Mekke'de inmiştir, 8
âyettir.
Tîn sûresi Mekke'de
inmiş olup şu iki meşhur konuyu ele alır:
1. Yüce
Allah'ın insan nevini değerli kılması.
2. Hesap ve
cezaya inanma.
Bu mübarek sûre, Yüce
Allah'ın insanı değerli kıldığına, onu eşsiz ve en güzel bir şekilde
yarattığına dâir mukaddes ve şerefli yerlere yeminle başlar. Bu yerler,
içlerinde Yüce Allah'ın, peygamberlerine vahy
indirmekle üstün kıldığı Beyt-i Makdîs,
Tûr Dağı ve Mekke-i Mükerreme'dir. İnsan, Rabbinin
nimetine şükretmediği takdirde cehennemin en alt tabakalarına gönderilecektir.
"Tîn'e, Zeytin'e, Tûr-ı Sina'ya ve şu emin beldeye yemin ederim
ki..."
Sûre, insanı en güzel
ve mükemmel bir şekilde yaratmasında Alemlerin Rabbinin gücünü gösteren engin
delillerden sonra, kafirin, hâlâ öldükten sonra dirilmeyi ve haşri inkârını kınar: "And
olsun biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına
gönderdik"
Sûre mü'minlere sevap vermek ve kâfirleri cezalandırmak
suretiyle adaletle muamele edeceğini açıklayarak sona erer: "Artık hangi
düşünce sana dini yalanlatır? Allah, hâkimler hâkîmi değil midir?"
Bu âyetlerde hesabın varlığı
anlatılmakta ve âhiret hayatı isbat
edilmektedir. [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
1, 2, 3, 4, 5.
încir'e, Zeytine, Tûr-ı Sînâ'ya ve şu e-min beldeye
yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların
aşağısına gönderdik.
6. Fakat
îman edip sâlih amel işleyenler hariç. Onlar için
eksilmeyen devamlı bir ecir vardır.
7. Artık
bundan sonra, (ey insan,) sana dîni yalanlatan nedir?
8. Allah,
hâkimler hâkimi değil midir?
Tûr-u Sînîn, üzerinde
Allah'ın Hz. Mûsâ (a.s.) ile konuştu^ Tûr Dağı'dır.
Sinîn, bereketli demektir.
Takvim, doğrultmak
demektir. "Ağacı düzeltip doğrulttu" demektir, "Zaman onu
dengeli, iyi görüşlü ve akıllı kıldı" mânâsına denir.
Memnun, kesilen yani
tükenen. Dîn, ceza demektir. "Karşılığını verdi" anlamına gelen iilinden türemiştir. "Yaptığın gibi sana karşılığı
verilir" mânâsına gelen hadisinde de bu mânâda kullanılmıştır. [2]
1. Bu bir
yemindir. Yani, incir'e ve zeytin'e yemin ederim. Yüce Allah, bereketli
oldukları ve çok yararları bulunduğu için bunlara yemin etti. İbn Abbâs şöyle der: Bu,
yediğiniz incir ve sıkıp yağ çıkardığınız zeytininizdir.[3] İkrime'de şöyle der: "Yüce Allah incir ve zeytinin
bittiği yerlere yemin etti. Çünkü incir Dımaşk'ta,
Zeytin de Beyt-i Makdis'te
çok olur"[4] Bu mânâ daha açıktır. Yüce
Allah'ın, mekan isimlerini yani Tûr Dağı ve Emin Belde'yi bunların üzerine
atfetmesi bunu göstermektedir. Böylece bu yemin, Allah'ın, vahy
ve semavî emirlerle şereflendirdiği mukaddes yerlere yapılmış bir yemin olur. [5]
2. Bereketli
dağa da yemin ederim. Bu, üzerinde Allah'ın Mûsâ (a.s.) ile konuştuğu, çok
ağaçlı, güzel ve bereketli Tûr-ı Sînâ dağıdır. Hâzin der ki: "Tûr Dağı
güzel ve bereketli olduğu için, Sînîn ve Seynâ
sıfatları ile nitelenerek ona
"Tûr-ı Sînîn" denilmiştir. Meyveli ağaçlan olan her dağa Sînîn ve Seynâ denir."[6]
3. İçine
girenlerin canları ve mallan konusunda emin olduğu bu emin beldeye yani Mekke-i
Mürerreme'ye yemin ederim. Nitekim Yüce Allah meâlen, "Çevrelerinden insanlar kapılıp götürülürken,
bizim (orayı) güven içinde kudsi bir yer yaptığımızı
görmediler mi?"[7] buyurmuştur.
