KADİR SÛRESİ 2

Sûrenin Kapsadığı Başlıca Konular: 2

Meali: 2

İlgili Hadîsler. 2

Kadir Gecesi Duâ Ve İbâdetle İhya Edilir. 3

Kadir Gecesinin Alâmetleri 4

Kur'ân-ı Kerîm Lafzıyla Manasıyla İlâhîdir. 4

«Kadir» İsminden Neler Kasdedilmiştir?. 5

Kadir Gecesi'niım Bin Aydan Hayırlı Olması 5

Beşer İlmi Mekadir-i İlâhiyeyi İdrak Edemez. 6

Meleklerin Ve Ruh'un İnmesi 6

Bu Gece Hep Selâmet Ve Berekettir. 7

Ruhen Arınma. 7

İki Sûre Arasındaki Münasebet: 7


KADİR SÛRESİ

 

Müfessirlerin çoğuna göre, tamamı Medine'de inmiştir. Mâverdî'ye göre, Mekke'de inmiştir. Tabiîn'den Dahhak'e ve sahabeden İbn Abbas (R.A.)dan yapılan iki rivayetten birine göre de sûre Medine'de inmiştir. Ali b. Amr el-Âhidî ise, bunun Medine'de ilk inen sûre olduğunu belirtmiş­tir.[1]

Allâme Zemahşerî'ye göre. Abese Sûresi'nden sonra inmiştir. [2]

Birinci âyetinde Kur'ân'ın Kadir Gecesi'nde indirildiği konu edilmek­te ve bu kelime sûreye isim olmaktadır.

Âyet   sayısı      :       5

Kelime    »         :     30

Harf        »         :    112[3]

      

Sûrenin Kapsadığı Başlıca Konular:

 

1- Kur'ân-ı Kerîm'in Kadir Gecesi'nde indirildiği bildiriliyor.

2- O sebeple bu gecenin, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan ıayırlı olduğuna değiniliyor.

3- Bu gecede, başta Büyük Ruh Melek Cebrail olmak üzere görevli meleklerin her emirle ineceği haber veriliyor.

4- Aynı zamanda bu gecenin fecir doğuncaya kadar bütünüyle se­lâmet olduğu müjdeleniyor.[4]

 

Meali:

 

1- Şüphesiz ki biz O'nu (Kur'ân'ı) Kadir Gecesi'nde indirdik.

2- Kadir Gecesi'nin ne olduğunu bilir misin?

3- Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır.

4- O gece melekler ve Ruh, Rabfarınm izniyle her emir (iş, durum, hüküm ve takdir) ile inerler.

5- O gece, fecir doğuncaya kadar bir selâmdır.

 

İlgili Hadîsler

 

«Kim inanarak ve karşılığını yalnız Cenâb-r Hak'tan bekleyerek Kadir Gecesi kalkıp ibâdet ederse, geçmiş günahları (kul hakkı hariç olmak üze­re) bağışlanır.»[5]

«Şüphesiz ben (evimden) çıkıp size Kadir Gecesi'ni haber verecek­tim. Derken iki adamın çekişip sürtüştüğünü gördüm; o sebeple (hangi ge­ce olduğuna dair bilgi) kaldırıldı. Umarım ki bu sizin için hayırlı olur. Artık siz onu Ramazan'ın son on gününde arayın.»[6]

Hz. Aişe (R.A.) diyor ki:

«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz Ramazanın son on gününde (Mescide kapanıp) it i kâta girer ve şöyle buyururdu : «Kadir Gecesi'ni Ramazan'ın son on gününde arayın.»

Ebû Hüreyre (R.A.)den yapılan rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efen­dimiz şöyle buyurmuştur: «Kadir Gecesi bana gösterildi; derken ev hal­kından bazısı beni uyandırdı. Böylece unutuverdim. Artık siz onu Rama­zan'ın son on gününde arayın.» [7]

Ebû Hüreyre (R.A.), Ebû Saîd'in (R.A.) şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Biz, Resûlüllah (A.S.) ile birlikte Ramazan'ın ikinci onunda itikâf et­miş bulunuyorduk. Yirminci günün sabahı olunca nevalemizi naklettik ve Resûlüllah (A.S.) yanımıza geldi. O bize şöyle buyurdu : «Kim itikâf et­mek istiyorsa, itikâf ettiği yere dönsün. Bu gece bana (Kadir) gösterildi ve ben de su ile çamur üzerine secde ettiğimi gördüm.» Resûlüllah (A.S.) itikâf ettiği yere dönünce gök yağmur hareketi gösterdi ve biz de yağ­murlandık. Muhammedi (A.S.) hak üzere gönderen zata yemin ederim ki gök o günün sonuna kadar bu hareketi gösterdi (yağmur yağdı). Mescid de gölgelik üzerinde bulunuyordu. And olsun ki, Resûlüllah'ın (A.S.) bur­nunda ve burun ucunda su ve çamur izi bulunduğunu gördüm.»[8]

