NASR SÛRESİ 2

Sûrenin Kapsadığı Başlıca Konular: 2

Meali: 2

İniş Sebebi 2

İlgili Hadîsler. 2

Mekke'nin Fethi Ve Huneyn Gazası 3

Fetih Ve Zaferler. 3

Nasr Süresiyle Tebbet Sûresi Arasındaki Münasebet: 4


NASR SÛRESİ

 

Müfessirlerin tesbit ve icma'ıyla tamamı Medine'de inmiştir.

Birinci âyetinde CenâbHakk'ın nusratının yakın olduğu müjdelen-mekte ve bu mânaya delâlet eden «nasr» kelimesi sûreye isim olmakta­dır. Ayrıca bu sûre Resûlüllah (A.S.) Efendimiz'in görevinin sona ermek üzere olduğunu ve o sebeple vefatının yaklaştığını dolaylı şekilde haber verdiğinden, ona «Tevdi'» sûresi de denilmiştir.» [1]

Allâme Zemahşerî'ye göre: Bu sûre. Veda Haccı'nda Minâ'da inmiş ve o bakımdan Medine'de indiğine hükmedilmiştir. Yapılan tesbite göre, Tevbe Sûresi'nden sonra inmiş ve bundan sonra başka bir sûre inmemiş­tir.[2]

Âyet   sayısı      :    3

Kelime     »         : 17

Harf         »         : 97 [3]

Sûrenin Kapsadığı Başlıca Konular:

 

1- Yakında İslâm'ın başarıya erişip başta Mekke olmak üzere birta­kım fetihler yapacağı müjdeleniyor.

2- Yine yakın gelecekte insanların gruplar halinde gelip İslâm'a gi­receği, yani din olarak onu seçecekleri haber veriliyor.

3- CenâbHakk'ın bu nimetleri tecelli edince O'nu daha çok hamd ile tesbîh ve tenzih etmek, istiğfarda bulunmak suretiyle teslimiyet ve mahviyet göstermek emrediliyor.[4]

 

Meali:

 

1-Allah'ın yardımı ve fetih günü geldiği,

2-İnsanların Allah'ın (son) dinine bölük bölük akın ederek girdi­ğini gördüğün zaman,

3-Rabbını hamd ile tesbîh et, bağışlanmanı dile. Çünkü O, gerçek­ten tevbeleri çokça kabul edendir.

 

İniş Sebebi

 

Abdürrezzak'ın kendi Musannaf'ında Ma'mer'den, onun da Zührî'den yaptığı rivayete göre : Resûlüllah (A.S.) Efendimiz, fetih yılında ünlü ku­mandan Hâlid b. Velîd'i (R.A.) bir bölük mücahidle (öncü kuvvet olarak) Mekke'ye gönderdi. Halid b. Velid (R.A.) Mekke'nin alt kısmında, İslâm kuvvetlerine karşı koymak üzere saf bağlayıp bekleyen Kureyşlilerle savaş­tı ve kısa zamanda onları -Allah'ın yardım ve izniyle- hezimete uğrattı. Böylece artık silâh kullanmaya gerek kalmadı ve Resûlüllah'm (A.S.) fethi gercekleştirmesiyle birlikte Mekkeli'ler de Allah'ın son dinine girmeye baş­ladılar. Derken Nasr Sûresi indi. [5]

Ebû'l-Hasan Nisabûrî'nin tesbitine göre :

Resûlüllah (A.S.) Efendimiz, Huneyn Savaşı'ndan dönerken bu sûre inmiş ve Resûlüllah (A.S.) bundan sonra sadece iki yıl yaşamıştır. [6]

İkrime'nin Ibn Abbas (R.A.)dan yaptığı rivayete göre: Resûlüllah (A.S.) Efendimiz Huneyn Savaşı'ndan dönüp gelirken Ce-nâb-ı Hak izâ câe nasrullah sûresini indirdi. Bunun üzerine Efendi­miz (A.S.) şöyle buyurdu: «Ya Fâtıma! Allah'ın yardım ve fethini, insan­ların gruplar halinde gelip Allah'ın dinine girdiğini söyleyin. Rabbımı tes-bîh ve tenzih ederim; O'nun hamdiyle hamd eder ve istiğfarda bulunu­rum. Şüphesiz Rabbım tevbeleri çokça kabul eder.»  [7]

