Mekke
18
6
Mushaftaki
sıralamada yüz dokuzuncu, İniş sırasına göre on sekizinci sûredir. Mâûn
sûresinden sonra,Fîl sûresinden önce Mekke'de inmiştir. Medine'de indiğine
dair rivayet de vardır.[1] Tefsirlerde
anlatıldığına göre Kureyşliler Hz. Peygamber'den bir sene kendi ilâhlarına
tapmasını, bir sene de kendilerinin onun İlâhına tapmalarım istemişler. Hz.
Peygamber de "Kendisine bir şeyi ortak koşmaktan Allah'a sığınının!"
demiş; bu kez Kureyşlİler, "Bizim ilâhlarımızdan bazılarım istilâm et
(öp, el sür), biz de seni tasdik edip ilâhına ibadet edelim" demişler.
Bunun üzerine Kâfurun sûresi İnmiştir. [2]
Sûre
adını ilk âyetinde geçen ve "İnkarcılar" anlamına gelen
"kâfirim" kelimesinden almıştır. "Kul yâ eyyühe'l-kâfirûn,
Mukaşkışe, İhlâs, İbadet, Dîn" adlarıyla da anılmaktadır. Aynca İhlâs
süresiyle birlikte bu iki sûreye "İhlâsayn (iki İhlâs)" adı
verilmiştir.[3]
Sûrede
Hz. Peygamber'in inkarcılarla şirk ve sapkınlıkta birleşemeyeceği ifade
edilmekte ve İslâm dininin şirkten uzak tutulması hedeflenmektedir. [4]
Müfessirler bu sûrenin
faziletiyle ilgili olarak Hz. Peygamber'in, "Kul hüvel-lahu ehad Kur'an'ın
üçte birine denktir, Kul yâ eyyühel-kâfirûn ise dörtte birine denktir"
buyurduğunu; Sahâbe'den birine, "Uyumak üzere yatağına yattığında Kul yâ
eyyuhel-kâfırûn sûresini oku; bunu okursan şirk inancına sapmaktan korunursun"
dediğini naklederler. [5]
Rahman
ve rahim olan Allah'ın adıyla... 1. De ki: "Ey inkarcılar! 2. Ben sizin
tapmakta olduğunuz şeylere tapmam. 3. Siz de benim taptığıma tapıyor
değilsiniz. 4. Ben sizin taptıklarınıza tapıyor değilim. 5. Siz de benim
taptığıma tapıyor değilsiniz. 6. Sizin dininiz size benim dinim banadır." [6]
1-6. Tevhîd ilkesinin sembolü olarak Mekke döneminin ilk yıllarında inen bu
sûrede müşriklerin şahsında tüm putperestlere İlân edilmek üzere İman ile
şirkin ayrı şeyler olduğu, bu iki inanç sistemi arasında bir benzerlik
bulunmadığı, dolayısıyla ikisinin birlikte bulunmasının mümkün olmadığı kesin
olarak ifade edilmiştir.
Bazı
müfessirlere göre 2-3. âyetlerde gelecekte Hz. Peygamber'İn müşriklerin
taptığına tapmayacağı, onların da Hz. Peygamber'in taptığına tapmayacakları
ifade edilmiş; 4-5. âyetlerde ise halihazırda da onların tutumlarının farklı
olmadığı bildirilmiştir. Ancak Şevkânî bu yorumu reddetmekte, 4-5. âyetlerin
2-3. âyet-lerdekİ gerçeği pekiştirdiğini söylemekte; bu tekrarlara dil
kurallarından ve Arap şiirinden örnekler getirmekte, Hz. Peygamber'in
hadislerinde de benzer tekrarların bulunduğunu ifade etmektedir (bk. V,
599-600). Bizim tercihimiz de bu yöndedir. Zira 2-3. âyetlerde Hz.
Peygamber'in şahsında müminlerin sadece bir Allah'a kulluk etmeleri
emredilmiş, Allah'a ortak koşanlarla gerek İnanç gerekse ibadet bakımından
hiçbir şekilde benzerliklerinin bulunmadığı vurgulanmıştır. 4-5. âyetlerde ise
Hz. Peygamber'i kendi dinlerine döndürmek İsteyen putperestlerin ümidini kırmak
maksadıyla vurgu tekrar edilmiştir. "Sizin dininiz size benim dinim
banadır" şeklinde tercüme ettiğimiz 6. âyet, daha geniş kapsamlı ve daha
vurgulu bir şekilde önceki âyetleri tekit eder ve bu iki din arasında
uzlaşmanın olamayacağını gösterir. Zira bu iki dini uzlaştırmak, hak ile
bâtılı uzlaştırmak anlamına gelir.
Son âyetten dîn, vicdan ve
ibadet özgürlüğünün esas olduğu, kimsenin herhangi bir dine girmeye
zorlanamayacağı anlamının da çıkarılabileceğini düşünen bir kısım müfessirler
bu âyetin müşriklere karşı sav aşılmasını emreden âyetle[7] neshedildiğini yani hükmünün kaldınldığım
ileri sürmüşlerdir. Ancak, bizim de katıldığımız görüşe göre âyetin hükmü
kaldırılmamıştır; çünkü burada bir emir veya yasak değil, bir vakıanın tespiti
ve ifade edilmesi (haber) söz konusudur; haber ise Allah'tan olduğu için
gerçektir, değişmez, kıyamete kadar geçerlidir. [8] Bu
âyet, bir vakıa tespiti olduğu ve müslümanların zayıf durumda bulundukları bir
dönemde indiği için ondan din ve vicdan özgürlüğü anlamının çıkarılamayacağı
da düşünülebilir. Kuşkusuz İslâm'da din, vicdan ve ibadet özgürlüğü vardır;
ancak bu özgürlükler Medine döneminde inen âyetlerde ifade edilmiş,
müslümanların hakim oldukları zaman ve mekânlarda uygulanmış, hayata
geçirilmiştir. [9]
[1] bk. Şevkânî, V, 597
[2] Taberî, XXX, 213-214; KurtubîJXX,225
Prof. Dr. Hayrettin
Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr.
Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/671.
[3] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa
Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an
Yolu:V/671.
[4] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa
Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an
Yolu:V/671.
[5] îbn Kesîr, VIII, 526; Şevkânî, V, 597-598
Prof. Dr. Hayrettin
Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr.
Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/671.
[6] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa
Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an
Yolu:V/672.
[7] bk. Tevbe, 9/36
[8] bk. Şevkânî,V, 600
[9] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa
Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an
Yolu:V/672-673.