Abdullah b. Üneys (veya Enis) (R.A.) anlatıyor:

«Benî Seleme mescidinde bulunuyordum ki, orada bulunanların yaşça en küçüğü idim. Onlar birara şöyle dediler: «Aranızdan kim, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'den Kadir Gecesi'ni sorar?» O gün Ramazan'ın 21. gü­nünün sabahı idi. Ben de oradan çıktım ve (bir süre sonra) Resûlüllah (A.S.) ile karşılaştım. Ona dedim ki: «Ya Resûlellah! Benî Seleme'den bir grup adam beni size gönderdiler de sizden Kadir Gecesi'ni sormamı is­tediler.» Bunun üzerine Resûlüllah (A.S.) bana sordu:

  Ramazandan kaç gece oldu?

  Yirmi iki gece, dedim.

  İşte Kadir Gecesi bu gecedir, buyurdu. Sonra döndü ve şunu ilâ­ve etti: Veya bundan sonraki gecedir.

Şüphesiz Resûlüllah (A.S.) bu son sözüyle yirmiücüncü geceyi kasdediyordu.[9]

AshabKirâm'ın çoğu bu rivayeti benimsemiş ve İmam Şafiî de buna meyletmiştir.[10]

Buhari'nin yaptığı rivayette, İbn Abbas'ın  (R.A.) şöyle dediği nakle­dilmiştir :

«Kadir Gecesi'ni Ramazan'ın yirmidördünde arayın!.»[11]

«Kadir Gecesi'ni son on günün tek gecelerinde arayın'»[12]

AshabKirâm'dan Ubey b. Kâb'a göre,   Kadir   Gecesi Ramazan'in yirmi yedinci gecesine rastlar.»[13]

Muâviye'den yapılan rivayete göre, adı gecen şöyle demiştir:

«Peygamber (A.S.)dan Kadir Gecesi hakkında soruldu. Cevap olarak şöyle buyurdu: «O, yirmiyedinci gecedir.»[14] İbn Mes'ûd (R.A.) diyor ki:

«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bize şöyle buyurdu :  

«Kadir  Gecesi'ni Ramazan'ın yirmiyedi, yirmibir ve yirmiücüncü gecelerinde arayın!»[15]

 Ebû Bekir (R.A.) diyor ki :

«Resûlüllah (A.S.) Efendimizin şöyle buyurduğunu işittim : «Kadir Ge­cesi'ni Ramazan'ın son on gününde arayın!» Ayrıca şöyle buyurdu : «Onu dokuz veya yedi veya beş veya üç gün kala arayın veya ayın sonunda arayın.» [16]

İbn Abbas (R.A.), Resûlüllah'ın (A.S.) şöyle buyurduğunu haber ver­miştir :

«Kadir Gecesi (son) on gündedir: Yedi gün geçe veya yedi gün ka­la.»[17]

.Kadir Gecesi'nin Ramazan'ın son on gününün gecelerinden birinde olduğu ağırlık kazanmıştır. Özellikle Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'in bu son on günü itikatta bulunmak suretiyle değerlendirmesi bu rivayeti daha da kuvvetlendirmektedir. Nitekim Hz. Aişe (R.A.) diyor ki: «Ramazan'ın son on günü girince ResûlüMah (A.S.) Efendimiz kalkıp geceyi ihya eder ve ev halkını uyandırır; böylece tam bir ciddiyetle ibâdete yönelir ve (bu­nun için) kemerini sıkardı.»[18]

Yine Hz. Aişe (R.A.) diyor ki:

«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz Ramazan'ın son on gününde itikatta bu­lunurdu ve bunu vefat edinceye kadar aksatmadan sürdürdü. Ondan son­ra zevceleri (her yıl Ramazan'ın son on gününü) itikatla geçirmeğe baş­ladılar.»[19]

Buna benzer bir rivayet de İbn Ömer (R.A.)dan yapılmıştır.[20]

 

Kadir Gecesi Duâ Ve İbâdetle İhya Edilir

 

Bu hususta Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'le Onun ashabının örnek ha­reketleri ve aşkla yaptıkları ibâdetler, tavsiye ettikleri dualar bizim için en güzel ihya tablosunu içermektedir. Şüphesiz duâ ve ibâdetin en uy­gun ve en faydalısı, Resûlüllah'ın {A.S.) tavsiye buyurduğu ve bilfiil ye­rine getirdikleridir. İbâdet denilince, ilk akla gelen namazdır. Zira nama­zın bir benzeri yoktur. O bakımdan Resûlüllah (A.S.) Efendimiz sözü edi­len son on günün gecelerinde de bu ibâdete ağırlık vermiştir.

