1- Bu İki Sûrenin Ve Bunlarla Birlikte İhlas Sûresinin
Fazileti:
2- Peygamber Efendimize Büyü Yapılması:
3- Büyünün Mahiyeti ve Etkileri:
5- Karanlık Gecenin Şerrinden;
7- Büyü ve Okuyarak Şifa Dilemek:
8- "Ve Hased Edenin Hased Ettiği Zaman
Şerrinden":
9- Yüce Allah'ın Herşeyin Yaratıcısı Olduğu ve
Kıskanmanın Kötülüğü:
Rahman
ve Rahim Allah'ın Adı ile
el-Hasen, İkrime, Ata
ve Cabir'in görüşüne göre; Mekke'de inmiştir. İbn Abbas'ın iki görüşünden
birisine ve Katade'ye göre Medine'de inmiştir. Beş âyettir.
İleride de geleceği
üzere Rasûiullah (sav), yahudiler kendisine büyü yapınca bu sûre, Nas Sûresi
ve îhlâs Sûresi ile teavvüz etmiştir (bunları okuyarak Allah'a sığınmıştır.)
Deniidiğine göre
Muavizeteyn (Felak ve Nas) sûrelerine "el-rnıtkaşkişe-tani"
denilirdi. Yani bunlar münafıklıktan kurtaran, şifaya kavuşturanlar demektir.
Bu açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır,
İbn Mesud'un iddiasına
göre ise bunlar Peygamberimizin kendileriyle is-tiaze ettiği bir duadır, bunlar
Kur'ân'dan sûreler değildir. O böyle!ikle ashab-ı kiramın ve Ehl-i Beytin
icmaına muhalefet etmiş olmaktadır.
İbn Kuteybe dedi ki:
Abdullah b. Mesud Muavizeteyn sûrelerini musha-fına yazmamıştır. Çünkü o
Rasûlullah (sav)'ın Hasan ile Hüseyin'i -Allah her ikisinden de razı olsun-
bunları okuyarak Allah'a ısmarladığını duyuyordu. Bu sebebten bu iki sûrenin
(Peygamber efendimizin dualarından birisi olan): " Herbir şeytandan ve
herbir zehirli haşereden, kötülük veren herbir gözden Allah'ın eksiksiz kelimelerine
sizleri sığındırırım"[1] konumunda
oldukların) kabul etmiştir.
Ebıı Bekr et-Enbari
dedi ki: Ancak İbn Kuteybe'nin bu görüşü merduttur. Çünkü bu iki sûre âlemlerin
Rabbinin bütün yaratıkları aciz bırakan mu'ciz kelamındandır. Buna karşılık
"...Allah'ın eksiksiz kelimelerine sizleri sığındırırım" ifadelerinin
insan sözü olduğu açıkça ortadadır. Peygamberlerin sonuncusu Mulıammed (sav)'ın
mucizesi olan, bütün kâfirlere karşı kıyamete kadar kalıcı delili olan
yaratıcının sözü ise, lisanı fasih, dili bilen, söz türlerini ve anlatım
tekniklerini c.ok iyi tanıyan, Abdullah b. Mesud gibisi nazarında, insanların
sözü ile asla karışamaz.
Kimisi
şöyle demiştir: Abdullah b. Mesud'un Felak ve Nas sûrelerini
yaz-mayışının'sebebi, bunların unutulmayacaklarından emin olmasıdır. O
mus-hafında Fatiha'yı yazmadığı gibi, bunları ezbere bildiği halde yazmamıştır.
Hem onun Fatiha'yı bellemiş ve onu iyice öğrenmiş olduğunda asla şüphe yoktur.
Fakat bu görüş de reddedilmiş ve buna karşı şu delil getirilmiştir: O;
"Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde"; "Şüphe yok ki biz sana
kevseri verdik." ve "De ki: O Allah'tır, bir tektir" sûrelerini
de yazmıştır ve bunlar uzun olmamak, çabuk ezberlenmek, unutulmayacaklarından
emin olmak bakımlarından Felak ve Nas sûreleri gibidirler ve hepsi de
Fatiha'dan farklıdır. Çünkü Fatiha okunmaksızın namaz tamam olmaz. Herbir
rekalte ondan sonra Ku/ân'dan okunacak buyruklardan önce okunması gerekir.
Dolayısıyla ezberde kalmasından ve unutulmayacağından emin olarak, Fatiha'nın
mushafta yazılmadığı doğrudur. Fakat sûreler arasında onun bu özelliğine sahip
ve Fatiha'ya yapılan uygulamanın benzeri uygulamaya mazhar olmuş başka bir
sûre yoklur... Bu anlamdaki açıklamalar daha önceden Fatiha Sûresi'n-de (Fatiha
Sûresi'nin tefsiri I. bab, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'a
hamdolsun.
[2]
1. De ki:
"Sabahın Rabbhıe sığınırım,
2.
"Yarattığı şeylerin şerrinden,
3.
"Karanlığı çöküp bastığı zaman gecenin şerrinden,
4 ."Düğümlere
üfüren kadınların şerrinden,
5. "Ve
hased edenin hased ettiği zaman şerrinden."
Bu buyruklara dair
açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız:
Nesâî, Ukbe b.
