İNŞİRAH SÜRESİ 2

Giriş. 2

Meal 2

Dirayet Ve Rivayet Tefsiri 2

Bir Hüküm.. 3


İNŞİRAH SÜRESİ

 

Giriş

 

Mekke Dönemi'nde nazil olmuştur. 8 ayettir.

Bu sureye aynı zamanda «Suretu Şerh» adı verilmektedir. Bu sure İbn Zübeyr ve Hz. Aişe'den rivayet edildiğine göre Mekki'dir. Bunu İbn Dureys, Nuhas, Beyhaki ve îbn Merduveyh İbn Abbas' tan da rivayet etmişlerdir. İbn Abbas'ın diğer bir rivayetinde «Bu sure Duha'dan sonra nazil olmuştum eki vardır. El-Bukai «Bu su­re İbn Abbas nezdinde Medenî'dir» diye iddia eder. Zira «Gerçek­ten her zorlukla beraber kolaylık vardır. Kesinlikle her zorlukla beraber bir kolaylık vardır» ayeti ona göre Medine'de nazil olmuş­tur.

Surenin ayetleri ittifakla sekiz, harfleri 103, kelimeleri 27'dir.

Duha Suresi'yle sıkı bir bağlüüğı vardır. Hatta Tavus ve Ömer bin Abdulaziz'den gelen rivayete göre «ilcisi bir suredir» demişler ve ikisini beraber bir rekâtta okuyarak aralarında besmele getir­memişlerdir. Tabersi'nin rivayet ettiğine göre şü alimleri de bu görüştedir.  [1] İmam Pahreddin Razî der ki: «İki surenin bir su. re olduğu söylenmektedir. Nitekim «Senin göğsünü şerhetmedik mi» ayetini «seni yetim olarak bulmadık mı» ayeti üzerine atfediyortar. Fakat durum hiç de böyle değildir. Çünkü birincisi, Rasû-lullah'm kâfirlerin eziyetinden üzüntüye garkolmast halinde nazil olmuştur. Bu hal ise şiddet ve darlık haliydi. İkinci ayet ise, nazil olduğu zamanda Rasûlullah'ın kalbi sevinçli olması gerekir. O hal­de bu iki şey nasıl bir araya gelir?» Fakat îmam'ın görüşünde na­zar vardır. Böyle bir şey dirayetle değil ancak rivayetle tesbit edi­lebilir. Tevatüre göre bunlar iki suredir ve aralarındaki besmele faslı da bunu tesbit eder. Ancak onlar manen birbirlerine bağlı­dırlar. Buna da İbn Ebi Hatim'in rivayet ettiği İsra hadisindeki durum delâlet etmektedir. Allah, Rasûlü'ne: «Ya Muhammed, seni yetim olarak bulmadım mı? Seki barındırdım, seni dal olarak bul­dum, hidayet ettim. Fakir olarak buldum, zengin kıldım ve senin göğsünü açtım. Senin günahını sildim. Senin zikrini yücelttim. Ben nerede zikredilirsem sen de benimle beraber zikredilirsin» buyur­muştur. [2]

 

Meal

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

1 - (Ey Rasülüm!)  Senin göğsünü genişletmedik mi?

2- Ve senin yükünü üzerinden atmadık mı?

3- o yük ki belini bükmüştü.

4- Senin nâmını dahi yükseltmedik mi?

5- Kuşkusuz  ki  her  zorluğun   beraberinde   bir   kolaylık vardır.

6 - Muhakkak ki her zorluğun yanında bir kolaylık vardır.

7- O halde meşgul olmadığın zaman kalk   (Rabbine yal­var da) yorul!

8- Ve yalnızca Rabbina niyaz et! [3]

 

Dirayet Ve Rivayet Tefsiri

 

(1-8)   «(Ey Rasûlüm!) Senin göğsünü...» Bu Ayetlerin Tefsiri

«Neşrah» fiili şerh kökünden gelir. Şerh'in esas mânâsı ge­nişliktir. Fakat izah mânâsında kullanılması da yaygındır. Kitabın şerhi, onun izahı demektir. Zira bir şeyin genişliği onun iç kısmı­nı izah etmesi gerekir.

Göğsün şerhi onu açmaktır. Yani göğsünü İslâm'a açmadık mı? îbn Abbas'tan yumuşatmak mânâsına geldiği rivayet edilmiş, tir. Yani senin kalbini açıp yumuşatmadık mı? Hasan Basri «Göğ­sün şerhedilmesi hikmet ve ilimle doldurulması demektir» der.

Enes bin Malik, Malik bin Sâsâa'dan şöyle rivayet ediyor: Al­lah'ın Rasûlü buyurdu: «Ben uyku ile uyanıklık arasında olduğum bir devrede Beyt'in yanında bulunuyordum. Baktım biri: «O üç ki­şiden biri» diyor. Böylece altından bir leğen getirdiler. Orada zem­zem suyu da vardı. Benim göğsümü açtılar, şuraya kadar».

