Mekke devrinde nazil
olmuştur, beş ayetten müteşekkildir. ."Mesed
veya Leheb Suresi" de denilmektedir.
Bir bayan,
öğretmenlikten emekli olduktan sonra "başımı kapattım, namazlarımı kılmaya
başladım, Kur'ân-ı Kerim'i de mealinden okudum. Ancak
çocukluğumuzda ezberlediğimiz Tebbet suresinde önemli
bir şey görmedim. Manasını bilmeden okurken daha fazla etkileniyordum. Ama
manasım öğrendikten sonra fazla etkilenmedim," diyor. Niye? diye sordum.
Dedi ki; "orada
biz, Ebu Leheb ve hanımına
lanet okuyormuşuz. Olur mu? İnsan Allah'ın huzuruna varınca namazında geçmişte
bir insana -ki o aynı zaman da Peygamberimizin amcası- suçundan dolayı kıyamete
kadar gelecek insanların lanet okuması doğru mu?" dedi.
Bu tür insanların Kur'anı Tefsirden okumadığı surece yalnız ayet-i kerimenin
mealini -ki meal, terceme yapanın o ayetin
kelimelerinden anladığı manayı Türkçeye aktarmasıdır-
okuduğu sürece bu kanaate varması normal.
Meal yazanlar da, Kur'ân'ı anlamanın yalnız meal okumakla mümkün olamıyacağmrön sözlerinde belirtirler. Hatta. 10, 20, 30
ciltlik tefsir yapan alimler de "benim anlayabildiğim bu kadar"
derler.
Hani güneş yedi
rengiyle tabiatta milyonlarca renk üretiyor. Güneşe, menekşe bakıyor, mor
alıyor, karanfil bakıyor kırmızı alıyor.
İşte biz de öyleyiz.
Allah'ın kelamından bir şeyler alırken, bizim ön hazırlığımız da bizi
yönlendirmektedir aslında.
Onun için ön
hazırlıklarımızı atarak, Allah kelamına gönlümüzü bembeyaz bir kağıt gibi
açarak okuyacak olursak ve bu konuda da değerli ilim adamlarımızın eserlerinden
yararlanacak olursak, yanlış anlamalardan kurtulmuş oluruz. Tefsirler bu
yanlışları gideren değerli e seri eri m izdir.
Ben de, O soruyu soran
hanım efendiye dedim ki; "Ben de bu gün-' lerde
daha çok okuyorum." Niye?
"Çünkü Ebu Leheb bir semboldür. Kıyamete
kadar gelecek olan imansızların sembolü Ebu Leheb'dir. Geçmiştekilerin sembolü Firavun'dur, Nemrud'dur, Karun'dur, Haman'dır.
Diğer peygamberlerin düşmanları olduğu gibi, bu ümmetin düşman sembolü ise,
Peygamber Efendimizin karşısına dikilen; "sana bu fırsatı vermem bu
peygamberliğini yaydırmam, insanların tek Allah'a itaat ettirmene müsade etmem, bu Mekke parlementosunun
otoritesini zedeletmem." deyip, o günkü ordularıyla Efendimize karşı çıkan
Ebu Leheb anlatılıyor.
"İşte kıyamete
kadar gelecek olan, devletlerin, şahısların, kuruluşların, kurumların
vakıfların her türlü faaliyetlerini temsilen Ebu Leheb zikredilmiştir."
Ben de bu günlerde bu sureyi daha çok okuyorum.
Günümüzde ben de,
İslâm dinini yok etmek, müslümanları zayıflatmak,
hizmette büyük merhaleler kaydetmiş müslümanları
çeşitli
daleverelerle kendilerine katmak için faaliyet gösteren, bunda
başarılı olamadığı takdirde, Birleşmiş Milletlerin ve NATO'nun askerleriyle müslümanların üzerine yürüyenleri duyduğumda, televizyonda
gördüğümde, gazeteler de haber olarak okuduğum da; namazda tekrar Fil Sûresi
ile Tebbet Sûresini biraz daha fazla okur ve Allah'm(cc) bu sûrelerinden moral
bulurum.
