BEYYİNE SÛRESİ 2


BEYYİNE SÛRESİ

 

Peygamberimiz (s.a.v) bu sureyi "Lem Yekünillezine" diye de isim­lendirmiştir. Birinci ayetinde "Beyyine" kelimesi geçmesi sebebiyle de "Beyyine Suresi" diye isimlendirilmiştir.

"Münfekkîn" diye de isim verilmiştir. Ancak Hz. Osman (r.a)'ın topladığı mushafı şerif de "Beyyine Suresi" diye isimlendirilmiştir. Medine devrinde nazil olmuş, sekiz ayettir.

Gerçekten "Beyyine sûresi" Apaçık bir Beyyine yani bir delil, bir -hüccet. İnsanoğlunun önünü aydınlatan bir sure.

Yani hakk'ın bütün detaylarının Kur'ân'da olduğunu, batılın da in­sanlığa zararlı olduğunu ve batılın insanları, insanlığı en kötü duruma düşüreceğini, bu sure bize haber veriyor.

İnsanoğlu tarihin derinliklerinden gelmektedir. Kaç yüz yıl önce vardı, bunu bilen yok.

Bildiğimiz bir şey var; Hz. Adem'den itibaren dünya üzerinde in­sanlık, bu havadan teneffüs etmeye, bu güneşten aydınlanmaya, bu denizden, bu topraktan yararlanmaya devam etmektedir.

AHah (c.c) yeryüzünde insanlığı Hz. Adem'le başlatıvermiş ve Kur'ân-ı Kerim'de ifade edildiği gibi; "Cennete ve Allah'ın rahmetine doğru bir yarış" başlatmamızı da emretmiştir.[1]

Bütün insanlık Hz. Adem'in çizgisinden itibaren kıyamete kadar gelecek olanlar da.Allah'ın rahmeti ve cennetini kazanmak üzere bir yarışa sokulmuşlardır.

Herkes koşuyor. Şu anda 6 milyar insanın hepsi koşmaktadır. Fakat kimisi sahanın dışında koşuyor, kimisi de sahanın içerisinde koşuyor. "Efendim ben çizginin dışında koşarım ama yine koşarım." diyor bazıları. Yani "İslâm'ın, dışında ben yaşarım. Ama dürüst yaşa­rım." diyorlar.

Bütün yarışmalarda aynı düdükle hareket eden, aynı çizgiden hare­ket eden ve aynı yoldan koşanlar derece alırlar. Oysa çizginin dışında koşanlar, düdüğe riayet etmeyenler, aynı çizgiden başlamıyanlar ne kadar süratli olurlarsa olsunlar, onlara itibar edilmez.

İnsanlık tarihi boyunca bütün insanlar koşuyor. Aslında geldiği yere doğru koşuyor. İç dünyasında kaybettiği cennetini aramaktadır.

Herkes bir güzellik arıyor. İmanlısı, imansızı, yahudisi, hristiyanı, putperesti, mecusisi, komünisti, ateisti, sekularisti kısaca bütün istlerin ve pistlerinin hepsi bir iyiye, bir güzele doğru koşuyor. Ama koş­tuğu taraf kendisini her an yeni bir pisliğe doğru götürmektedir.

İnsan pisliğe doğru koşar mı? Koşar. Burnu pisliğe alıştıktan sonra pisliğin pis olduğunun farkına varamaz ki. Sinek tuvaletin pis oldu­ğunu bilmez ki. Sinek için dünyanın en güzel yeri tuvalettir. Sinek için en pis yerler gülistanlardır.

Bu sebeble çevrenizdeki bazı insanların; İslâmı yaşayan, izzetine, iffetine, namusuna, şerefine, dinine, imanına, vatanına, milletine kısaca herşeyine sahip çıkan insanları görünce, hafif burun kıvırdıklarını görürsünüz.

Bu insanlar gülü görünce yan çizen sinekler gibidir. Onlar o halle­rinde çok samimidirler. Kendi pisliklerinden de hiç ayrılmak istemez­ler. Onun için Allah (c.c) Beyyine Suresinde; şöyle buyurur.[2]

 

1- Ehli kitap ve Müşriklerden olan kafirler, kendilerine apaçık bir belge gelinceye kadar (Tahrif edilmiş batıl dinlerinden) ayrılacak değillerdi.

Yani bulundukları hal üzerinden ayrılacak değillerdir. Bulundukları hal nedir? Bu konuda tefsire i ler imiz bir çok açıklama yapmışlardır.

Hepsi de doğrudur.

