Sûrenin Kapsadığı Başlıca Konular:
Kadir Gecesi Duâ Ve İbâdetle İhya Edilir
Kur'ân-ı Kerîm Lafzıyla Manasıyla İlâhîdir
«Kadir» İsminden Neler Kasdedilmiştir?
Kadir Gecesi'niım Bin Aydan Hayırlı Olması
Beşer İlmi Mekadir-i İlâhiyeyi İdrak Edemez
Bu Gece Hep Selâmet Ve Berekettir
İki Sûre Arasındaki Münasebet:
Müfessirlerin çoğuna
göre, tamamı Medine'de inmiştir. Mâverdî'ye göre,
Mekke'de inmiştir. Tabiîn'den Dahhak'e
ve sahabeden İbn Abbas
(R.A.)dan yapılan iki rivayetten birine göre de sûre Medine'de inmiştir. Ali b.
Amr el-Âhidî ise, bunun
Medine'de ilk inen sûre olduğunu belirtmiştir.[1]
Allâme Zemahşerî'ye göre. Abese Sûresi'nden sonra inmiştir. [2]
Birinci âyetinde Kur'ân'ın Kadir Gecesi'nde indirildiği konu edilmekte ve
bu kelime sûreye isim olmaktadır.
Âyet sayısı
: 5
Kelime »
: 30
Harf » :
112[3]
1- Kur'ân-ı Kerîm'in Kadir Gecesi'nde indirildiği
bildiriliyor.
2- O sebeple
bu gecenin, içinde Kadir gecesi bulunmayan bin aydan ıayırlı
olduğuna değiniliyor.
3- Bu
gecede, başta Büyük Ruh Melek Cebrail olmak üzere görevli meleklerin her emirle
ineceği haber veriliyor.
4- Aynı
zamanda bu gecenin fecir doğuncaya kadar bütünüyle selâmet olduğu müjdeleniyor.[4]
1- Şüphesiz
ki biz O'nu (Kur'ân'ı) Kadir Gecesi'nde indirdik.
2- Kadir
Gecesi'nin ne olduğunu bilir misin?
3- Kadir
Gecesi bin aydan hayırlıdır.
4- O gece
melekler ve Ruh, Rabfarınm izniyle her emir (iş,
durum, hüküm ve takdir) ile inerler.
5- O gece,
fecir doğuncaya kadar bir selâmdır.
«Kim inanarak ve
karşılığını yalnız Cenâb-r Hak'tan bekleyerek Kadir
Gecesi kalkıp ibâdet ederse, geçmiş günahları (kul hakkı hariç olmak üzere)
bağışlanır.»[5]
«Şüphesiz ben
(evimden) çıkıp size Kadir Gecesi'ni haber verecektim. Derken iki adamın
çekişip sürtüştüğünü gördüm; o sebeple (hangi gece olduğuna dair bilgi)
kaldırıldı. Umarım ki bu sizin için hayırlı olur. Artık siz onu Ramazan'ın son
on gününde arayın.»[6]
Hz. Aişe (R.A.) diyor ki:
«Resûlüllah
(A.S.) Efendimiz Ramazanın son on gününde (Mescide kapanıp) it i kâta girer ve
şöyle buyururdu : «Kadir Gecesi'ni Ramazan'ın son on gününde arayın.»
Ebû Hüreyre (R.A.)den yapılan
rivayete göre, Resûlüllah (A.S.) Efendimiz şöyle
buyurmuştur: «Kadir Gecesi bana gösterildi; derken ev halkından bazısı beni
uyandırdı. Böylece unutuverdim. Artık siz onu Ramazan'ın son on gününde
arayın.» [7]
Ebû Hüreyre (R.A.), Ebû Saîd'in (R.A.) şöyle dediğini
rivayet etmiştir:
«Biz, Resûlüllah (A.S.) ile birlikte Ramazan'ın ikinci onunda
itikâf etmiş bulunuyorduk. Yirminci günün sabahı olunca nevalemizi naklettik
ve Resûlüllah (A.S.) yanımıza geldi. O bize şöyle
buyurdu : «Kim itikâf etmek istiyorsa, itikâf ettiği yere dönsün. Bu gece bana
(Kadir) gösterildi ve ben de su ile çamur üzerine secde ettiğimi gördüm.» Resûlüllah (A.S.) itikâf ettiği yere dönünce gök yağmur
hareketi gösterdi ve biz de yağmurlandık. Muhammedi (A.S.) hak üzere gönderen
zata yemin ederim ki gök o günün sonuna kadar bu hareketi gösterdi (yağmur
yağdı). Mescid de gölgelik üzerinde bulunuyordu. And olsun ki, Resûlüllah'ın
(A.S.) burnunda ve burun ucunda su ve çamur izi bulunduğunu gördüm.»[8]
Abdullah b. Üneys (veya Enis) (R.A.) anlatıyor:
«Benî Seleme
mescidinde bulunuyordum ki, orada bulunanların yaşça en küçüğü idim. Onlar birara şöyle dediler: «Aranızdan kim, Resûlüllah
(A.S.) Efendimiz'den Kadir Gecesi'ni sorar?» O gün
Ramazan'ın 21. gününün sabahı idi. Ben de oradan çıktım ve (bir süre sonra) Resûlüllah (A.S.) ile karşılaştım. Ona dedim ki: «Ya Resûlellah! Benî Seleme'den bir grup adam beni size gönderdiler de sizden
Kadir Gecesi'ni sormamı istediler.» Bunun üzerine Resûlüllah
(A.S.) bana sordu:
— Ramazandan kaç gece oldu?
