Mekke'de inmiştir, 8
âyettir.
Tekâsür sûresi Mekke'de inmiştir. Bu sûre insanların hayatın
aldatıcı şeyleri ile meşgul olduklarından ve dünya malını biriktirmeye olan
düşkünlüklerinden bahseder. İnsanların bu özellikleri, ölüm kendilerine
ansızın gelip malları ile aralarını ayırmcaya ve
onları köşklerden kabirlere nakle-dinceye kadar devam
eder. Şâir şöyle der:
Ölüm ansızın gelir.
Kabir, amellerin konduğu sandıktır.
Bu mübarek sûrede,
insanları korkutmak ve baki olanı bırakıp fani olanla meşgul olmalarından
dolayı hatâ ettiklerine dikkatlerini çekmek için, uyarı ve tehdit
tekrarlanmıştır: "Hayır, yakında bileceksiniz. Yİne
hayır! Yakında bileceksiniz"
Bu mübarek sûre, âhirette insanların karşılaşacakları ve ancak iyi amel
yapmış olan mü'minlerin geçip
kurtulacağı tehlikeli ve korkunç yer ve durumları açıklayarak sona erer. [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
1, 2.
Çoklukla övünmek sizi o derece oyaladı ki, nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.
3, 4. Hayır!
Yakında bileceksiniz! Hayır, hayır! Yakında bileceksiniz!
5, 6, 7, 8. Gerçek
öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız, mutlaka cehennem ateşini
görürdünüz. Sonra âhirette onu çıplak gözle
göreceksiniz. Nihayet o gün (dünyada kazanıp harcadığınız) nimetlerden elbette
ve elbette hesaba çekileceksiniz.
Sizi oyaladı. Önemli
şeyi bırakıp nefsin istediği şeyle meşgul olmak. aslı "gaflet"
demektir. Daha sonra, meşgul eden her şey için kullanılır olmuştur. Râğıb şöyle der: Lehv, seni
ilgilendiren ve senin için mühim olan şeyden seni alıkoyandır.
Tekâsür, Mal çokluğu, makam, mevki ile övünmek demektir. Bir şsyin çokluğu ile övünmek manasınadır.
Mekâbir, kelimesinin çoğulu olup kabirler demektir. Şâir
şöyle der:
Saray sahiplerini
görüyorum ki öldüklerinde, kabirlerinin üstünde kayalarla binalar yapıyorlar.
Kabirlerde dahi, fakirlere karşı övünme ve böbürlenmeden başka bir şey kabul
etmiyorlar. [2]
1. Ey
İnsanlar! Mal, çocuklar ve adamların çokluğuyla övünmek, sizi Allah'a itaat ve âhiret hazırlığı yapmaktan alıkoydu. [3]
2. Sonunda
size ölüm geldi ve kabirlere gömüldünüz. Bu cümle, öğüt ve kınama maksadıyle getirilmiş olan haber cümlesidir. Kurtubî şöyle der: Mal ve evlat çokluğu ile övünmek sizi
Allah'a itaatten alıkoydu, neticede öldünüz ve kabirlere gömüldünüz.[4]
3. Bu bir
tehdittir. Yani, Ey İnsanlar! Fayda ve yararı olmayan şeylerle meşgul olmayı bırakın. Cahilliğinizin, Allah'a karşı gösterdiğiniz kusurun ve baki
olanı bırakıp fâni olanla meşgul olmanızın âkibetini
ilerde anlayacaksınız. [5]
4. Bu,
tehdit ardından ikinci bir tehdittir. Maksat daha fazla korkutmak ve engel
olmaktır. Yani, size ölüm geldiğinde ve onun sıkıntı ve dehşetini açıkça
gördüğünüzde, mal ve varlıklarınızın çokluğu ile övünmenizin âkibetini göreceksiniz. İbn Abbâs şöyle der: dan maksat, "Kabirde size gelecek
olan azabı göreceksiniz" demektir. den maksat ise, "Âhirette size gelecek olan azabı göreceksiniz"
demektir.[6]
5. Ey
İnsanlar! Faydasız şeylerle uğraşmayı bırakıp onlardan kaçının. Kuşku ve
şüphesi olmayan gerçek bir ilim ile bilseydiniz... Burada tehdit ve korkutma maksadıyle in cevabı zikredilme-miştir.
Yani, bunu bilseydiniz, dünya malının çokluğu ile övünmek sizi, Allah'a itaattan alıkoymaz ve dünya nimetlerine aldanıp âhiretin sıkıntılı ve korkunç hallerinden gafil olmazdınız.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız"[7] İbn Cüzeyy şöyle der: in cevabı zikredilmemiş olup takdiri şöyledir:
Bunu bilseydiniz, mutlaka sakınır ve âhiret için
hazırlık yapardınız. Burada cevap, korkutma gayesiyle söylenmemiştir. Böylece
muhatap, aklına gelebilecek en büyük belayı takdir edebilir. Nitekim Yüce
Allah meâlen, "Onların, ateşin karşısında
durduruldukları zamanı bir görsen..."[8]
buyurmuştur. [9]
6. Yemin
ederim ki mutlaka siz, cehennemi açık ve kesin bir şekilde göreceksiniz. Âlûsî şöyle der: Bu, zikredilmemiş bir yeminin cevabıdır.
