Mekke'de inmiştir, 11
âyettir.
Kâria sûresi Mekke'de inmiştir. Bu sûre, kıyamet ve onun
dehşetli hallerinden, âhiret ve onun sıkıntılı
durumlarından, orada meydana gelecek olan büyük olaylar ve korkulu hallerden
bahseder. Bunlar, insanların kabirlerden, çıkması ve o dehşetli günde
uçuşan,öteye beriye dağılan kelebekler misâli dağılmalarım anlatan olaylardır.
İnsanlar aşırı derecede korku ve şaşkınlıklarından dolayı düzensiz bir şekilde
gelir giderler.
Aynı zamanda bu sûre,
dağların yıkılıp savrulacağından ve neticede yer üzerinde sağlam bir şekilde
yerleşmiş iken havada uçuşan dağılmış yün haline geleceğinden bahseder. Sûre,
kıyametin dağları savrulmuş yün haline gelecek şekilde etkileyeceğine dikkat
çekmek için insanlarla dağları birlikte anlattı. O korkunç günde dağlar böyle
olunca insanın hali nice olur?!
Bu mübarek sûre,
insanların amellerinin tartılacağı terazileri ve insanların, terazilerinin
ağırlığı ve hafifliğine göre mutlu ve mutsuzlar diye ikiye ayrılacağını
anlatarak sona erer.
"Kıyamet" mânâsına
gelen Kâria, dehşeti ile kalp ve kulaklara vurduğu
için, bu sûreye "Kâria Sûresi" denilmiştir. [1]
Bisnıillâhirrahmânirrahîm
1, 2, 3.
Kıyamet! Nedir o kıyamet? Kıyametin ne olduğunu sana ne bildirdi?
4, 5. İnsanların,
ateş etrafında yayılmış pervaneler gibi olduğu dağların da atılmış renkli yüne
dönüştüğü gün(dür o)
6, 7. O gün
kimin tartılan ameli ağır gelirse işte o, hoşnut edici bir yaşayış içinde olur.
8, 9. Ameli
yeğni olana gelince, işte onun yurdu "Hâviye" dır.
10, 11.
Nedir o bilir misiniz? Kızgın ateş!
Kâria, kıyametin isimlerinden biridir. Korkunç ve dehşet
veri-halleri ile insanları çarptığı için buna "Kâria"
denmiştir. kelimesinin şiddetle ve kuvvetle vurmaktır. Araplar, insanların
başına feci bir iş eldiğinde "eylül Musibet kapılarını çaldı ve belâ belerini
kırdı" derler.
Mebsûs; yayılmış dağılmış demektir. İhn,
çeşitli renkleri olan veya boyanmış yün demektir. Hâviye, cehennemin bir
adıdır. İnsanlar oraya düşecekleri için ha bu ad verilmiştir. [2]
1, 2.
Kıyamet, O kıyamet nedir? Kuşkusuz o, o kadar büyük ve korkunçtur ki, hayal
edilemez. İnsan aklı onu kavrayamaz. O, anlatılamayacak ve tasavvur
edilemeyecek kadar büyüktür.
Bundan sonra Yüce
Allah onun durumunun daha büyük ve korkunç olduğunu ifade etmek üzere şöyle
buyurdu: [3]
3.