Duaya gelince, her ne kadar namaz baştan sonuna kadar birçok dua­ları yansıtmaktaysa da, onun dışında birtakım duâ ve niyazlarda bulun­manın sayılmayacak kadar faydaları vardır. Nitekim sahîh rivayete gö­re : Hz. Aişe Vâlidemiz'in Kadir Gecesi'ne kavuştuğu takdirde nasıl duâ edeceğini Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'den sorması bu konuda bize ışık tutmaktadır. Resûlüllah (A.S.). Hz. Aişe'nin (R.A.) bu sorusunu şöyle ce­vaplamıştır : «De ki: Allahrm! Şüphesiz sen affedensin, affetmeyi seversin; beni de affet!”[21]

Rivayetlerin tamamını dikkate aldığımızda.  Kadir Gecesi'nin  Rama-zan'ın son on gününün gecelerinde gizli tutulduğunu anlarız. Bunun se­bebi ne olabilir? İlim adamlarımızın çoğu bu soruyu şöyle cevaplamış­tır : «Cenâb  Hak, feyiz, rahmet, selâmet ve  bağışlanma dolu  bu  mü­barek geceyi Ramazan ayında gizleyerek bu ayın bütün gecelerinin, hiç değilse son on gününün gecelerinin ihya edilmesini murad etmiştir. Na­sıl ki duâ ve dileklerin kabul saatini cuma gününde; Salât-i Vüstâ'yı beş vakit namaz arasında; İsm-i-A'zam'ını, yani en yüce, en büyük ismini dok­san dokuz ismi arasında; kendi hoşnutluğunu taât ve ibâdetler arasında gizleyip daha çok ibâdet ve taâtle meşgul olmamızı dilemişse.. Bunu biraz daha açıklayacak olursak, şöyle diyebiliriz ,-

a) Cuma gününü daha çok duâ, niyaz ve sair ibâdetle geçirmemiz için onda duâ ve dileklerin kabul anını,

b) Namaza özen göstermemiz ve her vakit namazının üstün rahmet ve gufrana vesile olacağını hesaba katmamız için beş vakit namaz arasın­da “Salât-i Vüsta”yı,

c) Duâ ve isteklerimizde ilâhî isim ve sıfatları sık sık anmamız ve en tesirli olan Yüce İsmine rastlamamız için doksan dokuz ismi arasına İsm-i A'zam'ını,

d) Bütün ibâdet ve taâtlere rağbet etmemiz için ibâdet ve taâtler arasına rızasını,

e) Her türlü günah ve kötülükten kaçınmamız için günah ve kötülük­ler arasına gazabını ve hışmını,

f) Kulluk görevimizi aksatmayıp düzenli ve lâyık olduğu şekilde ye­rine getirmemiz için kıyametin kopuş saatini gizli tutmuştur. [22]

 

Kadir Gecesinin Alâmetleri

 

İlim adamları bu konuyla  ilgili rivayetleri dikkate alarak Kadir Ge-çesi'nin birtakım alâmetlerini tesbit edip belirlemişlerdir. Şöyle ki:

1- O gece daha çok rahmet anlamında yağmur yağar,

2- O gecenin sabahı havada bulut, sis ve benzeri şey olmaz; güneş net ve pırıl pırıl ışıldar.

3- O geceyi ibâdetle geçirenlerin kalbinde ferahlık ve yatışkanlık his­sedilir.

4- O geceyi ihya eden mü'mir'erin mal ve ömürlerinde feyiz ve bere­ket alâmeti görülür.

Şüphesiz bu alâmetlerin hepsinin biramda aynen gerçekleşmesi söz konusu değildir. Ama bunlardan bir kısmının ortaya çıkması bile o gece hakkında bir ipucu olmaya kâfi gelir. Allah daha iyisini bilir. [23]

 

Kur'ân-ı Kerîm Lafzıyla Manasıyla İlâhîdir

 

«Şüphesiz ki biz Onu (Kur'ân'ı) Kadir Ge­cesinde indirdik.»

«İnzal» fiilinin sonundaki zamirin Kur'ân'a râci' olduğu kesindir. Zira Bakara Sûresi 185. âyette : «O Ramazan ayı ki, içinde Kur'ân, insanlara doğru yolu gösterici ve doğru yolun; hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden ayı­rıcı belgeleri olarak indirildi..» konusu işlenerek Kur'ân'ın Ramazan ayında İndirildiği bildiriliyor. Kadir Sûresi'nde ise bu inzal olayının Kadir gece­sinde gerçekleştiği açıklanıyor. Diğer yandan Duhân Sûresi'nin baş kıs­mında : «Hâ-Mim. Açık ve açıklayıcı olan Kitab'a and olsun ki, biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik..» buyurularak, bununla Kadir ge-cesi'ne işaret ediliyor.

Aynı zamanda bu sûrenin Alâk Sûresi'nden sonra yer alması, zamirin Kur'ân'la ilgili bulunduğunu kuvvetlendiriyor.

«Şüphesiz Kur'ân'ı biz indirdik» mealindeki âyet, ayrıca üç önemli konuyu açıklığa kavuşturmaya yönelik bir anlatım gücü taşımaktadır:

1- Kur'ân insan eseri değildir.