 

İlgili Hadîsler

 

İbn Abbas (R.A.) diyor ki:

«Hz. Ömer (R.A.) beni Bedir Savaşı'na katılan yaşlı ileri gelenlerin arasına alır, (onların meclisinde bulundururdu). Bu sebeple o zatlardan bir kısmı: «Bizim bu genç gibi genç oğullarımız vardır. Nasıl oluyor da onu bizim toplantımızda bulunduruyorsunuz?» dediler. Hz. Ömer (R.A.) onlara: «Bu sizin de bildiğiniz gibi gençtir» dedi ve bir gün benî onlarla birlikte meclisine davet etti. Sonra beni onlara göstermek istedi de şöyle dedi: «Sizler Allah'ın indirdiği izâ câe nasrullah sûresi hakkında ne dersi­niz?» Bir kısmı: «Allah bize, yardım edip fetih kapısını açınca hamd et­memizi, istiğfarda bulunmamızı emrediyor» defken, bir kısmı susup cevap vermemeyi tercih etti. Sonra bana dönerek: «Ya İbn Abbas! Sen de öyle mi dersin?» diye sordu. Ben ona: «Hayır» diye cevap verdim. O, «Peki ne diyeceksin?» dedi. Ben de ona; «Bu Sûre, Resûlüllah'ın (A.S.) eceli­dir ki, Allah onu bildirmiş oldu.» dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer (R.A.) şöy­le konuştu : «Ben de bu sûre hakkında ancak senin bildiğini biliyorum.» [8]

Beyhakî'nin yaptığı rivayete göre, İbn Abbas (R.A.) diyor ki: «Resûlüllah (A.S.) Efendimiz, kızı Hz. Fatıma'yı çağırdı ve ona şöyle dedi: «Bana ölüm haberim geldi.» Bunun üzerine Hz. Fatıma ağladı. Az sonra güldü ve şöyle haber verdi: «Resûlüllah (A.S.) önce ölüm haberi­nin kendisine geldiğini söyleyince ağladım. Az sonra bana şöyle fısılda­dı : «Sabret! Çünkü gerçekten ehlimden ilk bana gelip ulaşan sen ola­caksın» buyurdu. Bunun üzerine sevinip güldüm.» [9]

İbn Ömer (R.A.)dan yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir: «Bu sûre Minâ'da Veda Haccında indi. Bundan sonra:

«Bugün size dininizi kemale erdirdim, ni­metimi üzerinize tamamladım. Sizin için din olarak İslâm'ı beğendim..»[10] mealindeki âyet indi. Resûlüllah (A.S.) Efendimiz bu âyetten sonra sadece 80 gün yaşadı ve bu âyeti müteakip Nisa Sûresinin sonundaki «Kelâle» âyeti indi. Resûlüllah (A.S.) bu âyetten sonra 50 gün yaşadı. Sonra da

Tevbe Sûresi'nin 128. âyeti olan âyeti indi. Resûlüllah (A.S.) bu âyetten sonra 35 gün yaşadı. Son olarak da Bakara Sûresi  âyeti indi ve Resûlüllah (A.S.) bu âyetten sonra 20 gün yaşadı.» [11]

 

Mekke'nin Fethi Ve Huneyn Gazası

 

Nasr Sûresi'nin Mekke'nin fethinden az önce mi, fetih yılında mı, yoksa fetihten iki yıl önce Huneyn Savaşı'ndan hemen sonra mı indiği ihtilâf konusudur.