Kıyametin, ruhlara tesirinin korkunçluğu hususundaki durumunun ne olduğunu
sana ne bildirdi? Şüphesiz o, sadece kalpleri ürpertmez, aksine büyük
kütleleri de etkiler. Göklerin yarılması, yerin sarsılması, dağların ufalanıp
yerle bir olması, yıldızların saçılıp dökülmesi, güneş ve ayın dürülüp
kararması ve daha başka şeylerde etkisini gösterir. Ebussuûd
şöyle der: Kıyamet, çeşitli korkunç ve dehşetli halleriyle kalp ve kulaklara
vurduğu için ona "vuran" mânâsına gelen "Kâria"
adı verilmiştir. Korkunçluğunu pekiştirmek için, zamir yerine açık isim
getirilerek denilmiştir. Yani o, ne acayip büyük ve korkunç bir şeydir. Bundan
sonra Yüce Allah onun korkunçluk ve dehşetini pekiştirmek üzere, onun, hiç kimsenin
kavrayamayacağı derecede insanların bilgileri dâiresinin
dışında olduğunu açıklamak üzere
buyurdu.[4]
Bu, korkutma
ve onun hallerinden herhangi
birini öğrenmeye teşvikten sonra,
sıra bunu açıklama ve izaha geldi. [5]
4. O gün
insanlar, yayılmış kelebekler gibi olur. Bu, insanlar kabirlerinden korka korka çıktıkları zaman meydana gelir. Bu halleri ile onlar
sanki oraya buraya dağılmış, şiddetli korku ve şaşkınlıktan dolayı dalga dalga birbirlerine giren kelebeklere benzerler. Râzî şöyle der: Yüce
Allah burada, öldükten sonra dirilme
anında insanları "dağılmış kelebeklere", başka bir âyette ise,
"dağılmış çekirgelere" benzetti. Kelebeklere benzetme yönü şudur:
Kelebekler, uçuştuklarında tek bir yöne gitmezler. Bilakis, her biri diğerinin
gittiği yönden başka bir yöne gider. Bu teşbih gösteriyor ki, insanlar,
öldükten sonra diriltildiğinde korkup dağılırlar. Çekirgelere benzetme yönüne
gelince, bu, çoklukları bakımındandır. İnsanlar o vakit, birbirleri üstüne
binmiş olan çekirge sürüsü gibi olurlar. İşte insanlar diriltildiklerinde
çekirge ve kelebekler gibi sürüler halinde birbirlerine girerler. Nitekim Yüce
Allah meâlen, "O gün biz onları birbirine
çarparak çalkalanır bir halde bırakmışizdir"[6] buyurmuştur."[7]
5. O gün
dağlar da, atılmış renkli yüne dönüşür. Bu, o korkunç ve dehşetli günün
özelliklerinden ikincisidir. Yani dağlar o gün, uçuşup dağılan yün gibi olur.
Parçalan birbirinden ayrılıp havada uçuşurlar. Neticede çırpma ve atma anında
uçuşan yün haline gelir. Sâvî şöyle der: Yüce Allah,
kıyametin büyük ve sert dağlara tesir ettiği neticede, mükellef olmadıkları
halde çırpılmış yün haline geleceklerine; onlar böyle olunca sorumlu ve
mükellef olan zayıf insanın durumunun nasıl olacağına dikkat çekmek için,
insanların durumu ile dağların durumunu beraber anlattı.[8]
Bundan sonra Yüce
Allah, insanların o günkü durumlarını mutlu ve mutsuzlar olarak ikiye
ayrılacaklarını anlatmak üzere şöyle buyurdu: [9]
6, 7. İyilik
terazileri ağır basan ve iyilikleri kötülüklerinden çok olana gelince, o,
ebedîlik ve Naîm cennetlerinde mutlu, rahat ve
müreffeh bir hayat sürecektir. [10]
8, 9.
İyilikleri kötülüklerinden az olan veya bir şey sayılacak kadar iyiliği
olmayana gelince, onun gideceği ve kalacağı yer de cehennem ateşidir. O
cehennemin dibine inecektir. Anne, çocuğun barınağı ve korku anında sığınacağı
yer olduğu için, Yüce Allah cehenneme yani "anne" dedi. Bu durumda
çocuklar annelerine sığındığı ve anneleri tarafından korunduğu gibi cehenmem ateşi de o suçluları barındırır; anne, çocuklara
kucak açtığı gibi cehennem ateşi de onlara kucak açar. Ebussuûd
şöyle der: "Hâviye" cehennemin isimlerinden bir isimdir. Son derece
derin ve çukur olduğu için ona bu isim verilmiştir. Rivayete Igore cehennem ehli, cehennemde yetmiş sene aşağı doğru
ineceklerdir.[11]
10. Bu, Hâviye'nin büyük ve korkunç olduğunu gösteren sorudur.
Yani, Hâviye'nin ne olduğunu sana ne bildirdi?