— Yirmi iki gece, dedim.
— İşte Kadir Gecesi bu gecedir, buyurdu. Sonra
döndü ve şunu ilâve etti: Veya bundan sonraki gecedir.
Şüphesiz Resûlüllah (A.S.) bu son sözüyle yirmiücüncü
geceyi kasdediyordu.[9]
Ashab-ı Kirâm'ın çoğu bu rivayeti
benimsemiş ve İmam Şafiî de buna meyletmiştir.[10]
Buhari'nin yaptığı rivayette, İbn Abbas'ın (R.A.)
şöyle dediği nakledilmiştir :
«Kadir Gecesi'ni
Ramazan'ın yirmidördünde arayın!.»[11]
«Kadir Gecesi'ni son
on günün tek gecelerinde arayın'»[12]
Ashab-ı Kirâm'dan Ubey b. Kâb'a göre, Kadir
Gecesi Ramazan'in yirmi yedinci gecesine
rastlar.»[13]
Muâviye'den yapılan rivayete göre, adı gecen şöyle demiştir:
«Peygamber (A.S.)dan
Kadir Gecesi hakkında soruldu. Cevap olarak şöyle buyurdu: «O, yirmiyedinci gecedir.»[14] İbn Mes'ûd (R.A.) diyor ki:
«Resûlüllah
(A.S.) Efendimiz bize şöyle buyurdu :
«Kadir Gecesi'ni Ramazan'ın yirmiyedi,
yirmibir ve yirmiücüncü
gecelerinde arayın!»[15]
Ebû Bekir (R.A.)
diyor ki :
«Resûlüllah
(A.S.) Efendimizin şöyle buyurduğunu işittim : «Kadir Gecesi'ni Ramazan'ın son
on gününde arayın!» Ayrıca şöyle buyurdu : «Onu dokuz veya yedi veya beş veya
üç gün kala arayın veya ayın sonunda arayın.» [16]
İbn Abbas (R.A.), Resûlüllah'ın (A.S.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir :
«Kadir Gecesi (son) on
gündedir: Yedi gün geçe veya yedi gün kala.»[17]
.Kadir Gecesi'nin
Ramazan'ın son on gününün gecelerinden birinde olduğu ağırlık kazanmıştır.
Özellikle Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'in
bu son on günü itikatta bulunmak suretiyle değerlendirmesi bu rivayeti daha da
kuvvetlendirmektedir. Nitekim Hz. Aişe
(R.A.) diyor ki: «Ramazan'ın son on günü girince ResûlüMah
(A.S.) Efendimiz kalkıp geceyi ihya eder ve ev halkını uyandırır; böylece tam
bir ciddiyetle ibâdete yönelir ve (bunun için) kemerini sıkardı.»[18]
Yine Hz. Aişe (R.A.) diyor ki:
«Resûlüllah
(A.S.) Efendimiz Ramazan'ın son on gününde itikatta bulunurdu ve bunu vefat
edinceye kadar aksatmadan sürdürdü. Ondan sonra zevceleri (her yıl Ramazan'ın
son on gününü) itikatla geçirmeğe başladılar.»[19]
Buna benzer bir
rivayet de İbn Ömer (R.A.)dan yapılmıştır.[20]
Bu hususta Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'le
Onun ashabının örnek hareketleri ve aşkla yaptıkları ibâdetler, tavsiye
ettikleri dualar bizim için en güzel ihya tablosunu içermektedir. Şüphesiz duâ
ve ibâdetin en uygun ve en faydalısı, Resûlüllah'ın
{A.S.) tavsiye buyurduğu ve bilfiil yerine getirdikleridir. İbâdet denilince,
ilk akla gelen namazdır. Zira namazın bir benzeri yoktur. O bakımdan Resûlüllah (A.S.) Efendimiz sözü edilen son on günün
gecelerinde de bu ibâdete ağırlık vermiştir.
Duaya gelince, her ne
kadar namaz baştan sonuna kadar birçok duaları yansıtmaktaysa da, onun dışında
birtakım duâ ve niyazlarda bulunmanın sayılmayacak kadar faydaları vardır.
Nitekim sahîh rivayete göre : Hz. Aişe Vâlidemiz'in Kadir Gecesi'ne
kavuştuğu takdirde nasıl duâ edeceğini Resûlüllah
(A.S.) Efendimiz'den sorması bu konuda bize ışık
tutmaktadır. Resûlüllah (A.S.). Hz.