Allâme Zemahşerî, Mekke'nin fethinden sonra Veda Haccı'nda Mi­nâ'da indiğini belirtmiştir. Nitekim İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humayd, Bezzar, Ebû Ya'lâ, İbn Merduye ve Delâil'de Beyhakî'nin yaptığı rivayete göre, İbn Ömer (R.A.) şöyle demiştir: «Bu sûre Teşrîk Günleri'nin ortasında Mi­nâ'da inmiştir ki, Veda Haccı'nda gerçekleşmiş ve Resûlüllah (A.S.) Efen­dimiz bunun veda anlamında olduğunu, yani ümmetine veda etmesine işa­ret anlamı taşıdığını anlamıştır.» [12]

Ebû'l-Hasan Nisabûrî ise, bu sûrenin Huneyn Savaşı'ndan dönülür­ken indiğini kaydetmiştir. Aynı zamanda Kur'ân'ın son inen sûresi olup olmadığı da ihtilâf konusudur:

Nesâî'nin Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe'den yaptığı rivayette, adı ge­çen râvi diyor ki: «İbn Abbas (R.A.) benden şöyle sordu : «Ey Utbe'nin oğlu! Kur'ân'ın en son inen sûresini biliyor musun?» Ben ona : «Evet, bi­liyorum : izâ câe nasrullah süresidir» dedim. O beni doğruladı, «öyledir» dedi.» [13]

Hafız Ebû Bekir Bezzar ile Beyhakî'nin İbn Ömer (R.A.)dan yaptık­ları rivayete göre, adı geçen sahabi şöyle demiştir: «Bu sûre Resûlüllah'a (A.S.) Teşrik Günleri'nin ortasında indirildi ve Resûlüllah (A.S.) bunun ve­da anlamında olduğunu anladı. Böylece Kasvâ adındaki devesine binip meşhur Veda Hutbesi'ni irâd etti.» [14]

 

Fetih Ve Zaferler

 

İslâm hep yücelmeye, yükselmeye  namzettir.  Hedefi,  bütün  bir in­sanlığı kurtarmak ve yeryüzünde yalnız Allah'a ibâdet edilmesini ve yal­nız Allah sözünün en yüce ve en üstün olmasını sağlamaktır. Bu bakım­dan İslâm kendi üzerinde başka bir sistemin yükselmesine izin vermez. İçine sızan yabancı görüş ve düşünceleri; bidat ve hurafeleri ayıklayıp dışarı atar. Müntesiplerinin imân, ilim, ahlâk, fazilet, hayır ve iyilik doğ­rultusunda bütünleşmesini emreder; bölünmeye, çeşitli isimler altında hizip­leşmeye asla cevaz vermez. Yeryüzünde küfür ve tuğyanın tesirini gider­mek; sulh ve selâmeti, düzen ve dengeyi gerçekleştirmek için cihadı em­reder.

Ancak elde edilen her zafer, sağlanan her fetih ve başarıyı münha­sıran CenâbHakk'ın yüksek inayet, nusrat ve kudretine döndürmeyi; Allah'ı tek başarı, kuvvet ve kudret kaynağı tanımayı tavsiye eder. Çün­kü mîlletleri yükselten ve alçaltan Cenâb-ı Hak'tır. Savaşlarda zafer ka­pısını açan, orduları hezimete uğratan da O'dur. Ezelî plân ve program gereği olayların gerçekleşmesi için sebepleri oluşturup harekete geçiren de yine O'dur.

Kur'ân'da Allah'ın bu yüksek tasarruf ve irâdesi konu edilirken şöyle buyurulmaktadır: «De ki: Ey mülkün sahibi Allahım! Dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden de mülkü çekip alırsın; dilediğini aziz kılarsın; di­lediğini alçaltır, zillete düşürürsün. Hayır yalnız Senin elindedir. Şüphe­siz senin gücün her şeye yeter.» [15]

Gerçek şu ki, yeryüzünde milletler arasında bozulan dengeyi düzelt­mek ve azgın milletlerin şerrini bir çizgide durdurmak ilâhî denge kanu­nu olarak ezelden ebede uzanmaktadır. Cenâb-ı Hak bu konuyu şöyle açık­lamaktadır  «Eğer Allah insanların (azgınlık  ve   taşkınlığını)   birbirleriyle savmasaydı, yeryüzünün düzeni elbette bozulur, kargaşalık ortalığı kap­lardı. Ama Allah milletlere karşı fazl-ü kerem sahibidir.» [16]

Bunun için İslâm mücahidleri hak uğrunda, denge ve düzenden yana cihad edip zafer elde edince böbürlenmemen, gurura kapılmamalı, çılgın­lık göstermemelidirler. CenâbHakk'ın kendilerinden yana yardım ve ina­yetinin tecelli ettiğini düşünerek O'na daha çok yakınlık sağlamanın yol­larını araştırmalı, daha çok O'nu tesbîh edip hamd etmelidirler.