2- Kur'ân lafzıyla, manasıyla Allah'tan indirilmedir; içine insan sö­zü kanştırılmamıştır.

3- Kur'ân'daki  mevcut tertip ve düzenleme  bütün  incelik ve hik-metiyle ilâhîdir.

O bakımdan Kur'ân'da hâkim olan ilâhî üslûp, insan üslûbundan ke­sinlikle ayrılmaktadır. O.kadar ki, Resûlüllah A.S.) Efendimiz'in hadîsle­rinde hâkim olan üslûpla da bir benzerlik bulunmamaktadır.

Kur'ân'a insan sözü karışmış olsaydı, birtakım tutarsızlıkların yer al­ması kaçınılmaz olur ve nüzulünden bir süre sonra ilâhî olmadığı ortaya çıkar ve o sebeple diğer kitaplar gibi rafa kaldırılırdı. Oysa üzerinden onbeş asra yakın bir zaman geçmesine rağmen taşıdığı hükümler, ana fikirler ve temel bilgiler çağların önünde seyretmekte ve ilim adamlarına ışık tutmaya devam etmektedir.

Kur'ân iniş sırasına göre değil, Melek Cebrail'in beyânı üzerine ter­tiplenip düzenlenmiştir. O bakımdan sûreler arasında tamamlayıcı, açık­layıcı anlamda kopmaz bağlar mevcuttur. Tefsîr-i MevzuTnin yararını id­dia edip aynı konuyla ilgili âyetleri biraraya getirmek suretiyle ona yeni bir tertip verenler, sözü edilen bağlan koparmakta ve böylece ilâhî tertibi boz­maktadırlar. Kanaatimce böyle bir tefsîr yolunu seçmek çok sakıncalı­dır. Selef-i sâlihîn bu sakıncayı dikkate alarak ilâhî tertibe dokunmadan Kur'ân'ı yine Kur'ân'la tefsîr etme yolunu seçmişlerdir.

Kadir Gecesi'nde Kur'ân'ın ilk âyetleri mi, yoksa tamamı mı inmiştir?

Âyet ve hadîslerin açık delâletinden anlıyoruz ki. Kadir Gecesi, Ra­mazan ayında gizli tutulmuştur. Aynı zamanda bu gece, çok mübarek bir gecedir. Ancak Kur'ân'ın tamamı mı, yoksa ilk inen âyetleri mi sözünü ettiğimiz geoede inmiştir? Müfessirlerin çoğu bu konuda iki yorum ortaya koymuştur:

1- Kur'ân'ın tamamı, Levh-i Mahfuz'dan  Dünya Semâsı'ndakî Bey-tülizzet'e indirilmiş ve sonra günün şartlarına,  olayların seyrine ve duyu­lan ihtiyaca göre oradan da 23 yıllık bir süre  içinde parça parça Resû-lüllah'm {A.S.) nezih kalbine ilka edilmiştir.

2- Şa'bî'ye göre, Kur'ân'ın indirilmesine ilk olarak Kadir Gecesi'nde, başlanılmıştır.. Bu görüş, ilk inen âyetlerin Kadir Gecesi'ne rastladığını, yani Alâk Sûresi'nin İlk beş âyetinin bu gecede indiğini göstermektedir. Ancak Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'e Hıra Dağı'nda indirilen bu âyetlerin geceleyin gerçekleştiğini isbat eden sağlam bir delil ve belge tesbit et­mek mümkün değildir. O bakımdan birinci yorumun daha isabetli olduğu söylenebilir.

Zaman parçasının mübarek sayılması, şüphesiz içinde cereyan eden olaydan kaynaklanır. O bakımdan Kadir Gecesi'nin mübarekliği de içinde meydana gelen şu iki olayla ilgili bulunuyor: Biri, Kur'ân-ı Kerîm'in o gece indirilmesi; diğeri o gecede ilâhî hüküm ve takdîrlerin yer alması ve va­zifeli meleklere tevdi' edilmesidir[24]

.

«Kadir» İsminden Neler Kasdedilmiştir?

 

Kadr: «Bedr» kalıbında olup sözlükte miktar, meblâğ, güç, takat gibi mânalara delâlet eder. Çoğulu «akdar»dır. Dal harfinin üstünüyle telef-fuz edilen «kader» ise, takdîr manasınadır. «Kaderallahu zâlike» denilin­ce, takdîr ve taksim-i rızık anlamına, «Allah o rızkı (veya eceli) takdir ve taksim etti» demektir.

«Kadr» in bununla beraber bir yandan da zenginlik, genişlik, birtakım imkânlara sahiplik mânasına da geldiği vakidir.

Böylece «kadr» ve «kader» : Kaza, hüküm, takdîr ve taksim mâna­larına gelmektedir ki bu, daha çok CenâbHakk'ın hazırladığı zuhurat­taki hüküm ve kazası demektir ve terîm olarak şu mânada kullanıldığı yaygındır: Ezelden ebede dek câri olan ahval ve şuunatın meydana gel­mesindeki suret üzere mevcudatın aynında -âdetullah üzere- vukua gelen hükm-ü küllî-i ilâhîdir.

