TEKASÜR SURESİ 2

Takdim.. 2

Kelimelerin İzahı 2

Âyetlerin Tefsiri 2

Edebî Sanatlar. 3

Bir Uyarı 3

Bir Nükte. 3

 


TEKASÜR SURESİ

 

Mekke'de inmiştir, 8 âyettir.

 

Takdim

 

Tekâsür sûresi Mekke'de inmiştir. Bu sûre insanların hayatın aldatıcı şeyleri ile meşgul olduklarından ve dünya malını biriktirmeye olan düşkün­lüklerinden bahseder. İnsanların bu özellikleri, ölüm kendilerine ansızın gelip malları ile aralarını ayırmcaya ve onları köşklerden kabirlere nakle-dinceye kadar devam eder. Şâir şöyle der:

Ölüm ansızın gelir. Kabir, amellerin konduğu sandıktır.

Bu mübarek sûrede, insanları korkutmak ve baki olanı bırakıp fani olanla meşgul olmalarından dolayı hatâ ettiklerine dikkatlerini çekmek için, uyarı ve tehdit tekrarlanmıştır: "Hayır, yakında bileceksiniz. Yİne hayır! Yakında bileceksiniz"

Bu mübarek sûre, âhirette insanların karşılaşacakları ve ancak iyi amel yapmış olan mü'minlerin geçip kurtulacağı tehlikeli ve korkunç yer ve durumları açıklayarak sona erer. [1]

 

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2. Çoklukla övünmek sizi o derece oyaladı ki, nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.

3, 4. Hayır! Yakında bileceksiniz! Hayır, hayır! Yakında bileceksiniz!

5, 6, 7, 8. Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız, mutlaka cehennem ateşini görürdünüz. Son­ra âhirette onu çıplak gözle göreceksiniz. Nihayet o gün (dünyada kazanıp harcadığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.

 

Kelimelerin İzahı

 

Sizi oyaladı. Önemli şeyi bırakıp nefsin istediği şeyle meşgul olmak. aslı "gaflet" demektir. Daha sonra, meşgul eden her şey için kullanılır olmuştur. Râğıb şöyle der: Lehv, seni ilgilendiren ve se­nin için mühim olan şeyden seni alıkoyandır.

Tekâsür, Mal çokluğu, makam, mevki ile övünmek demektir. Bir şsyin çokluğu ile övünmek manasınadır.

Mekâbir, kelimesinin çoğulu olup kabirler demektir. Şâir şöyle der:

Saray sahiplerini görüyorum ki öldüklerinde, kabirlerinin üstünde kayalarla binalar yapıyorlar. Kabirlerde dahi, fakirlere karşı övünme ve böbürlenmeden başka bir şey kabul etmiyorlar. [2]

 

Âyetlerin Tefsiri

 

1. Ey İnsanlar! Mal, çocuklar ve adamların çokluğuyla övünmek, sizi Allah'a itaat ve âhiret hazırlığı yapmaktan alıkoydu. [3]

 

2. Sonunda size ölüm geldi ve kabirlere gömüldünüz. Bu cümle, öğüt ve kınama maksadıyle getirilmiş olan haber cümlesidir. Kurtubî şöyle der: Mal ve evlat çokluğu ile övünmek sizi Allah'a itaatten alı­koydu, neticede öldünüz ve kabirlere gömüldünüz.[4]

 

3. Bu bir tehdittir. Yani, Ey İnsanlar! Fayda ve yararı olmayan şeylerle meşgul  olmayı bırakın.  Cahilliğinizin,  Allah'a karşı gösterdiğiniz kusurun ve baki olanı bırakıp fâni olanla meşgul olmanızın âkibetini ilerde anlayacaksınız. [5]

 

4. Bu, tehdit ardından ikinci bir tehdittir. Maksat daha fazla korkutmak ve engel olmaktır. Yani, size ölüm geldiğinde ve onun sıkıntı ve dehşetini açıkça gördüğünüzde, mal ve varlıklarınızın çokluğu ile övünmenizin âkibetini göreceksiniz. İbn Abbâs şöyle der: dan maksat, "Kabirde size gelecek olan azabı göreceksiniz" de­mektir. den maksat ise, "Âhirette size gelecek olan azabı göreceksiniz" demektir.[6]

 

5. Ey İnsanlar! Faydasız şeylerle uğraşmayı bırakıp onlardan kaçının. Kuşku ve şüphesi olmayan gerçek bir ilim ile bil­seydiniz... Burada tehdit ve korkutma maksadıyle in cevabı zikredilme-miştir. Yani, bunu bilseydiniz, dünya malının çokluğu ile övünmek sizi, Allah'a itaattan alıkoymaz ve dünya nimetlerine aldanıp âhiretin sıkıntılı ve korkunç hallerinden gafil olmazdınız. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız"[7] İbn Cüzeyy şöyle der:  in cevabı zikredilmemiş olup takdiri şöyledir: Bunu bilseydiniz, mutlaka sakınır ve âhiret için hazırlık yapardınız. Burada ce­vap, korkutma gayesiyle söylenmemiştir. Böylece muhatap, aklına gelebi­lecek en büyük belayı takdir edebilir. Nitekim Yüce Allah meâlen, "Onla­rın, ateşin karşısında durduruldukları zamanı bir görsen..."[8] buyurmuştur. [9]

 

6. Yemin ederim ki mutlaka siz, cehennemi açık ve kesin bir şekilde göreceksiniz. Âlûsî şöyle der: Bu, zikredilmemiş bir yeminin cevabıdır. Yüce Allah bununla tehdidi pekiştirmiş ve cehennem olayının büyüklüğünü ifade etmek için, daha önce kapalı bir şekilde korkutuldukları şeyi açıklamıştır.[10] Yani, "Cehennemi mutlaka göreceksiniz." demektir. [11]

 

7. Sonra siz onu mutlaka göz görüşüyle, gerçek bir görüşle göreceksiniz. Ebû Hayyân şöyle der: Yüce Allah, önceki âyette an­latılan görmenin, mecazî bir görme vehmini gidermek için  sözüyle vurguyu artırmıştır.[12]

 

8. Sonra âhirette emniyet, sağlık, ve yeme, içme, binme ve yatma gibi zevk alınan diğer dünya nimetlerinden mutlak sorumlu olacaksınız. [13]

 

Edebî Sanatlar

 

Bu mübarek sûre birçok edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:

1. Âyetinde öğüt ve kınama üslûbu vardır. Bu haber cümlesi, hakiki mânâsından çıkıp, Öğüt ve kınama maksadiyle söylenmiş­tir.

