, kendisine cesaret veren, destek­leyen, himaye ve tasdik edenlerin en güçlüsü idi. Bu durum O'nun sahip olduğu yüce yetenekleri, üzerinde izleri görünen ruhi istidadı, süslenmiş olduğu güzel ahlakı, kendi ferasetiyle kazandığına delalet etmektedir. Peygamber vahiyle ilgili bir durumu haber verir vermez o derhal bunun doğruluğuna inanmış ve zihninde dolaşan (olası bir) korku­yu almış ve şu ebedi sözleri söylemişti: "Hayır, Allah seni asla yardımsız bırakmaya­caktır. Çünkü sen iyilik yaparsın, konuğu ağırlar/ikram edersin, (başkalarının) yükünü çeker ve zamanın musibetlerine sabredersin." Bu husus Kalem sûresini işlerken Buha-ri'den naklettiğimiz bir hadiste geçmişti. Peygamberdin şaşkınlığına gelince; rivayetleri­nin belirttiği üzere O, kavminin üzerinde olduğu gelenek, ibadet (ayin), ahlak, adet ve inançlar karşısında gençliğinden beri tereddüt ve şüpheli bir tavır takınmıştır. Nitekim, ihtilaf, münakaşa ve ayrılıklarından ötürü Özellikle; Yahudileri, "Hristîyanlar hiçbir te­mel üzerinde değildirler" derken işittiğinde; birbirlerini Öldürmeye götürecek derecede aralarında şiddetli bir şekilde meydana gelen ihtilaf ve çekişmeyi gördüğünde hiç şüphe etmeden Ehl-i Kitab karşısında da aynı tavrı takınmıştır. Ehl-i Kitab'ın bu durumuna su âyetler işaret etmiştir:

"Yahudiler, 'Hristiyanlar bir temel üzerinde değiller' dediler. Hhstivanlar da: 'Ya­hudiler bir temel üzerinde değiller' dediler. Oysa hepsi de kitabı okuyorlar. Bitmkycn-ler de tıpkı onların dedikleri gibi demişlerdi. Artık Allah, ayrılığa düştükleri şey hakkın­da, kıyamet günü aralarında hüküm verecektir." (Bakara 211 IS)

"Allah dikseydi, onların arkasından gelen milletler, kendilerine açık deliller gelmiş olduktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ihtilafa düştüler, onlardan kimi inandı. kimi de inkar etti. Allah dikseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini ya­par". (Bakara 21253)

Gördüklerinin doğru olup olmadığı konusunda O'nun içinde (bazı) fikirler toplan­makta, şüpheler yerleşmekte idi. O kendisini Allah'ın nimetleri ve evrenin büyüklüğünü düşünmeye, ruhi itikatlara verir, çok geçmeden onun iç dünyası saflaşır ve kalbinde bü­yük ilahi hakikat nuru yayılır, Allah'ın ilhamı ile bu nura yönelir, onu yöneldiği bir hedef olarak kabul ederdi.

Rivayetlerin aktardığına göre[17] Peygamberin yaşadığı çevrede Arapların ve Ehl-i Kitab'm tabi oldukları şeylerin doğruluğundan şüphe etmeye başlayan bir sınıf oluşmuş, bunlar Peygamber gibi doğru ve hak yolu araştırmaya ve sadece büyük ilahi hakikate yönelmeye başlamışlardı. Bunlardan bazıları, takip elmek için İbrahim'in dinini araştır­mak amacıyla dolaşmaktaydı. Peygamber de bu adamların bazıları ile risalct Öncesinde buluşmuştu.

Peygamber (s);in şaşırmışlık döneminde bu sınıftan olduğunu söylerhek mümkün­dür. Zira O, bu sınıfın diğer fertleri gibi İbrahim dininin sınırlarını öğrenmek ve inana­rak bu yolda yürümek istiyordu. Daha sonra O'na temiz bir nefs, zeki bir akıl, kuvvetli bir kalp, yüce bir ahlak, derin bir anlayış nasip oklu ki, bu O'nu diğer sınıf fertlerinden Üstün bir duruma getirdi, O aralarından Allah'ın seçtiği bir peygamber oldu. Allah. O'-nun imanını mükemmellcştirdi, basiretini aydınlattı, şaşkınlığından kurtarıp kesin bilgi­ye (yakin) ulaştırdı. Nübüvvet için O'nu seçti. Ve daha sonra Ahzab sûresinde, hakkın­da şöyle buyurduğu büyük görevle O'nu görevlendirdi:

"Ey Peygamber, biz seni şahid, müjdeci ve uyana olarak gönderdik. Ve izniyle, Al­lah'a daveiçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak... Mü'mirilere, Allah'tan büyük bir lütuf bulunduğunu müjdele/ Kafir/ere ve münafıklara itaat etme. Onların eziyetlerine aldırma Allah'a dayan, Vekil olarak O yeter". (Ahzab 33145-48)

Kur'an âyetleri Peygamber (s)'in, nübüvvetine dek peygamberliği ve görev hakkın­da hiç bir şey bilmediğini kendisine herhangi bir kitabın inmesini beklemediğini belirt­mektedir. Nitekim bu husus şu âyetierde geçmiştir:

"Sen o kitabın senin kalbine bırakılacağını ummazdm. Ancak Rabbindcu bir rahmet olarak (bırakıldı). O halde kafirlere arka olma." (Kasas 28/86)

"iste sana da böyle emrimizden bir ruh vahyettik. Sen kitap nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi doğru yola ilettiğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz sen, doğru yola götürüyor sun." (Şura 42/52)

