Allah Tealâ, Peygamberi Muhammed (s.a.)'e kâfirlere,
taptıkları putlara tapmayacağını bildirmesini emrettiği ilk ayette geçen
"Kâfirûn" kelimesiyle isimlendirildi. "De ki: "Ey
kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam." Münabeze suresi,
İhlâs suresi, Mükaşkaşa suresi olarak da anılmıştır.
[1]
Allah Tealâ geçen surede Peygamberine Allah'a hiçbir
şekilde ortak koşmadan yalnız O'na ihlâsla ibadeti emretmişti. Tevhid ve
şirkten uzak kalınacağının ilânı olan bu surede ibadetin kâfirlerin
ibadetinden ayrı olduğunu açık bir şekilde belirtiliyor: Peygamber sadece
Rabbine ibadet eder. Onların tapındıkları putlara tapınmaz. Bu hususu da
tekrarlayarak tehdit etti.[2]
Müşriklerin amellerinden uzak kalındığının ve sadece
Allah için amel yapmanın konu edildiği bu sure, iman ile küfür ve bunların
bağlılarına arasına nihai çizgiyi koymuştur. Müşrikler Peygamberimizden bir
yıl kendi ilâhlarına sonraki yıl onun ilâhına, yani Allah'a tapınmalarını
teklif etmişler, ama bu reddedilmişti: Bu sure bu konuda müşriklerin bütün
ümitlerini kesti.
[3]
Sahih-i Müslim'de Cabir'den Rasulullah (s.a.)'ın bu
sureyi ve İhlâs suresini iki rekat tavaf namazında okuduğu sabittir.
Yine Sahih-i Müslim'de Ebu Hureyre'nin rivayet
ettiği bir hadiste Rasulullah (s.a.)'ın bu iki sureyi sabah namazının iki
rekaatında okuduğu rivayeti vardır. Ahmed, Tirmizi, Nesai ve İbni Mace'de de
İbni Ömer'den rivayet edilmiştir. Tirmizi: Bu hasen hadistir, dedi.
Zilzal suresinde Tirmizi'deki İbni Abbas hadisinde
bu surenin, Kur'an'ın dörtte birine muadil olduğu, Zilzal suresinin de dörtte
bire muadil olduğu geçmişti.
Ebu'l-Kasım el-Taberani, Zeyd b. Harise'nin kardeşi
olan Cebele b. Harise'den rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.) şöyle buyurdu:
"Yatağına girdiğinde Kâfirun suresini sonuna kadar oku. Muhakkak o,
şirkten beraattır. " İmam Ahmed bunun aynısını Haris b. Cebele'den
rivayet etti. Özet olarak Rasulullah (s.a.) bu sureyi ve İhlâs suresini iki
rekat tavaf namazında, sabah namazının iki rekatında (sünnetinde), akşamdan
sonraki iki rekatta okuduğu ve Vitirde de A'la, Kâfirun ve İhlâs surelerini
okuduğu sabittir.
[4]
Taberani ve İbni Ebi Hatim, İbni Abbas'tan şunu
rivayet etti: "Kureyş Rasulullah (s.a.)'a kendisine, Mekke'nin en zengini
olacak şekilde mal veremeye, kadınlardan dilediği ile evlendirmeye davet
ederek, bunlar senin olsun. Yeter ki ilâhlarımıza sataşmaktan el çek, onları
kötülükle anma. Eğer kabul etmeyeceksen bizim ilâhlarımıza bir yıl ibadet et,
dediler. "Rab-bimden gelecek olanı bekleyeyim." diye cevap verdi.
Allah Tealâ Kâfirun suresini sonuna kadar indirdi. Ve "De ki: Siz ey
cahiller! Bana Allah'tan başkasına mı tapınmamı emrediyorsunuz?" (Zümer,
39/64) ayeti indi.
Abdürrezzak, Vehb'ten nakletti: Kureyş kâfirleri
Peygamber (s.a.)'e: Bir yıl senin bize uyman bir yıl da senin dinine bizim
uymamız senin için yeterli midir? dediler. Allah Tealâ bunun üzerine Kâfirun
suresini sonuna kadar indirdi.
