İNŞİRAH SÛRESİ 2

Sûrenin Kapsadığı Başlıca Konular: 2

Sûreyle İlgili Hadîsler : 2

Meali: 2

İniş Sebebi 3

İlgili Hadîs. 3

Göğsün Açılıp Genişletilme Olayı 3

Sıkıntıya Karşı Dayanma Gücü. 3


İNŞİRAH SÛRESİ

 

Sûrenin tamamı Mekke'de inmiştir. Sûreye «şerh-i sadrsle başlanmış ve bunun infial babından gelen «inşirah» mastarı sûreye isim olmuştur.[1]

Âyet   sayısı      :       8

Kelime    »         :     29

Harf        »          :    103[2]       

 

Sûrenin Kapsadığı Başlıca Konular:

 

1- Peygamber (A.S.) Efendimiz'in ilâhî inayete mazhariyeti konu edi­liyor.

2- Mekke'deki sıkıntılı günlerin geride kalacağı haber veriliyor.

3- İslâm dâvasının mutlaka başarıya erişeceği te'kîden müjdeleni­yor ve o günler gelince de ibâdet ve hayırlı işlere devam edilmesi ve CenâbHakk'a rağbetin sürdürülmesi emir ve tavsiye anlamında hatırlatı­lıyor. [3]

 

Sûreyle İlgili Hadîsler :

 

«Cibril bana geldi ve şöyle dedi: «Şüphesiz ki benim ve senin Rab-bımız buyuruyor: «Senin namını nasıl yükselttim?» Peygamberimiz ona: «Allah daha iyi bilir» diye cevap veriyor. Bunun üzerine Cibril, Allah'ın şöyle buyurduğunu haber veriyor: «Ben anıldığım zaman sen de benim­le beraber anılıyorsun..»[4]

«Rabbimden bir meseleyi sordum ve isterdim ki onu O'ndan sorma­yayım. Dedim ki: «Benden önce peygamberler bulunuyordu. Onlardan ki­mine rüzgârı baş eğdirdin, kimi ölüleri diriltebiliyordu.» Bunun üzerine Rabbim şöyle buyurdu: «Ya Muhammedi Seni yetim olarak bulup barındırma­dım mı?» Ben de: «Evet Ya Rabbî!» dedim. Yine buyurdu ki: «Seni mü-tehayyir ve yol bilmez iken bulup doğru yola iletmedim mi?» Ben de  «Evet Ya Rabbî!» dedim. O yine buyurdu ki: «Seni fakir bulup zengin kılmadım mı?» Ben de: «Evet Ya Rabbî!» dedim. Sonra Rabbım şöyle buyurdu : «Senin göğsünü açıp genişletmedik mi, namını yükseltmedik mi?» Ben de: «Evet Ya Rabbî!» dedim.»[5]

«Rabbımın göklerle yer hakkında bana emrettiğini alıp telakki ettik­ten sonra şöyle dedim: «Ya Rabbî! Benden önce ne kadar bir peygamber bulunduysa mutlaka ona tekrîmde bulundun; benim için nasıl bir tekrîm hazırladın?» Bunun üzerine Rabbım şöyle buyurdu : «Onlara verdiğimden daha üstününü sana vermedim mi? Ben ne kadar anılsam sen de benim­le beraber anılmıyor musun? Aynı zamanda senin ümmetinin göğüslerini ilim ve hikmetin kaynağı haline getirdim; Kur'ân'ı (hafızalarına nakşedip) ezber okuyorlar ki bu özelliği hiçbir ümmete vermedim. Ayrıca sana Arş'ımın hazinelerinden bir hazine verdim : lâ havle velâ kuvvete il­lâ billahi'l-aliyyi'lazîm[6]

Aynı hadîsin ikinci tarikle rivayetinde şu cümleler de yer almaktadır: «İbrahim'i «halıI» Musa'yı «kelîm» edindin. Davud'a dağları, Süleyman'a rüzgâr ve şeytanları musahhar kıldın; İsa'dan yana ölüleri dirilttin. Benim için nasıl bir tekrîm hazırladın?...»

Açıklama :

Yukarıdaki hadîste: «Ben ne kadar anılsam, sen de benimle beraber anılmıyor musun?» sözünden maksadın ezan olduğunu ilim adamlarının çoğu belirtmiştir. Aynı zamanda Arş'ın ön cephesine lâ ilahe illallah, muhammed'ün resûlüllah ibaresinin yazılması ve meleklerin her an bu cümleyi okuması da bunun bir başka yorumu olabilir. [7]

 

Meali:

 

1- Senin göğsünü senden yana açıp genişletmedik mi?

2-3- Belini (büküp) çatırdatan yükünü senden indirmedik mi?

4- Namını yine senin için yükseltmedik mi?

5- Şüphesiz ki zorluk ve sıkıntıyla beraber kolaylık vardır.

6- Evet, şüphesiz zorluk ve sıkıntı ile beraber kolaylık vardır!

7- O halde (bir iş ve ibâdetten) boşaldın mı (ikinci bir iş ve ibâdete) aşlayıp yorul!.

