Ahiretteki Cezayı İnkâr Eden Kâfir Ve Ameli İle Gösteriş Yapan Münafıktan Her Birinin Cezası: |
Sure cumhura göre Mekk'de, İbni Abbas ve Katade'ye göre ise Medine'de
inmiştir. Ama müfessir Hibetullah: Yansı Mekke'de As b. Vail hakkında, yansı
da Medine'de münafik Abdullah b. Übey hakkında indi, demiştir.
[1]
"Maun" suresi olarak anılmasının sebebi son ayetinde Maunu
mene-denlerin yerilmesindendir. "Maunu da menederler onlar."
Namazından gafil kalanlar ve münafıklar gibi. Maun: Komşunun komşudan emanet
aldığı tencere, tuz ve su gibi mutfak malzemeleri, balta ve kova gibi ekin ve
ziraat aletleri, iğne, iplik gibi dikiş malzemeleri ve benzeri pratik işlerde
yararlanılan her şeydir. Surenin başında din gününü yani uhrevi ceza gününü
yalanlayanlan kınadığı için "Din" suresi olarak da anıldı.
[2]
Bu sure önceki sure ile üç yönden bağlantılıdır:
1- Önceki Kureyş suresinde
Allah Tealâ, açlıktan doyurduğu kimselerden Allah'ın nimetini inkâr edenleri
kınamıştır. Burada da miskini doyurmayı teşvik etmeyeni kınadı.
2- Önceki surede Allah Tealâ
sadece kendisine ibadeti ve tevhidi emretmişti: "Şu Beyt'in Rabbine
ibadet etsin onlar." Bu surede de namazlann-dan gafil olanlan ve namazı
engelleyenleri yerdi.
3-
Allah Tealâ önceki surede
Kureyş'e olan nimetlerini saydı. Burada da din gününü yani, uhrevi cezayı
inkârlarından ötürü onlan tehdit ve azapla korkutmayı ilâve etti.
[3]
Sure, Mekke'de inen bölümünün girişinde kâfirden, Medine'de inen son
bölümünde de münafıktan söz etmektedir.
Başı hesap ve ceza gününü inkâr eden kâfirin zemmine aittir. "Dini
yalan sayanı gördün mü?" O iki sıfatla vasıflandınldı: Yetime kabalık edip
hor tutması, uzaklaştırması ve miskini doyurmayı teşvik etmemesi. Ne Rabbine
ibadette vazifesini yerine getirdi, ne de başkasına hayır yaptı.
Sonunda ise müslümanlığım ortaya çıkanp küfrü gizleyen münafığın zemmi
vardır. Onu da üç vasıfla nitelendirdi: Namazdan gaflet, ameli ile insanlara
gösteriş yapması ve komşular arasındaki, yardımlaşmayı ma'unu engellemesi. O
Allah için amel etmiyor, aksine ameli ve namazında gösteriş yapıyordu.
İki grubu da rezil olma, azap ve helak ile tehdit edip, dikkatleri onların
üzerine çekiyor.
[4]
1- Dini yalan sayanı gördün mü?
2- İşte o yetimi iter kakar.
3- Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.
4- Şu namaz kılıp duranların vay
haline!
5- Onlar namazlarından gafildirler.
6- Onlar riyakârların ta kendileridir.
7- Ma'unu da menederler onlar.
"Dini yalan sayanı gördün mü?" dinleyenin habere ilgisini ve
dikkatini toplamak için sorulmuş bir sorudur.
"İşte o yetimi iter kakar." Hazf, yani cümlede eksiltme ile
icaz yapılmıştır. Şartı hazfedildi. Yani bilmek istiyorsan o, yetimi itip
kakandır.
"Şu namaz kılıp duranların vay haline!" Zemmetme ve
kınamadır. Zahir zamir yerine konmuştur. Aslı "vay onların haline"
dir. Bu da kınamada ziyadeliktir. Çünkü yalanlama yanında namazda da
gafildirler.
"Sâhûn", "yürâûn", "mâ'ûn" kelimelerinin
sonları ses bakımından birbirleriyle uyumludurlar. "Dîn",
"miskin", "musallîn" de böyledir.
[5]
"Gördün mü?" Dinleyeni daha sonra zikredilecek olana dikkat
etmeye yöneltmektedir. "Din" Ceza ve hesap.
"Riyakârların ta kendileridir." Namaz ve diğer amellerini
insanlara gösterirler ki, onları beğensinler. Riya, yüze karşı yapma, bir işi
insanları razı etmek için Allah rızası dışında yapmaktır. "Mâ'ûnu da
menederler onlar. " İnsanın gündelik hayatta ihtiyaç duyduğu küçük
şeylerdir.