İbni Ebi Hatim, Said b. Mina'dan rivayet etti: Velid
b. Muğire, As b. Vail, Esved b. Muttalib ve Ümeyye b. Halef Rasulullah (s.a.)
ile karşılaştılar: Ey Muhammedi Gel, tapındığımıza tapın, biz de senin
tapındığına tapınalım; biz ve sen bütün işimizde birleşelim, dediler. Allah
Tealâ Kâfirun suresini indirdi.
Nisabûri'nin naklettiği de bunu doğrulamaktadır: Bu
sure Kureyş'ten bir topluluk hakkında indi. Onlar şöyle demişlerdi: Ey
Muhammedi Gel, bizim dinimize uy, bizde senin dinine uyalım. Bir yıl bizim
ilâhlarımıza tapın, bir yıl da biz senin ilâhına tapınalım. Eğer senin
getirdiğin bizim elimizdeki-lerden daha hayırlı ise sana ortak olur, ondan
nasibimizi alırız. Bizim elimizdekiler senin elindekilerden hayırlı ise sen
bize katılır, nasibini alırsın. Peygamberimiz Buyurdu ki: "O'na ortak
koşmaktan Allah'a sığınırım." Allah Tealâ sonuna kadar Kâfirun suresini
indirdi. Rasulullah (s.a.) Mescid-i Ha-ram'a gitti. Bu sureyi onlara okudu. O
zaman ondan umutlarını kestiler.[5]
İbni İshak ve diğerleri İbni Abbas'tan nüzul sebebi
hakkında şunu naklettiler: Velid b. Muğire, As b. Vail, Esved b. Abdulmuttalib
ve Ümeyye b. Halef Rasulullah'a (s.a.) dediler ki: Ey Muhammedi Gel, senin
tapındığına tapınalım, sen de bizim tapındığımıza tapın; Biz ve sen işimizin
hepsinde birleşelim. Eğer senin getirdiğin bizim elimizdekinden hayırlısı ise,
sana katılmış ve nasibimizi almış oluruz. Bizim elimizdeki senin elindekin-den
hayırlı ise bizim işimize katılmış ve nasibini almış olursun! Bunun üzerine
Allah Tealâ Kâfirun suresini indirdi.[6]
1-
Deki:"Eykâfirlerr
2- "Ben sizin tapmakta olduklarınıza
tapmam."
3- "Benim ibadet edeceğime de siz kulluk
ediciler değilsiniz."
4- "Ben sizin taptıklarınıza tapmış
değilim."
5- "Siz de benim kulluk etmekte olduğuma
kulluk ediciler değilsiniz."
6- "Sizin dininiz size, benim dinim bana."
"Tapmakta olduklarınız" ile
"tapmam" sözleri arasında tezat vardır.
"Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam."
"Benim ibadet edeceğime de siz kulluk ediciler değilsiniz." İki cümle
arasında mukabele vardır.
"Ben sizin taptıklarınıza tapmış değilim."
"Siz de benim kulluk etmekte olduğuma kulluk ediciler değilsiniz."
cümleleri arasında da mukabele bulunmaktadır.[7]
"Ey kâfirler!" Belli kâfirler
kastedilmektedir. Allah onların iman etmeyeceklerini bilmektedir. Onlar,
Mekke'de şirkin liderleridirler. "Ben sizin tapmakta olduklarınıza
tapmam." Tapmıyorum ve hiçbir zaman da tapmayacağım, anlamındadır.
"Benim ibadet edeceğime de siz kulluk ediciler
değilsiniz." Benim şimdi ibadet ettiğime -ki, o Allah Tealâ'dır- siz şimdi
de gelecekte de ibadet etmezsiniz. "Ben sizin taptıklarınıza tapmış
değilim." Geçmişte de sizin taptıklarınıza tapmış değilim. "Siz de
benim kulluk etmekte olduğuma kulluk ediciler değilsiniz." Herhangi bir
zamanda siz, benim ibadet ettiğime ibadet etmediniz ve etmeyeceksiniz de.