Aişe'nin (R.A.) bu sorusunu şöyle cevaplamıştır :
«De ki: Allahrm! Şüphesiz sen affedensin, affetmeyi
seversin; beni de affet!”[21]
Rivayetlerin tamamını
dikkate aldığımızda. Kadir
Gecesi'nin Rama-zan'ın son on gününün
gecelerinde gizli tutulduğunu anlarız. Bunun sebebi ne olabilir? İlim
adamlarımızın çoğu bu soruyu şöyle cevaplamıştır : «Cenâb-ı Hak, feyiz, rahmet, selâmet ve bağışlanma dolu bu mübarek
geceyi Ramazan ayında gizleyerek bu ayın bütün gecelerinin, hiç değilse son on
gününün gecelerinin ihya edilmesini murad etmiştir.
Nasıl ki duâ ve dileklerin kabul saatini cuma gününde; Salât-i
Vüstâ'yı beş vakit namaz arasında; İsm-i-A'zam'ını, yani en yüce, en
büyük ismini doksan dokuz ismi arasında; kendi hoşnutluğunu taât ve ibâdetler arasında gizleyip daha çok ibâdet ve taâtle meşgul olmamızı dilemişse.. Bunu biraz daha
açıklayacak olursak, şöyle diyebiliriz ,-
a) Cuma
gününü daha çok duâ, niyaz ve sair ibâdetle geçirmemiz için onda duâ ve
dileklerin kabul anını,
b) Namaza
özen göstermemiz ve her vakit namazının üstün rahmet ve gufrana vesile
olacağını hesaba katmamız için beş vakit namaz arasında “Salât-i
Vüsta”yı,
c) Duâ ve
isteklerimizde ilâhî isim ve sıfatları sık sık
anmamız ve en tesirli olan Yüce İsmine rastlamamız için doksan dokuz ismi
arasına İsm-i A'zam'ını,
d) Bütün
ibâdet ve taâtlere rağbet etmemiz için ibâdet ve taâtler arasına rızasını,
e) Her türlü
günah ve kötülükten kaçınmamız için günah ve kötülükler arasına gazabını ve
hışmını,
f) Kulluk
görevimizi aksatmayıp düzenli ve lâyık olduğu şekilde yerine getirmemiz için
kıyametin kopuş saatini gizli tutmuştur. [22]
İlim adamları bu
konuyla ilgili rivayetleri dikkate
alarak Kadir Ge-çesi'nin
birtakım alâmetlerini tesbit edip belirlemişlerdir.
Şöyle ki:
1- O gece
daha çok rahmet anlamında yağmur yağar,
2- O gecenin
sabahı havada bulut, sis ve benzeri şey olmaz; güneş
net ve pırıl pırıl
ışıldar.
3- O geceyi
ibâdetle geçirenlerin kalbinde ferahlık ve yatışkanlık
hissedilir.
4- O geceyi
ihya eden mü'mir'erin mal ve ömürlerinde feyiz ve
bereket alâmeti görülür.
Şüphesiz bu
alâmetlerin hepsinin biramda aynen gerçekleşmesi söz konusu değildir. Ama
bunlardan bir kısmının ortaya çıkması bile o gece hakkında bir ipucu olmaya
kâfi gelir. Allah daha iyisini bilir. [23]
«Şüphesiz ki biz Onu (Kur'ân'ı) Kadir Gecesinde indirdik.»
«İnzal» fiilinin
sonundaki zamirin Kur'ân'a râci'
olduğu kesindir. Zira Bakara Sûresi 185. âyette : «O Ramazan ayı ki, içinde Kur'ân, insanlara doğru yolu gösterici ve doğru yolun;
hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden ayırıcı belgeleri
olarak indirildi..» konusu işlenerek Kur'ân'ın
Ramazan ayında İndirildiği bildiriliyor. Kadir Sûresi'nde ise bu inzal olayının
Kadir gecesinde gerçekleştiği açıklanıyor. Diğer yandan Duhân
Sûresi'nin baş kısmında : «Hâ-Mim. Açık ve açıklayıcı olan Kitab'a
and olsun ki, biz onu gerçekten mübarek bir gecede
indirdik..» buyurularak, bununla Kadir ge-cesi'ne işaret ediliyor.
Aynı zamanda bu
sûrenin Alâk Sûresi'nden sonra yer alması, zamirin Kur'ân'la ilgili bulunduğunu kuvvetlendiriyor.
«Şüphesiz Kur'ân'ı biz indirdik» mealindeki âyet, ayrıca üç önemli
konuyu açıklığa kavuşturmaya yönelik bir anlatım gücü taşımaktadır:
1- Kur'ân
insan eseri değildir.
2- Kur'ân lafzıyla, manasıyla Allah'tan indirilmedir; içine
insan sözü kanştırılmamıştır.