Onlar bulundukları durumdan ayrılmazlar. Onlar yani yahudiler ve hristiyanlar daha önceden bir peygamberin geleceğini biliyorlardı. Diyorlardıki; "O peygamber gelinceye kadar biz bu din üzerinde de­vam edeceğiz. O peygamber gelince, bize neyi öğretirse, ona tabi ola­cağız." İşte o hallerinden ayrılmazlar. Yani Beyyine -ki, Allah'ın Rasûlü ve Kur'ân-ı Kerim'dir- gelinceye kadar eski durumlarından aynlmıyacaklarını ifade ediyorlar.

Onlar kötü hallerinden de ayrılmayacaklardır. Bu ayette yahudiler, hristiyanlar ve müşriklere "kafir" kelimesi kullanılmıştır. Müşrikler ile ehli kitap arasında fark varsa da, ehli kitabın Hz. İsa'yı Allah'ın oğlu kabul etmeleri[3] papazlarının ve hahamlarının sözlerini, Allah'ın sözü önüne geçirmeleri[4]  nedeniyle kafir olmuşlardır.[5]

 

2- Allah tarafından gönderilen, tertemiz sahifeler okuyan bir elçi (gelinceye kadar batıldan ayrılmadılar)

O Beyyine bir Rasuldür. Yani insanları bulundukları durumdan de­ğiştirebilecek insan, Allah'ın gönderdiği elçidir. Yani Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)'dir. Gerçekten de başarılı olmuştur.

Efendimiz gönderildikten sonra nasibi olanlar İslâm'a geçivermiş-tir. Müşrik olanların tamamı Medine'de ve fethedildikten sonra Mekke'dekiler iman etmişlerdir. Çevredeki yahudilerden müslüman olanlar vardır. Hristiyanlardan da müslüman olanlar vardır. Özellikle Necran Hristiyanları tamamen müslüman olmuşlardır.

Dikkat ederseniz o dönemde Peygamberimizin başına en büyük pürüz yahudilerden geliyor. Müşrikler sonuna kadar direniyorlar ama gerçeği görünce topyekün müslüman oluyorlar.

Hristiyanlar fazla direniş göstermemişler. Gelmiş Peygamberimizi dinlemişler ve İncil'de bahsedilen Peygamberin bütün vasıflarını O'nda görmüşler ve iman etmişlerdir.

Ama Yahudiler hep zig zag çizmişlerdir ve sürülmüşlerdir. Allah (c.c) de bu yahudileri bize tanıtırken, "insanlar içerisinde müminlere, iman edenlere en şiddetli düşmanın yahudiler olduğunu bulacak­sın."[6] diyor. Yahudilerden sonra puta tapanlar da ikinci dere­cede İslam  düşmanıdır.

Kur'an-ı Kerim'imiz, sahifelerinin tertemiz oluşu, içerisinde batıldan bir şeyin olmaması, yalandan bir şeyin bulunmamasından bir belgedir. İçerisinde sevgili Peygamberimiz'in dahi sözü yoktur. Yalnız ve yal­nız Allah'ın kelamıdır. Peygamberimizin sözleri ise ayrı kitaplarda derlenip toplanmıştır. Allah Resulü, Allah'ın kelamını insanlara oku­maktadır.[7]

 

3- Orada (sahifelerde) en değerli/doğru kitaplar (yazılar) vardır.

Ayet kısa olmasına rağmen manası çok geniştir. "Kayyim" arabın dilinde "değerli" manasına gelir. "Kıymetli" kelimesiyle aynı kökten­dir. O Kur'ân'm içerisinde çok kıymetli ayetler ve sureler vardır. İçerisinde çok doğru ayetler vardır, manasına da gelir.

Kur1 ân ayetleri en değerlidir çünkü Rabbimizin kelamıdır. Ne kadar değerli olduğunu Abdullah İbn Abbas bize bildiriyor. Diyor-ki; "Allah'ın bir tek ayeti terazinin bir kefesine konulsa, öbür tarafına da dünyadakilerin tamamı konulsa ve bunun karşılığında satılsa, Allah'ın

ayeti ucuza gitmiş olur."

Kayyime kelimesinde; doğru, değerli ve kıyamete kadar devam edecek ayetler, manaları vardır ve Allah'a hamdolsun biz buna sahi­biz. Tevrat'ın, Zebur'un, İncil'in ve diğer sahifelerin özü bu Kur'anın içindedir. Bizim saadetimiz buna bağlıdır. Hem dünya hem de ahiret saadetimiz bu ayetlere bağlıdır.[8]

 

4- Ehli kitap ancak kendilerine apaçık bir belge geldikten sonra ayrılığa düştüler.

Yani Medine çevresindeki yahudiler, Necran'daki hristiyanlar bir peygamberin gelmesini bekleyip duruyorlardı. Çünkü ellerinde oku­makta oldukları Tevrat ve İncil bir peygamberin geleceğini müjdeli­yordu.