Her dönemin gücü,
kendi gücüyle orantılıdır. Peygamber Efendimize en yakın insan, Efendimizin en
zayıf ve tek başına olduğu. bir dönemde kendisini destekleyen, yalnız Hz. Hatice validemiz.
Bu dönemde Mekke parlementosunun da gücünü arkasına alarak Peygamberimizin
hareketini durdurmak, daha doğmadan, boğmak üzere faaliyete geçen
insanların-karşı saldırıları var.
Böyle bir durumda
Allah'ın nurunu yaymak isteyenlere karşı gelenlerin sonunda hüsrana
uğrayacaklarını, ona malının, mülkünün, evladının, hanımının kendisine fayda
vermediğini, tek basmada olsa, inananların zafere ulaşacağını Allah (c.c) bu
sure-i celileyle bize haber verir. 20. Asırda da eğer
biz Peygamberimizin gösterdiği cesareti, gayreti, cihadı yapacak olursak, Ebu Leheb'in yolunda yürüyen
devletler, , şahıslar, kurumlar veya
kuruluşların da aynı şekilde dayandıkları güç ve otoritenin kendilerine fayda vermiyeceğini tekrarlamış oluyoruz biz bu sureyle.[1]
1- Ebu Leheb'in elleri kurusun,
kurudu da.
"El" gücü
sembolize ediyor. Bütün planlarını aklıyla düşünen bir insanın burada eli
zikredilmiş. El, maddi gücü temsil eder.
Beyin ise insanın
melekelerinin toplamını, kültürünün toplamını, düşüncesini, tefekkürünü içeren
bir kuvvet merkezidir. Kâfirler elleriyle düşünüyorlar.
- "El"in zikredilmesinin
sebebi; imansızlar, tarihimizde Hz. Adem'den bu güne
kadar hiçbir zaman beyin gücüyle Peygamberlerin karşısına çıkamamışlar.
Firavun, Hz. Musa (a.s)'ı yıkmakla, yakmakla tehdit etmiş.
Ordularını karşısına çıkarmış. Hatta Musa (a.s) Firavun'un ordularını görünce;
kendi kendine biraz korkarak ürpermiş. Rabbim, "Üstün olan sensin,
Korkma!" diyor.[2] İbrahim (a.s)'a yapılanlar malumunuz.
Hemen hemen bütün peygamberlerin başına bu tür olaylar gelmiş ve
bütün kâfirler de maddi güce baş vurmuşlardır. Yakmak yıkmak, yok etme tarafına
gitmişlerdir. Kur'ân-ı Kerim de bir çok yerde geçer.
İmansızlar; peygamberlere ve iman edenlere; sizi taşla öldürürüz diyorlar.
Bugünküler de, o günün
taşı yerine silahları icad ettiler. Ve dediler ki;
"şöyle şöyle yaparsanız sizi uzaydaki
uydularımızla görürüz ve hepinizin adresine ayarlanmış güdümlü silahlarımızla
öldürürüz." Hatta bazı geri zekalılarımızı ülkelerine davet edip,
silahlarını gösterip, onların gözünü silahlarla korkutuyorlar, onlar da
ülkelerine dönünce çeşitli konferans ve panellerinde, makalelerinde ve köşe
yazılarında, batının silahlarını halkına abartarak anlatıp böylece bir toplumun
yüreğini korkutmak istiyorlar.
Bu bir ihanettir. Bir
milletin ruhunu, daha gelişmeden ezme hareketidir. Ama Allah (c.c) en
büyüktür.
