ZELZELE SURESİ 2

Surenin İsmi: 2

Önceki Sureyle İlişkisi: 2

Surenin Muhtevası: 2

Nüzul Sebebi: 2

Surenin Fazileti: 2

Kıyametin Alâmetleri, Hayır Ve Şerrin Karşılığı: 3

Belagat: 3

Kelime ve İbareler: 3

Nüzul Sebebi: 3

Açıklaması: 4

Kâfirin İyilikleri: 5

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler: 5


ZELZELE SURESİ

 

Surenin İsmi:

 

Kıyamet gününden az önce meydana gelecek şiddetli sarsıntıyı haber vererek başladığı için "Zelzele" veya "Zilzal" suresi olarak isimlendirilmiş­tir: "Yer, kendisine ait şiddetli bir sarsıntı ile zelzeleye uğratıldığı zaman." (1. ayet) Medine döneminde inmiştir. İbni Kesir ise Mekke döneminde indi­ğini söylemiştir. [1]

 

Önceki Sureyle İlişkisi:

 

Allah Tealâ Beyyine suresinin sonunda, kâfirlere tehditini ve mümin­lere müjdesini, kâfirlerin karşılığının cehennem ateşi, müminlerin karşılı­ğının da cennet olduğunu zikrettikten sonra, burada da o cezanın vaktini ve bazı emarelerini açıklamaktadır. Zelzele ve yerin ağırlıklarım çıkarma­sı kıyametin alâmetlerindendir. Sanki onun vakti sorulmuş da buna karşı­lık "Yer, kendine ait şiddetli bir sarsıntı ile zelzeleye uğratıldığı zaman." ya­ni, yerin sallandığı gündür denmiştir. Ardından Allah Tealâ kâfirlere yöne­lik tehditini artırmayı murat etmiş ve âdeta: "Yer sallandığı zaman onu ce­zalandıracağım." demiştir. Mana şu ayette olduğu gibidir: "O günde ki nice yüzler bembeyaz olacak, nice yüzler de kapkara kesilecek." (Ali İmran, 3/106). Bunun ardından da iki kesimin de açıklaması yapılmıştır. "Yüzleri simsiyah olanlara gelince.." (106), "Yüzleri bembeyaz olanlar ise.." (107). Bundan sonra bu surenin sonunda zerre miktarı hayır ve şerr işleyenlerin durumları ifade edilmiştir. [2]

 

Surenin Muhtevası:

 

Bu surenin üslûbu ve konusu, kıyamet dehşetleri ve sıkıntılarından söz etmesi bakımından Mekke döneminde inen surelerin üslûp ve mevzu­una benzemektedir.

İki konu etrafında dönmektedir:

1- Kıyamet gününde yerde büyük bir sarsıntı ve zelzelenin olacağının beyanı. O gün üzerindeki her şey yıkılacak, içindeki kabirlerde bulunan in­sanları çıkaracak ve her insanın üzerinde yaptıklarına şahitlik edecek: "Yer, kendine ait şiddetli bir sarsıntı ile zelzeleye uğratıldığı zaman." (1-5. ayetler).

2- Yaratılmışların hesap yerine gitmeleri, sonra da amellerinin karşılı­ğının verilmesi, iki kışıma bölünmeleri gibi durumların bildirilmesi. Cen­nete giden mutlu sona kavuşacak, cehenneme giden ise bedbaht olacaktır. "O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilmek için dağınık dönecekler." (6-8. ayetler). [3]

 

Nüzul Sebebi:

 

Kâfirler kıyametten ve hesap gününden çokça soruyorlardı. "Kıyamet günü ne zamandır?" (Kıyame, 75/6), "Doğru söyleyenlerden iseniz, bu vaad ne zamandır?" (Mülk, 67/25) "Bu fetih ne zaman?" (Secde,32/28) Yani bu bize vaad ettiğiniz, Allah'ın kulları arasında hükmedeceği dirilme günü ne zamandır? gibi sorular soruyorlardı. Onun bilgisinin Allah katında olduğu­nu, hesap ve ceza günü olan vakti aktini tayinin mümkün olmadığını bil­sinler diye bu sürede sadece kıyametin alâmetlerini açıklanmıştır. [4]

 

Surenin Fazileti:

 