Bundan sonra Yüce
Allah, şu sözüyle bunu açıkladı: [12]
11. O, son
derece sıcak bir ateştir. Bilinen sıcaklık sınırını ısınıştır. Hangi ateş
yakılsa ve içine en büyük yakıtlar atılsa, yine de onun iicağı
cehennem sıcağına denk olamaz. Lütuf ve keremiyle Allah bizi o ateşten korusun! [13]
Bu mübarek sûre birçok
edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda izetliyoruz:
1. Sorusu,
kıyamet hâdisesinin korkunçluk ve dehşetimi, Sorusu da cehennemin büyüklük ve
dehşetini ifade eder.
2. Âyetinde
zamir yerine açık isim getirilmesi korkutma ve dehşet ifade etmesi içindir.
Aslında denilmesi lâzımdı.
3. Âyetinde mürsel mücmel teşbih vardır. Zira teşbih edatı zikredilmiş,
vech-i şebeh
zikredilmemiştir. Yani insanlar, çokluk ve dağılmada, zayıflık ve
zelillikte dağınık kelebeklere benzerler. Âyetinde de aynı teşbîh vardır. Yani
dağlar, uçuşma ve kolayca yürüme hususunda, çırpılmış renkli yün gibi olurlar.
Buna mürsel mücmel teşbîh denir.
4. âyetleri
ile , âyetleri arasında mukabele sanatı vardır. Bu, güzelleştirici edebî
sanatlardandır.
5. "O,
hoşnut olan bir yaşayış içindedir" âyetinde me-câz-ı
aklî vardır. Yani, onu yaşayanın hoşnut olacağı bir yaşayış içindedir. Burada isnâd-ı mecazî vardır.
6. âyetleri
ile âyetleri arasında ihtibak sanatı vardır. İhtibâk, bu sanatı yapanın, birbirine nazire olarak
söylenen iki şeyden birinde söylediğini diğerinde zik-retmemesidir. Meselâ burada, birinci kısımda, "Onun
barınağı cennettir" diye zikredilmemiş; buna karşılık olarak da ikinci
bölümde, "onun barınağı ateştir" diye zikredilmiş; ikinci bölümde,
"O, yaşayanın hoşnut olmayacağı bir hayat içindedir" şeklinde zikredilmemiştir.
Böylece Yüce Allah, birbirine nazire olarak getirdiği bu âyetlerden birinde
zikrettiğini diğerinde zikretmem iştir. Bu da güzelleştirici edebî
sanatlardandır.
7. Âyetlerin
son harfleri arasında uygunluk vardır. Bu, mübarek sûrede açıkça görülmektedir. [14]
Cumhura (çoğunluğa)
göre sûrede anlatılan mîzân yani terazi, iki kefesi ve bir dili olan hakiki
terazidir. Bununla, içinde iyilik ve kötülüklerin yazılı olduğu amel defterleri
tartılır. İbn Abbâs'tan
rivayet edildiğine göre, iyi ameller, güzel şekillerde; kötü ameller ise çirkin
şekillerde getirilir ve bu teraziye konur. Kimin iyilikleri ağır gelirse mutlu
olur. Allah en iyisini bilir.
Yüce Allah'ın yardımı
ile "Kâria Sûresi"nin tefsiri bitti. [15]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/401.
[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/402.
[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/403.
[4] Ebussuûd, 5/281
[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/403.
[6] Kehf sûresi, 18/99
[7] Tefsîr-i. kebîr, 31/72
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/403.
[8] Sâvî Haşiyesi, 4/347
[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/403-404.
[10] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/404.
[11] Ebussuûd, 5/282. Katâde'den nakledildiğine göre, sözünden maksat,
cehennemlik, ppe taklak cehennemin dibine doğru
gidecektir. Çünkü o cehenneme baş aşağı olarak kılacaktır. Birinci görüş daha
açıktır.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/404.
[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/404.
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/404.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/404-405.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/405.