Peygamberimiz (s.a.v)
bu sureyi "Lem Yekünillezine"
diye de isimlendirmiştir. Birinci ayetinde "Beyyine"
kelimesi geçmesi sebebiyle de "Beyyine Suresi" diye isimlendirilmiştir.
"Münfekkîn" diye de isim verilmiştir. Ancak Hz. Osman (r.a)'ın topladığı mushafı şerif de "Beyyine
Suresi" diye isimlendirilmiştir. Medine devrinde nazil olmuş, sekiz
ayettir.
Gerçekten "Beyyine sûresi" Apaçık bir Beyyine
yani bir delil, bir -hüccet. İnsanoğlunun önünü aydınlatan bir sure.
Yani hakk'ın bütün detaylarının Kur'ân'da
olduğunu, batılın da insanlığa zararlı olduğunu ve batılın insanları,
insanlığı en kötü duruma düşüreceğini, bu sure bize haber veriyor.
İnsanoğlu tarihin
derinliklerinden gelmektedir. Kaç yüz yıl önce vardı, bunu bilen yok.
Bildiğimiz bir şey
var; Hz. Adem'den itibaren dünya üzerinde insanlık,
bu havadan teneffüs etmeye, bu güneşten aydınlanmaya, bu denizden, bu topraktan
yararlanmaya devam etmektedir.
AHah (c.c) yeryüzünde insanlığı Hz.
Adem'le başlatıvermiş ve Kur'ân-ı Kerim'de ifade
edildiği gibi; "Cennete ve Allah'ın rahmetine doğru bir yarış"
başlatmamızı da emretmiştir.[1]
Bütün insanlık Hz. Adem'in çizgisinden itibaren kıyamete kadar gelecek
olanlar da.Allah'ın rahmeti ve cennetini kazanmak üzere bir yarışa
sokulmuşlardır.
Herkes koşuyor. Şu
anda 6 milyar insanın hepsi koşmaktadır. Fakat kimisi sahanın dışında koşuyor,
kimisi de sahanın içerisinde koşuyor. "Efendim ben çizginin dışında
koşarım ama yine koşarım." diyor bazıları. Yani "İslâm'ın, dışında
ben yaşarım. Ama dürüst yaşarım." diyorlar.
Bütün yarışmalarda
aynı düdükle hareket eden, aynı çizgiden hareket eden ve aynı yoldan koşanlar
derece alırlar. Oysa çizginin dışında koşanlar, düdüğe riayet etmeyenler, aynı
çizgiden başlamıyanlar ne kadar süratli olurlarsa
olsunlar, onlara itibar edilmez.
İnsanlık tarihi
boyunca bütün insanlar koşuyor. Aslında geldiği yere doğru koşuyor. İç
dünyasında kaybettiği cennetini aramaktadır.
Herkes bir güzellik
arıyor. İmanlısı, imansızı, yahudisi, hristiyanı, putperesti, mecusisi,
komünisti, ateisti, sekularisti kısaca bütün istlerin ve pistlerinin hepsi bir iyiye, bir güzele doğru
koşuyor. Ama koştuğu taraf kendisini her an yeni bir pisliğe doğru
götürmektedir.
İnsan pisliğe doğru
koşar mı? Koşar. Burnu pisliğe alıştıktan sonra pisliğin pis olduğunun farkına
varamaz ki. Sinek tuvaletin pis olduğunu bilmez ki. Sinek için dünyanın en
güzel yeri tuvalettir. Sinek için en pis yerler gülistanlardır.
Bu sebeble
çevrenizdeki bazı insanların; İslâmı yaşayan,
izzetine, iffetine, namusuna, şerefine, dinine, imanına, vatanına, milletine
kısaca herşeyine sahip çıkan insanları görünce, hafif
burun kıvırdıklarını görürsünüz.
Bu insanlar gülü
görünce yan çizen sinekler gibidir. Onlar o hallerinde çok samimidirler. Kendi
pisliklerinden de hiç ayrılmak istemezler. Onun için Allah (c.c) Beyyine Suresinde; şöyle buyurur.[2]
1- Ehli
kitap ve Müşriklerden olan kafirler, kendilerine apaçık bir belge gelinceye
kadar (Tahrif edilmiş batıl dinlerinden) ayrılacak değillerdi.
Yani bulundukları hal
üzerinden ayrılacak değillerdir. Bulundukları hal nedir? Bu konuda tefsire i ler imiz bir çok açıklama yapmışlardır.
Hepsi de doğrudur.
