HÜMEZE SÛRESİ 2

Takdim.. 2

Kelimelerin İzahı 2

Âyetlerin Teesiri 2

Edebî Sanatlar. 3

 


HÜMEZE SÛRESİ

 

Mekke'de inmiştir, 9 âyettir.

 

Takdim

 

Hümeze sûresi Mekke'de inmiştir. Bu sûre, insanları ayıplayan, sefih­lerin yaptğı gibi onlarla alay ederek, küçümseyerek ve kusur bularak namus ve şereflerini zedeleyenlerden bahseder.

Ayrıca bu sûre mal biriktirmek ve servet toplamakla meşgul olanları yerer. Sanki bu kişiler, hayatta ebedî kalacaklarmış gibi bu işle meşgul olurlar. Aşın cehalet ve gafletleri yüzünden, malın dünyada kendilerini ebedîleştireceğini zannederler.

Sûre, o yok olup giden bedbahtların âkibetlerini anlatarak sona erer. Şöyle ki onlar, ebediyyen sönmeyecek olan ateşe girerler. Bu öyle ateştir ki suçluları ve içine atılan insanları yakar. Çünkü o hutamedir, yani cehennem ateşidir. [1]

 

Bismillâhirrahmânirrahîm

1, 2. Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı âdet edinen herkesin vay haline! O ki, mal toplamış ve onu sayıp durmuş,

3. (O), malının kendisini ebedî kılacağını zanne­der.                                                                                                                            

4. Hayır! Andolsun ki o, Hutame'ye atılacaktır.   

5. Hutanıe'nin ne olduğunu bilir misin?                

6, 7. Allah'ın, tutuşturulmuş, (yandıkça) tırmanıp kalblerin tâ üstüne çıkan ateşidir.

8, 9. Onlar (bu ateşin içinde) uzatılmış sütunlara bağlanmışlar ve o vaziyette o (ateş) üzerlerine kapatıR mistir.

 

Kelimelerin İzahı

 

Hümeze, insanları arkadan çekiştirmeyi ve şeref ve haysiyet­lerini yaralamayı âdet haline getiren demektir. vezni, alışkanlık ifade eder. Çok lanet edip bunu alışkanlık haline getirene çok gülüp bunu alışkanlık haline getirene de denir.

Lümeze, insanları ayıplamayı, kaş ve gözle onları rahatsız et­meyi alışkanlık haline getiren demektir.

Hutame, cehennem ateşidir. İçine atılan her şeyi kırıp geçirdi­ği, ufaladığı için ona bu isim verilmiştir.

Mu'sade; kapatılmış, kilitlenmiş demektir. Bu, bir kimse kapı­yı kilitlediği zaman söylenen,  sözünden alınmıştır.[2]

 

Âyetlerin Teesiri

 

l. Çetin azap, helak ve yok olma, insanları ayıplama­yı, çekiştirmeyi, şeref ve haysiyetlerini zedelemeyi, göz ve kaşlarıyle giz­lice onlarla dalga geçmeyi âdet haline getirenlere olsun! Tefsirciler şöyle der: Bu sûre, Ahnes b. Şüreyk hakkında inmiştir. Çünkü o, insanlara çok söver, onları yüzlerine karşı da arkalarından da ayıplar ve dalga geçerdi. Fakat âyetin hükmü geneldir. Çünkü sebebin hususîliğine değil, lafzın umumîliğine itibar edilir.[3]

 

2. O öyle biridir ki çokça mal biriktirip saymış, ek­silmesin diye sayısını korumuş ve hayra harcamamıştır. Taberî şöyle der: Malını toplayıp saymış, Allah yolunda harcamamış, Allah'ın o maldaki hakkını vermemiş, fakat onu toplayıp muhafaza etmiştir.[4]

 

3. O câhil aşırı gafletinden dolayı, malının kendisi­ni dünyada ebedî bırakacağını, ölmeyeceğini sanır. [5]            

 

4. O câhil, bu düşünceyi bıraksın. Vallahi o, içine atılan her şeyi kırıp döken ve hemen yutan ateşe atılacaktır. [6]

 

5. Bu soru, cehennem ateşinin durumunun korkunçluk ve dehşetini ifade eder. Yani, bu büyük ateşin hakikatinin ne olduğunu sana ne bildirdi? O, kemikleri kırıp ufalayan, etleri yiyen, hattâ kalplere saldı­ran Hutanıe'dir.

Bundan sonra Yüce Allah, şu sözüyle Hutame'yi açıkladı: [7]

 

6. O, Yüce Allah'ın emir ve iradesiyle tutuşturulan ateştir. Diğer ateşlere benzemez. Zira onun hiç alevi sönmez. Hadiste şöyle buyu-rulmuştur: "Cehennem bin sene yakıldı ve kıpkırmızı oldu. Sonra bin sene daha yakıldı ve bembeyaz oldu. Daha sonra bin sene daha yakıldı da sim­siyah oldu. O şimdi simsiyahtır.'[8]

 

7. O öyle bir ateştir ki, acısı ve sızısı kalplere ulaşır ve onları yakar. Kurtubî şöyle der: Acı ve sızı, kalbe ulaştığında sahibi öldüğü için Yüce Allah özellikle kalpleri zikretti. Şu halde onlar, ölmek üzere olan insanın durumunda olurlar da ölmezler. Nitekim Yüce Allah meâlen, "Suçlu orada ne ölür, ne dirilir"[9] buyurmuştur. Şu halde onlar ölü gibi dirilerdir. Yani diridirler, fakat ölüye benzerler.[10]

 

8. Şüphesiz cehennem üzerlerine kapatılmış ve kapıla­rı kilitlenmiştir. Onlara ne rahat ulaşır, ne de rızık. [11]

 

9. Onlar zincir ve bukağılara vurulmuştur. Cehennemin kapıları üzerlerine kapatıldıktan sonra el ve ayakları zincirlerle bağlanır. Kapıların üzerlerine kapatılmasıyla, artık çıkma ümitlen kalmaz. "Direk­lerin uzatılması" ifadesi, onların ebedî kalacaklarını belirtmek içindir. [12]

 

Edebî Sanatlar

 

Bu mübarek sûre birçok edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:

1. kelimeleri mübalağa ifade eden kalıplardır. Çünkü Zii vezni mübalağa ve devam ifade eder.

2. İfadesinde kelimesinin nekre olarak getirilmesi çokluk ifade eder. Yani, "Sayılamayacak kadar çok mal biriktirdi" demektir. "

3. Sorusu, cehennemin durumunun korkunçluğunu ve dehşet verici olduğunu ifade eder.

4. ilearasında cinâs-ı gayr-i tam vardır. Buna cinâs-ı nakıs da denir.

5. ve gibi âyet sonlarında uygunluk vardır. Buna seci' denir...

Yüce Allah'ın yardımı ile "Hümeze Sûresi"nin tefsiri bitti. [13]



[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/423.

[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/424.

[3] Kurtubî, 20/183; Razı, 31/91

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/425.

[4] Taberî, 30/189

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/425.

[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/425.

[6] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/425.

[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/425.

[8] Bu hadisi Tirmizî Ebû Hureyre'den merfû' olarak rivayet etmiş ve "Doğru olan bunun mev­kuf hadis olmasıdır" demiştir. Bkz. Tİrmizî, Cehennem, 8.

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/425.

[9] Tâhâ sûresi, 20/74

[10] Kurtubî, 20/185

Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/425.

[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/425.

[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/426.

[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/426.