|
Kıyamet gününden az önce meydana gelecek şiddetli sarsıntıyı haber
vererek başladığı için "Zelzele" veya "Zilzal" suresi olarak
isimlendirilmiştir: "Yer, kendisine ait şiddetli bir sarsıntı ile
zelzeleye uğratıldığı zaman." (1. ayet) Medine döneminde inmiştir. İbni
Kesir ise Mekke döneminde indiğini söylemiştir.
[1]
Allah Tealâ Beyyine suresinin sonunda, kâfirlere tehditini ve müminlere
müjdesini, kâfirlerin karşılığının cehennem ateşi, müminlerin karşılığının da
cennet olduğunu zikrettikten sonra, burada da o cezanın vaktini ve bazı
emarelerini açıklamaktadır. Zelzele ve yerin ağırlıklarım çıkarması kıyametin
alâmetlerindendir. Sanki onun vakti sorulmuş da buna karşılık "Yer,
kendine ait şiddetli bir sarsıntı ile zelzeleye uğratıldığı zaman." yani,
yerin sallandığı gündür denmiştir. Ardından Allah Tealâ kâfirlere yönelik
tehditini artırmayı murat etmiş ve âdeta: "Yer sallandığı zaman onu cezalandıracağım."
demiştir. Mana şu ayette olduğu gibidir: "O günde ki nice yüzler bembeyaz
olacak, nice yüzler de kapkara kesilecek." (Ali İmran, 3/106). Bunun
ardından da iki kesimin de açıklaması yapılmıştır. "Yüzleri simsiyah
olanlara gelince.." (106), "Yüzleri bembeyaz olanlar ise.."
(107). Bundan sonra bu surenin sonunda zerre miktarı hayır ve şerr işleyenlerin
durumları ifade edilmiştir.
[2]
Bu surenin üslûbu ve konusu, kıyamet dehşetleri ve sıkıntılarından söz
etmesi bakımından Mekke döneminde inen surelerin üslûp ve mevzuuna
benzemektedir.
İki konu etrafında dönmektedir:
1- Kıyamet gününde yerde büyük
bir sarsıntı ve zelzelenin olacağının beyanı. O gün üzerindeki her şey
yıkılacak, içindeki kabirlerde bulunan insanları çıkaracak ve her insanın
üzerinde yaptıklarına şahitlik edecek: "Yer, kendine ait şiddetli bir
sarsıntı ile zelzeleye uğratıldığı zaman." (1-5. ayetler).
2- Yaratılmışların hesap
yerine gitmeleri, sonra da amellerinin karşılığının verilmesi, iki kışıma
bölünmeleri gibi durumların bildirilmesi. Cennete giden mutlu sona kavuşacak,
cehenneme giden ise bedbaht olacaktır. "O gün insanlar, amelleri
kendilerine gösterilmek için dağınık dönecekler." (6-8. ayetler).
[3]
Kâfirler kıyametten ve hesap gününden çokça soruyorlardı. "Kıyamet
günü ne zamandır?" (Kıyame, 75/6), "Doğru söyleyenlerden iseniz, bu
vaad ne zamandır?" (Mülk, 67/25) "Bu fetih ne zaman?"
(Secde,32/28) Yani bu bize vaad ettiğiniz, Allah'ın kulları arasında
hükmedeceği dirilme günü ne zamandır? gibi sorular soruyorlardı. Onun
bilgisinin Allah katında olduğunu, hesap ve ceza günü olan vakti aktini
tayinin mümkün olmadığını bilsinler diye bu sürede sadece kıyametin
alâmetlerini açıklanmıştır.
[4]
Tirmizi, Ebu Davud ve Nesai, Abdullah b. Amr'dan şöyle dediğini rivayet
ettiler: " Bir adam Rasulullah (s.a.)'a gelip: " Beni okut ya
Rasulallah!" dedi. Ona: "Râlılardan üçünü oku." buyurdu. Adam:
"Yaşım ilerledi, kalbim sertleşti, dilim kalınlaştı." dedi.
"Hâmîm'lilerden oku." buyurdu. İlk sözü gibi bir söz söyledi. Bunun
üzerine: "Sebbeha'lılardan üçünü oku." buyurdu. Aynı sözü söyledi.