Katade, «Neyi kastediyor acaba RasûUü Ekrem?» diye sormuş­tur. Nitekim hadisin ravisi, «Karnının altına kadarki noktayı kas­tediyor. Yani göğsünün açılması oraya kadar olmuştu» der. Ra-sûl-ü Ekrem devam etti: «Kalbim çıkartıldı. Zemzem suyuyla yukandı. Sonra yerine kondu. Sonra iman ve hikmetle doldurulup örtüldü».

Bu hadiste bir olay anlatılmaktadır. Yani Hz. Peygamber bir ameliyat geçirmiştir. Tabii bu manevi bir ameliyattır. Böylece «Elem Neşrahaın mânâsı, kesinlikle biz şerhettik, demektir. Bunun delili de «Ve senden yükünü indirmedik mi?» şeklindeki üçüncü ayettir.

«Vizr» kelimesi günah demektir. Yani senin günahım senden sildik. İbn Mesud, «Senden yükünü çözüp indirdik demektir» der. Bu tıpkı «Bundan dolayı Allah senin geçmiş ve gelecek günah­larını bağışlayıp üzerindeki nimeti tamamlayacak» ayeti gibidir. (Fetih: 2)

Müfessirler der ki: Bütün bunlar Peygamber olmazdan önce cereyan eden hadiselerdir. Yani senden, cahiliyet emrinden içinde bulundurduğunu attık! Çünkü Hz. Peygamber kavminin birçok adetlerini yaşıyordu. Putlara tapmadı. Fakat onların adetleri üze­rinde idi.

Katade, Hasan ve Dahhak, «RasûLü Ekrem'e ağırlık yapacak günahları vardı. Cenao-ı Hak hepsine sünger çekti, onları affetti» demişlerdir.

«Enkada» fiili ağırlık yaptı, demektir. Peygamberlerin günah­ları bu ağırlıkla ancak şu noktadan ötürü vasıflandırılmıştır: Pey­gamberler affedilmelerine rağmen günahları için şiddetli ihtimam, şiddetli pişmanlık ve şiddetli hasret gösterirlerdi.

Abdulaziz bin Yahya ve Ebu Ubeyde, «Senden peygamberlik ağırlığını tahfif ettik. Sana artık ağır gelmez» demektir, demiş­lerdir. Rasûl-ü Ekrem'e başlangıçta vahy çok ağır geliyordu. Hat­ta neredeyse nefsini yüksek tepelerin başından aşağı atmak istiyordu. Sonunda Cebrail geldi, kendisini ona gösterdi ve aklım ka­rışmıştır korkusunu ondan izale etti.

«Senin şanını yükselttik» ayeti üzerine Mücahid «Ezanla yük­selttik demektir» demiştir. Dahhak, İbn Abbas'tan şöyle rivayet eder. İbn Abbase diyor ki: «Cenab-ı Hak Peygamberine, benim zik-redildiğim yerde, ezanda, kamette, teşehhüdde, cuma günü min­berler üzerinde, zikir ve kurban bayramlarında, teşrik günlerinde, | Arefe günlerinde, Cemrelere taş atıldığı zaman Safa ve Merve'de sen de benimle birlikte zikredilirsin. Benim ismimi anan seni de anar. Mesela cuma hutbesinde, yeryüzünün doğusunda ve batısın­da, ben nerede anılırsam sen de anılırsın.» [4]

 

Bir Hüküm

 

Hayatı boyunca Allah'a ibadet eden, cennet ve cehennemi tas­dik eden, her iyiliği yapan bir kimse bütün bunlara rağmen «Mu. hammed Allah'ın Rasûlü'dür» demezse yaptıklarının hiçbir yara­rını görmez ve kâfir olur.

Bazıları; «Senin zikrini ilan ettik. Seni daha önce peygamber­ler üzerinde inen kitaplarda bahis konusu yaptık. O peygamberlere senin müjdem vermelerini emrettik. Hiçbir din yoktur ki senin dinin ona galib gelmesin» demiştir.

Bazıları da «Ayetin mânâsı, senin zikrini melekler katında ve semada yücelttik. Yeryüzünde ve müminler katında yücelttik. Ahi-rette de sana vereceğimiz Makamı Mahmud ve kerim dereoslerle senin zikrini yücelttik demektir» demişlerdir.

«Yusr», darlık ve şiddettir. «Usr» ise genişlik ve zenginliktir. Bu cümle iki kez tekrar edilmiştir ve ikincisi birincisinin tekididir. Mesela biri, çocuğunu eline kötü bir şey aldığım görünce «at, at»der. Birini istiyorsa «acele gel, acele gel» der. Nitekim Cenab-ı Hak da Kur'an'ında, «Hayır, ileride bileceksiniz. Sonra yine hayır ileri­de bileceksiniz» (Tekasür: 3) buyurur.