 Nitekim Resûlüllah'a (A.S.) Nasr Sûresi'yle bu hikmet bildirilmekte; tesbîh ve tahmîde, şükür ve istiğfara devam etmesi emredilmektedir. Bu gerçeği bilen dört halîfe yaptıkları fetihlerde, sağladıkları boşarılarda ken­di nefislerinden yana bir pay ayırmaktan şiddetle kaçınmış, kuvvet ve kud­retin tamamını Allah'a irca' etmek suretiyle mahviyet izhar etmişlerdir.

Kanuni Sultan Süleyman, deniz zaferinden dönmekte olan donanmay-ı hümayunu devlet ricaliyle karşılarken herkes sevinip sesini yükseltirken o başını önüne eğip göz yaşı akıtıyordu. Sebebi sorulunca da şu cevabı verdiği pek meşhurdur: «Zaferi müyesser kılan Cenâb-ı Hak'tır. Böyle olaylarda nefsimize pay çıkarmamız doğru olmaz. Bize düşen O'nun yük­sek kudretine yönelip hamd ve şükürde, tesbîh ve istiğfarda bulunmak­tır.»

Cenâb-ı Hak erişilmez kudretinin tezahürlerinden bir kısmını açıklar­ken bize, az yukarıda mealini naklettiğimiz Âl-i İmrân Sûresi 26. âyetle en doyurucu bilgiyi vermektedir.

O halde CenâbHakk'ın üzerimizde olan hakları o kadar çok ve bü­yüktür ki onların şükrünü yerine getirmekten âciziz. Ama bu gerçeği bi­lip itiraf etmek, inanıp mahviyet ve teslimiyet göstermek şükrün en gü­zelidir.

İlâhî kanunları ve tecellileri hikmetleriyle en iyi bilen Resûlüllah (A.S.) Efendimiz, Mekke'yi fethe giderken çevresinde, kendini Hakk'ın son dinine vakfetmiş on, onikibin mücahidden oluşan bir ordusu bulunuyordu. Ama O Büyük Peygamber, kuvvet ve kudretin bütünüyle Allah'a ait olduğunu düşünerek gerek giyim ve kuşamında, gerek binek ve nevalesinde tam anlamıyla tevazu ve mahviyetin en asil görüntüsünü vermiş ve başı önü­ne eğik olduğu halde nemli gözleriyle Mekke'ye girmiştir.

İşte gerçek devlet adamı, hakiki kumandan ve eşsiz insan bu ha­liyle de kıyamete kadar bütün lider ve önderler, asker ve kumandanlar için benzersiz misaldir.

Sonuç olarak sûrenin muhteviyatını şöyle özetliyebiliriz:

Nasr Süresiyle, üç gönül ferahlatıcı haber verilerek İslâm'ın parlak geleceği müjclelenmekte; üç de hakka teslimiyet doğrultusunda CenâbHakk'a daha çok yöneünmesi emredilmekte ve bu muhteşem ilâhî takdîr ve tesbitin gönül açıcı havasında bir de kalplere hüzün veren acı bir habere işaret buyurulmaktadır.

Gönül ferahlatıcı üç haber:

1- Allah'ın  mü'minlere yardımının yakında gerçekleşeceği,

2- Önce Mekke'nin, sonra da Arap Yarımadası'nın fetih günlerinin yaklaşmakta olduğu,

3- Yine yakın gelecekte, düne kadar İslâm'a karşı olan  kavim ve kabilelerin; siyasî gruplar ve aşiretlerin yüzseksen derecelik dönüş yapa­rak cemaatler halinde gelip İslâmiyeti kendilerine din olarak seçecekleri ve Hz. Muhammed'i (A.S.) hak peygamber olarak kabul edecekleri..