3- Kur'ân'daki mevcut
tertip ve düzenleme bütün incelik ve hik-metiyle ilâhîdir.
O bakımdan Kur'ân'da hâkim olan ilâhî üslûp, insan üslûbundan kesinlikle
ayrılmaktadır. O.kadar ki, Resûlüllah A.S.) Efendimiz'in hadîslerinde hâkim olan üslûpla da bir
benzerlik bulunmamaktadır.
Kur'ân'a insan sözü karışmış olsaydı, birtakım
tutarsızlıkların yer alması kaçınılmaz olur ve nüzulünden bir süre sonra ilâhî
olmadığı ortaya çıkar ve o sebeple diğer kitaplar gibi rafa kaldırılırdı. Oysa
üzerinden onbeş asra yakın bir zaman geçmesine rağmen taşıdığı hükümler, ana fikirler ve temel
bilgiler çağların önünde seyretmekte ve ilim adamlarına ışık tutmaya devam
etmektedir.
Kur'ân iniş sırasına göre değil, Melek Cebrail'in beyânı
üzerine tertiplenip düzenlenmiştir. O bakımdan sûreler arasında tamamlayıcı,
açıklayıcı anlamda kopmaz bağlar mevcuttur. Tefsîr-i MevzuTnin
yararını iddia edip aynı konuyla ilgili âyetleri biraraya
getirmek suretiyle ona yeni bir tertip verenler, sözü edilen bağlan koparmakta
ve böylece ilâhî tertibi bozmaktadırlar. Kanaatimce böyle bir tefsîr yolunu
seçmek çok sakıncalıdır. Selef-i sâlihîn bu
sakıncayı dikkate alarak ilâhî tertibe dokunmadan Kur'ân'ı
yine Kur'ân'la tefsîr etme yolunu seçmişlerdir.
Kadir Gecesi'nde Kur'ân'ın ilk âyetleri mi, yoksa tamamı mı inmiştir?
Âyet ve hadîslerin
açık delâletinden anlıyoruz ki. Kadir Gecesi, Ramazan ayında gizli
tutulmuştur. Aynı zamanda bu gece, çok mübarek bir gecedir. Ancak Kur'ân'ın tamamı mı, yoksa ilk inen âyetleri mi sözünü
ettiğimiz geoede inmiştir? Müfessirlerin çoğu bu
konuda iki yorum ortaya koymuştur:
1- Kur'ân'ın
tamamı, Levh-i Mahfuz'dan Dünya Semâsı'ndakî Bey-tülizzet'e
indirilmiş ve sonra günün şartlarına,
olayların seyrine ve duyulan ihtiyaca göre oradan da 23 yıllık bir
süre içinde parça parça
Resû-lüllah'm {A.S.) nezih
kalbine ilka edilmiştir.
2- Şa'bî'ye
göre, Kur'ân'ın indirilmesine ilk olarak Kadir
Gecesi'nde, başlanılmıştır.. Bu görüş, ilk inen âyetlerin Kadir Gecesi'ne
rastladığını, yani Alâk Sûresi'nin İlk beş âyetinin
bu gecede indiğini göstermektedir. Ancak Resûlüllah
(A.S.) Efendimiz'e Hıra Dağı'nda indirilen bu
âyetlerin geceleyin gerçekleştiğini isbat eden sağlam
bir delil ve belge tesbit etmek mümkün değildir. O
bakımdan birinci yorumun daha isabetli olduğu söylenebilir.
Zaman parçasının
mübarek sayılması, şüphesiz içinde cereyan eden olaydan kaynaklanır. O bakımdan
Kadir Gecesi'nin mübarekliği de içinde meydana gelen şu iki olayla ilgili
bulunuyor: Biri, Kur'ân-ı Kerîm'in o gece
indirilmesi; diğeri o gecede ilâhî hüküm ve takdîrlerin yer alması ve vazifeli
meleklere tevdi' edilmesidir[24]
.
Kadr: «Bedr» kalıbında olup
sözlükte miktar, meblâğ, güç, takat gibi mânalara delâlet eder. Çoğulu «akdar»dır. Dal harfinin üstünüyle telef-fuz
edilen «kader» ise, takdîr manasınadır. «Kaderallahu zâlike» denilince, takdîr ve taksim-i rızık
anlamına, «Allah o rızkı (veya eceli) takdir ve taksim etti» demektir.
«Kadr»
in bununla beraber bir yandan da zenginlik, genişlik, birtakım imkânlara
sahiplik mânasına da geldiği vakidir.
Böylece «kadr» ve «kader» : Kaza, hüküm, takdîr ve taksim mânalarına
gelmektedir ki bu, daha çok Cenâb-ı Hakk'ın hazırladığı zuhurattaki hüküm ve kazası demektir
ve terîm olarak şu mânada kullanıldığı yaygındır: Ezelden ebede dek câri olan
ahval ve şuunatın meydana gelmesindeki suret üzere
mevcudatın aynında -âdetullah üzere- vukua gelen hükm-ü küllî-i ilâhîdir.