[6]
"Dini yalan sayanı gördün mü?" ayetinin (2. ayet) nüzul
sebebiyle ilgili olarak İbni Abbas, As b. Vail es-Sehmi hakkında, Süddi de,
Velid b. Mu-ğire hakkında indi, dediler. O kişinin Ebu Cehil olduğu da
söylenmiştir. Bir
yetimin velisi idi. Ona çıplak olarak geldi, kendi malından istiyordu.
Onu itti. İbnü Cüreyc dedi ki: Ebu Süfyan hakkında indi. Her hafta bir deve keserdi.
Bir yetim ondan istedi, bastonla onu kovdu. Allah bu sureyi indirdi.
"Şu namazı kılıp duranların vay haline!" ayetinin (4. ayet)
nüzul sebebiyle ilgili olarak İbni Münzir, İbni Abbas'tan şöyle rivayet etti:
Bu ayet münafıklar hakkında indi. Müminler geldiğinde namazları ile onlara gösteriş
yapar, gittiler mi terkederlerdi.
[7]
"Dini yalan sayanı gördün mü?" Ey Muhammed! Gördün mü o hesap
ve cezayı yalanlayanı?
"İşte o yetimi iter kakar. Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen
odur." Odur yetimi hakkından dolayı şiddetle iten, kabaca azarlayan,
hakkına zulmedip ona iyilikte bulunmayan. Cahiliye Arapları kadınları ve
çocukları mirasçı yapmazlardı.
Mala hırsından dolayı kendisini, ailesini ve başkalarını muhtaç olan
miskini yedirmeye teşvik etmez: "Hayır. Siz bilakis yetime iyilik etmezsiniz.
Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz." (Fecr, 89/17-18).
"Şu namaz kılıp duranların vay haline! Onlar namazlarından gafildirler."
Bazan göstermelik olarak namaz kılan ama, namazlarından gafil olan münafıklara
yazıklar olsun, azap olsun! Onunla ilgilenmezler, kılsa-lar da namazlarından
sevap beklemezler, terkedince de cezadan çekinmezler. Vakti geçse bile onlar
önemsemezler. Müminlerle beraber oldular mı riya için kılarlar, onlarla değil
iseler kılmazlar.
Namazlarında gafildirler, dememiştir. Çünkü namaz içindeki kasten
yapılmayan hata, mağfiret edilmiş, bağışlanmıştır. Vaktini bilerek geciktirme
veya ciddi bir şekilde kıhnmamasından dolayı ile namazlarından gafildirler,
demiştir. Ayette de: "Onlar namaza kalktıkları vakit üşene üşene
kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar." buyurulmuştur. "Namaz
kılanlar" sözünün, onların da namazla mükellef oluş itibarı ile namazı
terkedenlere de kullanılması caizdir.
"Onlar riyakârların ta kendileridir." O namazlarından gafil
olanlar, kıldıklarında da insanlara riya yapanlardır. Veya, yaptıkları bütün
iyi amellerde övülmeleri için insanlara riya yaparlar.
İmam Ahmed, Abdullah b. Amr'dan rivayet ediyor. Rasulullah (s.a.)
buyurdular ki: "Kim amelini insanlara işittirirse Allah da onu halkının kulağına
düşürür, onu hakir kılar, küçük düşürür."
"Maunu da menederler onlar." İnsanların gündelik hayatlarında
birbirlerine ödünç alıp verdikleri küçük şeylerdir.
O münafıklar Rablerine ibadeti güzelce yapmadıkları gibi, O'nun yarattıklarına
da iyilik yapmazlar. Yararlanılıp iade edilecek bir şeyi vermek bile olsa
yanaşmazlar.
Nesai ve diğerleri Abdullah b. Mesud'dan rivayet ettiler: Her iyilik sadakadır.
Biz Rasulullah (s.a.) zamanında maunu kap ve tencerenin emanet verilmesi olarak
sayardık.
[8]
Ayetlerden şu hususlar anlaşılmaktadır:
1- Ahirette ceza ve hesabı
yalanlayanların yerilmesi. Lafız umumidir. Ayetin nüzulüne sebep olanlara has
değildir.