Tirmizi, Ebu Davud ve Nesai, Abdullah b. Amr'dan şöyle dediğini riva­yet ettiler: " Bir adam Rasulullah (s.a.)'a gelip: " Beni okut ya Rasulallah!" dedi. Ona: "Râlılardan üçünü oku." buyurdu. Adam: "Yaşım ilerledi, kalbim sertleşti, dilim kalınlaştı." dedi. "Hâmîm'lilerden oku." buyurdu. İlk sözü gi­bi bir söz söyledi. Bunun üzerine: "Sebbeha'lılardan üçünü oku." buyurdu. Aynı sözü söyledi. Adam: "Ya Rasulallah! Bana toplu bir sure okutuver." de­di. Ona sonuna kadar Zelzele suresini okuttu. Adam: "Seni nebi olarak gön­derene yemin olsun ki, üzerine fazlasını koymam." dedi. Adam gitti. Rasu­lullah (s.a.): "Adamcağız kazandı. Adamcağız kazandı." buyurdu. Sonra da: "Onu bana getirin." buyurdu. Gelince buyurdu ki: "Kurban günü ile de em-rolundum; Allah onu bu ümmet için bayram günü yaptı." Adam: "Sadece bir dişi bulabilirsem onu da keseyim mi?" dedi. "Hayır[5] Ancak, saçını düzeltir­sin, tırnaklarını kesersin, bıyığını kısaltırsın, etek tıraşını olursun. Bu Allah azze ve celle katında kurbanının tamamıdır." diye cevap verdi.

Tirmizi hasen hadistir, diyerek Enes b. Malik'ten şöyle rivayet etti: "Rasulullah (s.a.) ashabından birine: "Fülan, sen evlendin mi?" dedi. "Ha­yır. Vallahi ya Rasulallah. Evlenebilecek bir şeyim de yoktur." dedi. Rasu­lullah (s.a.) "İhlâs suresini bilmiyor musun?" buyurdu. "Biliyorum." deyince de: "O Kur'an'ın üçte biridir. Nasr suresini bilmiyor musun?" diye sordu. "Evet" diyince: "O Kur'an'ın dörtte biridir. Kâfırun suresini bilmiyor mu­sun?" diye sordu. "Evet" deyince: "O Kur'an'ın dörtte biridir. Zelzele suresini bilmiyor musun?" diye sordu. "Evet" deyince: "O Kur'an'ın dörtte biridir. Evlen!" buyurdu." [6]

 

Kıyametin Alâmetleri, Hayır Ve Şerrin Karşılığı:

 

1- Yer, kendisine ait şiddetli bir sar­sıntı ile zelzeleye uğratıldığı za­man,

2- Yer ağırlığını çıkardığı,

3- İnsan, "Buna ne oluyor?" dediği  (zaman),

4- S»n bütün haberlerini anlata-

5- Çünkü Rabbi kendisine vahyetmiştir"

6- O gün insanlar, amelleri kendile- "ne gösterihnek için çeşitli gruplar  halinde çıkarlar.

7- İşte kim zerre ağırlığınca bir ha­yır yaparsa onu görür.

8- Kim de zerre ağırlığınca şer ya­parsa onu görür.

 

Belagat:

 

"Zilzâlehâ" da izafet ürkütme içindir. "Zülzilet" ve "zilzâlehâ" arasında iştikak cinası vardır.

"Yer ağırlığını çıkardığı" daha önce ismi geçtiği için zamir kullanılma­sı gereken bir yerde anlamı pekiştirmek maksadıyla "yer" ismi açık olarak kullanıldı.

"İnsan, "Buna ne oluyor?" dediği (zaman)" şaşkınlık ifade eden bir so­rudur.

"İşte kim zerre ağırkğınca bir hayır yaparsa onu görür." ile "Kim de zerre ağırlığınca şer yaparsa onu görür." arasında mukabele vardır.

"Zilzâlehâ", "Eskâleha", "Evhâleha", "Ehbâreha" ve "Mâleha" kelimele­rinin sonu aynı sesi tekrarladığından dolayı seci vardır. [7]

 

Kelime ve İbareler:

 