Bu tarîfin dışında başka tarîfte bulunan ilim adamları ise, kader ile kaza arasında fark bulunduğuna değinerek her biri için şöyle bir tanımda bulunmuşlardır:

Kader: CenâbHakk'ın, umuru (olacak olayları), henüz meydana gelmeden ezelî ilmiyle tesbit ve takdir etmesidir.

Kaza: CenâbHakk'ın tesbit ve takdir ettiğini -vakti ve saati gelince-infaz ile yokluktan fiil alanına çıkarmasıdır.

Birinci ve ikinei tarîf çerçevesinde «bedr» kalıbında olan ve âyette yer alan «kadr» ismi, olaylar, hükümler, rızıklar ve ecellerin takdirine ve taksimine yönelik bir anlam taşımaktadır. Öyle ki. Kadir Gecesi'nden bir sonraki Kadir Gecesi'ne kadar ezelde ilâhî takdîr tablosunda yer alan olay­lar ve tesbitler görevli kılınan meleklere bildirilmekte ve iiâhî program­lanmaya göre fiilî alanda gerçekleşmesi hükmedilmektedir.

Bu konuda ünlü ilim adamı Hüsyin b. Fazl'a şöyle bir soru tevcîh edi­liyor :

-Cenâb-ı Hak gökleri ve yeri yaratmadan önce mekadiri takdîr et­memiş midir?

O da cevap olarak tasdîk anlamında şöyle diyor:

-Evet, öyledir (yani takdîr etmiş bulunuyor). Bunun üzerine soru sahibi tekrar soruyor:

-O halde Kadir Gecesinin anlamı nedir?

Adı geçen ilim addmı onun bu sorusuna şu nefis cevabı veriyor:

-Mânası şudur: Takdir edilenleri vakti, saati gelince sevketmek ve takdir edilen kazayı tenfîzde bulunmaktır.

Bazı ilim adamlarına göre ise, bu geceye «kadr» denilmesinin sebe­bi : Bu gecenin diğer gecelere karşı azamet ve üstünlük arzetmesidir. Nite­kim «falan adamın hükümdarın yanında kadri vardır» denilince, onun de­ğeri, şerefi, İzzet ve itibarı vardır demektir.

Ayrıca bu gecede işlenen sâlih amellerin Allah yanında ayrı bir yeri ve değeri, fazilet ve sevabı söz konusu olduğundan ona «Kadr» ismi ve­rilmiştir.

Diğer bir yoruma göre, Kadir Gecesi'nde yeryüzü meleklerle dolup daraldığından dolayı ona bu ismin verilmesi takdir edilmiştir. [25]

 

Kadir Gecesi'niım Bin Aydan Hayırlı Olması

 

Bu hususta başta İmam Mâlik olmak üzere birçok ilim adamı, sağ­lam dayanağı ve sahîh senedi tesbit edilemiyen birkaç olayı faziletine uygun görüldüğüne binaen- rivayet etmişlerdir. Bence en uygun olan yo­rumu şöyle belirtmekte bir sakınca yoktur: Kadir Gecesi'nde İlâhî hoş­nutluk doğrultusunda işlenen sâlih amellerin Allah yanındaki değer ve se­vabı, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin ayda işlenen sâlih amellerden daha hayırlı ve daha sevaplıdır.

Nitekim Müfessir İbn Cerîr Taberİ, Câmi'ul-beyân adlı tefsirinde bu yoruma öncelik vererek şöyle bir sıralamada bulunmuştur:

a) Kadir Gecesi'nde ilâhi rızaya uygun işlenen ibâdet, diğer gecelerde işlenen ibâdetten bin ay nisbetinde daha hayırlıdır.

b) Tabiin'den Mücâhid'e göre: Kadir Gecesi'ndeki amel, oruç ve na­maz bin ayda işlenen amelden daha hayırlıdır.

c) Amr b.  Kays el-Melâî'ye göre: Kadir Gecesi'ndeki ihyayla  ilgili ameller bin aydaki amellerden hayırlıdır.

d) Yine Tabiîn'den  Mücahid'den  yapılan  bir başka  rivayete  göre: İsrail oğullarından, geceyi ibâdetle, gündüzü Allah yolunda cihadla geçi­ren bir mü'min, bu güzel hâlini bin ay sürdürmüştü. Bunun üzerine Ce-nâb-ı Hak, Kadir Gecesi'nin ihya edilmesinin o bin aydan daha hayırlı olacağını belirterek bu sûreyi indirmiştir.

e) Rivayete göre, İsa b. Mazin, Hasan b. Ali'ye şöyle tarizde bulun­muştur : «Ey mü'minlerin yüzkarası! Şu Ebû Süfyan oğlu Muâviye deni­len adama yönelip bey'ât ettin..»