"Sizin dininiz size" yani üzerinde
bulunduğunuz şirk. "Benim dinim bana" Tevhid veya üzerinde bulunduğum
İslâm. Beyzavi diyor ki: Bunda ne küfre izin ne de cihada engel vardır.
Zemahşeri ise şöyle diyor: Mana:
Ben size, hakka ve kurtuluşa davet etmem için
gönderilmiş bir peygamberim. Eğer benim davetimi kabul etmiyor, tâbi
olmuyorsanız, hiç olmazsa beni de içinde bulunduğunuz şirke davet etmeyin.
[8]
Müşriklerin amellerinden beraat olan bu sure,
ibadette ihlâsı emretmektedir. Allah Tealâ buyuruyor ki:
"De ki: " Ey kâfirler!" "Ben
sizin tapmakta olduklarınıza tapmam." Ey Peygamber! Kureyş kâfirlerine
şöyle de: Ey kâfirler! Tapmış olduğunuz putlara heykellere hiçbir zaman asla
tapmam. Ayet, yer yüzündeki bütün kâfirlere yöneliktir. "De" sözünün
gereği ise: Peygamber (s.a.) bütün işlerinde naziklik ve incelikle, insanlara
en güzel şekli ile hitap etmekle emro-lunmuştu. Burada hitap sert olunca Allah
Tealâ ondan sorumluluğu kaldırmayı ve insanlara onun bu söze memur olduğunu
beyan etmek istedi. Çünkü onu kendi ağzından zikretti.
"Benim ibadet edeceğime de siz kulluk ediciler
değilsiniz." Siz de şirk ve küfrünüze devam ettiğiniz sürece, benim ibadet
ettiğim Allah'a ibadet edecek değilsiniz. O Allah'tır, tektir, şeriki yoktur.
Bu iki ve üçüncü ayetler mabuddaki ihtilâfa delâlet
ediyorlar: Peygamber (s.a.) sadece Allah'a ibadet ederken onlar, putlara, heykelere
ve ortaklara, şefaatçilere tapınıyorlar. Veya -Zemahşeri'nin de değindiği
gibi-tekrar olmaması için mana: Gelecekte de şimdi de sizin taptıklarınıza tapmam,
şeklindedir. Siz de gelecekte, benim istediğim ilâhıma ibadeti yapmazsınız.
"Ben sizin taptıklarınıza tapmış değilim." "Siz de benim kulluk
etmekte olduğuma kulluk ediciler değilsiniz." Tapındıklarınıza tapınmam.
Ancak, sevip razı olacağı şekilde Allah'a kulluk ederim. Siz ise, O'nun
emirlerine ve dinine uymazsınız. Rasulullah (s.a.)'ın ve tabi olanlarının
ibadeti halis Allah içindir; Onlar Allah'a O'nun belirlediği ve istediği şekilde
ibadet ederler. Bu nedenle de İslâm'ın şiarı: "Lailâhe illellah
Muhamme-dün Rasulullah"tır. Yani, Allah'tan başka mabud yoktur. O'na
ibadette de Rasulullah (s.a.)'ın getirdiğinden başka bir yol yoktur.
Dört ve beşinci ayetler ibadetin kendisinde ihtilâfa
delâlet etmektedir. Zemahşeri gibi, bazıları da şöyle anlıyorlar: Şimdi veya
geçmişte sizin tapındıklarınıza asla tapınıcı değilim. Yani, cahiliyede bile
puta tapınmamı-şımken İslâm geldikten sonra benden nasıl böyle bir şey
beklenebilir? Siz de hiçbir zaman benim ibadet ettiğime ibadet etmediniz.
Ayetlerde tekrar vardır. Maksat, istedikleri
ilâhlarına tapınma konusunda kâfirlerin Rasulullah (s.a.)'ın cevabından umut
kesmelerini sağlamaktır, denildi.
"Sizin dininiz size, benim dinim bana."