Araplar arasında bir kaide vardır. Onlar bir lâfzı marife ola­rak tekrar ederlerse o birinci lâfzın aynısıdır. Mesela burada el-Usr, birinci el-Usr lâfzının aynısıdır. Fakat Cenab-ı Hak bir keli­meyi nekre olarak tekrar ederse birincinin mânâsı ayrı ikincinin mânâsı da ayrı olur. Buradaki Yusren kelimesi gibi. Bunun için İbn Abbas bir hadisi kudsiyi şu şekilde naklediyor: «Ben bir tek usr (zorluk), iki yusr (iki kolaylık) yarattım. Hiçbir zaman bir zorluk iki kolaylığa galip gelemez».

Bu sure hakkında Hz. Peygamber'den gelen bir hadiste «Hiç­bir zaman bir usr iki yusru mağlûp etmez» buyurulmuştür.

Cürcani'nin de içinde bulunduğu bir cemaat, «Bir şey marife ola­rak tekrar edilirse ikincisi birincisinin aynısıdır. Nekre olarak tek­rar edilirse ayrı ayrıdır» sözü yerinde bir söz değildir. Nitekim «in. ne mealfarisi seyfen inne mealfarisi seyfen» (Kesinlikle binicinin yanında bir kılıç var, kesinlikle binicinin yanında bir kılıç var) buyurulmuştür. Bu kaideye bakılırsa burada binici bir kişidir. Fa­kat kılıçlar ikidir. Fakat en doğrusu şöyle söylemektir: Allah Mu-hammed'i fakir olarak gönderdi. Müşrikler fakirliği sebebiyle onunla alay ettiler. Cenab-ı Hak ona zenginlik va'detmek suretiyle çetinlikle beraber yusr va'detti. Yani onların ayıplamalarından üzülme. Çünkü bu zorluğu mutlaka dünyada bir kolaylık takip ede­cektir. Cenab-ı Hak, Rasûlü'ne va'dettiğini de verdi. Çünkü Pey­gamber ölmezden önce Hicaz ve Yemen fethedilmişti. Peygamber' in eline çok ganimet geçmişti. Hatta ikiyüz deveyi bir kişiye verebi-lecek kadar zengindi. Bu lütuf dünya emrindendir. Her ne kadar Rasûl-ü Ekrem'e mahsussa da ümmetinin bir kısmı da buna girmiş­tir. İkinci «Kesinlikle zorlukla beraber kolaylık vardır» cümlesi ahlrete aittir.  Bunun müstakil bir cümle olduğunun delili şudur:

Ne başında «fa» var ne âe^vau» veya ne de bir atıf harfi. Bu, bütün müminler için bir va'ddır. Hiçbir mümin bunun haricinde değil­dir. Yani dünyada müminler için olan sıkıntı ahirette kesinlikle kolaylık olur.

Bazan da dünya ve ahiret kolaylığı bir arada bulunur. «Bir zorluk iki kolaylığı mağlûp etmez» şeklindeki hadis de buna ham­ledilir.

Bazıları «Usr'dan maksat müşriklerin Rasûl-ü Ekrem'i Mekke* den çıkarmaları, yusr'dan maksat da Rasûl-ü Ekrem'in fetihle be* raber onbin kişiyle izzet ve şerefle Mekke'ye girmesidir» demiş­lerdir.

Yedinci ayet hakkında İbn Abbas ve Katade şunu söylüyor: «Sen namazından fariğ olduğunda duada ve Allah'tan istemek hu­susunda çok çok dua et, çokça iste!».

îbn Mesud, «Farz vazifelerini bitirdikten sonra gecenin sün­netlerine katıl demektir» dedi. Kelbi, «Peygamberliği tebliğ ettik­ten sonra, hem günahın için hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için af talebinde bulun demektir» der. Hasan ve Katade, «Düşmanla savaşmaktan kurtulduktan sonra Rabbinin ibadetine koyul demektir» demişlerdir. Mücahid, «Dünyadaki işini bitirdik-ten sonra namazına devam et» demek olduğunu söyler. Cüneydi Bağdadi, «Mahlûkun emrinden fariğ olduğun zaman hakkın iba­detine dal demektir» der. Şiilerden bazıları kelimeyi «Fensib» şek­linde okumuştur. Yani peygamberlik vazifen tamam olduktan son­ra Ali'yi imamete, ümmetin başına getir! Halbuki ayette mefulun hususiyetine dair bir delil yoktur. Zira sünnî bir kimse de «Fensib» okunduğu zaman mefulu Ebubekir olarak takdir, edebilir. Allah cümlemizi, körü körüne taassubtan muhafaza eylesin! (Amin) [5]

ÎNŞÎRAH SURESİ'NİN SONU

 



[1] Tabersi, bu İki surenin arasının besmele ile ayrılmadığını ve farz namazlarda bir rekatta birlikte okunacağını söylemektedir. Fil ve Kureyş Sureleri'nin de bu şekilde olduğunu söyleyen Tabersi, siyakın buna delâlet ettiğini bildirir. (Tabersi, Mecma'ul-Beyan, cilt: 5, sn: 507)

[2] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 16/64-65. 

[3] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 16/66.

[4] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 16/67-69.

[5] Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, Arslan Yayınları: 16/69-71.