Adam: "Ya Rasulallah! Bana toplu bir sure okutuver." dedi. Ona
sonuna kadar Zelzele suresini okuttu. Adam: "Seni nebi olarak gönderene
yemin olsun ki, üzerine fazlasını koymam." dedi. Adam gitti. Rasulullah
(s.a.): "Adamcağız kazandı. Adamcağız kazandı." buyurdu. Sonra da:
"Onu bana getirin." buyurdu. Gelince buyurdu ki: "Kurban günü
ile de em-rolundum; Allah onu bu ümmet için bayram günü yaptı." Adam:
"Sadece bir dişi bulabilirsem onu da keseyim mi?" dedi. "Hayır[5]
Ancak, saçını düzeltirsin, tırnaklarını kesersin, bıyığını kısaltırsın, etek
tıraşını olursun. Bu Allah azze ve celle katında kurbanının tamamıdır."
diye cevap verdi.
Tirmizi hasen hadistir, diyerek Enes b. Malik'ten şöyle rivayet etti:
"Rasulullah (s.a.) ashabından birine: "Fülan, sen evlendin mi?"
dedi. "Hayır. Vallahi ya Rasulallah. Evlenebilecek bir şeyim de
yoktur." dedi. Rasulullah (s.a.) "İhlâs suresini bilmiyor
musun?" buyurdu. "Biliyorum." deyince de: "O Kur'an'ın üçte
biridir. Nasr suresini bilmiyor musun?" diye sordu. "Evet"
diyince: "O Kur'an'ın dörtte biridir. Kâfırun suresini bilmiyor musun?"
diye sordu. "Evet" deyince: "O Kur'an'ın dörtte biridir. Zelzele
suresini bilmiyor musun?" diye sordu. "Evet" deyince: "O
Kur'an'ın dörtte biridir. Evlen!" buyurdu."
[6]
1- Yer, kendisine ait şiddetli bir sarsıntı ile zelzeleye uğratıldığı
zaman,
2- Yer ağırlığını çıkardığı,
3- İnsan, "Buna ne oluyor?" dediği (zaman),
4- S»n bütün haberlerini anlata-
5- Çünkü Rabbi kendisine vahyetmiştir"
6- O gün insanlar, amelleri kendile- "ne gösterihnek için çeşitli
gruplar halinde çıkarlar.
7- İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu görür.
8- Kim de zerre ağırlığınca şer yaparsa onu görür.
"Zilzâlehâ" da izafet ürkütme içindir. "Zülzilet"
ve "zilzâlehâ" arasında iştikak cinası vardır.
"Yer ağırlığını çıkardığı" daha önce ismi geçtiği için zamir
kullanılması gereken bir yerde anlamı pekiştirmek maksadıyla "yer"
ismi açık olarak kullanıldı.
"İnsan, "Buna ne oluyor?" dediği (zaman)" şaşkınlık
ifade eden bir sorudur.
"İşte kim zerre ağırkğınca bir hayır yaparsa onu görür." ile
"Kim de zerre ağırlığınca şer yaparsa onu görür." arasında mukabele
vardır.
"Zilzâlehâ", "Eskâleha", "Evhâleha",
"Ehbâreha" ve "Mâleha" kelimelerinin sonu aynı sesi
tekrarladığından dolayı seci vardır.
[7]
"Zelzeleye uğratıldığı" Zelzele şiddetli sallantı ve
harekettir. Bu da birinci Sur"a üfürmede veya ikincisinde ya da, ilâhi
hikmette münasip görülen bir vakittedir. "Ağırlık" asıl olarak ev
eşyasıdır. Nitekim ayette "Eşyamzı taşırsınız." (Nahl, 16/7)
buyurulmuştur. Buradaki anlam yerin içindeki madenler gibi her türlü varlıklar
ile yere gömülen ölülerdir. "Ağırlığını çıkarması" dışına atmasıdır.
"İnsan: "Buna ne oluyor?" dediği (zaman)" Ürkütücü durum
karşısında insanın şaşkınlığını anlatıyor. İnsan derken dirilmeyi inkâr eden
kâfirin kastedildiği de söylenmiştir. Çünkü mümin ne olduğunu bilmektedir.
"Ogün bütün haberlerini anlatacaktır." Üzerinde yapılan hayır ve
şerri haber verir. Bu, mahlukâtın konuşmasıdır. O da ya zil-zal ve çıkarmanın
sebebi olan şeyle, yani lisan-i hal iledir ya da Allah onu konuşturur da
üzerinde yapılanları anlatır. Bu cümle yukarıdaki şartın cevabıdır. Ahmed ve
Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettikleri hadiste: "Her erkek ve
kadına üzerinde yaptıkları şey için şahitlik eder." denmiştir.