Şirkiniz ve küfrünüz size. Tevhid, ihlâs veya İslâm olan dinim de bana. Şirk
koşma olan dininiz sizedir, sizden bana geçmez. Tevhid olan benim dinim de
banadır beni aşıp size gelmez. Dendi ki: Din ceza, yani karlışıktır. Muzaf
hazfedilmiştir. Yani, dininizin cezası size benim dinimin karşılığı da
banadır. Din ibadettir, şeklinde de söylenmiştir.
Sure, kıtal ayeti ile neshedilmiş değildir.
Muhakkikler, nesh olmadığına kaildirler. Murat "Dilediğinizi yapın."
(Fussilet, 41/40) ayetinde olduğu gibi, tehdittir.
Bu ayetin benzeri şunlardır: "Eğer onlar seni
yalana çıkarırlarsa de ki: "Benim işim bana, sizin işiniz size aittir.
Benim yaptığımdan siz uzaksınız, sizin yapmakta olduğunuzdan da ben
uzağım." (Yunus, 10/41), "Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz
size aittir." (Kasas, 28/55). Bunların hepsi ile murat tehdittir,
başkalarının dinine rıza değildir.
İmam Ebu Abdillah eş-Şafîi ve diğerleri bu:
"Sizin dininiz size, benim dinim bana." ayeti ile, küfrün tek millet
olduğuna delil getirmişler ve aralarında nesep veya mirasçı olunabilecek bir
bağ varsa Yahudinin Hırıstiya-na (veya aksi) mirasçı olabileceğini
söylemişlerdir. Çünkü İslâm'ın dışındaki dinler batıl olma durumunda tek bir
din gibidirler.
Ahmed b. Hanbel ve onun görüşünde olanlar ise,
Hıristiyanların Yahudilerden (ve aksi) mirasçı olamayacağı görüşündedirler.
Delilleri de, Ahmed, Ebu Davud ve İbni Mace'nin Amr b. Şuayb'tan o da
babasından o da dedesinden rivayet ettiği şu hadistir. Rasulullah (s.a.)
"İki değişik millet mirasçı olamaz."
Razi dedi ki: İnsanlar mütareke anında "Sizin
dininiz size, benim dinim bana." ayeti ile konuşur olmuşlardır. Bu caiz
değildir. Çünkü Kur'an'ı Allah, böyle şeyler için indirmemiştir. Düşünülsün
sonra da gereği ile amel edilsin diye indirmiştir.[9]
Sure, müslümanlar ve İslâm'ı reddedenler arasında
mabud ve ibadet farklılığına ve İslâm'a karşı küfrün tek millet olduğuna
delâlet etmektedir. Bu üç unsur küfürle iman arasında ve benliklerinde İslâm'a
ve onun bağlılarına kökleşmiş kin ve din düşmanlık besleyenler arasında bir
buluşma olmayacağını göstermektedir.
Peygamber (s.a.) ve onun bağlısı müminlerle kâfirler
arasındaki mabud farklılığı ise: Birinci kesim, sadece şeriki olmayan tek
Allah'a ibadet ederler. İkinci kesim ise, Allah'ın dışında beşerden,
meleklerden veya diğer din ve milletlerin batıllarından putlara, heykellere,
dostlara ve şefaatçilere taparlar.
İbadette ihtilâf ise, müminler şirke bulaşmamış bir
şekilde ihlâs ve Allah'ın kulları için koyduğu ibadet şekline göre Allah'a
ibadet ederler. Kâfirler ve müşrikler ise mabudlarma, kendilerince tapınırlar.
Küfür, İslâm'a karşı tek bir millettir. Çünkü Allah
katında makbul hak din İslâm'dır. Onun özü de Allah için ihlâs ve tevhiddir.
Tevhid ilkesine muhalif olan küfrün çeşitleri ise, tevhid aslından sapmış
sapık inanç noktasında ortaktırlar.
[10]
[1] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/653.
[2] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/653.
[3] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/653.
[4] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/653-654.
[5] Nisaburi el-Vahidi,
Esbabu'n-Nüzül, 261.
[6] Kurtubi,XX/225.
Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale
Yayınları: 15/654.
[7] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/655.
[8] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/655-656.
[9] Razi, XXXII/148.
Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale
Yayınları: 15/656-657
[10] Vehbe Zuhayli,
Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/657-658.