Onlar bulundukları
durumdan ayrılmazlar. Onlar yani yahudiler ve hristiyanlar daha önceden bir peygamberin geleceğini
biliyorlardı. Diyorlardıki; "O peygamber
gelinceye kadar biz bu din üzerinde devam edeceğiz. O peygamber gelince, bize
neyi öğretirse, ona tabi olacağız." İşte o hallerinden ayrılmazlar. Yani Beyyine -ki, Allah'ın Rasûlü ve Kur'ân-ı Kerim'dir- gelinceye kadar eski durumlarından aynlmıyacaklarını ifade ediyorlar.
Onlar kötü hallerinden
de ayrılmayacaklardır. Bu ayette yahudiler, hristiyanlar ve müşriklere "kafir" kelimesi
kullanılmıştır. Müşrikler ile ehli kitap arasında fark varsa da, ehli kitabın Hz. İsa'yı Allah'ın oğlu kabul etmeleri[3]
papazlarının ve hahamlarının sözlerini, Allah'ın sözü önüne geçirmeleri[4] nedeniyle kafir olmuşlardır.[5]
2- Allah
tarafından gönderilen, tertemiz sahifeler okuyan bir
elçi (gelinceye kadar batıldan ayrılmadılar)
O Beyyine
bir Rasuldür. Yani insanları bulundukları durumdan değiştirebilecek
insan, Allah'ın gönderdiği elçidir. Yani Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)'dir. Gerçekten de başarılı olmuştur.
Efendimiz gönderildikten
sonra nasibi olanlar İslâm'a geçivermiş-tir. Müşrik
olanların tamamı Medine'de ve fethedildikten sonra Mekke'dekiler iman
etmişlerdir. Çevredeki yahudilerden müslüman olanlar vardır. Hristiyanlardan
da müslüman olanlar vardır. Özellikle Necran Hristiyanları tamamen müslüman olmuşlardır.
Dikkat ederseniz o
dönemde Peygamberimizin başına en büyük pürüz yahudilerden
geliyor. Müşrikler sonuna kadar direniyorlar ama gerçeği görünce topyekün müslüman oluyorlar.
Hristiyanlar fazla direniş göstermemişler. Gelmiş Peygamberimizi
dinlemişler ve İncil'de bahsedilen Peygamberin bütün vasıflarını O'nda
görmüşler ve iman etmişlerdir.
Ama Yahudiler hep zig zag çizmişlerdir ve
sürülmüşlerdir. Allah (c.c) de bu yahudileri bize
tanıtırken, "insanlar içerisinde müminlere, iman edenlere en şiddetli
düşmanın yahudiler olduğunu bulacaksın."[6]
diyor. Yahudilerden sonra puta tapanlar da ikinci derecede İslam düşmanıdır.
Kur'an-ı Kerim'imiz, sahifelerinin
tertemiz oluşu, içerisinde batıldan bir şeyin olmaması, yalandan bir şeyin
bulunmamasından bir belgedir. İçerisinde sevgili Peygamberimiz'in
dahi sözü yoktur. Yalnız ve yalnız Allah'ın kelamıdır. Peygamberimizin sözleri
ise ayrı kitaplarda derlenip toplanmıştır. Allah Resulü, Allah'ın kelamını
insanlara okumaktadır.[7]
3- Orada (sahifelerde) en değerli/doğru kitaplar (yazılar) vardır.
Ayet kısa olmasına
rağmen manası çok geniştir. "Kayyim" arabın dilinde "değerli" manasına gelir.
"Kıymetli" kelimesiyle aynı köktendir. O Kur'ân'm
içerisinde çok kıymetli ayetler ve sureler vardır. İçerisinde çok doğru ayetler
vardır, manasına da gelir.
Kur1 ân ayetleri en
değerlidir çünkü Rabbimizin kelamıdır. Ne kadar değerli olduğunu Abdullah İbn Abbas bize bildiriyor.
Diyor-ki; "Allah'ın bir tek ayeti terazinin bir kefesine konulsa, öbür
tarafına da dünyadakilerin tamamı konulsa ve bunun karşılığında satılsa,
Allah'ın
ayeti ucuza gitmiş
olur."
Kayyime kelimesinde; doğru, değerli ve kıyamete kadar devam
edecek ayetler, manaları vardır ve Allah'a hamdolsun
biz buna sahibiz. Tevrat'ın, Zebur'un, İncil'in ve diğer sahifelerin
özü bu Kur'anın içindedir. Bizim saadetimiz buna
bağlıdır. Hem dünya hem de ahiret saadetimiz bu
ayetlere bağlıdır.[8]
4- Ehli
kitap ancak kendilerine apaçık bir belge geldikten sonra ayrılığa düştüler.
Yani Medine
çevresindeki yahudiler, Necran'daki
hristiyanlar bir peygamberin gelmesini bekleyip
duruyorlardı. Çünkü ellerinde okumakta oldukları Tevrat ve İncil bir
peygamberin geleceğini müjdeliyordu.