Bu tarîfin dışında
başka tarîfte bulunan ilim adamları ise, kader ile kaza arasında fark
bulunduğuna değinerek her biri için şöyle bir tanımda bulunmuşlardır:
Kader: Cenâb-ı Hakk'ın, umuru (olacak
olayları), henüz meydana gelmeden ezelî ilmiyle tesbit
ve takdir etmesidir.
Kaza: Cenâb-ı Hakk'ın tesbit ve takdir ettiğini -vakti ve saati gelince-infaz ile
yokluktan fiil alanına çıkarmasıdır.
Birinci ve ikinei tarîf çerçevesinde «bedr»
kalıbında olan ve âyette yer alan «kadr» ismi,
olaylar, hükümler, rızıklar ve ecellerin takdirine ve
taksimine yönelik bir anlam taşımaktadır. Öyle ki. Kadir Gecesi'nden bir
sonraki Kadir Gecesi'ne kadar ezelde ilâhî takdîr tablosunda yer alan olaylar
ve tesbitler görevli kılınan meleklere bildirilmekte
ve iiâhî programlanmaya göre fiilî alanda
gerçekleşmesi hükmedilmektedir.
Bu konuda ünlü ilim
adamı Hüsyin b. Fazl'a
şöyle bir soru tevcîh ediliyor :
-Cenâb-ı
Hak gökleri ve yeri yaratmadan önce mekadiri takdîr
etmemiş midir?
O da cevap olarak
tasdîk anlamında şöyle diyor:
-Evet, öyledir (yani
takdîr etmiş bulunuyor). Bunun üzerine soru sahibi tekrar soruyor:
-O halde Kadir
Gecesinin anlamı nedir?
Adı geçen ilim addmı onun bu sorusuna şu nefis cevabı veriyor:
-Mânası şudur: Takdir
edilenleri vakti, saati gelince sevketmek ve takdir
edilen kazayı tenfîzde bulunmaktır.
Bazı ilim adamlarına
göre ise, bu geceye «kadr» denilmesinin sebebi : Bu
gecenin diğer gecelere karşı azamet ve üstünlük arzetmesidir.
Nitekim «falan adamın hükümdarın yanında kadri vardır» denilince, onun değeri,
şerefi, İzzet ve itibarı vardır demektir.
Ayrıca bu gecede
işlenen sâlih amellerin Allah yanında ayrı bir yeri
ve değeri, fazilet ve sevabı söz konusu olduğundan ona «Kadr»
ismi verilmiştir.
Diğer bir yoruma göre,
Kadir Gecesi'nde yeryüzü meleklerle dolup daraldığından dolayı ona bu ismin
verilmesi takdir edilmiştir. [25]
Bu hususta başta İmam
Mâlik olmak üzere birçok ilim adamı, sağlam dayanağı ve sahîh senedi tesbit edilemiyen birkaç olayı
faziletine uygun görüldüğüne binaen- rivayet etmişlerdir. Bence en uygun olan
yorumu şöyle belirtmekte bir sakınca yoktur: Kadir Gecesi'nde İlâhî hoşnutluk
doğrultusunda işlenen sâlih amellerin Allah yanındaki
değer ve sevabı, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin ayda işlenen sâlih amellerden daha hayırlı ve daha sevaplıdır.
Nitekim Müfessir İbn Cerîr Taberİ,
Câmi'ul-beyân adlı tefsirinde bu yoruma öncelik
vererek şöyle bir sıralamada bulunmuştur:
a) Kadir
Gecesi'nde ilâhi rızaya uygun işlenen ibâdet, diğer gecelerde işlenen ibâdetten
bin ay nisbetinde daha hayırlıdır.
b) Tabiin'den Mücâhid'e göre: Kadir
Gecesi'ndeki amel, oruç ve namaz bin ayda işlenen amelden daha hayırlıdır.
c) Amr b. Kays el-Melâî'ye göre: Kadir
Gecesi'ndeki ihyayla ilgili ameller bin
aydaki amellerden hayırlıdır.
d) Yine Tabiîn'den Mücahid'den
yapılan bir başka rivayete
göre: İsrail oğullarından, geceyi ibâdetle, gündüzü Allah yolunda cihadla geçiren bir mü'min, bu
güzel hâlini bin ay sürdürmüştü. Bunun üzerine Ce-nâb-ı Hak, Kadir Gecesi'nin ihya edilmesinin o bin aydan
daha hayırlı olacağını belirterek bu sûreyi indirmiştir.
e) Rivayete
göre, İsa b. Mazin, Hasan b. Ali'ye şöyle tarizde bulunmuştur : «Ey mü'minlerin yüzkarası! Şu Ebû Süfyan oğlu Muâviye denilen
adama yönelip bey'ât ettin..»