"Çünkü Rabbi kendisine vahyetmiştir." Rabbinin emretmesi
sebebi ile konuşur. "O gün insanlar" hesap yerinden amellerinin
mertebelerine göre, cennet veya cehennem olarak amellerinin karşılığını görmek
üzere farklı farklı ve "çeşitli gruplar halinde çıkarlar."
"Zerre" Güneşin pencereden girmesi esnasında görülen küçük tozlar
veya küçük karıncadır. "Zerre ağırlığınca" Karınca veya toz
ağırlığınca. Küçültme için kullanılan bir misaldir. "...yaparsa onu"
Sevabını veya cezasını "görür."
[8]
"İşte kim zerre ağırlığınca..." ayetlerinin (7. ve 8.
ayetler) nüzul sebebiyle ilgili olarak İbni Ebi Hatim, Said b. Cübeyr'den
rivayet etti: "Sevgilerine rağmen doyururlar" ayeti indiği zaman
müslümanlar verdikleri az bir şey için ecir kazanmayacaklarını zannediyorlardı.
Başkaları da yalan, bakma, gıybet ve benzeri küçük günahlar için
kınanmayacaklarını zannediyor ve Allah cehennemi büyük günahlar için
hazırlamışlardır, diyorlardı. Allah Tealâ "İşte kim zerre ağırlığınca bir
hayır yaparsa onu görür. Kim de zerre ağırlığınca şer yaparsa onu görür."
ayetlerini (7 ve 8. ayetler) indirdi.
Mukatil, bu ayet iki kişi hakkında indi, dedi: "Sevgilerine rağmen
doyururlar" ayeti indiğinde onlardan birine dilenci gelir ve hurma, ekmek
dilimi ve ceviz vermesini isterdi. O da: Bu bir şey değildir. Biz verdiğimize
ecir alıyoruz, derdi. Diğeri de küçük günahları hafife alıyor ve bundan bana
bir şey olmaz, diyordu. Allah Tealâ da çoğalması muhtemel olduğu için azı
teşvik etti ve büyümesi muhtemel olduğu için de küçüğü uyardı. Bunun için de
Rasulullah (s.a.) Buhari ve Müslim'in Adiy b. Hatim'den yaptığı rivayette:
"Yarım hurma ile de olsa ateşten sakının. Bulamayan bir güzel sözle
sakınsın." buyurmuştur.[9]
"Yer, kendisine ait şiddetli bir sarsıntı ile zelzeleye
uğratıldığı zaman"
Yer dibinden şiddetli bir sarsıntı ile sallandığında, üzerindeki her
şey dökülecek şekilde çalkalandığında. Allah Tealâ şöyle buyurdu: "Ey
insanlar! Rabbinizden sakının. Çünkü o kıyametin zelzelesi büyük bir
şeydir." (Hac, 22/1), "O zaman yer bir sarsıntı ile
sarsılmıştır." (Vakıa, 56/4).
"Yer ağırlığını çıkardığı" içinde bulunan herşeyi ve ölüleri
dışarı attığı zaman. Bu anlamda bir diğer ayet de şudur: "Yer uzatıldığı
ve içinde ne varsa atıp bomboş kaldığı zaman." (İnşikak, 84/3-4). Müslim
ve Tirmizi Ebu Hureyre'den rivayet ettiler. Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu:
"Yer ciğerparelerini altın ve gümüşten sütunlar gibi kusar: Katil gelir,
şunun için öldürdüm, der. Sıla-ı rahimini koparan gelir, şunun için ilgimi
kestim, der. Hırsız gelir, şunun için elim kesildi, der. Sonra da onu
bırakırlar bir şey almazlar ondan."
İkinci Sur üflemesinde de yer ölüleri çıkarır.
"İnsan, "Buna ne oluyor?" dediği (zaman)"
İnsanlardan her bir fert, olanlar onu şaşırtıp dehşete düşürdüğünde: "Bu
yere ne oluyor? Niçin sallandı? Neden ağırlığını çıkardı?" der.