8- Ve yalnız Rabbına rağbet et; hep O'na yönel.

 

İniş Sebebi

 

Mekkeli şaşkın müşrikler, Müslümanları fakirlikle ayıplayıp küçüm­semede çok ileri gidince, ilgili sûre, .teselli ve tebşir manâ ve hikmetiyle indirildi.

Nitekim İbn Cerîr, ei-Hasan'dan rivayetle diyor ki: «Bu sûre indiği zaman Resûlüllah (A.S.) Efendimiz ashabına «Size beşaret ve müjde ve­riyorum : Bir sıkıntı iki genişlik ve kolaylığı alt edemez değil mi?» buyu­rarak yakında bu gibi sataşma ve küçümsemelerin tesirini kaybedeceğine ve İslâm'ın izzet ve şerefle yükseleceğine işarette bulundu.[8]

 

İlgili Hadîs

 

Ubey b. Kâb (R.A.)den yapılan rivayete göre, şöyle dediği iesbit edil­miştir :

«Aramızda, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'den bazı şeyleri sormakta en cesaretlimiz Ebû Hüreyre (R.A.) idi. O bir gün Resûlüllah'a (A.S.) şöyle sordu:

Ya Resûlellah! Peygamberlik hususunda (belirti olarak) neler gördünüz?

Bunun üzerine Efendimiz oturduğu yerde doğrularak buyurdu ki:

Ya Ebâ Hüreyre! Cidden (önemli bir şeyden) sordun. Ben henüz on yaş ve birkaç aylık iken vahada bulunuyordum. Derken baş tarafım­dan bir ses geldi: Bir adam diğerine: «Bu o mudur?» diye sordu ve ben, tanıyamadığım yüzlerle, hiçbir mahlûkta rastlayamadığım ruhlarla, hiç kim­senin üzerinde göremediğim elbiselerle karşılaştım, bana doğru geldiler ve herbiri bir kolumdan tuttu, ama hiçbirinin dokunduğunu âdeta hisset­miyordum. Biri diğerine : «Onu yere yatır!» dedi ve beni incitmeden, bü­küp hırpalamadan yere yatırdılar. Ötekisi yanındakine: «Onun göğsünü aç!» dedi ve o da göğsümü kansız ve acısız açtı. Öbürü ona : «İçinde kin, kıskançlık ve benzeri (duyguları) çıkar» dedi. O da kan pıhtısını andıran bir şey çıkartıp attı. Ötekisi ona: «Oraya şefkat ve merhamet yerleştir» dedi. O da gümüşe benzer bir şey çıkardı ve sonra sağ ayağımın paş par­mağını tutup hareket ettirdi ve bana şöyle dedi: «Geç ve selâmete eriş!»

Ben de küçüğe sevgi ve şefkat, büyüğe rahmet duygusu taşıyarak geçip gittim.»[9]

 

Göğsün Açılıp Genişletilme Olayı

 

«Senin göğsünü senden yana açıp genişletmedik mi?»

Bu anlatımdan dört mâna anlaşılmaktadır:

1- Bu sûrenin Mekke döneminin ilk yıllarında indiğine bakılırsa, Re­sûlüllah (A.S.)  Efendimizin İslâm'ı teblîğe çalışırken Mekke'nin ileri ge­lenlerinin muhalefetine maruz kaldığı ve o yüzden sıkılıp göğsünün daral­dığı söylenebilir. Cenâb-ı Hak, Onun daha önce de birtakım sıkıntılı dö­nemler geçirdiğini, ama sonunda o sıkıntıları bir bir gerilerde bıraktığını hatırlatarak bu sıkıntının da geçici olduğuna ilgili âyetle işarette bulunu­yor.

2- Yine Mekke döneminin ilk yıllarında bu sûrenin indiğine bakılırsa, bir süre vahyin kesilmesiyle Resûlüllah'ın  (A.S.)  göğsünün daraldığı ve üzüldüğü söz konusu olabilir. Cenâb-ı Hak, Duhâ Sûresi'yle Onu teselli edip kendisini terketmediğini beyânla, o sıkıntıdan dolayı göğsünü açıp ge­nişlettiği, feraha  kavuşturduğu gibi, bu sıkıntıyı da ondan gidereceğini bildiriyor.

3- İniş sebebinde belirtildiği gibi, Hz. Peygamber (A.S.) henüz on ya­şında iken bir mu'cize anlamında göğsünün melekler tarafından açılarak -manevî bir ayıklama yapıldığı ve içi feyiz, rahmet, sevgi ve şefkatla dol­durulduğu hatırlatılıyor; böylece mevcut sıkıntıdan dolayı da yakın gele­cekte kalbinin başarıdan kaynaklanacak ferahlık ve sevinç havasıyla ge­nişletileceği müjdesi veriliyor.