Bunun üzerine Hz. Hasan (R.A.) ona şu cevabı vermiştir:
-Resûlüllah
(A.S.) Efendimiz rüyasında Emevîlerin ardarda halîfe olup kendi minberine bir bir
yükseldiklerini görmüş ve bu hal ona ağır gelip sıkıntı vermişti. Bunun
üzerine Cenâb-ı Hak «İnnâ a'taynake el-kevsere..» sûresi
ile «İnnâ enzelnahü..»
sûrelerini indirmiştir.[26] Böylece
Emevî saltanatının bin ay süreceğine işarette
bulunulduğu söz konusudur.[27]
Diğer bir yoruma göre
: Âyette yer alan «bin ay», tahdidi değildir; çokluk ifâde etmeğe yönelik bir
anlatım tarzıdır. Nitekim Kur'ân'da Yahudilerin
dünyaya olan hırs ve tutkuları tasvîr edilirken şu cümleye yer verildiğini
görüyoruz : «Onlardan (her) biri bin yıl yaşamak ister..» [28]
Bazısına göre ise,
«bin ay» ile zamanın, önemli sayılacak uzun bir süresi yani dünyanın ömrünün
tamamı kasdedilmiştir. Nitekim Araplar arasında bu
tarz anlatım şekline rastlamak mümkündür. Ancak' bu yoruma pek itibar edilmemiştir. [29]
Âyette «Kadir
Gecesi'nin ne olduğunu bilir misin?» cümlesine yer verildiğini görüyoruz. Bu
tarz anlatım Kur’an-ı Kerîm'de tam onüç yerde anılmaktadır. Amaç, daha çok bildirilen olay
veya hükmün azametine ve beşer ilminin onu tesbite
yeterli olmadığına; aynı zamanda insan aklının o gibi fizikötesi olay ve
hükümlere yalnız başına erişemiyeceğine işarette
bulunmaktır. Özellikle ilâhî mekadir ve hükümlerle ilgiti bir tablo söz konusu olunca, insan aklı ve ilmi çok
cılız ve yetersiz kalır. «Kadir Gecesi»nin ne
olduğunu Hz. Peygamber'in (A.S.) biie
kendiliğinden bilemiyeceği belirtilince, âyetteki
anlatım tarzından nasıl yüksek ve azametli pir olay veya habere kapı açıldığı
zihinlere hemen akseder ve dikkati bir anda o yöne çekip toplar. [30]
Şüphesiz böylesine
mübarek bir gecede melekler ancak rahmet ve bereketle İner. Özellikle Büyük Ruh
Melek Cebrail, ilâhî gufran, rahmet ve inayeti o geceyi ihya edenlerin üzerine
yağmur misali yağdırmak ve o insanların malına, canına, evine ve işine bereket
havası estirmek üzere iner. 0 bakımdan «Kadir Gecesi»nde
yeryüzü ilâhî rahmet nefhasıyla dolar. Gönül
kapısını açık tutanlar o nefhayı fecir doğuncaya
kadar kalp ve ruhlarına sindirirler. İşte Resûlüllah (A.S.)
Efendimiz'in : «Kim inanarak, karşılığını
yalnız Allah'tan bekleyerek Kadir Gecesi'ni ihya ederse, geçmiş günahları (kul
hakkı hâriç) bağışlanır» buyurması, bu rahmet ve bereketi müjdelemeye yönelik
bulunuyor.
Cebrail ve diğer görevli
meleklerin takdir edilen her emirle inmesine gelince : Duhân
Sûresi'nde bu olay şöyle açıklanmaktadır: «O gece her hikmetli iş katımızdan
bir emirle ayrılır, ayırt edilir..» Yani ezelde bilinip hazırlandığı gibi her
olay, her hüküm her ecel ve rızık belli bir programa
göre meleklere verilir.
Böylece Cenâb-ı Hak kâinatın çok hassas bir saat gibi çalışmakta
olduğuna, gelişigüzel, plânsız, programsız hiçbir hükme ve takdire yer verilmediğine
ve her hükmün ve olayın yerine getirilmesinde görevli meleklerin bulunduğuna
işarette bulunuyor.
Nitekim Râ'd Sûresi 8. âyetle bu husus şöyle açıklanmaktadır: «Her
şey O'nun yanında belli bir ölçüye göredir.»
«Ruh»tan maksat. Melek
Cebrail olduğunda ekserin görüş birliği vardır. Zira Kur'ân'ı
Kerîm'in dokuz yerinde bu büyük melek «Ruh» olarak anılmakta; bazan «Ruhu'l-Kudüs», bazan «Ruhu'l-Emîn», bazan da sadece «Ruh» denilmektedir. [31]
Resûlüllah {A.S.) Efendimiz ise, ondan fazla hadislerinde «Ruhu'l-Kudüs» ismini kullanmıştır [32]
Meleklerin rahmet ve
bereketle yeryüzüne inerek mü'minlere hayır ve
selâmetle dokunması; ayrıca Melek Cebrail'in ilâhî rahmet ve gufran
müjdesiyle inip açık kalplere bunun
manevî ışığını yansıtması ve Kur'ân'ın inmesine zaman
parçası olarak belirlenip ayrılması, şüphesiz ki Kadir Gecesi'nin her yanıyla
ve anıyla hayır, bereket ve selâmet olduğunun açık delilidir. Bu bereket ve
selâmet fecir doğuncaya kadar sürer de nasibini alma isti'dadı
taşıyanlar ve bu idrake erişenler alır.