"De ki: "Eğer Allah dileseydi, onu size okumazdım. Ve onu size hiç bildirmezlerdi. Ben ondan önce de aranızda bir ömür boyu kalmıştım. Düşünmüyor musunuz?" (Yunus 10/16)

Bu durum bizi şöyle demeye sevketmekiedir: Gençliğinden olgunlaşmasını) ve ken­disine vahyedilmesine kadar Peygambcr'in geçirdiği bu dönem ruhi hazırlık ve yetişme dönemidir. Bu döneme şaşkınlık (hayret) dönemi denilmesi mümkündür. "Seni şaşırmış bulup hidâyet etmedi mi" âyeti bunu ifade etmektedir. Bizim inancımıza göre; (Dâllen) kelimesi Arapların üzerinde oldukları dalalet, şirk, cahili gelenekleri kas (etmemiştir. "Fehedâ" (hidayet etti) kelimesi de bu (müşrik hayat) içine düştükten sonra Allah'ın onu bu sahadan çıkardığı anlamında değildir. Ancak, ilk kelime Peygamberin içinde yerle­şen şaşkınlığı, sağa-sola yönelmeyi, kesin bilgi (yakin) sahiline meyletmeyi, diğeri de O'nun vardığı ve kendisiyle nefsinin huzur bulduğu yakini kastetmiştir.

En'âm sûresinde genci olarak bizim anlattıklarımız Özel olarak cia İbrahim'in dini, O'na yönelmeyi ve tabi olmayı arzu etme hakkında değindiğimiz hususlarda bize ipucu olabilecek bazı âyetler vardır.

"De ki: 'Rabhim beni doğru yola iletti. Dosdoğru dine. Allah'] birleyen İbrahim'in dinine. O. ortak koşanlardan değildi."

"De ki: 'Benim namazım, ibadetim, hayalım ve ölümüm hep alenilerin Rahbi Allah içindir."

"O'nun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben müslümanlann ilkiyim." (En'âm 61161-163)

Bundan başka, müfe.ssirlerin "Seni şaşkın bulup yol göstermedi mi?" ayetine ilişkin olarak rivayet ettiklerine göre[18] bu ayet, Peygamber'in çocukluk çağlarında Mekke dağlarında kaybolması, dedesinin ondan endişe duymasına. O'nu uzunca bir zaman araştırıp aramasına ve O'nun başına bir musibet gelmeden bulmasına işaret etmektedir. Biz bu rivayetten tamamen şüphe ediyoruz. Çünkü rivayetle geçen hu olay; rivayetin sahih olmayışı, bizim ortaya koyduğumuz ve Kur'an ayetlerinin de desteklediği en doğru yoruma uzak oluşu bir yana; belirtilmeye ve hatırlat! İm aya değer bir şey değildir. [19]



[1] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/159.

[2] Seca Dindi, sükunete erdi veya karanlık bürüdü demektir.

[3] Veddeake Seni terketti, anlamındadır.

[4] Kala Terketti, ayrıldı anlamındadır.

[5] Dâllen Burada "şaşırmış" anlamındadır.

[6] Ailen Fakir olarak demektir,

[7] Fctekhar Ona zulmetme, hakkına el koyma, onu aşağılama demektir.

[8] Fctenhar Ona bağırma, sözle eziyet etme anlamındadır.

[9] el-Tehaddüs binime t il-i âh Allah'ın nimetlerinden bahsetmek.

[10] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/161.

[11] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/161.

[12] Bu rivayet, sûrenin tefsiri ile ilgili olarak yer alan bu çeşitli rivayetlere bkz:Taberi, Nisabım, İbn Kesir, Be-gavi, Tabresi, Zemahşeri, Hazin, Alusi Tefsirleri, Ayni'nin Buhari Şerhi, G.19, s.62, et-Tac el-Camili'l-Usul. Kıtabu't Tefsir, Duha Sûresi Tefsiri, 3 yıllık Fetret dönemi Ayni'nin Buhari şerhinde zikredilmiştir. Peygam­berin kendisini dağın tepesinden atmayı düşünecek kadar vahyin kesilmesinden üzüldüğü rivayeti, Taberi Tarihi, c.2, s.52 (Matbaatu'l İstikame)pde yeralmıştır.

[13] et-Tâc, el-Câmi Lil Usûl, Fi Ahâdisir-Rasul, c.4, s.260

[14] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/1161-163.

[15] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/163-164.

[16] Bkz. İbn Sa'd, et-Tabakat, c.1.. s.113 vd. iki durum hk. yine bkz.: Heykel, Hz. Muhammed'in Hayatı, 2. Basım, s.105. 132.

[17] Bkz.: Asru'n Nebi Kitabımızın, IV. kısmının, 5 ve 6 bölümleri; Araplarda Dini Hayat, s. 396. 434. Bkz. İbn. Hişam, Sira, c,1, s.215-323, , c.2, s.103, 177, 178 ibn Sa'd, el Tabakat. c/1, s.202, Razı. Tefsir, c 1. s.369, 370, Usdu'l-Gabe, c.2., 5.327, 329

[18] Surenin tefsiri hk.: Zemahşeri, Tabresi, Hazin tefsirlerine bkz. Bununla birlikte bu tefsirciler ve müfessir-lenn çoğunluğu dalalet kelimesini bizim açıkladığımız çerçevede tefsir ediyorlar. Bununla ilgili olarak zikredilen üç tefsirin yanında bkz: Taberi, Nisaburi, Beğavi. İbn Kesir ve Alûsi tefsirleri.

[19] İzzet Derveze, et-tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları: 1/164-167.