"O gün bütün haberlerini anlatacaktır." O çalkantılı vakitte,
zelzele vaktinde yer haberlerini verir. Üzerinde yapılan iyi veya kötü amelleri
anlatır. Kullara şahitlik etmesi için Allah onu konuşturur. İbni Abbas bu ayet
hakkında: "Rabbi ona konuş, der; o da konuşur." demiştir.
İmam Ahmed, Tirmizi ve Nesai (lafız onun lafzıdır) Ebu Hureyre'den
şöyle dediğini rivayet ettiler: "Rasulullah (s.a.) "O gün bütün
haberlerini anlatacaktır." ayetini okudu ve buyurdu ki: Haberleri nedir
biliyor musunuz? "Allah ve Rasulü en iyi bilendir" dediler. Buyurdu
ki: "Onun haberleri her kul veya ümmetin üzerinde yaptıklarını
söylemesidir. Bu onun haberleridir."[10]
Taberi: Bu misal getirme olup anlatılmak istenen lisan-ı hal ile konuşmasıdır,
dil ile değil, demiştir.
Sonra da Allah Tealâ bu gerçeğin kaynağını açıklıyor:
"Çünkü Rabbi kendisine vahyetmiştir." Allah'ın emri veya izni
ile haber verir. "Vahyetme" sözü izin verdi, emretti, anlamınadır.
Ya da ona vah-yetti, ilham etti, demektir.
"O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilmek için çeşitli
gruplar halinde çıkarlar." Yani bu çalkantılı günde, yıkım gününde
insanlar kabirlerinden hesap yerine çeşitli durumlarda gelirler. Kimi
emniyette kimi de korku içindedir. Bazısı cennetliklerin renginde bazısı da
cehennemliklerin rengindedir. Bu da, Allah amellerini açıkça onlara göstersin
diyedir. Bu, Şevkani gibi bazı müfessirlerin görüşüdür. Bu görüşe göre
"çıkma" yerde medfunken diriliş için kalkmadır. "Çeşitli gruplar"
da, mümin, kâfir ve asi gibi fırkalardır. Amellerini görmek için arza doğru
yürümektedirler.
İbni Kesir ve bazıları da şu görüştedirler: Hesap yerinden grup grup
dönerler. Çeşit çeşit ve sınıf sınıf. Dünyadaki amellerinin karşılığını görmeleri
için cennetlik olduğu belli olmuş mutlu bir halde ve cehennemlik olduğu belli
olmuş bedbaht bir halde. "Amelleri kendilerine gösterilmek için"
sözünden murat da amellerinin karşılığım görmeleri için, demektir. Bu da cennet
ve cehennemdir. Bunun için de şöyle buyurdu:
"İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu görür. Kim de
zerre ağırlığınca şer yaparsa onu görür." Kim dünyada küçük bir karınca
ağırlığınca veya ancak güneş ışığında görülecek küçüklükte bir toz kadar amel
yaparsa demektir -yani yaptığı amel ne kadar küçük olursa olsun- kıyamet günü
onu defterinde görür, mükâfatı ile karşılaşır, onunla sevinir veya onu gözünün
önüne konmuş görür. Aynı şekilde, değersiz ve az bile olsa kim dünyada kötü bir
iş yaparsa kıyamet günü cezasını görür.
Ayetin benzeri şu ayetlerdir: "Biz kıyamet gününe mahsus adalet
terazileri koyacağız. Artık hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa
uğratılmayacaktır. Bir hardal danesi kadar bile olsa onu getiririz. Hesapçılar
olarak da biz yeteriz." (Enbiya, 21/47), "Kitap konmuştur. Görürsün
ki günahkârlar onun içinde olanlardan korkudadırlar. "Eyvah bize, derler,
bu kitaba ne olmuş, küçük büyük hiçbir şey bırakmayıp onları saymış."
Onlar işlediklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiçbir (kimseye) haksızlık
etmez." (Kehf, 16/49).
Sahih-i Buhari'de Adiy'den merfu olarak rivayet edilmiştir: "Yarım
bir hurma ile de olsa ateşten sakının. Velev hoş bir söz bile olsa." Yine
Sahih'te rivayet edilmiştir: "İyiliği basit görme; velevki su isteyene
kovandan su boşaltmak olsun. Velev güler yüzle kardeşini karşılamak
olsun." Yine Sahih'te: "Ey müslüman kadınlar topluluğu! Bir koyun
tırnağı da olsa komşu komşusuna yapacağı bir iyliği basit görmesin."
buyuruldu. Ahmed, Buha-ri'nin ve Nesai'nin Havva binti Seken'den rivayet
ettiklerine göre bir hadiste: "Yanık bir tırnak da olsa dilenciye
verin." denmiştir. İmam Ahmed Aişe'den Rasulullah (s.a.)'m şöyle
büyuruduğunu nekletti: "Aişe! Hurmanın yarısı ile de olsa ateşine karşı
korun. O açın açlığına tokluk sayılır."