"Zelzeleye uğratıldığı" Zelzele şiddetli sallantı ve harekettir. Bu da bi­rinci Sur"a üfürmede veya ikincisinde ya da, ilâhi hikmette münasip görü­len bir vakittedir. "Ağırlık" asıl olarak ev eşyasıdır. Nitekim ayette "Eşyamzı taşırsınız." (Nahl, 16/7) buyurulmuştur. Buradaki anlam yerin içindeki madenler gibi her türlü varlıklar ile yere gömülen ölülerdir. "Ağırlığını çı­karması" dışına atmasıdır. "İnsan: "Buna ne oluyor?" dediği (zaman)" Ür­kütücü durum karşısında insanın şaşkınlığını anlatıyor. İnsan derken di­rilmeyi inkâr eden kâfirin kastedildiği de söylenmiştir. Çünkü mümin ne olduğunu bilmektedir. "Ogün bütün haberlerini anlatacaktır." Üzerinde ya­pılan hayır ve şerri haber verir. Bu, mahlukâtın konuşmasıdır. O da ya zil-zal ve çıkarmanın sebebi olan şeyle, yani lisan-i hal iledir ya da Allah onu konuşturur da üzerinde yapılanları anlatır. Bu cümle yukarıdaki şartın ce­vabıdır. Ahmed ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettikleri hadiste: "Her erkek ve kadına üzerinde yaptıkları şey için şahitlik eder." denmiştir.

"Çünkü Rabbi kendisine vahyetmiştir." Rabbinin emretmesi sebebi ile konuşur. "O gün insanlar" hesap yerinden amellerinin mertebelerine göre, cennet veya cehennem olarak amellerinin karşılığını görmek üzere farklı farklı ve "çeşitli gruplar halinde çıkarlar." "Zerre" Güneşin pencereden gir­mesi esnasında görülen küçük tozlar veya küçük karıncadır. "Zerre ağırlı­ğınca" Karınca veya toz ağırlığınca. Küçültme için kullanılan bir misaldir. "...yaparsa onu" Sevabını veya cezasını "görür." [8]

 

Nüzul Sebebi:

 

"İşte kim zerre ağırlığınca..." ayetlerinin (7. ve 8. ayetler) nüzul sebe­biyle ilgili olarak İbni Ebi Hatim, Said b. Cübeyr'den rivayet etti: "Sevgile­rine rağmen doyururlar" ayeti indiği zaman müslümanlar verdikleri az bir şey için ecir kazanmayacaklarını zannediyorlardı. Başkaları da yalan, bak­ma, gıybet ve benzeri küçük günahlar için kınanmayacaklarını zannediyor ve Allah cehennemi büyük günahlar için hazırlamışlardır, diyorlardı. Allah Tealâ "İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu görür. Kim de zerre ağırlığınca şer yaparsa onu görür." ayetlerini (7 ve 8. ayetler) indirdi.

Mukatil, bu ayet iki kişi hakkında indi, dedi: "Sevgilerine rağmen do­yururlar" ayeti indiğinde onlardan birine dilenci gelir ve hurma, ekmek di­limi ve ceviz vermesini isterdi. O da: Bu bir şey değildir. Biz verdiğimize ecir alıyoruz, derdi. Diğeri de küçük günahları hafife alıyor ve bundan ba­na bir şey olmaz, diyordu. Allah Tealâ da çoğalması muhtemel olduğu için azı teşvik etti ve büyümesi muhtemel olduğu için de küçüğü uyardı. Bunun için de Rasulullah (s.a.) Buhari ve Müslim'in Adiy b. Hatim'den yaptığı ri­vayette: "Yarım hurma ile de olsa ateşten sakının. Bulamayan bir güzel söz­le sakınsın." buyurmuştur.[9]

 

Açıklaması:

 

"Yer, kendisine ait şiddetli bir sarsıntı ile zelzeleye uğratıldığı zaman"

Yer dibinden şiddetli bir sarsıntı ile sallandığında, üzerindeki her şey dö­külecek şekilde çalkalandığında. Allah Tealâ şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Rabbinizden sakının. Çünkü o kıyametin zelzelesi büyük bir şeydir." (Hac, 22/1), "O zaman yer bir sarsıntı ile sarsılmıştır." (Vakıa, 56/4).

"Yer ağırlığını çıkardığı" içinde bulunan herşeyi ve ölüleri dışarı attığı zaman. Bu anlamda bir diğer ayet de şudur: "Yer uzatıldığı ve içinde ne varsa atıp bomboş kaldığı zaman." (İnşikak, 84/3-4). Müslim ve Tirmizi Ebu Hureyre'den rivayet ettiler. Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Yer ciğer­parelerini altın ve gümüşten sütunlar gibi kusar: Katil gelir, şunun için öl­dürdüm, der. Sıla-ı rahimini koparan gelir, şunun için ilgimi kestim, der. Hırsız gelir, şunun için elim kesildi, der. Sonra da onu bırakırlar bir şey al­mazlar ondan."

