KAFIRUN SURESİ

 

109

 

İndiği Yer :

 

Mekke

 

İniş Sırası :

 

18

 

Âyet sayısı:

 

6

 

Nüzulü

 

Mushaftaki sıralamada yüz dokuzuncu, İniş sırasına göre on sekizinci sûre­dir. Mâûn sûresinden sonra,Fîl sûresinden önce Mekke'de inmiştir. Medine'de in­diğine dair rivayet de vardır.[1] Tefsirlerde anlatıldığına göre Kureyşliler Hz. Peygamber'den bir sene kendi ilâhlarına tapmasını, bir sene de kendilerinin onun İlâhına tapmalarım istemişler. Hz. Peygamber de "Kendisine bir şeyi ortak koşmaktan Allah'a sığınının!" demiş; bu kez Kureyşlİler, "Bizim ilâh­larımızdan bazılarım istilâm et (öp, el sür), biz de seni tasdik edip ilâhına ibadet edelim" demişler. Bunun üzerine Kâfurun sûresi İnmiştir. [2]

 

Adı

 

Sûre adını ilk âyetinde geçen ve "İnkarcılar" anlamına gelen "kâfirim" keli­mesinden almıştır. "Kul yâ eyyühe'l-kâfirûn, Mukaşkışe, İhlâs, İbadet, Dîn" adla­rıyla da anılmaktadır. Aynca İhlâs süresiyle birlikte bu iki sûreye "İhlâsayn (iki İhlâs)" adı verilmiştir.[3]

 

Konusu

 

Sûrede Hz. Peygamber'in inkarcılarla şirk ve sapkınlıkta birleşemeyeceği ifade edilmekte ve İslâm dininin şirkten uzak tutulması hedeflenmektedir. [4]

 

Fazileti

 

Müfessirler bu sûrenin faziletiyle ilgili olarak Hz. Peygamber'in, "Kul hüvel-lahu ehad Kur'an'ın üçte birine denktir, Kul yâ eyyühel-kâfirûn ise dörtte birine denktir" buyurduğunu; Sahâbe'den birine, "Uyumak üzere yatağına yattığında Kul yâ eyyuhel-kâfırûn sûresini oku; bunu okursan şirk inancına sapmaktan korunur­sun" dediğini naklederler. [5]

 

Meali

 

Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla... 1. De ki: "Ey inkarcılar! 2. Ben sizin tapmakta olduğunuz şeylere tapmam. 3. Siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. 4. Ben sizin taptıklarınıza tapıyor değilim. 5. Siz de benim taptığı­ma tapıyor değilsiniz. 6. Sizin dininiz size benim dinim banadır." [6]

 

Tefsir

 

1-6. Tevhîd ilkesinin sembolü olarak Mekke döneminin ilk yıllarında inen bu sûrede müşriklerin şahsında tüm putperestlere İlân edilmek üzere İman ile şirkin ayrı şeyler olduğu, bu iki inanç sistemi arasında bir benzerlik bulunmadığı, dola­yısıyla ikisinin birlikte bulunmasının mümkün olmadığı kesin olarak ifade edil­miştir.

Bazı müfessirlere göre 2-3. âyetlerde gelecekte Hz. Peygamber'İn müşrikle­rin taptığına tapmayacağı, onların da Hz. Peygamber'in taptığına tapmayacakları ifade edilmiş; 4-5. âyetlerde ise halihazırda da onların tutumlarının farklı olmadı­ğı bildirilmiştir. Ancak Şevkânî bu yorumu reddetmekte, 4-5. âyetlerin 2-3. âyet-lerdekİ gerçeği pekiştirdiğini söylemekte; bu tekrarlara dil kurallarından ve Arap şiirinden örnekler getirmekte, Hz. Peygamber'in hadislerinde de benzer tekrarla­rın bulunduğunu ifade etmektedir (bk. V, 599-600). Bizim tercihimiz de bu yön­dedir. Zira 2-3. âyetlerde Hz. Peygamber'in şahsında müminlerin sadece bir Al­lah'a kulluk etmeleri emredilmiş, Allah'a ortak koşanlarla gerek İnanç gerekse ibadet bakımından hiçbir şekilde benzerliklerinin bulunmadığı vurgulanmıştır. 4-5. âyetlerde ise Hz. Peygamber'i kendi dinlerine döndürmek İsteyen putperestlerin ümidini kırmak maksadıyla vurgu tekrar edilmiştir. "Sizin dininiz size benim di­nim banadır" şeklinde tercüme ettiğimiz 6. âyet, daha geniş kapsamlı ve daha vur­gulu bir şekilde önceki âyetleri tekit eder ve bu iki din arasında uzlaşmanın olama­yacağını gösterir. Zira bu iki dini uzlaştırmak, hak ile bâtılı uzlaştırmak anlamına gelir.

Son âyetten dîn, vicdan ve ibadet özgürlüğünün esas olduğu, kimsenin her­hangi bir dine girmeye zorlanamayacağı anlamının da çıkarılabileceğini düşünen bir kısım müfessirler bu âyetin müşriklere karşı sav aşılmasını emreden âyetle[7]  neshedildiğini yani hükmünün kaldınldığım ileri sürmüşlerdir. An­cak, bizim de katıldığımız görüşe göre âyetin hükmü kaldırılmamıştır; çünkü bura­da bir emir veya yasak değil, bir vakıanın tespiti ve ifade edilmesi (haber) söz ko­nusudur; haber ise Allah'tan olduğu için gerçektir, değişmez, kıyamete kadar ge­çerlidir. [8] Bu âyet, bir vakıa tespiti olduğu ve müslümanların zayıf durumda bulundukları bir dönemde indiği için ondan din ve vicdan özgürlü­ğü anlamının çıkarılamayacağı da düşünülebilir. Kuşkusuz İslâm'da din, vicdan ve ibadet özgürlüğü vardır; ancak bu özgürlükler Medine döneminde inen âyetler­de ifade edilmiş, müslümanların hakim oldukları zaman ve mekânlarda uygulan­mış, hayata geçirilmiştir. [9]



[1] bk. Şevkânî, V, 597

[2] Taberî, XXX, 213-214; KurtubîJXX,225

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/671.

[3] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/671.

[4] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/671.

[5] îbn Kesîr, VIII, 526; Şevkânî, V, 597-598

Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/671.

[6] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/672.

[7] bk. Tevbe, 9/36

[8] bk. Şevkânî,V, 600

[9] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/672-673.