İmân ve kalp yatışkanlığı düzeyinde bu gecenin ihya çizgisine gelmesini
bilenler bir anda kendilerini ilâhî rahmet, gufran, bereket ve selâmet
atmosferinde bulurlar, feyiz ve rahmet saçan meleklerle biraraya
gelme bahtiyarlığına kavuşurlar. Nitekim Hz. Aişe (R.A.)dan yapılan rivayete göre, şöyle demiştir: «Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'e
dedim ki: «Ya Resûlellah!
Kadir Gecesi olduğunu bilip idrâk edersem ne diyeyim?» Resûlüllah
(A.S.) ona şöyle buyurmuştur: «Ya Aişe!
(O anı idrâk edersen) şöyle dua et: Allahım! şüphesiz
sen affedici ve kerîmsin;affetmeyi seversin;beni de affet”[33]
Yine Hz. Aişe (R.A.) diyor ki:
«Ramazan'ın son on
günü girince Resûlüllah (A.S.) Efendimiz geceyi ihya
eder, ev halkını uyandırır ve hep birlikte (ibâdet ve taât
için) entarilerinin kemerini sıkmaya özen gösterirlerdi.»[34]
Müslim'in yaptığı
rivayete göre, Hz. Aişe
(R.A.) şöyle demiştir:
«Resûlüllah
(A.S.) Efendimiz Ramazan'ın son on gününü (ihya için), başka günlerde (o
derece) göstermediği üstün gayreti gösterirdi. Onun bu hali vefat edinceye
kadar devam etti.»[35]
Yine Hz. Aişe (R.A.) diyor ki:
«Peygamber (A.S.)
Efendimiz, Ramazan'ın son on gününde itikâf ederdi. Bunu vefat edinceye kadar
(her yıl) sürdürdü.» [36]
Kadir Gecesi bütün
kutsallık, bereket, rahmet ve gufran havasıyla Allah'a dosdoğru imân edenlerin
ruhen arınmasına, vicdanen gelişmesine ve kalp yatışkanlığına
erişmesine vesiledir. Nitekim Cenâb-ı HaK bu ve benzeri vesileye dikkat çekerek Kıır'ân'ın iki yerinde şöyle buyurmaktadır:
«Ey imân edenler!
Allah'tan korkup (kötülüklerden, ilâhî sının aşmaktan) sakının. O'na yakın
olmak için vesîle arayın ve O'nun yolunda cihad edin.
Ola ki korktuğunuzdan kurtulup umduğunuza kavuşursunuz.» [37]
Allah yolunda hâlis
bir niyetle cihad nasıl güzel bir vesîleyse, Kadir
Gecesi'ni şanına lâyık anlamda ihya etmek de ayrı ve çok güzel vesiledir. Bu
fırsatları kaçırmak ise, ileride durmadan hayıflanmaya, derin bir pişmanlığa
sebep olur.
«İşte onların yalvarıp
durduklarından Rablerine hangisi daha yakınsa, onunla (yaklaşmak için) vesîle
ararlar; O'nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü gerçekten
Rabbinin azabı korkulup sakınılmaya elverir.» [38]
Böylece ilâhî rıza
gözetilerek yapılan dualardan ve ibâdetlerden her biri Cenâb-ı
Hakk'a yakın olmaya vesiledir. Kadir Gecesi ise, duâ
ve ibâdetler, rahmet ve bereketler, gufran ve inayetler havasına girilerek
kulun Rabbına daha çok yaklaşmasına vesîle teşkil
eder.
Bu Sûre'nin tefsirini
bize müyesser kılan Rabbımıza hamd
ederken, yaşadığımız sürece bizi Kadir Gecesi'nin feyiz ve. bereketinden,
tecelli edecek rahmet ve gufranından nasibini alan şuurlu kullarından
eylemesini niyaz ediyor ve bu mübarek geceyi bize daha geniş anlamda açıklayıp
İbâdet ve taâtiyle bize en güzel örnekler veren,
kalıcı misaller bırakan Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'e salât-ü selâmlar
sunuyoruz. [39]
Kadir Sûresi'yle Beyyine Sûresi arasında mana ve muhteva, gaye ve murad bakımından sıkı bir münasebet ve kopmaz bağ
mevcuttur. Şöyle ki: İnsanlara Cenâb-ı Hakk'ın rahmet sesini yansıtan Kur'ân-ı
Kerîm'in Kadir Gecesi'nde indirilmesi, bir yandan da Kitap Ehlini saplandıkları
yanlış akideden, taassup ve katı tutumdan kurtarmaya yönelik bir anlam taşımakta
ve böylece son kitaba ve son peygambere imân ile yönelmelerinde mutlak anlamda
rahmet ve necat bulunduğu dolaylı şekilde anlatılmaktadır.
