Mekke
22
4
Mushaftaki sıralamada yüz on ikinci, İniş sırasına
göre yirmi ikinci sûredir. Nâs sûresinden sonra, Necm sûresinden önce Mekke'de
inmiştir. Medine'de indiğine dair rivayet de vardır. Mekke'de indiğini
söyleyenler Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber'e gelerek "Bize rabbinİn
soyunu anlat" dediklerini, bunun üzerine bu sûrenin indirdiğini bildiren
rivayetleri delil getirirler[1]
Medine'de indiğini söyleyenler ise yahudilerle hıristiyanlann Hz. Peygamber'e
yönelttikleri Allah hakkındaki sorulara bir cevap olmak üzere Cebrail'in Hz.
Peygamber'e gelip "Kul hüvellahü ehad" sûresini okuduğunu bildiren
rivayetleri delil göstermişlerdir. [2]
Ancak sûrenin üslup ve içeriği Mekke döneminde indiği İzlenimini vermektedir.[3]
Sûrenin kaynaklarda tespit edilen 20'yi aşkın adı
vardır. Ancak yaygın olarak İslâm dininin temel ilkesi tevhîd inancının vecîz
bir ifadesi olan "İhlâs" adıyla tanınmıştır. En çok kullanılan
isimlerinden biri de "Kul hüvellahü ehad"dır. Ayrıca "Samed,
Tevhîd, Esâs, Tecrîd, Necat, Velayet, Mukaşkışe, Muavvize" adlarıyla da
anılmaktadır. [4]
Sûrede Allah Teâlâ'nın başlıca sıfatlan
tanıtılmaktadır, [5]
Hz. Peygamber bu sûrenin önemi ve fazileti hakkında
söyle buyurmuştur; "Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki bu
sûre Kur'an in üçte birine denktir"[6]
Yine Hz. Peygamber, sevdiği için bu
sûreyi her namazda okuyan bir sahabîye, "Onu sevmen seni cennete
götürür" müjdesini vermiştir. [7]
Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla... 1. De ki:
"O, Allah'tır, tektir. 2. Allah sameddir. 3. Doğurmamış ve doğmamıştır. 4.
O'nun hiçbir dengi yoktur." [8]
1. İhlâs sûresi, İslâm'ın esası olan tevhîd
(Allah'ın birliği) ilkesini özlü bir şekilde ifade ettiği ve Allah Teâlâ'yı
tanıttığı için Hz. Peygamber tarafından Kur'an'ın üçte birine denk olduğu ifade
buyurulmuştur. Kelâmın akışı ve konunun Allah'ın nesebini (hangi soydan
geldiğini) soranlara verilen cevapla ilgili olması dikkate alındığında birinci
âyetteki "O" diye çevirdiğimiz "hüve" zamirinin Allah'a
ait olduğu açıkça anlaşılır. Allah ismi, varlığı ezelî, ebedî, zarurî ve kendinden
olan, her şeyi yaratan, her şeyin mâliki, mukadderatının hakimi, her şeyi bilen
ve her şeye kadir olan... Yüce Mevlâ'nın isimlerinin en başta gelenidir. [9]
Müfessirler bu sûrede ağırlıklı olarak Allah'ın
birliğini ifade eden "ahad" terimi ile var oluş bakımından kimseye
muhtaç olmadığını anlatan "samed" terimi üzerinde durmuşlardır.
"Tektir" diye çevirdiğimiz "ahad" kelimesi,
"birlik" anlamına gelen vahd veya vahdet kökünden türetilmiş bir
isimdir. [10] sıfat
olarak Allah'a nispet edildiğinde O'nun birliğini, tekliğini ve eşsizliğini
ifade eder; bu sûrede doğrudan doğruya, Beled sûresinde [11]
dolaylı olarak Allah'a nispet edilmiştir; bu anlamıyla tenzihi veya selbî
(Allah'ın ne olmadığını belirten) sıfatlan da içerir. Nitekim devamındaki
âyetler de bu mânadaki birliği vurgular. Bu sebeple "ahad" sıfatının
bazı istisnalar dışında Allah'tan başkasına nispet edilemeyeceği
düşünülmüştür. Aym kökten gelen "vâhid" ise "bölünmesi ve
sayısının artması mümkün olmayan bir, tek, yegâne varlık" anlamında Allah'ın
sıfatı olmakla birlikte Allah'tan başka varlıkların sayısal anlamda birliğini
ifade etmek için de kullanılmaktadır. Türkçe'de de "bir" (vâhid) ile
"tek" {ahad) arasında fark vardır. "Bir", genellikle
"aym türden birçok varlığın biri" anlamında da kullanılır.