Fakat Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Peygamber olarak görevlen­dirilince, onlar kendi aralarında ayrılığa düştüler. Bir kısmı iman etti. Bir kısmı da iman etmedi. Mesela Yahudiler ırkçılık yaptılar ve "Araplardan olan bir peygambere iman etmeyiz" dediler.[9]

 

5- Halbuki onlar dini Allah'a halis kılarak, hani Her olarak (küfre meyil dahi etmeden) Allah'a ibadet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermekle emrolunmuşlardı. İşte değerli/doğru din budur.

"Halis" kelimesini bilirsiniz. "Halis altın" diyoruz. Yani bir milyem-Hk altın. İçerisinde bir milyemlik yabancı maden karışığı olmayan al­tına halis altın diyoruz.

Allah'a başkaldırmış hiçbir insanın, Allah'ın emir ve yasaklarına muhalif hiçbir sözüne meyledilmez. "Hunefae" kelimesi bunu ifade eder. Biı meyil gönülden dahi yapılmaz. Allah'ın (c.c) emir ve yasak­larına muhalif emir ve yasaklar koyan insanın, koyduğu kuralları daha değerli ve daha doğru kabul etmek, o adamı put kabul etmek demek­tir.

Onun için çok dikkatli olacağız, inancımıza çok iyi sahip olacağız. Bu tip insanlara ve koyduğu kanunlara gönülden dahi meyletmiyeceğiz.

Bunu nasıl başaracağız? Ameli salih ile. Burada ikisi sayılıyor." Namaz kılmak ve zekât vermek insanların Namazla gönlünü, zekatla midelerini doyurmanın yolu Allah'ın değerli, devamlı ve doğru ayetleri­nin yaşama geçirilmesi ile mümkündür.[10]

 

6- Şüphesiz ehli kitap ve müşriklerden olan kafirler, cehennem ateşinin içindedirler ve ebedi olarak orada kalıcıdırlar. İşte onlar ya­ratılanların en şerlisi kötüsüdürler.

Neden bu imansızlar cehennemde ebedi olarak cezai andırılacaklar? Çünkü, onlar şu anda yaşamakta olan insanların ve hayvanların en şerlileridirler de ondan.

Bu ayette de birinci ayette olduğu gibi, ehli kitabın ve müşriklerin kafir olduğu   ve cehennemde ebedi kalacağı vurgulanıyor.

Ayetin sonunda "Ebeden" kelimesi olmamasından, mana çıkar­maya ve ehli kitabı kurtarmaya çalışanlar bilsinlerki; Ayetler de, cen­net de, cehennem de Allah'ındır. Kimse Allah'dan daha merhametli

olamaz.

Nisa suresi 169, Ahzap suresi 65, Cin suresi 23. ayetlerinde ce­hennemde de ebedilik olacağını "ebeden" kelimesiyle haber veriyor. Çağdaş imkanlarıyla ekmeklerinin hamurunu insanların kanıyla yoğurup, çatal bıçakla yiyerek, yaratıkların en şerlisi olduklarını gösteri­yorlar.[11]

 

7- Şüphesiz iman edip, ameli salih işleyenler, işte onlar yaratılan­ların en hayırlısı/iyisidirler.

8-  Onların Rableri katındaki mükâfatı altından ırmaklar akan adn cennetleridir. Orada ebedi olarak kalıcıdırlar. Allah onlardan razı olmuştur. Onlarda ondan razı olmuşlardır. İşte bu (mükafat) Rabbinden korkan içindir.

Haşyet; sevdiğimizin, sevgisini kaybetme korkusudur. Mü'min yer­yüzünde dolaşırken, namazını kılarken, yemeğini yerken, seyahatini yaparken, iş yaparken haşyet halinde olmalı.

Allah'ın toprağına basıyorum, Allah'ın verdiği elle tutuyorum, Allah'ın verdiği gözle görüyorum, Allah'ın verdiği bedenle bu işi yapı­yorum, öyleyse yaptığım, gördüğüm duyduğum, söylediğim, adım at­tığım yerde Rabbin rızasına ters düşecek bir hareket yapmamalı ve bir söz söylememeliyim, endişesini taşıyan insanlara, Allah'ın cenneti vardır. Allah ondan razı olacaktır.

Allah hepimizi razı olduğu kullarından eylesin. Amin.[12]



[1] Hadid 21, Ali-immn 133.

[2] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/327-329.

[3] Maide 17.

[4] Tevbe 31.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/329.

[6] Maide 82.

[7] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/329-330.

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/330-331.

[9] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/331.

[10] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/331-332.

[11] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/332-333.

[12] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/333-334.