O bakımdan Beyyine Sûresi'yle bu konu detaylı biçimde işlenmekte ve
ilâhî muradın ne yanda olduğu açıklanmaktadır.
[40]
[1] El-Camiu li-Ahkâmi’l-Kur’an: 20/129.
[2] Tefsiru’l-Keşşaf: 4/780.
[3] Lübabu’t-te’vil:
4/395.
Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an
Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6911.
[4] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6911.
[5] Buhari, İman: 25, 27, 28,
35; Savm: 6; Teravih: 1; Leyletü’l-kadr: 1; Müslim, Müsafirin: 173,
176; Daremi, Savm: 54; Ebu Davud, Ramazan: 1; Tirmizi, Savm: 1; Nesai, Kıyamu’l-leyl: 3; Siyam: 39, 40; İbn Mace, İkamet: 173; Siyam: 2, 39; Ahmed:
1/191, 195.
[6] Buhari, Leyletu’l-kadr: 4; İman: 36; Edeb: 44; Daremi, Savm: 54; Ahmed: 1/259; 5/313, 319.
[7] Buharî/ezan : 135, itikâf :
9, leyletü'1-kadr : 2- îbn Mâce/siyam : 56
[8] Buhari, Leyletü’l-kadr: 2; İtikaf: 9, 13; İbn Mace, Sıyam: 56; Ahmed: 3/60.
[9] Ebu Davud,
Ramazan: 2; Ahmed: 1/3.
[10] Lübabu’t-te’vil:
4/396.
[11] Buhari, Leyletü’l-kadr: 3.
[12] Buhari, Leyletu’l-kadr: 3/40; Müslim, Sıyam: 219; Tirmizi, Savm: 72; Taberani, İtikaf: 10; Ahmed:
6/56, 73, 204.
[13] Lübabu’t-te’vil:
4/396.
[14] Ebu Davud,
Ramazan, 4, 5.
[15] Ebu Davud,
Ramazan, 4.
[16] Buhari, Leyletu’l-kadr: 2, 3; İtikaf: 1, 9; Tabir: 3; Ahmed:
1/231, 259, 279, 360.
[17] Müsned-i Ahmed:
1/281.
[18] Buhari, Leyletü’l-kadr: 5; Ahmed: 1/132, 6/67, 68,
146.
[19] Müsned-i Ahmed:
5/172.
[20] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6912-6915.
[21] Tirmizi, Daâvat:
84; İbn Mace, Dua: 5; Ahmed: 1/419, 438, 6/171, 182, 183, 208, 258.
[22] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6915-6916.
[23] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6916-6917.
[24] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6917-6918.
[25] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6919-6920.
[26] Ancak Emevîlerin 661-750
arası iktidarda kaldığına bakılırsa, 89 yıl hilâfet makamını işgal ettikleri;
bin ayın ise yaklaşık 83 yıla tekabül ettiği görülür. O bakımdan naklettiğimiz
rivayetin sahîh ve sâlih olduğu pek söylenemez.
[27] İbn Cerir,
Camiu’l-Beyan: 30/167; Tefsiru’l-Kurtubi: 20/132.
[28] Bilgi için bak: Tefsiru'l-Merâği : 30/209
[29] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6920-6921.
[30] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6921.
[31] Bilgi için bak: Bakara: 2/87, 253; Maide:
5/110; Nahl: 16/2, 102; Ğafir:
40/40/15; Mearic: 70/4; Nebe’:
78/38.
[32] Bilgi için bak: Buhari, salat: 68, Bed’i halk: 6; Edeb: 91; Müslim, Fezaili-i
Sahabe: 151, 153; Nesai, Mesacid:
24; Ahmed: 5/227; Taberani,
Edeb: 70.
Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an
Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6922.
[33] Tirmizi, Daavat:
84; İbn Mace, Dua: 5; Ahmed, Müsned: 1/419, 438, 6/171,
182, 183, 208, 258.
[34] Buhari, Leyletü’l-kadr: 5; Ahmed: 1/132; Müslim,
İtikaf: 7; Ebu Davud,
Ramazan: 1; Nesai, Kıyamu’l-leyl: 17; İbn Mace,
Siyam: 57.
[35] Müslim, İtikaf: 8; İbn Mace, Sıyam: 57; Ahmed, müsned: 5/40.
[36] Müslim, İtikaf: 1; Ahmed, Müsned: 5/172; Buhari, İtikaf: 1.
Celal Yıldırım, İlmin
Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları:
13/6922-6923.
[37] Mâide: 5/35
[38] Nisa: 4/57
[39] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6923-6924.
[40] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/6924.