Yüce Allah bununla tehdidi pekiştirmiş ve cehennem olayının büyüklüğünü ifade
etmek için, daha önce kapalı bir şekilde korkutuldukları şeyi açıklamıştır.[10]
Yani, "Cehennemi mutlaka göreceksiniz." demektir. [11]
7. Sonra siz
onu mutlaka göz görüşüyle, gerçek bir görüşle göreceksiniz. Ebû
Hayyân şöyle der: Yüce Allah, önceki âyette anlatılan
görmenin, mecazî bir görme vehmini gidermek için sözüyle vurguyu artırmıştır.[12]
8. Sonra âhirette emniyet, sağlık, ve yeme, içme, binme ve yatma
gibi zevk alınan diğer dünya nimetlerinden mutlak sorumlu olacaksınız. [13]
Bu mübarek sûre birçok
edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. Âyetinde
öğüt ve kınama üslûbu vardır. Bu haber cümlesi, hakiki mânâsından çıkıp, Öğüt
ve kınama maksadiyle söylenmiştir.
2. Ayetlerinin
tekrar edilmesi tehdit ve uyarı içindir. İkinci âyetin birinci âyete ile
atfedilmesi, ikincisinin birinciden daha vurgulu olduğuna dikkat çekmek
içindir. Nitekim efendi kölesine şöyle der: "Sana söylüyorum. Bak sana
söylüyorum, böyle yapma!" İkincisi birinciden daha vurgulu olduğu için,
ayrı bir şeymiş gibi kabul edildi ve ile ona atfedildi.
3. Âyetinde,
korkutma gayesiyle, in cevabı zikredilmemiştir. Yani, kesin olarak bilseydiniz,
saçları ağartan ve kalpleri titreten sıkıntı ve dehşet verici o halleri
mutlaka anlardınız.
4. den sonra
buyurularak fiil tekrarlanmış ve itnâb
yapılmıştır. Bundan maksat, korkunun şiddetini anlatmaktır.
5. Âyetinde
kinaye vardır. Yüce Allah, "Kabirleri ziyaret" ifadesiyle
"Ölüm"den kinaye yapmıştır. Bundan maksat, "Neticede öldünüz"
demektir.
6. arasında
mutabakat vardır.
7. Ayet
sonlarına riayet için, fasıla harfleri birbirine uygun gelmiştir. Bu da
güzelleştirici edebî sanatlardandır. [14]
Tirmizî, Abdullah b. Şühayyir'in
şöyle dediğini rivayet eder: Rasulul-lah (s.a.v), âyetini okurken yanına vardım. Buyurdu ki:
«Âdemoğlu "Malım! malım!" der. Oysa Ey Ademoğlu! Senin, yiyip yok
ettiğinden, veya giyip eskittiğinden, veya sadaka verip de devam ettirdiğinden
başka bir malın mı var? »[15]
Müslim, Ebû Hüreyre'nin (r.a.) şöyle
dediğini rivayet eder: Bir gün veya bir gece Rasulullah
(s.a.v) evinden çıktı. Çıkar çıkmaz Ebûbekir ile Ömer
(r.anhumâ)'i gördü ve onlara: "Bu saatte sizi
evinizden çıkaran şey nedir?" dedi. Onlar: "Açlık! Ey Allah'ın rasûlü!" dediler. Hz.
Peygamber (a.s.) buyurdu ki: "Canım kudret elinde olan Allah'a yemin
ederim ki, beni de, sizi çıkaran sebep çıkardı. Haydi kalkın" dedi.
Beraberce kalktılar. Rasulullah (s.a.v), Ensâr'dan bir adama geldi. Baktı ki, adam evinde yok. Evin
kadını onu görünce, "Merhaba! Hoş geldin" dedi. Rasulullah
(s.a.v) ona: "Filanca nerde!" diye sordu. Kadın: "Bize tatlı su
getirmeye gitti" dedi. O anda Ensârî geldi. Rasulullah (s.a.v) ile iki arkadaşına bakarak:
"Allah'a hamdolsun! Bu gün benden misafirleri
daha şerefli olan hiçkimse yoktur" dedi. Hemen
giderek onlara bir hurma salkımı getirdi. İçinde koruk, kuru ve olgun hurmalar
vardı. "Buyrun, yiyin" dedi ve bıçağı aldı.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) ona: "Sakın
sağmal koyuna dokunma" buyurdu. Adam onlar için bir koyun kesti. Hem
koyundan hem de hurma salkımından yediler, içtiler, yemeğe doyup suya
kandıklarında, Rasulullah (s.a.v) Ebûbekir
ile Ömer (r.anhumâ)'e şöyle dedi: "Canım, kudret
elinde olan Allah'a yemin olsun ki, kıyamet gününde bu nimetten
sorulacaksınız! Sizi evlerinizden açlık
çıkardı. Sonra bu nimete kavuşmadan evlerinize dönmediniz."[16] Yüce
Allah'ın yardımı ile "Tekâşür Sûresi"nin
tefsiri bitti. [17]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/409.
[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/410.
[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411.
[4] Kurtubî, 20/168. İbn Kesîr şöyle der: Yüce Allah buyuruyor ki: Dünya
sevgisi, onun güzellik ve nimetleri sizi, âhireti
istemekten alıkoydu. Bu, size ölüm gelip de kabirlere girene ve oranın
ehlinden olana kadar devam etti.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411.
[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411.
[6] Kurtubî, 20/172.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411.
[7] Bu, Buhârî'nin rivayet
ettiği hadisin bir kısmıdır. Bkz, Buhârî,
Küsûf, 2; Nikâh, 107; Ri-kak, 27, Eymân
3.
[8] En'am suresi, 6/27
[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411.
[10] Alûsî, 30/225
[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411-412.
[12] Bahr, 8/508
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/412.
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/412.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/412.
[15] Müslim, Zühd, 3; Tirmizî, Zühd, 31, Tefsîr-i sûre
102,1
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/413.
[16] Müslim, Eşribe, 140
[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/413.