Bunun üzerine Hz. Hasan (R.A.) ona şu cevabı vermiştir:

-Resûlüllah (A.S.) Efendimiz rüyasında Emevîlerin ardarda halîfe olup kendi minberine bir bir yükseldiklerini görmüş ve bu hal ona ağır ge­lip sıkıntı vermişti. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak «İnnâ a'taynake el-kevsere..» sûresi ile «İnnâ enzelnahü..» sûrelerini indirmiştir.[26] Böylece Emevî sal­tanatının bin ay süreceğine işarette bulunulduğu söz konusudur.[27]

Diğer bir yoruma göre : Âyette yer alan «bin ay», tahdidi değildir; çokluk ifâde etmeğe yönelik bir anlatım tarzıdır. Nitekim Kur'ân'da Ya­hudilerin dünyaya olan hırs ve tutkuları tasvîr edilirken şu cümleye yer verildiğini görüyoruz : «Onlardan (her) biri bin yıl yaşamak ister..» [28]

Bazısına göre ise, «bin ay» ile zamanın, önemli sayılacak uzun bir süresi yani dünyanın ömrünün tamamı kasdedilmiştir. Nitekim Araplar arasında bu tarz anlatım şekline rastlamak mümkündür. Ancak' bu yo­ruma pek itibar edilmemiştir. [29]

 

Beşer İlmi Mekadir-i İlâhiyeyi İdrak Edemez

 

Âyette «Kadir Gecesi'nin ne olduğunu bilir misin?» cümlesine yer ve­rildiğini görüyoruz. Bu tarz anlatım Kur’an-ı Kerîm'de tam onüç yerde anıl­maktadır. Amaç, daha çok bildirilen olay veya hükmün azametine ve beşer ilminin onu tesbite yeterli olmadığına; aynı zamanda insan aklının o gibi fizikötesi olay ve hükümlere yalnız başına erişemiyeceğine işarette bulun­maktır. Özellikle ilâhî mekadir ve hükümlerle ilgiti bir tablo söz konusu olunca, insan aklı ve ilmi çok cılız ve yetersiz kalır. «Kadir Gecesi»nin ne olduğunu Hz. Peygamber'in (A.S.) biie kendiliğinden bilemiyeceği belirti­lince, âyetteki anlatım tarzından nasıl yüksek ve azametli pir olay veya habere kapı açıldığı zihinlere hemen akseder ve dikkati bir anda o yöne çekip toplar. [30]

 

Meleklerin Ve Ruh'un İnmesi

 

Şüphesiz böylesine mübarek bir gecede melekler ancak rahmet ve bereketle İner. Özellikle Büyük Ruh Melek Cebrail, ilâhî gufran, rahmet ve inayeti o geceyi ihya edenlerin üzerine yağmur misali yağdırmak ve o insanların malına, canına, evine ve işine bereket havası estirmek üzere iner. 0 bakımdan «Kadir Gecesi»nde yeryüzü ilâhî rahmet nefhasıyla do­lar. Gönül kapısını açık tutanlar o nefhayı fecir doğuncaya kadar kalp ve ruhlarına sindirirler.  İşte Resûlüllah  (A.S.)  Efendimiz'in : «Kim inanarak, karşılığını yalnız Allah'tan bekleyerek Kadir Gecesi'ni ihya ederse, geçmiş günahları (kul hakkı hâriç) bağışlanır» buyurması, bu rahmet ve bereketi müjdelemeye yönelik bulunuyor.

Cebrail ve diğer görevli meleklerin takdir edilen her emirle inmesine gelince : Duhân Sûresi'nde bu olay şöyle açıklanmaktadır: «O gece her hikmetli iş katımızdan bir emirle ayrılır, ayırt edilir..» Yani ezelde bilinip hazırlandığı gibi her olay, her hüküm her ecel ve rızık belli bir programa göre meleklere verilir.

Böylece Cenâb-ı Hak kâinatın çok hassas bir saat gibi çalışmakta olduğuna, gelişigüzel, plânsız, programsız hiçbir hükme ve takdire yer ve­rilmediğine ve her hükmün ve olayın yerine getirilmesinde görevli melek­lerin bulunduğuna işarette bulunuyor.

Nitekim Râ'd Sûresi 8. âyetle bu husus şöyle açıklanmaktadır: «Her şey O'nun yanında belli bir ölçüye göredir.»