Âlûsî şöyle der: Bunlar, birçok müfessirin görüşüne
göre, şerefli ve bereketli yerlere yapılmış yeminlerdir. Emin beldeden maksat,
tartışmasız bir şekilde Mekke-i Mükerreme'dir. Allah
onu korusun. Tûr-ı Sînîn ise, üzerinde Yüce Allah'ın Mûsâ (a.s.) ile,
konuştuğu dağdır. Buna Tur-ı Seynâ da denir. İncir ve
zeytine gelince, Katâde'den rivayet edildiğine göre
bunlar, biri Dımeşk'ta diğeri Beyt-i
Makdis'te iki dağdır. İncir ve zeytin'den, bunların
yetiştiği yerler kastedilmiştir. Bazılarına göre de bunlardan maksat,
bildiğimiz iki ağaçtır. Bu, İbn Abbâs
ve Mücâhid'in görüşüdür. Bu şeylere yeminden maksat,
o bereketli yerlerin şerefli olduğunu ve peygamberlerin gönderilmesi ile orada
ortaya çıkan hayır ve bereketi açıklamaktır.[8] İbn Ke-sîr
şöyle der: Bazı âlimler, bunların üç yer olduğu kanaatma
varmışlardır. Bunların her birinde Yüce Allah, büyük şeriatlar getiren azim
sahiplerinden bir peygamber göndermiştir. Birincisi, incir ve zeytinin
yetiştiği yer olan Beyt-i Makdis'tir
ki, Yüce Allah burada İsa'yı (a.s.) göndermiştir. İkincisi, Tûr-i Sînîn yani
Tûr-ı Seynâ'dır. Yüce Allah burada Mûsâ (a.s.) ile konuşmuştur.
Üçüncüsü ise, içine girenlerin emin olduğu Beled-i
Emîn'dir.
Burası, Allah'ın Hz. Muhammed (a.s.)'i peygamber olarak gönderdiği yerdir.
Tevrat'ın sonunda bu üç yer şöyle anlatılmıştır: "Yüce Allah, üzerinde Mû-sâ (a.s.) ile konuştuğu Tûr-i Seynâ'dan
geldi. Sâîr'den yani îsâ'yı (a.s. ) peygamber olarak gönderdiği Beyt-i Makdis dağından dünyayı
aydınlattı. Farân dağlarından yani, Hz. Muhammed (a.s.)'i peygamber olarak gönderdiği Mekke
dağlarından göründü" Yüce Allah Tevrat'ta bunları zaman sırasına göre
anlattı ve Kur'ân'da da şeref sırasına göre yemin
etti. Şöyle ki, önce şerefliye, sonra ondan daha şerefliye, sonra da her
ikisinden daha şerefli olana yemin etti.[9] Bu
yeminin cevabı şudur: [10]
4. Kuşkusuz
biz insan nevini, en mükemmel ve en güzel sıfatlarla nitelenmiş olarak en
güzel biçimde yarattık. Yani şekli güzel, boyu düzgün, uzuvları birbirine
uygun; bilgi, anlayış, akıl erdirme, iyi ve kötüyü ayırma,
konuşma ve edep sıfatları ile donatılmış olarak yarattık. Mücâhid
şöyle der: den maksat, "En güzel biçimde ve eşsiz bir yaratılışta yarattık
" demektir.[11]
5. Kendisini
bu şekilde yaratmamızın gereğini yerine getirmediği için, onun derecesini
aşağıların aşağısına indirdik. Zira o, en güzel biçimde yaratma nimetimize
şükretmedi, kendisine verdiğimiz bu güzel özellikleri bize itaatta
kullanmadı. Dolayısıyle biz de onu, aşağıların
aşağısına yani cehenneme indireceğiz. Mücâhid ve
Hasan Basrî şöyle der: Cehennemin en alt tabakasıdır.