İkinci Sur üflemesinde de yer ölüleri çıkarır.

"İnsan, "Buna ne oluyor?" dediği (zaman)" İnsanlardan her bir fert, olanlar onu şaşırtıp dehşete düşürdüğünde: "Bu yere ne oluyor? Niçin sal­landı? Neden ağırlığını çıkardı?" der.

"O gün bütün haberlerini anlatacaktır." O çalkantılı vakitte, zelzele vaktinde yer haberlerini verir. Üzerinde yapılan iyi veya kötü amelleri an­latır. Kullara şahitlik etmesi için Allah onu konuşturur. İbni Abbas bu ayet hakkında: "Rabbi ona konuş, der; o da konuşur." demiştir.

İmam Ahmed, Tirmizi ve Nesai (lafız onun lafzıdır) Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet ettiler: "Rasulullah (s.a.) "O gün bütün haberlerini anlatacaktır." ayetini okudu ve buyurdu ki: Haberleri nedir biliyor musu­nuz? "Allah ve Rasulü en iyi bilendir" dediler. Buyurdu ki: "Onun haberleri her kul veya ümmetin üzerinde yaptıklarını söylemesidir. Bu onun haberle­ridir."[10] Taberi: Bu misal getirme olup anlatılmak istenen lisan-ı hal ile konuşmasıdır, dil ile değil, demiştir.

Sonra da Allah Tealâ bu gerçeğin kaynağını açıklıyor:

"Çünkü Rabbi kendisine vahyetmiştir." Allah'ın emri veya izni ile ha­ber verir. "Vahyetme" sözü izin verdi, emretti, anlamınadır. Ya da ona vah-yetti, ilham etti, demektir.

"O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilmek için çeşitli gruplar halinde çıkarlar." Yani bu çalkantılı günde, yıkım gününde insanlar kabir­lerinden hesap yerine çeşitli durumlarda gelirler. Kimi emniyette kimi de korku içindedir. Bazısı cennetliklerin renginde bazısı da cehennemliklerin rengindedir. Bu da, Allah amellerini açıkça onlara göstersin diyedir. Bu, Şevkani gibi bazı müfessirlerin görüşüdür. Bu görüşe göre "çıkma" yerde medfunken diriliş için kalkmadır. "Çeşitli gruplar" da, mümin, kâfir ve asi gibi fırkalardır. Amellerini görmek için arza doğru yürümektedirler.

İbni Kesir ve bazıları da şu görüştedirler: Hesap yerinden grup grup dönerler. Çeşit çeşit ve sınıf sınıf. Dünyadaki amellerinin karşılığını gör­meleri için cennetlik olduğu belli olmuş mutlu bir halde ve cehennemlik ol­duğu belli olmuş bedbaht bir halde. "Amelleri kendilerine gösterilmek için" sözünden murat da amellerinin karşılığım görmeleri için, demektir. Bu da cennet ve cehennemdir. Bunun için de şöyle buyurdu:

"İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu görür. Kim de zerre ağırlığınca şer yaparsa onu görür." Kim dünyada küçük bir karınca ağırlı­ğınca veya ancak güneş ışığında görülecek küçüklükte bir toz kadar amel yaparsa demektir -yani yaptığı amel ne kadar küçük olursa olsun- kıyamet günü onu defterinde görür, mükâfatı ile karşılaşır, onunla sevinir veya onu gözünün önüne konmuş görür. Aynı şekilde, değersiz ve az bile olsa kim dünyada kötü bir iş yaparsa kıyamet günü cezasını görür.

Ayetin benzeri şu ayetlerdir: "Biz kıyamet gününe mahsus adalet tera­zileri koyacağız. Artık hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacak­tır. Bir hardal danesi kadar bile olsa onu getiririz. Hesapçılar olarak da biz yeteriz." (Enbiya, 21/47), "Kitap konmuştur. Görürsün ki günahkârlar onun içinde olanlardan korkudadırlar. "Eyvah bize, derler, bu kitaba ne olmuş, küçük büyük hiçbir şey bırakmayıp onları saymış." Onlar işlediklerini ha­zır bulmuşlardır. Rabbin hiçbir (kimseye) haksızlık etmez." (Kehf, 16/49).