Fakat Sevgili
Peygamberimiz (s.a.v) Peygamber olarak görevlendirilince, onlar kendi
aralarında ayrılığa düştüler. Bir kısmı iman etti. Bir kısmı da iman etmedi.
Mesela Yahudiler ırkçılık yaptılar ve "Araplardan olan bir peygambere iman
etmeyiz" dediler.[9]
5- Halbuki
onlar dini Allah'a halis kılarak, hani Her olarak (küfre meyil dahi etmeden)
Allah'a ibadet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermekle emrolunmuşlardı. İşte değerli/doğru din budur.
"Halis"
kelimesini bilirsiniz. "Halis altın" diyoruz. Yani bir milyem-Hk altın. İçerisinde bir milyemlik yabancı maden karışığı olmayan altına halis
altın diyoruz.
Allah'a başkaldırmış
hiçbir insanın, Allah'ın emir ve yasaklarına muhalif hiçbir sözüne meyledilmez.
"Hunefae" kelimesi bunu ifade eder. Biı meyil gönülden dahi yapılmaz. Allah'ın (c.c) emir ve
yasaklarına muhalif emir ve yasaklar koyan insanın, koyduğu kuralları daha
değerli ve daha doğru kabul etmek, o adamı put kabul etmek demektir.
Onun için çok dikkatli
olacağız, inancımıza çok iyi sahip olacağız. Bu tip insanlara ve koyduğu kanunlara
gönülden dahi meyletmiyeceğiz.
Bunu nasıl
başaracağız? Ameli salih ile. Burada ikisi
sayılıyor." Namaz kılmak ve zekât vermek insanların Namazla gönlünü,
zekatla midelerini doyurmanın yolu Allah'ın değerli, devamlı ve doğru ayetlerinin
yaşama geçirilmesi ile mümkündür.[10]
6- Şüphesiz
ehli kitap ve müşriklerden olan kafirler, cehennem ateşinin içindedirler ve
ebedi olarak orada kalıcıdırlar. İşte onlar yaratılanların en şerlisi
kötüsüdürler.
Neden bu imansızlar
cehennemde ebedi olarak cezai andırılacaklar? Çünkü, onlar şu anda yaşamakta
olan insanların ve hayvanların en şerlileridirler de ondan.
Bu ayette de birinci
ayette olduğu gibi, ehli kitabın ve müşriklerin kafir olduğu ve cehennemde ebedi kalacağı vurgulanıyor.
Ayetin sonunda
"Ebeden" kelimesi olmamasından, mana çıkarmaya ve ehli kitabı
kurtarmaya çalışanlar bilsinlerki; Ayetler de, cennet
de, cehennem de Allah'ındır. Kimse Allah'dan daha
merhametli
olamaz.
Nisa suresi 169, Ahzap suresi 65, Cin suresi 23. ayetlerinde cehennemde de
ebedilik olacağını "ebeden" kelimesiyle haber veriyor. Çağdaş
imkanlarıyla ekmeklerinin hamurunu insanların kanıyla yoğurup, çatal bıçakla
yiyerek, yaratıkların en şerlisi olduklarını gösteriyorlar.[11]
7- Şüphesiz
iman edip, ameli salih işleyenler, işte onlar yaratılanların
en hayırlısı/iyisidirler.
8- Onların Rableri katındaki mükâfatı altından
ırmaklar akan adn cennetleridir. Orada ebedi olarak
kalıcıdırlar. Allah onlardan razı olmuştur. Onlarda ondan razı olmuşlardır.
İşte bu (mükafat) Rabbinden korkan içindir.
Haşyet; sevdiğimizin,
sevgisini kaybetme korkusudur. Mü'min yeryüzünde
dolaşırken, namazını kılarken, yemeğini yerken, seyahatini yaparken, iş
yaparken haşyet halinde olmalı.
Allah'ın toprağına
basıyorum, Allah'ın verdiği elle tutuyorum, Allah'ın verdiği gözle görüyorum,
Allah'ın verdiği bedenle bu işi yapıyorum, öyleyse yaptığım, gördüğüm
duyduğum, söylediğim, adım attığım yerde Rabbin rızasına ters düşecek bir
hareket yapmamalı ve bir söz söylememeliyim, endişesini taşıyan insanlara,
Allah'ın cenneti vardır. Allah ondan razı olacaktır.
Allah hepimizi razı olduğu
kullarından eylesin. Amin.[12]
[1] Hadid 21, Ali-immn 133.
[2] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/327-329.
[3] Maide
17.
[4] Tevbe
31.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/329.
[6] Maide
82.
[7] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/329-330.
[8] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/330-331.
[9] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/331.
[10] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/331-332.
[11] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/332-333.
[12] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/333-334.