İbni Cerir ve İbni Ebi Hatim Enes'ten rivayet ettiler: "Ebu Bekir
Peygamber (s.a.) ile beraber yiyordu. "İşte kim zerre ağırlığınca bir
hayır yaparsa onu görür. Kim de zerre ağırlığınca şer yaparsa onu görür."
ayeti inince Ebu Bekir elini kaldırdı ve Ya Rasulallah! "Ben yaptığım
zerre ağırlığınca şerrin cezasını mı göreceğim?" dedi. Rasulullah (s.a.)
buyurdular ki: "Ebu Bekir! Dünyada gördüğün sevmediğin zerrelerce şer
vardır. Allah sana zerreler ağırlığınca hayır da saklamaktadır. Ta ki kıyamet
günü onları bulasın."
İbni Cerir, Abdullah b. Amr b. As'tan şöyle dediğini rivayet etti:
"Zilzal suresi indiğinde Ebu Bekir oturuyordu. Ağlayıverdi. Rasulullah
(s.a.): "Seni ağlatan nedir Ebu Bekir?" dedi. "Beni bu sure
ağlatıyor." dedi. Rasulullah (s.a.) buyurdular ki: "Siz, hata edip
günah işliyor, Allah'ta sizi mağfiret ediyor olmasaydınız; Allah, hata edip
günah işleyen ve mağfiret edilen bir ümmet yaratırdı."[11]
İbni Abbas: "Mümin veya kâfir her bir kimse bir hayır ya da şer yaparsa,
muhakkak Allah ona yaptığını gösterir. Müminin yanlışları bağışlanır,
iyilikleri ile sevap kazanır. Kâfir ise, iyilikleri reddedilip kötülükleri ile
azap görür." demiştir.
Buna göre kâfir küfrü sebebi ile ceza görmektedir. İyilikleri ise dünyada
şerrin defi veya bir zararın kalkması gibi, ona yarar sağlar. Ahirette ise
faydası olmaz. Onu cehennemde ebedî tutacak azaptan kurtarmaz. Allah Tealâ
"Biz onların herhangi bir amel yaptılarsa önüne geçtik de bunları saçılmış
zerreler yaptık." (Furkan, 25/23) buyurmuştur.
[12]
Ayetler şu hususlara işaret etmektedir:
1-
Kıyamet alâmetlerinden
birisi de yerin şiddetle sarsılması ve ağırlıklarını, yani ölüler de dahil
içinde bulunanları çıkarmasıdır. Bunun, birinci üfleme anında zelzelenin
meydana geleceği ve hazineleri, gömülü şeyleri çıkaracağı, ikinci üflemede de
sallanarak, annenin canlı doğurduğu gibi ölüleri diri olarak çıkaracağı
şeklinde olacağı söylenmiştir.
2-
İnsan şüphesiz zelzele, volkan patlaması
sırasında sarsılır, korkar hayretler içinde sorular sorar; niçin, nasıl... İşte
o gün bu tarz sorular sorulacaktır.
3- Yer o gün sallandığında
üzerinde yapılan hayır ve şerri haber verir. Ebu Müslim İsfahani'ye göre yerin
konuşmasının anlamı şudur: O gün herkes için amelinin karşılığı belli olur;
adeta yeryüzü bunu konuşmuş gibidir. Ev meskûn olduğunu bize anlattı, sözü
gibidir bu. Yerin de zelzele nedeni ile çökmesi, dünyanın yıkıldığını ve
ahiretin geldiğini haber vermektedir. Taberi, haberlerini sarsıntı, deprem ve
ölüleri çıkarmakla bildirir, dedi.
Cumhurun görüşü : Mana şudur: Allah Tealâ yeri konuşan bir varlık yapar
o da üzerinde yapılanları bildirir, itaat edene ve asi olana şahitlik eder.
Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettiği hadiste Rasulullah (s.a.) buyurdu
ki: "Yer, kıyamet günü üzerinde yapılan her şeyi haber verir." sonra
da bu ayeti okudu.[13]
4- Yerin haber verdiği şeye
gelince; Ebu Hureyre'nin Tirmizi'deki hadisinde bildirildiği gibi bu, kulların
üzerinde işledikleri amelleridir: "Haberleri nedir biliyor musunuz?"
Allah ve Rasulü en iyi bilendir, dediler. Bu yurdu ki: "Onun haberleri her
kul ve ümmete üzerinde yaptığı ile şahitlik etmesidir. Şu gün şöyle böyle
yaptı, der. Haberleri işte budur."
Ya da çıkardığı ağırlıkları ile haber verir. İbni Mace'nin İbni
Me-sud'dan rivayetinde Rasulullah (s.a.) buyurdu ki: "Bir kulun eceli bir
yerde ise, ihtiyaç onu oraya zorlar. Tam yerine varınca Allah ruhunu alır. Yer,
kıyamet gününde: Rabbim, bu bana emanet ettiğindir, der."
Veya, "İnsan buna ne oluyor?" dediği zaman kıyametin vukuunu
haber verir. Bu İbni Mesud'un görüşüdür. Dünyanın işinin bittiğini, ahiretin
geldiğini haber verir. Bu da onların sorusunun cevabı, kâfirlere yönelik bir
tehdit ve müminler için de uyarı olur.[14]
5-
Zelzele günü insanlar
kabirlerinden çıktıkları yerlerden ard arda bekleme yerine giderler. Ya da,
amel defterlerini veya amellerinin karşılığı olan cennet veya cehennemi ve
onlardan münasip olanı görmek üzere hesap yerinden fırka fırka sevap ve ceza
yerine giderler.
Peygamber (s.a.)'in şu sözü de bunu teyid etmektedir: "Kıyamet
günü kimse yoktur ki, kendini kınamasın: Niçin daha çok iyilik yapmadım? Eğer
böyle değilse o zaman: Neden günahları terketmedim ? der."[15]
Bu, sevap ve cezanın görüldüğü zamandadır.
6-
Kim dünyada küçük veya büyük
bir hayır iş yaparsa onu gözü ile görür veya kıyamet günü Allah onu kendisine
gösterir. Kim de dünyada ne kadar az olursa olsun şer bir iş yaparsa onu
kendisi görür veya kıyamet günü Allah onu kendisine gösterir. Ya da anlatılmak
istenen hayırsa hayır serse şer karşılığını göreceğidir.
Kâfire gelince -daha önce de geçtiği gibi- ahirette onun iyilikleri,
küfrü nedeni ile imha edilmiş, yüzüne çarpılmıştır. İşlediği küfür veya şerrin
cezasını bulur ve kötülükleri ile azap görür. Yani, bu ayetin umumiliği ortada
olmakla beraber kâfirin iyilikleri makbul değildir.
İbni Mesud, "Kim zerre ağırlığınca.." ayeti hakkında:
"Bu Kur"an'ın en muhkem ayetidir." demiştir. Alimler bu ayetin
umumiliği hakkında müttefiktirler. Kâ'bu'l-Ahbar şöyle dedi: "Allah,
Muhammed'e öyle iki ayet indirdi ki bu iki ayet Tevrat, İncil ve Zebur'dakileri,
Suhuftakileri özetlemiştir: "İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa
onu görür. Kim de zerre ağırlığınca şer yaparsa onu görür."[16]
[1] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/594.
[2] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/594.
[3] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/594-595.
[4] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/595.
[5] Bu durum ilk başlarda idi.
Sonra dişiden kurbana da izin verildi. Bütün mezhepler caiz olduğunda ittifak
etmişlerdir. Ancak erkek deveyi kurban etmek dişi deveyi kurban etmekten
üstündür.
[6] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/595.
[7] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/596.
[8] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/596-597.
[9] Buhari, Müslim.
Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale
Yayınları: 15/597.
[10] Tirmizi, bu hasen, sahih,
garip hadistir dedi.
[11] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/597-600.
[12] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/600.
[13] Razi, XXXII/59; Kurtubi,
XX/149; Garâibu'l-Kur'an, XXX/157.
[14] Kurtubi, XX/148-149.
[15] Kurtubi, XX/150.
[16] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/600-601.