2-
Ahiretteki cezaya
inanmayanların yaptıklarından bazıları şunlardır: Yetimin horlanması, kovulup
hakkının verilmemesi, zulmedilmesi ve kahır görmesi, cimrilik ve cezayı
yalanlamadan ötürü hayrın terki; teşvik veya emir olarak fakir ve miskine
yedirme ile ilgilenmemedir. Zemmetme, acizliğinden dolayı terkedeni
kapsamamaktadır.
3-
Ayetteki veyl, azap ve şu üç şeyi yapana büyük
bir tehdittir: Namazdan gafil olma, riyakârlık ve mâ'ûnu yani ufak yardımları
menetme.
Münafıklar üç vasfı da toplamışlardır: Namazı terk, riya ve malda
cimrilik.
Namazdan gafil olmak, kasten terketmek veya ciddiye almadan yapmaktır.
Namazda yapılan hatalar buna dahil olmaz. Rasulullah (s.a.)'m namazda
şaşırdığı sabittir. Yanılan için de sehiv secdesi konmuştur.
Riyanın hakikati dünyalığı ibadetle istemek, insanların kalbinde yer
tutmaya çalışmaktır. Riyanın çeşitleri vardır: a) Makam ve sevilmek arzusu ile görüntüyü güzelleştirmek, b) Dünya hayatına karşı zühd göstermek
için kısa veya kaba elbiseler giyinmek, c)
Dünya ehline kızdığını belirtme yoluyla sözlü riya, vaaz ve kaçırdığı hayır
işleri ve taatlere üzüntü belirtileri, d)
Namaz veya sadaka ile gösteriş veya insanların onu görebilmeleri için namazı
güzel kılma.[9]
Münafık ve riyakâr arasındaki fark şudur: Münafık imanını gösterip
küfrünü gizleyendir. Riyakâr ise kalbinde bulunmayan aşırı huşuu, görenin onu
mütedeyyin sanması için gösterendir.[10]
Alimler dediler ki: Maksat töhmetten kurtulma ise gösterişin zararı
yoktur. Riyadan sakınmak, nefsini kontrol edip onu ihlâsa yönelten kişiler
hariç, insanlar için zordur. Bunun için de Rasulullah (s.a.): "Riya,
karanlık bir gecede siyah bir örtünün üzerindeki karıncadan daha
gizlidir." buyurdu.[11]
Müfessirlerin çoğunluğuna göre ma'un ufak tefek şeylerdir. Genelde
fakir de isteyebilir, zengin de. Onu isteyene küçüklük nisbet edilmez. Aksine
vermeyene küçüklük ve cimrilik nispet edilir. Balta, tencere, kova, çakmak,
elek ve keser gibi şeylerdir. Su, tuz ve ateş de buna dahildir. İbni Mace Ebu
Hureyre'den rivayet etmiştir: "Üç şey menedilmez: Su, ateş ve tuz."
Komşunun tandırından ekmek istemesi veya eşyasını bir gün veya yarım gün emanet
bırakması da buna dahildir, dendi.[12]
Mâ'ûnun menedil-mesi mallarındaki zekâtın verilmemesidir de denilmiştir.
Her ne kadar bu vasıflar münafıkm özelliği ise de bazısı, iyi bir
müs-lümanda da bulunabilir. O takdirde kınamanın bir bölümü ona yapılmış olur.
Namazı terkettiği zaman kınandığı gibi. Ma'unun terki de ortaya çıktığında
zaruretin dışındaki bir durumda ise, kişiliği zedeleyen kötü bir menetme olur.
4- Namazdan gafil olma ve
mâ'ûnunu men ile ilgili iki ayette namazın Allah azze ve celle için mâ'ûnun da
halk veya insanlar için olduğuna işaret vardır. Namazı terkeden Allah'a tazimi,
ma'unu meneden de Allah'ın yarattıklarına şefkat yönünü gözetmemiş olur. Bu
ise katılığın tam kendisidir ki, ondan Allah'a sığınırız.
Özet olarak; Allah kâfirleri ve münafıkları bu surede dört vasıfla nitelendirdi:
Cimrilik, namazı terk, namazda riya, zekât ve hayrın menedilmesi.
[13]
[1] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/640.
[2] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/640.
[3] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/640.
[4] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/640-641.
[5] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir,
Risale Yayınları: 15/642.
[6] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/642.
[7] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/642-643.
[8] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/643-644.
[9] Îbnül-Arabi, Ahkâmu'l-Kur'an,
IV/1972; Kurtubi, XX/212-213.
[10] Razi, XXXII/115.
[11] Zemahşeri, III/362.
[12] Garâibu'l-Kur'an, XXX/191.
[13] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/644-645.