Allah'a yönelmeyle ilgili üç emir:

1- CenâbHakk'ı her türlü noksanlıktan tenzih edip namaz kılmaya devam etmek suretiyle O'na hamd etmek, [17]

2- Başarı, zafer ve fetihleri gerçekleştirenin insan gücü değil, in­san gücüne yön verip sebepleri o istikamette kolaylaştıran ilâhî kudret­tir. O halde zafer ve fetih müyesser kılınınca, kendi nefsimize bir pay ayır­ma duygusunun az veya çok kıpırdaması halinde hemen CenâbHakk'a yönelip bağışlanma dilemek,

3- Bu arada beşerî zaaf ve temayül neticesi az bir kusur, hatâ ve kayma söz konusu olduğunu varsayarak tevbe etmek

Kalplere hüzün veren haber:

İslâm'ın başarıya erişip fetihlerde bulunması, devlet kurup kitleleri idaresi altına alması ve kabile ile milletlerin gruplar halinde gelip son dini din olarak seçmesi, dinin mübelliğ ve naşiri Hz. Muhammed'in (A.S.) gö­revinin sona erdiğine, son sözlerini söylediğine ve yakında vefat edece­ğine dair işarettir.

Nitekim Nasr Süresiyle belirlenen bütün bu haber, müjde ve işaret­ler aynen gerçekleşmiştir.[18]

 

Nasr Süresiyle Tebbet Sûresi Arasındaki Münasebet:

 

Nasr Süresiyle, İslâm'ın yakın gelecekte başarı grafiğinin yükselece­ği, zafer ve fetih kapısının açılacağı müjdelendi ve inkarcı zorbalar iste­mese bile Allah'ın insanlara son mesajı olan İslâmiyetİn gelişmesini kim­selerin durduramıyacağına işarette bulunuldu.

Tebbet Sûresi'yle, İslâm'ın ilk yıllarında bu ilâhî sesi duymak istemi-yen Ebû Leheb ve benzeri müşriklerin ebedi saadetleriyle ilgili bulunan en büyük fırsat ve nimeti kaçırmak suretiyle kendilerine çok yazık ettikleri açıklanıyor. Sonra da küfür, tuğyan ve zulümde kocasına uyan Ümmu Ce­mil'in durumu tasvir edilerek kendi yakıtını kendi sırtında taşıdığı belirti­lerek ibretli bir tablo oluşturuluyor.

Bu sûrenin de tefsirine bizi muvaffak kılan CenâbHakk'a sonsuz hamd-u senalar; ilâhî takdîr doğrultusunda hareket edip Hakk'ın buyru­ğunu kusursuz şekilde yerine getiren ve bu sebeple insanlığa nurlu yolu açıp ilâhî rahmet havasını estiren Resûlültah (A.S.) Efendimiz'e ve Onun âl ve eshabına salât-ü selâmlar olsun.[19]

 



[1] el-Câmi'u Li-Ahkâmi'1-Kur'ân :  20/229

[2] Tefsîrü'l-Keşşaf:  4/810

[3] Lübabu't-te'vîl:  4/418

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7052.

[4] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7052.

[5] Süyûtî/Esbabu Nüzûli'l-Kur'ân:  123

[6] Ebû'l-Hasan Nisabûrl/Esbabu'n-Nüzûl: 308

[7] Ebû'l-Hasan Nisabûrl/Esbabu'n-Nüzûl: 308

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7053-7054.

[8] Beyhakî- İbn Kesîr : 4/561

[9] Şevkanî/Fethülkadlr: 5/508, 509

[10] Mâide Sûresi: 3

[11] Tefsir-i kurtubi: 20/223; Bakara: 2/281.

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7054-7055.

[12] Şevkanî/Fethülkadir : 5/508

[13] Tefsîr-i İbn Kesîr: 4/561

[14] Tefsîr-i İbn Kesîr: 4/561

Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7055-7056.

[15] Al-i İmran: 3/26.

[16] Bakara: 2/251

[17] Âyette geçen «Fesebbih» teşbihten türetilen emirdir ve ilim adamlarının çoğuna göre :  «Namaz kılmaya devam et» manâsına delâlet etmektedir.

[18] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7056-7058.

[19] Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 13/7059.