Sahih-i Buhari'de Adiy'den merfu olarak rivayet edilmiştir: "Yarım bir hurma ile de olsa ateşten sakının. Velev hoş bir söz bile olsa." Yine Sahih'te rivayet edilmiştir: "İyiliği basit görme; velevki su isteyene kovandan su bo­şaltmak olsun. Velev güler yüzle kardeşini karşılamak olsun." Yine Sa­hih'te: "Ey müslüman kadınlar topluluğu! Bir koyun tırnağı da olsa komşu komşusuna yapacağı bir iyliği basit görmesin." buyuruldu. Ahmed, Buha-ri'nin ve Nesai'nin Havva binti Seken'den rivayet ettiklerine göre bir ha­diste: "Yanık bir tırnak da olsa dilenciye verin." denmiştir. İmam Ahmed Aişe'den Rasulullah (s.a.)'m şöyle büyuruduğunu nekletti: "Aişe! Hurma­nın yarısı ile de olsa ateşine karşı korun. O açın açlığına tokluk sayılır."

İbni Cerir ve İbni Ebi Hatim Enes'ten rivayet ettiler: "Ebu Bekir Pey­gamber (s.a.) ile beraber yiyordu. "İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır ya­parsa onu görür. Kim de zerre ağırlığınca şer yaparsa onu görür." ayeti inince Ebu Bekir elini kaldırdı ve Ya Rasulallah! "Ben yaptığım zerre ağır­lığınca şerrin cezasını mı göreceğim?" dedi. Rasulullah (s.a.) buyurdular ki: "Ebu Bekir! Dünyada gördüğün sevmediğin zerrelerce şer vardır. Allah sa­na zerreler ağırlığınca hayır da saklamaktadır. Ta ki kıyamet günü onları bulasın."

İbni Cerir, Abdullah b. Amr b. As'tan şöyle dediğini rivayet etti: "Zilzal suresi indiğinde Ebu Bekir oturuyordu. Ağlayıverdi. Rasulullah (s.a.): "Se­ni ağlatan nedir Ebu Bekir?" dedi. "Beni bu sure ağlatıyor." dedi. Rasulullah (s.a.) buyurdular ki: "Siz, hata edip günah işliyor, Allah'ta sizi mağfiret ediyor olmasaydınız; Allah, hata edip günah işleyen ve mağfiret edilen bir ümmet yaratırdı."[11]

 

Kâfirin İyilikleri:

 

İbni Abbas: "Mümin veya kâfir her bir kimse bir hayır ya da şer ya­parsa, muhakkak Allah ona yaptığını gösterir. Müminin yanlışları bağışla­nır, iyilikleri ile sevap kazanır. Kâfir ise, iyilikleri reddedilip kötülükleri ile azap görür." demiştir.

Buna göre kâfir küfrü sebebi ile ceza görmektedir. İyilikleri ise dünya­da şerrin defi veya bir zararın kalkması gibi, ona yarar sağlar. Ahirette ise faydası olmaz. Onu cehennemde ebedî tutacak azaptan kurtarmaz. Allah Tealâ "Biz onların herhangi bir amel yaptılarsa önüne geçtik de bunları sa­çılmış zerreler yaptık." (Furkan, 25/23) buyurmuştur. [12]

 

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler:

 

Ayetler şu hususlara işaret etmektedir:

1- Kıyamet alâmetlerinden birisi de yerin şiddetle sarsılması ve ağır­lıklarını, yani ölüler de dahil içinde bulunanları çıkarmasıdır. Bunun, bi­rinci üfleme anında zelzelenin meydana geleceği ve hazineleri, gömülü şey­leri çıkaracağı, ikinci üflemede de sallanarak, annenin canlı doğurduğu gi­bi ölüleri diri olarak çıkaracağı şeklinde olacağı söylenmiştir.

2-  İnsan şüphesiz zelzele, volkan patlaması sırasında sarsılır, korkar hayretler içinde sorular sorar; niçin, nasıl... İşte o gün bu tarz sorular soru­lacaktır.

3- Yer o gün sallandığında üzerinde yapılan hayır ve şerri haber verir. Ebu Müslim İsfahani'ye göre yerin konuşmasının anlamı şudur: O gün her­kes için amelinin karşılığı belli olur; adeta yeryüzü bunu konuşmuş gibidir. Ev meskûn olduğunu bize anlattı, sözü gibidir bu. Yerin de zelzele nedeni ile çökmesi, dünyanın yıkıldığını ve ahiretin geldiğini haber vermektedir. Taberi, haberlerini sarsıntı, deprem ve ölüleri çıkarmakla bildirir, dedi.

