Bu sure ismini ilk ayetteki "Hümeze" sözünden almıştır.
Hümeze, gıybet edip söz, fiil veya işaretle insanları incitendir. Lümeze:
İnsanları kaş göz işareti ile ayıplayandır. İbni Abbas: Hümeze gıybetçi, lümeze
de ayıpla-yıcıdır, demiştir.[1]
Allah Tealâ önceki surede insanoğlunun ziyan, noksanlık ve helakte
olduğunu beyan ettikten sonra bu surede de, ziyanda olanın halini ortaya koyup
bir misalle durumu açıklamayı murat etmiştir.
[2]
Mekke döneminde inen bu sure, insanlar arasında görülen bir ahlâkî
proplemin tedavisi hakkındadır: Başkalarını onların bulunmadığı bir yerde
gıybetini yaparak veya hazır oldukları bir yerde ayıplayarak incitme.
Sure, insanları çokça ayıplayan, inciten, başkalarının değerini düşürüp
küçümseyen, alay edenlerin şiddetli azabına uğrayacaklarını haber vererek ile
başladı: "Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı adet
edinen her kişinin vay haline!" (1. ayet).
Sonra sure, orada ebedî kalacaklarmış gibi dünyada mal toplama
hır-sındakileri yerdi: "Ki o, malı yığıp onu tekrar tekrar
sayandır.." (2. ayet).
Sure adı geçen iki gruba yönelik azarlama ve onların sonlarını -ki o,
cehennem ateşine atılmaktır- haber vererek bitmiştir.
[3]
Ata', Kelbi ve Süddi, bu sure Ahnes b. Şurayk hakkında indi;
Rasulul-lah (s.a.) başta olmak üzere insanlara kaş göz işareti yapıp gıybet
ediyordu, demişlerdir.
Mukatil, Velid b. Muğire hakkında indi; Peygamber (s.a.)'i gıybet ediyor,
yüzüne karşı da incitiyordu, dedi. Ümeyye b. Halefin de bunu yaptığı rivayet
edilmiştir.
Muhammed b. İshak ve Süheyli dediler ki: Biz bu sürenin Ümeyye b.
Halef hakkında indiğini duyardık.[4]
İbni Cerir, Osman ve İbni Ömer'den de bunu rivayet etti.
Ebu Hayyan şöyle diyor: Ahnes b. Şurayk veya As b. Vail, Cemil b.
Mamer, Velid b. Muğire ya da Ümeyye b. Halef hakkında indiğine dair sözler
vardır. Tamamı hakkında inmiş de olabilir. Aslında bu vasıflan barındıran
herkes için umumidir.[5]
Buna göre lafız, asıl olarak muayyen bir şahsı gösteriyorsa da hüküm
umumidir. Allah Tealâ'nm Nun süresindeki: Alabildiğine yemin edene boyun
eğme..." (10-15.) ayetleri de böyledir. Allah Tealâ sıfatları ardarda sıraladı
ve aslında muayyen bir insan tipini murat ettiği anlaşıldı.
Muhakkik ve usulcülerde genel kaide, sebebin hususiliğine ve lafzın
umumiliğine ters olmamasıdır.
[6]
1- Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı adet edinen her kişinin vay haline!
2- Ki o, malı yığıp onu tekrar tekrar sayandır.
3- Malının hakikaten kendisine ebedî hayat verdiğini sanır o.
4- Hayır, o, andolsun Hutame'ye atılacak.
5- O Hutame'nin ne olduğunu sana
bildiren ne?
6- Allah'ın tutuşturulmuş bir ateşidir.
7- Ki tırmanıp yüreklerin ta üstüne çıkacaktır o.
8- Bu onların üzerine kapatılmıştır.
9- Uzatılmış sütün(larda bağlı olarak.)
"Hutame'nin ne olduğunu sana bildiren nedir1?" sorusu, vurgulama
ve cehennem ateşinden ürkütme içindir. "Hutame" de mübalağa
sığalanndandır.
"Addede", "Ahlede", "Mûkade",
"Mümeddede" kelimelerinin sonları ses bakımından birbirine uyumlu
olup seci vardır.
[7]
"Hümeze" Gıybetçi, insanların ırzları ve onurlarını
sözleriyle inciten. "Lümeze" Ayıplayıcı. Genelde, kaş veya göz, el ya
da başla insanları tahkir ve kendisini üstün göstermek için ayıplayandır.
"Tekrar tekrar (addedeh)" Zevk için sayıyor veya ilerisi için
biriktiriyor, anlammadır.
Cahilliğinden dolayı "malının hakikaten kendisine" dünyada
"ebedî hayat verdiğini" ölmeyeceğini "sanır o."
"Hayır! O, andolsun" horlanma ve ihanetle "Hutame'ye
atılacak." "Hutame" cehennem ateşidir. İçine atılan her şeyi
parçaladığı için böyle anılmıştır. "Yüreklerin ta üstüne çıkacaktır."
Özellikle yürek anılmıştır. Çünkü bozuk inançların ve çirkin amellerin kaynağı
orasıdır.
[8]
"Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi ve ayıplamayı adet edinen
her kişinin vay haline!" İnsanları gıybet edip inciten veya huzurlarında
ayıplayan herkese kınama ve acı bir azap vardır. Mukatil, hümeze bir insanı
arkasından çekiştiren, gıybet eden, lümeze de yüzüne karşı kınayan,
ayıplayandır, dedi. İbni Abbas ise: Hümeze-lümeze, çok inciten ve çok
ayıp-layandır, demiştir.