2. Ayetlerinin tekrar edilmesi teh­dit ve uyarı içindir. İkinci âyetin birinci âyete ile atfedilmesi, ikincisinin birinciden daha vurgulu olduğuna dikkat çekmek içindir. Nitekim efendi kölesine şöyle der: "Sana söylüyorum. Bak sana söylüyorum, böyle yapma!" İkincisi birinciden daha vurgulu olduğu için, ayrı bir şeymiş gibi kabul edildi ve ile ona atfedildi.

3. Âyetinde, korkutma gayesiyle, in cevabı zikredilmemiştir. Yani, kesin olarak bilseydiniz, saçları ağartan ve kalpleri tit­reten sıkıntı ve dehşet verici o halleri mutlaka anlardınız.

4. den sonra buyurularak fiil tekrarlanmış ve itnâb yapılmıştır. Bundan maksat, korkunun şiddetini anlatmaktır.

5. Âyetinde kinaye vardır. Yüce Allah, "Kabirleri ziyaret" ifadesiyle "Ölüm"den kinaye yapmıştır. Bundan maksat, "Neticede öl­dünüz" demektir.

6. arasında mutabakat vardır.

7. Ayet sonlarına riayet için, fasıla harfleri birbirine uygun gelmiştir. Bu da güzelleştirici edebî sanatlardandır. [14]

 

Bir Uyarı

 

Tirmizî, Abdullah b. Şühayyir'in şöyle dediğini rivayet eder: Rasulul-lah (s.a.v), âyetini okurken yanına vardım. Buyurdu ki: «Âdem­oğlu "Malım! malım!" der. Oysa Ey Ademoğlu! Senin, yiyip yok ettiğin­den, veya giyip eskittiğinden, veya sadaka verip de devam ettirdiğinden başka bir malın mı var? »[15]

 

Bir Nükte

 

Müslim, Ebû Hüreyre'nin (r.a.) şöyle dediğini rivayet eder: Bir gün veya bir gece Rasulullah (s.a.v) evinden çıktı. Çıkar çıkmaz Ebûbekir ile Ömer (r.anhumâ)'i gördü ve onlara: "Bu saatte sizi evinizden çıkaran şey nedir?" dedi. Onlar: "Açlık! Ey Allah'ın rasûlü!" dediler. Hz. Peygamber (a.s.) buyurdu ki: "Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, beni de, sizi çıkaran sebep çıkardı. Haydi kalkın" dedi. Beraberce kalktılar. Ras­ulullah (s.a.v), Ensâr'dan bir adama geldi. Baktı ki, adam evinde yok. Evin kadını onu görünce, "Merhaba! Hoş geldin" dedi. Rasulullah (s.a.v) ona: "Filanca nerde!" diye sordu. Kadın: "Bize tatlı su getirmeye gitti" dedi. O anda Ensârî geldi. Rasulullah (s.a.v) ile iki arkadaşına bakarak: "Allah'a hamdolsun! Bu gün benden misafirleri daha şerefli olan hiçkimse yoktur" dedi. Hemen giderek onlara bir hurma salkımı getirdi. İçinde koruk, kuru ve olgun hurmalar vardı. "Buyrun, yiyin" dedi ve bıçağı aldı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) ona: "Sakın sağmal koyuna dokunma" buyurdu. Adam on­lar için bir koyun kesti. Hem koyundan hem de hurma salkımından yediler, içtiler, yemeğe doyup suya kandıklarında, Rasulullah (s.a.v) Ebûbekir ile Ömer (r.anhumâ)'e şöyle dedi: "Canım, kudret elinde olan Allah'a yemin ol­sun ki, kıyamet gününde bu nimetten sorulacaksınız!  Sizi evlerinizden açlık çıkardı. Sonra bu nimete kavuşmadan evlerinize dönmediniz."[16] Yüce Allah'ın yardımı ile "Tekâşür Sûresi"nin tefsiri bitti. [17]



[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/409.

[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/410.

[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411.

[4] Kurtubî, 20/168. İbn Kesîr şöyle der: Yüce Allah buyuruyor ki: Dünya sevgisi, onun güzellik ve nimetleri sizi, âhireti istemekten alıkoydu. Bu, size ölüm gelip de kabirlere gi­rene ve oranın ehlinden olana kadar devam etti.

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411.

[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411.

[6] Kurtubî, 20/172.

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411.

[7] Bu, Buhârî'nin rivayet ettiği hadisin bir kısmıdır. Bkz, Buhârî, Küsûf, 2; Nikâh, 107; Ri-kak, 27, Eymân 3.

[8] En'am suresi, 6/27

[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411.

[10] Alûsî, 30/225

[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411-412.

[12] Bahr, 8/508

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/412.

[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/412.

[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/412.

[15] Müslim, Zühd, 3; Tirmizî, Zühd, 31, Tefsîr-i sûre 102,1

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/413.

[16] Müslim, Eşribe, 140

[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/413.