"Tek" ise "türdeşi olmayan, zâtında ve sıfatlarında eşi benzeri
olma- yan tek varlık" mânasına gelir. İşte Allah, bu anlamda bîrdir,
tektir. Ahad ile vâ-hid sıfatlan arasındaki diğer farklar ise şöyle
açıklanmıştır: Ahad, Allah'ın zâtı bakımından, vâhid ise sıfatları bakımından
bir olduğunu gösterir. Ahad ile vahidin her biri "ezeliyet ve
ebediyet" mânalarını da ihtiva etmekle birlikte, bazı âlimler ahadı
"ezeliyet", vahidi de "ebediyet" mânasına tahsis
etmişlerdir. Allah'ın sıfatı olarak her ikisi de hadislerde geçmektedir [12]
2. ""Samed" kelimesi
"herkesin kendisine ihtiyacını arzettiği, fakat kendisi kimseye muhtaç
olmayan" anlamına gelir[13] Sûredeki bağlamına göre samed, "var oluş
bakımından kimseye muhtaç olmayıp her şeyin varlık ve devamını kendisine
borçlu olduğu vâcibu'l-vucûd" demektir. Buna göre samed kelimesi doğrudan
doğruya ahad İsminin açıklamasıdır; daha sonra gelen "doğurmamış ve doğmamıştır"
mealindeki âyet de samed isminin açıklamasıdır. Taberî, "samed"i,
"kendisinden başkası ibadet edilmeye layık olmayan tek mâbûd" olarak
tanımlamıştır. [14] Kur'ân-I Kerîm'de sadece burada geçen
"samed" ismi başta "esmâ-i hüsnâ" hadisi olmak üzere[15]
bazı hadislerde de yer almıştır. [16]
3. Allah Teâlâ'nrn noksan sıfatlardan
münezzeh olduğunu ifade eden bu âyet, "samed" isminin açıklaması
olup, Allah'a evlât nispet edenleri ve soy kavramına giren her şeyi; meselâ,
"Mesîh Allah'ın oğludur" diyen hıristiyanlan[17]
ve meleklerin Allah'ın kızları olduğunu
söyleyen [18]
müşriklerin bu iddialarını reddeder. Zira çocuk, eşin olmasını gerektirir; eş
de çocuk da ihtiyacı karşılamak için istenilen varlıklardır; Allah ise İhtiyaçtan
münezzehtir, ezelî ve ebedîdir. Eşleri de çocukları da O yaratmıştır; yarattığı
şeylere muhtaç olması ise imkânsızdır[19]
Âyetin, "O, doğmamıştır" mealindeki ikinci cümlesi Allah Teâlâ'nın
doğum veya sudur yoluyla bir ana veya babadan, bir asıldan meydana gelmediğini
ifade eder. Çünkü doğan her şey sonradan olur; oysa Allah kadîm ve ezelîdir,
yani varlığının başlangıcı, evveliyatı yoktur. [20]
4. Bu âyet hem ilk âyetin açıklaması hem de
bütünüyle sûrenin bir özeti mahiyetinde olup Yüce Allah'ın zâtında, sıfatlarında
ve Fiillerinde hiçbir dengi ve benzeri bulunmadığını ifade eder. Kendisinden
başka var olan her şeyi O yaratmıştir. Bu sebeple yarattıklarının O'na denk olması
mümkün değildir. Nitekim bu durum muhtelif âyetlerde ifade buyurulmuştur. [21]
İhlâs Sûresinin, Kur'an'in üçte birine denk olduğuna
dair yukarıda geçen hadisi yorumlayan âlimlerden bir kısmı, bu denkliği sûreyi
okumanın sevabı, bir kısmı da konusu ve mânası yönünden değerlendirmişlerdir.
İkinci görüşe göre sûre, Kur'an'ın üç temel konusundan ilki olan tevhidle
alâkalı olup bu sûrenin anlamını iyice kavrayan ve itikadını bu sûrenin
öğretisi yönünde oluşturan bir kimse Kur'an'ın tevhid ve akaid bölümünü de
kavrayıp benimsemiş olur. Gazzâlî Cevâhiru'l-Kur'ân isimli eserinde[22]
özetle şu hususlara işaret eder: Kur'an'daki bilgiler ana hatlarıyla Allah
hakkında bilgi (ma'rifetullah), âhiret bilgisi ve doğru yol bilgisi olmak
üzere üçe ayrılır. İhlâs sûresi bunlardan ilkini, yani ma'rifetullah ve tevhid
konusunu ihtiva etmektedir. Kur'an'daki diğer hükümler bu sûredeki tevhid
temeline dayandığı için sûre Kur'an'ın üçte birine denk görülmüştür.
Belirtilen öneminden dolayı îhlâs sûresi tefsir kitaplarında muhtelif yönleriyle
ele alınıp incelendiği gibi felsefeden tasavvufa kadar çeşitli ilim dallarında
da meşhur âlimler tarafından sûre üzerinde pek çok müstakil tefsir vb.
çalışmalar yapılmış; ayrıca süre üzerine tezler de hazırlanmıştır. [23]
[1] Müsned, V, 133-134
[2] Taberî, XXX, 221-222;
Râzî, XXXII, 175
[3] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/689.
[4] diğer isimleri için bk. Râzî,
XXXII, 175-176; İbn Âşûr, XXX, 609-611; Emin Işık, "İhlâs Sûresi", Dİ
A, XXI, 537-538
Prof.
Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi
Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/689.
[5] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/689.
[6] Buhârî, "Tevhîd", 1
[7] Tirmizî, "Fedâilü'l-Kur'ân",
11; "Tefsir", 93; diğer hadisler için bk. İbn Kesîr, VIII, 539-546
Prof.
Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi
Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/689-690.
[8] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof.
Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş,
Kur’an Yolu:V/690.
[9] bk. Bakara 2/255
[10] Ebû Hayyân, VIII, 528
[11] 90/ 5,7
[12] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/690-691.
[13] Râgıb el-İsfehârn, Müfredata'İ-Kur'ân,
"smd" md
[14] XXX, 222
[15] bk. Tirmizî, "Da'avât",
83
[16] meselâ bk. Buhârî,
"Tefsir", 112; Tirmizî, "Da'avât", 64
Prof.
Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi
Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/691.
[17] Tevbe 9/30
[18] En'âm 6/100
[19] bk. En'âm 6/101
[20] Prof. Dr. Hayrettin Karaman,
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin
Gümüş, Kur’an Yolu:V/691.
[21] meselâ bk. Nahl 16/17-22; Şûra
42/11
[22] s. 4748
[23] Bilgi ve örnekler için
bk. Emin Işık, "İhlâs Sûresi", DİA, XXI, 538
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof.
Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş,
Kur’an Yolu:V/691-692.