Sonra da başka vasıflar zikretti:
"Ki o, malı yığıp onu tekrar tekrar sayandır." Biriktirip
saydığı malına aldanması sebebi ile insanları küçük görüp, horlayan ve
kendisini üstün tutan, başkaları üzerinde üstünlüğü bulunduğunu zanneden o
hümeze ve lümeze! Allah Tealâ'nın: "Biriktirip de kap içinde
saklayan..." (Mearic, 70/18) sözü gibidir bu.
"Malının hakikaten kendisine ebedî hayat verdiğini sanır o."
Toplamış olduğu malına aşırı güveninden dolayı malının ona kalıcılık vereceğini,
bir koruma sağlayacağını zannediyor. Ölümden sonrasını hiç düşünmüyor.
Allah Tealâ bu evhamını reddedip o hesapları sebebiyle onu kınıyor:
"Hayır, o, andolsun Hutame'ye atılacak." Yazık ona,
kahrolası! Mesele, onun iddia ettiği veya hesapladığı gibi değildir. Aksine, şu
malını biriktiren ve malı, içine atılan herşeyi kırıp parçalayan ateşe atılıp
sürülecektir.
Sonra, ateşin yapısını onun gözünde büyütüp, tanıtıyor:
"O Hutame'nin ne olduğunu sana bildiren ne? Allah'ın tutuşturulmuş
bir ateşidir." Bu ateşin ne olduğunu sana bildiren nedir? O nedir? Adeta
akıllar onu idrak edemez. O, Allah'ın emri ile tutuşturulup alevlendirilmiş,
ebediyen sönmeyecek olan ateştir.
Cehennemin Hutame (kırıp parçalama) diye vasfedilmesinin nedeni, malı
ile kibirlenip zulmeden, başkasına büyüklenenin hali ile münasebetidir. O,
içine atılan her şeyi kırıp döker, geriye bir şey bırakmaz.
Ateşin Allah'a izafe edilmesi vurgulama içindir. O, diğer ateşler gibi
olmayan bir ateştir.
Ardından da ateşi üç vasıfla vasıflandırdı:
"Ki tırmanıp yüreklerin ta üstüne çıkacaktır o. Bu onların üzerine
kapatılmıştır. Uzatılmış sütunlarda bağlı olarak." O, aşırı harareti ile
kalplerin üstüne çıkıp onları kuşatan, onları diri diri yakan bir ateştir.
Kalp, bedenin en çok acı çeken yeridir. Özellikle anılması, bozuk inançların
ve kötü niyetlerin, kibir, insanları horlama gibi kötü ahlâkın, çirkin
amellerin merkezi olmasından dolayıdır.
O ateşin bütün kapıları üzerlerine kapalıdır, menfezleri yoktur, ondan
çıkamazlar. Allah Tealâ şöyle buyuruyor: "Üzerlerine kapıları sımsıkı
kapatılmış bir ateştir." (Beled, 90/20), "Ne zaman oradan ızdıraptan
(dolayı) çıkmak isterlerse yine içerisine sokulurlar." (Hac, 22/22).
O ateş uzatılmış uzun sütunlarda bağlıdır. Mukatil: Kapılar üzerlerine
kapatıldı, sonra da demirden kazıklarla bağlandı, onlara kapı açılmaz, onlara
bir rüzgar da girmez.
Ayet, "atılacak" sözü ile azapta mübalağa ifade ediyor. Yani
o, kuyu gibi çok büyük derinliği olan bir çukurdur. İçine atılanların
çıkmaktan umutlan kesilsin diye kapıları sıkıca kapalıdırlar. Her zaman alevli
sütunlara bağlıdırlar. Söndürülebilmesi veya hararetinin azaltılmasında bir
umut yoktur.
[9]
Ayetler şu hususlara işaret etmektedir:
1-
İnsanları gıybet eden, ayıplayıp inciten herkese
kınama, azap ve helak vardır. Peygamber (s.a.) buyurdular ki: "Allah'ın
kullarında en şerliler fısıltı ile dolaşanlar, dostların arasını açanlar ve
suçsuzlara ayıp takanlardır."[10]
2- Hemz ve lemzin, insanlara
üstünlük taslamanın, onları hor görmenin sebebi olarak mal ve uzun emel sahibi
olma görülmektedir. Çünkü zenginlik, ucub ve kibir getirir. İhtiyaç olmadığı
halde malın tekrar tekrar sayılması, psikolojik bir rahatlığa işaret eder. O
kadar ki mal, sahibini aşın gaflet ile malının onu dünyada ebedî bırakacağı
zannma götürür.
3- Allah Tealâ bütün bu zanlan
ve hesapları kınamıştır. Mal insanın değerini yükseltmez, başkalarını incitmeyi
de gerektirmez. Sanıldığı gibi mal dünyada ebedî kalıcı değildir. Ebedî olan,
Ali (r.a.)'nin buyurduğu gibi, ilim ve ameldir: "Mal bekçileri öldü.
Alimler ise yaşıyorlar. Alimler zaman durdukça dururlar."
4- Allah Tealâ zevkinden
dolayı malı toplayanın, hemz ve lemzin cezasını belirtmiştir: İçine atılan her
şeyi kırıp döken cehennem ateşine atılıp sürülmek. O, Allah'ın sönmeyen
ateşidir. Allah onu asiler için hazırlamıştır. Kalbe varıncaya kadar ceseddeki
her şeyi yer.
Kapıları kapalıdır, üzerlerine kilitlidir. Onlar ise sütvrlara bağlı
haldedirler.
[11]
[1] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/624.
[2] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/624.
[3] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/624.
[4] Razi,XXXII/91.
[5] el-Bahru'l-Muhit, VIII/510.
[6] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/624-625.
[7] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir,
Risale Yayınları: 15/626.
[8] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/626.
[9] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/627-628.
[10] Kurtubi, XX/181.
[11] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/628.