Tebbet Suresinde, Ebu Leheb'in şahsında biz kıyamete kadar gelecek olan, kendini
büyük kabul eden, ordularına, askeri güçlerine, siyasi güçlerine mali
güçlerine, paralarının gücüne dayanarak müslümanları
yok edebileceklerini zannedenlere karşı "Ebu Lehebin eli ku-jrusun" diyoruz.
Bu cümle ile yalınız
beddua etmiyoruz, cevâbını da veriyoruz.
"Kurudu da."
Yani duaların kabul edildiğini ve neticede Ebu Leheb'in helak olduğunu bildiriyor. Helak olmadan Önce, bu
sûre nazil olup Ebu Leheb'in
çıldırmasına sebeb olmuştur.
Hanımı Peygamberimizi
taşlamak üzere eteğine taş doldurup, Mekke
sokaklarında çıldırmış bir şekilde feryad ederek
Efendimizi arıyor.
Evine geliyor, evinde
bulamıyor. Peygamberimiz de değerli arkadaşı, yoldaşı Hz.
Ebu Bekir(r.a) ile Ka'be-i muazzama'da oturmuşlar sohbet ediyorlar. Hz. Ebu Bekir görmüş ve; "Ya Rasulallah! Bu senin için
geliyor. Çıldırmış bu kadın." Peygamberimiz Hz. Ebu Bekir'i teselli ediyor. "Telaşlanma. O beni
görmeyecek." diyor.
Kadın geliyor, Hz. Ebu Bekir'e söyleniyor,
söyleniyor, Peygamberimizin aleyhinde laflar ediyor ve Peygamberimizi göremeden
çekip gidiyor." Ebu Leheb'in
ve hanımı Ümmü Cemil'in sağlığında sûre nazil oluyor.
Ama gerçek onlara haber veriliyor.[3]
Yakın bir zaman sonra
da Ebu Leheb ölüyor. Bu
günkü çiçek hastalığı dediğimiz bir hastalık. Arapça ifadesiyle "Cüderi" hastalığı. O gün de insanlar bu hastalığın
bulaşıcı olduğunu biliyorlardı. Bize de bulaşır diye cenazesini hanımı
kaldıramamış, çocukları dahi yanaşma-, mışlar. Üç
gün-evde kalmış ve mahalle kokusundan rahatsız olur.
Bunun üzerine habeşli iki zenci köle o leşi kaldırmakla görevlendirilirler.
Onlar da uzun iki odunla kazdıkları çukura gömerler. Böylece kötü bir sonuçla
bu dünyadan gider. O günün imansızları arasında da dillere destan olur. O gün
olduğu gibi kıyamete kadar da dillere destan olmaya devam edecektir.
Şimdi şu hatıra
gelebilir. Peygamberimize karşı gelenlerin arasında Ebu
Cehil var, Ebu Leheb de
var. Diğerleri de var. Ebu Cehil de Bedir Harbinde
öldürülmüştür.
Kur'ân-ı Kerim'de, Ebu Cehil'in
adı bir defa olsun geçmez. İsim olarak geçmez. Sıfatları anlatılır. Peygamberimizin karşısına
dikilenlerden yalınız Ebu Leheb'in
adı geçiyor. Bu bize şunu anlatır.
Günümüzde imansızlarla
mücadede ederken, isimlerle fazla uğraşmamaya dikkat
edelim. İsim düşmanı değiliz biz. Biz küfrün, inkarın, gavurluğun, ateisti
iğin düşmanıyız.
Ebu Leheb, Peygamberimizin
amcasıdır. Allah (c.c) bizi uyarıyor. "İmansızlığı yapan, insanları
cehenneme atma şebekesi, devleti, vakfı, derneği, eğitim kurumunu kuran amcanız
bile olsa onunla mücadele edeceksiniz."
Saçları kıvır, kıvır,
yüzü simsiyah, gönlü bembeyaz Habeşistandan gelmiş
Bilal-i Habeşiyi seviyoruz ve çocuklarımızın adını
Bilal koyuyoruz. Biz Suheyb-i Rumi'yi seviyoruz. Selmani Farisi'yi seviyoruz.