«Ruh»tan maksat. Melek Cebrail olduğunda ekserin görüş birliği var­dır. Zira Kur'ân'ı Kerîm'in dokuz yerinde bu büyük melek «Ruh» olarak anılmakta; bazan «Ruhu'l-Kudüs», bazan «Ruhu'l-Emîn», bazan da sadece «Ruh» denilmektedir. [31]

Resûlüllah {A.S.) Efendimiz ise, ondan fazla hadislerinde «Ruhu'l-Ku­düs» ismini kullanmıştır [32]

 

Bu Gece Hep Selâmet Ve Berekettir

 

Meleklerin rahmet ve bereketle yeryüzüne inerek mü'minlere hayır ve selâmetle dokunması; ayrıca Melek Cebrail'in ilâhî rahmet ve gufran müjdesiyle inip açık kalplere bunun manevî ışığını yansıtması ve Kur'ân'ın inmesine zaman parçası olarak belirlenip ayrılması, şüphesiz ki Ka­dir Gecesi'nin her yanıyla ve anıyla hayır, bereket ve selâmet olduğu­nun açık delilidir. Bu bereket ve selâmet fecir doğuncaya kadar sürer de nasibini alma isti'dadı taşıyanlar ve bu idrake erişenler alır.

İmân ve kalp yatışkanlığı düzeyinde bu gecenin ihya çizgisine gelme­sini bilenler bir anda kendilerini ilâhî rahmet, gufran, bereket ve selâ­met atmosferinde bulurlar, feyiz ve rahmet saçan meleklerle biraraya gelme bahtiyarlığına kavuşurlar. Nitekim Hz. Aişe (R.A.)dan yapılan riva­yete göre, şöyle demiştir: «Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'e dedim ki: «Ya Resûlellah! Kadir Gecesi olduğunu bilip idrâk edersem ne diyeyim?» Re­sûlüllah (A.S.) ona şöyle buyurmuştur: «Ya Aişe! (O anı idrâk edersen) şöyle dua et: Allahım! şüphesiz sen affedici ve kerîmsin;affetmeyi seversin;beni de affet”[33]

Yine Hz. Aişe (R.A.) diyor ki:

«Ramazan'ın son on günü girince Resûlüllah (A.S.) Efendimiz geceyi ihya eder, ev halkını uyandırır ve hep birlikte (ibâdet ve taât için) entari­lerinin kemerini sıkmaya özen gösterirlerdi.»[34]

Müslim'in yaptığı rivayete göre, Hz. Aişe (R.A.) şöyle demiştir:

«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz Ramazan'ın son on gününü (ihya için), başka günlerde (o derece) göstermediği üstün gayreti gösterirdi. Onun bu hali vefat edinceye kadar devam etti.»[35]

Yine Hz. Aişe (R.A.) diyor ki:

«Peygamber (A.S.) Efendimiz, Ramazan'ın son on gününde itikâf ederdi. Bunu vefat edinceye kadar (her yıl) sürdürdü.» [36]

 

Ruhen Arınma

 

Kadir Gecesi bütün kutsallık, bereket, rahmet ve gufran havasıyla Allah'a dosdoğru imân edenlerin ruhen arınmasına, vicdanen gelişmesine ve kalp yatışkanlığına erişmesine vesiledir. Nitekim CenâbHaK bu ve benzeri vesileye dikkat çekerek Kıır'ân'ın iki yerinde şöyle buyurmaktadır:

«Ey imân edenler! Allah'tan korkup (kötülüklerden, ilâhî sının aş­maktan) sakının. O'na yakın olmak için vesîle arayın ve O'nun yolunda cihad edin. Ola ki korktuğunuzdan kurtulup umduğunuza kavuşursunuz.» [37]

Allah yolunda hâlis bir niyetle cihad nasıl güzel bir vesîleyse, Kadir Gecesi'ni şanına lâyık anlamda ihya etmek de ayrı ve çok güzel vesile­dir. Bu fırsatları kaçırmak ise, ileride durmadan hayıflanmaya, derin bir pişmanlığa sebep olur.

«İşte onların yalvarıp durduklarından Rablerine hangisi daha yakın­sa, onunla (yaklaşmak için) vesîle ararlar; O'nun rahmetini umarlar, aza­bından korkarlar. Çünkü gerçekten Rabbinin azabı korkulup sakınılmaya elverir.» [38]

Böylece ilâhî rıza gözetilerek yapılan dualardan ve ibâdetlerden her biri CenâbHakk'a yakın olmaya vesiledir. Kadir Gecesi ise, duâ ve ibâ­detler, rahmet ve bereketler, gufran ve inayetler havasına girilerek kulun Rabbına daha çok yaklaşmasına vesîle teşkil eder.

Bu Sûre'nin tefsirini bize müyesser kılan Rabbımıza hamd ederken, yaşadığımız sürece bizi Kadir Gecesi'nin feyiz ve. bereketinden, tecelli edecek rahmet ve gufranından nasibini alan şuurlu kullarından eylemesini niyaz ediyor ve bu mübarek geceyi bize daha geniş anlamda açıklayıp İbâdet ve taâtiyle bize en güzel örnekler veren, kalıcı misaller bırakan Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'e salât-ü selâmlar sunuyoruz. [39]

 

İki Sûre Arasındaki Münasebet:

 

Kadir Sûresi'yle Beyyine Sûresi arasında mana ve muhteva, gaye ve murad bakımından sıkı bir münasebet ve kopmaz bağ mevcuttur. Şöyle ki: İnsanlara CenâbHakk'ın rahmet sesini yansıtan Kur'ân-ı Kerîm'in Kadir Gecesi'nde indirilmesi, bir yandan da Kitap Ehlini saplandıkları yan­lış akideden, taassup ve katı tutumdan kurtarmaya yönelik bir anlam ta­şımakta ve böylece son kitaba ve son peygambere imân ile yönelmelerin­de mutlak anlamda rahmet ve necat bulunduğu dolaylı şekilde anlatılmak­tadır.