4- Hz. Muhammed (A.S.) Efendimiz, kendisine peygamberlik emane­ti gelmeden önce yaşadığı çağda «Tevhîd İnancı»nın bozulduğunu ve o se­beple şekillendirilmiş maddî cisimlere ilâh diye tapıldığını; her türlü zu­lüm ve ahlâksızlığın fütursuzca işlendiğini görüyor ve buna fazlasıyla üzü­lüyor; bir çare bulamadığından dolayı da göğsü daralıyordu. Kırk yaşına girinceye kadar bu sıkıntı devam etti. Vahiy inip Allah'ın son dinini tebliğ ile görevlendirilince, aradığı fakat bir türlü bulamadığı çarenin tecelli et­tiğini gördü ve içindeki sıkıntı kalktı.[10]

 

Sıkıntıya Karşı Dayanma Gücü

 

Zor günleri ve üzücü, ezici sıkıntıları; tedirgin eden şiddetleri geride bırakabilmek, imân selâmetini koruyup gelecek günlere ümitle bakmak ve hepsinin üstünde CenöbHakk'ın mutlak anlamda hükümran bulundu­ğuna inanıp O'nun adaletle tecelli edeceği zamanı beklemek şüphesiz ki kurtuluş ve selâmete ermenin, başarılı olmanın en sağlam kıstası ve en emin yoludur. Bunun için İbn Abbas (R.A.): «Şüphesiz bir zorluk ve sı­kıntı iki kolaylık ve ferahlığı alt edemez» ,[11] demiştir. Çünkü iki ferahlık arasında bir zorluk ve sıkıntı söz konusudur ki her iki tarafı kolaylık ve fe­rahlıkla birleşmektedir.

Nitekim 5 ve 6. âyette bu husus hem te'kiden belirtilmekte hem de «maâ» edatıyla ifade edilmektedir ki bu edat, çok yakınlık ve beraberliğe delâlet eder.

Şüphesiz böyle bir anlatım tarzı, sabredip dayanma gücünü ortaya koyarak ilâhî inayet ve nusratın tecellisini ümitle bekleyen Resûfüllah (A.S.) Efendimiz ile ashabının pek yakında genişliğe ve başarıya kavuşacağına açık bir işaret bulunuyordu.

Aynı zamanda bu iki kolaylıktan biri dünya, diğeri âhiretle ilgili ola­bilir. Nitekim Tevbe Sûresi 52. âyette şöyle açıklanmaktadır: «De ki: Bi­zim hakkımızda bekleyedurduğunuz, gözetleyip beklediğiniz iki iyilikten başkası mıdır? (Ya gazi, ya da şehit olmak)»

İbn Mes'ûd (R.A.)den yapılan rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efendi­miz konumuzu oluşturan âyetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: «Eğer zor­luk ve sıkıntı keler deliğinde bile olsa, onu oradan çıkartmak için kolay­lık onu elbette izler. Doğrusu bîr zorluk ve sıkıntı iki kolaylığı yenemez.»[12]

Böylece Allah'ın yüksek ve kalıcı nimeti olan İslâm'a sımsıkı sarılan mü'minler hemen her çağda İslâm düşmanlarının saldırılarına mâruz kala­bilirler. Çünkü bâtılın en çok korkup endişe duyduğu hasmı, hakkın ken­disidir. Hem bir dava, amaç ve gaye ne kadar yüce ve kutsal olursa, onun külfeti de o nisbette büyük ve ağır olur. O bakımdan mü'minler, sözü edilen hikmeti bilip içlerine sindirdikleri oranda rahat edebilir ve başarı basa­maklarını bir bir aşma şansına erişebilirler. Zira «Bir şey sıkıştığı zaman genişlemeğe yüz tutar», «Nîmet külfete göredir.»[13]

 



[1] Şevkani, Fethu’l-Kadir: 5/460.

[2] Alaeddin Ali, Lubabu’t-te’vil: 4/388; Nisaburi, Tefsiru Garaibu’l-Kur’an: 30/114.

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6865.

[3] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6865.

[4] İbn Ebu Hatim, İbn Kesir: 4/525.

[5] İbn Ebu Hatim, İbn Kesir: 4/525.

[6] Ebu Nuaym, Delâilu’n-Nubuvve, İbn Kesir: 4/525.

[7] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6865-6866.

[8] Suyuti, Esbabu Nüzuli’l-Kur’an: 121.

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6867-6868.

[9] Abdullah b. İmam Ahmed, Muhammed b. Abdirrahman tarikiyle İbn Ubey b. Ka’b (r.a.)’den. İbn Kesir, Tefsiru Kur’ani’l-azim: 4/524.

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6868.

[10] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6869.

[11] Az yukarıda naklettiğimiz gibi, bu sözün hadis olduğunu rivayet eden­ler olmuştur.

[12] Bu hadisi Abdurrezzak, Cafer b. Süleyman tarikiyle İbn Mesud’dan (r.a.) rivayet etmiştir. Ayrıca hadisin mevkuf olduğunu söyleyenler de vardır. Bilgi için bak: Tefsir-i Kurtubi: 20/107 ve Tefsir-i İbn Kesir: 4/525.

[13] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6869-6870..