Ama Ebu Leheb'i sevmiyoruz. Ebu Leheb'lerle şahsında, aynı düşünceyi
paylaşan kim olursa olsun, sevmemeyi de bu sureden öğrenmiş oluyoruz. Biz,
imansızın küfrünü sevmiyoruz şahsını değil.[4]
2- Malı ve kazancı
ona fayda vermedi.
"Mâluhu" den maksat "Ekonomik Güçtür."
"ve ma keseb"den
maksat ise "Askeri güçtür." demiş tefsircilerimiz. Ebu Leheb'in o gün sahip olduğu
imkanlar, mali ve askeri gücü,ona fayda vermedi. Helak olup gitti.
İmansızlık ve zulüm üzerine
kurulmuş bir devlet devam etmemiştir. Bu tarih boyunca böyledir. Adil bir
toplumun başına zalim bir devlet başkanı gelmemiştir. Bu bütün tarihde böyledir.
Onun için zalimlere
bakarken, aleyhinde konuşurken bir de kendimize bakmamızda fayda vardır. Onun
için bir suç işlendiğinde suçlu ile beraber, onu suça iten sebeblere
de çok dikkat edilmelidir.
Biz bütün gücümüzü,
bütün insanlığın üzerinden zulmün kaldırılması, işkencenin kalkması için bütün
zalimleri sembolize eden Tebbet Suresini tekrarlamak suretiyle
her an kendimizi motive etmeliyiz.[5]
3- O yakında
alevli ateşe yaslanacak.
4- Karısı da
Odun taşıyıcısı olarak (ateşe yaslanacak)
5- Boynunda
hurma lifinden bir ip olacak.
Bu ayetlerden
müfessirlerimiz bir çok güzel manalar çıkarmışlar.
1- Hanımı Ümmü Cemil, öylesine düşmanca hareket ediyor ki
Peygamberimizin ayaklarına dikenler batsın diye Mekke'nin etrafındaki
dikenleri topluyor, sırtında alıp getiriyor, Efendimizin evinin önünden Mescide
kadar giden yoluna dikenler serpiyordu.
Yani O günün mayınını Ümmü Cemil, toprağın içine döşüyordu. Günümüzde de müslümanlann yoluna mayınlar döküveriyorlar, kurşunlar
sıkıveriyorlar. Ümmü Cemil'le aynı işi yapıyorlar.
Yani günümüzde müslümanlar aleyhinde gazete taşıyanlar, broşür taşıyanlar,
dergi taşıyanlar, programlar taşıyanlar, kalemler taşıyanlar, bilgisayar
taşıyanlar aslında beraberlerinde ateşlerini taşıyorlar.
Bu dünyadan insanlar
ateşleriyle beraber gidiyorlar. Ebu Leheb'de, hanımının taşıdığı odunlarla ahirette
yakılacaktır.
Bu dünyada bir kiprit alevine dayanamazken, elimizi yüzümüzü, gönlümüzü
temiz tutalım, kendimizi cennete layık olacak şekilde hazırlayalım.
2- Bu
dünyada iken o güzel gerdanına gerdanlıklar takan, inciler, yakutlar takan o Ümmü Cemil'in, ahirette ateş
haline gelmiş bir zincirle dağlanacağını ifade ediyor.
Böylelikle
tefsircilerimiz; dünyada yaptığı amelin cinsinden cezanın olacağına da telmih
vardır, derler.
Müminler yeryüzündeki
bu Adem'in çocuklarının cehennemde yan-maması için gayret gösteriyorlar.[6]
[1] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/407-409.
[2] Taha
68.
[3] İbni
Hişam sire1/355.
[4] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/409-412.
[5] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/412-413.
[6] Mahmut Toptaş,
Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş
Yayınları: 8/413-414.