Cumhurun görüşü : Mana şudur: Allah Tealâ yeri konuşan bir varlık yapar o da üzerinde yapılanları bildirir, itaat edene ve asi olana şahitlik eder. Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettiği hadiste Rasulullah (s.a.) buyurdu ki: "Yer, kıyamet günü üzerinde yapılan her şeyi haber verir." sonra da bu ayeti okudu.[13]

4- Yerin haber verdiği şeye gelince; Ebu Hureyre'nin Tirmizi'deki ha­disinde bildirildiği gibi bu, kulların üzerinde işledikleri amelleridir: "Ha­berleri nedir biliyor musunuz?" Allah ve Rasulü en iyi bilendir, dediler. Bu yurdu ki: "Onun haberleri her kul ve ümmete üzerinde yaptığı ile şahitlik etmesidir. Şu gün şöyle böyle yaptı, der. Haberleri işte budur."

Ya da çıkardığı ağırlıkları ile haber verir. İbni Mace'nin İbni Me-sud'dan rivayetinde Rasulullah (s.a.) buyurdu ki: "Bir kulun eceli bir yerde ise, ihtiyaç onu oraya zorlar. Tam yerine varınca Allah ruhunu alır. Yer, kı­yamet gününde: Rabbim, bu bana emanet ettiğindir, der."

Veya, "İnsan buna ne oluyor?" dediği zaman kıyametin vukuunu haber verir. Bu İbni Mesud'un görüşüdür. Dünyanın işinin bittiğini, ahiretin gel­diğini haber verir. Bu da onların sorusunun cevabı, kâfirlere yönelik bir tehdit ve müminler için de uyarı olur.[14]

5- Zelzele günü insanlar kabirlerinden çıktıkları yerlerden ard arda bekleme yerine giderler. Ya da, amel defterlerini veya amellerinin karşılığı olan cennet veya cehennemi ve onlardan münasip olanı görmek üzere he­sap yerinden fırka fırka sevap ve ceza yerine giderler.

Peygamber (s.a.)'in şu sözü de bunu teyid etmektedir: "Kıyamet günü kimse yoktur ki, kendini kınamasın: Niçin daha çok iyilik yapmadım? Eğer böyle değilse o zaman: Neden günahları terketmedim ? der."[15] Bu, sevap ve cezanın görüldüğü zamandadır.

6- Kim dünyada küçük veya büyük bir hayır iş yaparsa onu gözü ile görür veya kıyamet günü Allah onu kendisine gösterir. Kim de dünyada ne kadar az olursa olsun şer bir iş yaparsa onu kendisi görür veya kıyamet günü Allah onu kendisine gösterir. Ya da anlatılmak istenen hayırsa hayır serse şer karşılığını göreceğidir.

Kâfire gelince -daha önce de geçtiği gibi- ahirette onun iyilikleri, küf­rü nedeni ile imha edilmiş, yüzüne çarpılmıştır. İşlediği küfür veya şerrin cezasını bulur ve kötülükleri ile azap görür. Yani, bu ayetin umumiliği or­tada olmakla beraber kâfirin iyilikleri makbul değildir.

İbni Mesud, "Kim zerre ağırlığınca.." ayeti hakkında: "Bu Kur"an'ın en muhkem ayetidir." demiştir. Alimler bu ayetin umumiliği hakkında mütte­fiktirler. Kâ'bu'l-Ahbar şöyle dedi: "Allah, Muhammed'e öyle iki ayet indir­di ki bu iki ayet Tevrat, İncil ve Zebur'dakileri, Suhuftakileri özetlemiştir: "İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu görür. Kim de zerre ağırlı­ğınca şer yaparsa onu görür."[16]

 

 



[1] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/594.

[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/594.

[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/594-595.

[4] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/595.

[5] Bu durum ilk başlarda idi. Sonra dişiden kurbana da izin verildi. Bütün mezhepler caiz olduğunda ittifak etmişlerdir. Ancak erkek deveyi kurban etmek dişi deveyi kur­ban etmekten üstündür.

[6] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/595.

[7] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/596.

[8] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/596-597.

[9] Buhari, Müslim.

Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/597.

[10] Tirmizi, bu hasen, sahih, garip hadistir dedi.

[11] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/597-600.

[12] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/600.

[13] Razi, XXXII/59; Kurtubi, XX/149; Garâibu'l-Kur'an, XXX/157.

[14] Kurtubi, XX/148-149.

[15] Kurtubi, XX/150.

[16] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/600-601.