O bakımdan Beyyine Sûresi'yle bu konu detaylı biçimde işlenmekte ve ilâhî muradın ne yanda olduğu açıklanmaktadır. [40]

 



[1] El-Camiu li-Ahkâmi’l-Kur’an: 20/129.

[2] Tefsiru’l-Keşşaf: 4/780.

[3] Lübabu’t-te’vil: 4/395.

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6911.

[4] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6911.

[5] Buhari, İman: 25, 27, 28, 35; Savm: 6; Teravih: 1; Leyletü’l-kadr: 1; Müslim, Müsafirin: 173, 176; Daremi, Savm: 54; Ebu Davud, Ramazan: 1; Tirmizi, Savm: 1; Nesai, Kıyamu’l-leyl: 3; Siyam: 39, 40; İbn Mace, İkamet: 173; Siyam: 2, 39; Ahmed: 1/191, 195.

[6] Buhari, Leyletu’l-kadr: 4; İman: 36; Edeb: 44; Daremi, Savm: 54; Ahmed: 1/259; 5/313, 319.

[7] Buharî/ezan : 135, itikâf : 9, leyletü'1-kadr : 2- îbn Mâce/siyam : 56

[8] Buhari, Leyletü’l-kadr: 2; İtikaf: 9, 13; İbn Mace, Sıyam: 56; Ahmed: 3/60.

[9] Ebu Davud, Ramazan: 2; Ahmed: 1/3.

[10] Lübabu’t-te’vil: 4/396.

[11] Buhari, Leyletü’l-kadr: 3.

[12] Buhari, Leyletu’l-kadr: 3/40; Müslim, Sıyam: 219; Tirmizi, Savm: 72; Taberani, İtikaf: 10; Ahmed: 6/56, 73, 204.

[13] Lübabu’t-te’vil: 4/396.

[14] Ebu Davud, Ramazan, 4, 5.

[15] Ebu Davud, Ramazan, 4.

[16] Buhari, Leyletu’l-kadr: 2, 3; İtikaf: 1, 9; Tabir: 3; Ahmed: 1/231, 259, 279, 360.

[17] Müsned-i Ahmed: 1/281.

[18] Buhari, Leyletü’l-kadr: 5; Ahmed: 1/132, 6/67, 68, 146.

[19] Müsned-i Ahmed: 5/172.

[20] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6912-6915.

[21] Tirmizi, Daâvat: 84; İbn Mace, Dua: 5; Ahmed: 1/419, 438, 6/171, 182, 183, 208, 258.

[22] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6915-6916.

[23] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6916-6917.

[24] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6917-6918.

[25] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6919-6920.

[26] Ancak Emevîlerin 661-750 arası iktidarda kaldığına bakılırsa, 89 yıl hilâ­fet makamını işgal ettikleri; bin ayın ise yaklaşık 83 yıla tekabül ettiği görülür. O bakımdan naklettiğimiz rivayetin sahîh ve sâlih olduğu pek söylenemez.

[27] İbn Cerir, Camiu’l-Beyan: 30/167; Tefsiru’l-Kurtubi: 20/132.

[28] Bilgi için bak: Tefsiru'l-Merâği :   30/209

[29] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6920-6921.

[30] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6921.

[31] Bilgi için bak: Bakara: 2/87, 253; Maide: 5/110; Nahl: 16/2, 102; Ğafir: 40/40/15; Mearic: 70/4; Nebe’: 78/38.

[32] Bilgi için bak: Buhari, salat: 68, Bed’i halk: 6; Edeb: 91; Müslim, Fezaili-i Sahabe: 151, 153; Nesai, Mesacid: 24; Ahmed: 5/227; Taberani, Edeb: 70.

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6922.

[33] Tirmizi, Daavat: 84; İbn Mace, Dua: 5; Ahmed, Müsned: 1/419, 438, 6/171, 182, 183, 208, 258.

[34] Buhari, Leyletü’l-kadr: 5; Ahmed: 1/132; Müslim, İtikaf: 7; Ebu Davud, Ramazan: 1; Nesai, Kıyamu’l-leyl: 17; İbn Mace, Siyam: 57.

[35] Müslim, İtikaf: 8; İbn Mace, Sıyam: 57; Ahmed, müsned: 5/40.

[36] Müslim, İtikaf: 1; Ahmed, Müsned: 5/172; Buhari, İtikaf: 1.

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6922-6923.

[37] Mâide: 5/35

[38] Nisa: 4/57

[39] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6923-6924.

[40] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6924.