Dahhâk da şöyle der: Yani onu ömrün en verimsiz çağma
götürürüz ki bu da, gençlikten sonra ihtiyarlaması, kuvvetli olduktan sonra
zayıf düşmesidir.[12] Âlûsî de der ki: Âyetin akışından, ilk akla gelen, kâfirin
kıyamet günündeki haline ve onun, en güzel ve eşsiz bir şekilde yaratılmışken,
en çirkin ve âdi bir şekilde olacağına işarettir.[13]
6. Ancak hem
iman edip hem de sâlih amel işleyen mü'minler bunun dışındadır. Onlar için, tükenmeyen sürekli
bir mükâfaat yani takva sahiplerinin yurdu olan
cennet vardır. [14]
7. Bu,
üçüncü şahıstan ikinci şahsa dönme üslubuyla insana yapılmış bir
hitaptır. Yani, Ey İnsan! Bu açıklama ve apaçık delillerden sonra, senin
yalanlamana sebep ne? Çünkü insanın bir nut-feden yaratılması ve en güzel ve mükemmel bir biçimde var
edilmesi, Yüce Allah'ın, öldükten sonra diriltme ve hesaba gücü yeteceğini
gösteren en açık delillerdendir. O halde, bu delillerden sonra, hesap gününü
yalanlamaya seni iten nedir? [15]
8. Yaratan
ve en güzel biçimi veren Allah, kullar arasında hükmetme ve haklı ile haksızı ayırma bakımından âdillerin en âdili değil midir? Hadiste
şöyle gelmiştir: Hz. Peygamber (a.s) bu âyeti
okuduğunda, "Evet, ben de buna şahitlik edenlerdenim'[16]
derdi. [17]
Bu mübarek sûre birçok
edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda Özetliyoruz:
1. "İncire
ve zeytine yemin ederim" âyetinde mecâz-ı aklî vardır. Burada mahalde
bulunan zikredilmiş, mahal kastedilmiştir. Tercih edilen görüşe göre Yüce Allah
incir ve zeytinle, bunların yetiştiği
yer olan Şam'ı ve Beyt-i Makdis'i
kastetmiştir.
2. En güzel
biçimde" ile "Aşağıların aşağısı" arasında tibâk
vardır.
3. arasında
cinâs-ı iştikak vardır.
4. "Yalanlamanın
sebebi ne?" âyetinde, daha fazla kınama ve azarlama için, üçüncü şahıstan
ikinci şahsa dönüş vardır.
5.
Âyetindeki soru, istifham-ı takriridir.
6. gibi âyet
sonlarında sec'i murassa vardır. En iyisini Allah
bilir. [18]
Kurtubî şöyle anlatıyor: îsâ el-Hâşimî,
karısını çok severdi. Bir gün ona, "Aydan daha güzel değilsen üç talakla
boş ol" dedi. Bunun üzerine karısı: "Sen beni boşadın" diyerek
ona karşı örtündü. Dolayısıyle Isâ buna çok üzüldü ve
Halîfe Mansûr'a gidip olayı ona anlattı. Halîfe fıkıhcıları çağırıp onlardan fetva sordu. Oradakilerin
hepsi kadının boş olduğunu söylediler. Ancak Ebû Hanîfe'nin ashabından bir adam konuşmadı. Mansûr ona: "Sen niye bir şey söylemiyorsun?"
dedi. Adam dedi ki: «Ey mü'minle-rin
emiri! Yüce Allah, "Kuşkusuz biz insanı en güzel biçimde yarattık" buyuruyor.
Binaenaleyh insandan daha güzel hiçbir şey yoktur.» Mansûr,
"doğru söyledin" dedi ve kadını kocasına geri verdi.
Yüce Allah'ın yardımıyle "Tîn Sûresi" nin
tefsiri bitti. [19]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/355.
[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/356.
[3] Kurtubî, 19/110
[4] Bahr, 8/489
[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/357.
[6] Hâzin, 4/266
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/357.
[7] Ankebût sûresi, 29/67
[8] Rûhu'l-meânî,
30/173 (özetle)
[9] Muhtasar-ı İbn Kesîr, 3/654
[10] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/357-358.
[11] Taberî, 30/156
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/358.
[12] Kurtubî, 19/11
[13] Âlusi, 30/176
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/358.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/358.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/358.
[16] Tirmîzî, Tefsîr-i Kur'ân, bab, 84
[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/359.
[18] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/359.
[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/359.