Amir'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Peygamber (sav)'a -bineği üzerinde
iken- gittim. Elimi ayağının üzerine koydum ve: Bana Hud Sûresi'ni öğret,
Yusuf Sûresi'ni öğret dedim. Bana şöyle dedi: "Sen Allah nezdinde "De
ki: Sabahın Rabbine sığınırım" sûresinden daha beliğ hiçbir şeyasla
okuyamazsın."[3]
Yine ondanşöyle dediği
rivayet edilmiştir: Cuhfe ile Ebva ara-sıpda Peygamber (sav} ile birlikte yolda
yürüyorken, oldukça karanlık ve şiddetli bir rüzgar bizi kuşattı. Rasûlullah
(sav) "De ki: Sabahın Rabbİnc sığınırım" sûresi ile "De ki:
Sığınırım insanların Rabbine" sûreleri ile istiaze-de bulunmaya koyuldu.
Bu arada (bana) şunları da söylüyordu: "Ey Ukbe! Sen bunlarla isciaze et
(AllalVa sığın) Çünkü i.stiazede bulunan hiçbir kimse bunlara benzer bir sözle
Allah'a sığınmış değildir." dedi
ki; Ben Peygamberi namazda bunları okurken duymuşumdur.[4]
Nesâî,'Abdullah (b.
Hubeyb)den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Az miktarda bir yağmur ve
karanlıkta kaidık. Rasûlullah (sav)'ın çıkmasını bekledik. -Sonra şu anlama
gelecek bir takım sözler söyledi-: Rasûlullah (sav) bize namaz kıldırmak üzere
çıktı, şöyle buyurdu; "De" ben.- Ne diyeyim, dedim. Şöyle buyurdu:
"De ki: 0 Allah'tır, bir tektir" (İhlas Sûresi ile) muavvizeteyni (Felak
ile Nas'ı) akşamı ettiğinde ve sabahı eîdğinde üç defa oku her şeye karşı
bunlar sana yetecektir. "[5]
Ukbe b. Amir
el-Cüheni'den dedi ki: Rasûlullah (sav) bana: "De" diye buyurdu.
Ben: Ne diyeyim? diye sordum. Şöyle buyurdu: "De ki O Allah'tır, bir
tektir."; "De ki: Sabahın Rabbine sığınırım,"; "De ki:
Sığınırım insanların Rabbine" sûrelerini oku." Rasûlullah (sav) bu
sûreleri okudu, sonra şöyle buyurdu: "İnsanlar bunların benzeri sözlerle
asla istiazede bulunmadılar." Ya da: İnsanlar bunların benzeri sözlerle
istiazede bulunamazlar" diye buyurdu.[6]
İbn Abbasî'm rivayet
ettiği hadiste şöyle denilmektedir: "De ki: Sabahın Rabbine
sığınırım" ve "De ki; Sığınırım insanların Rabbine" bu iki sûre
... şeklindedir.[7]
Buhârî ve Müslim'in
Safti/ı'lerinde Aişe'den rivayete göre Peygamber (sav) rahatsızlandı mı
kendisine Muavvizeteyn sûrelerini okur ve üflerdi. Hastalığı artınca ona ben
okur ve bereketini umarak ellerini üzerine sürer-dim.[8]
Buhârî ve Müslim'de
Âişe (r.anha)'nın rivayet ettiği hadis ile sabit olduğuna göre Zureykoğulları
yahudilerinden Lebid b. el-A'sam adında bir yahu-di Peygamber (sav)'a büyü
yaptı. Öyle ki, bir isi yapmadığı halde kendisine yapmış gibi geliyordu. Bu
halde Allah'ın dilediği kadar bir süre devam etti. -Sahih'in dışında: bir sene
denilmektedir.- Sonra şöyle dedi: "Ey Aişe! Yüce Allah'ın benim
kendisinden hakkında fetva istediğim işe fetva verdiğinin farkına vardın mı?
Bana iki melek geldi. Onlardan birisi başım tarafında, diğeri ayağıgıın ucunda
durdu. Baş tarafımda duran ayağımın ucunda durana: Bu adamın hali nicedir?
dedi. O büyülenmiştir, dedi. Diğeri: Onu büyüleyen kim? diye sordu. Öbür melek:
Lebid b. el-Asam dedi. Peki ona ne ile büyü yaptı dedi. Diğeri: Bir tarak,
taranınca tarakta kalan birkaç kıl, erkek bir hurma ağacının özü üzerindeki
bir kapçığı ile (büyü yaptı) ve bunları Zu Evran kuyusunda kuyunun ortasındaki
tümsekçe taşın akına koydu." Kuyuya geldi ve bunlan oradan çıkardı.
SahihCin rivayeti) burada sona ermektedir.[9]
İbn Abbas
(rivayetinde) dedi ki: "Yüce Allah'ın bana hastalığımı haber verdiğinin
farkına varmadın mı?" (diye sordu.) Sonra Ali, Zübeyr ve Ammar b. Yasir'i
gönderdi. Onlar o kuyunun suyunu çektiler. Sanki kına ıslağı gibi idi. Sonra
Raûfa diye bilinen kayayı kaldırdılar. Bu isimle anılan kaya, kuyunun dibinde
bırakılır ve kovaları dolduran kişi bunun üzerinde durur. İçinde olanları
çıkardılar. İnsan başından taranırken düşmüş kıllar ve bir taraktan birkaç diş
gördüler. Bir de iğneler batırılmış onbir düğüm bağlanmış bir yay kirişi
gördüler. İşte yüce Allah bu iki sûreyi indirdi. Bu iki sûre bu düğümler
sayısınca onbir âyet-i kerimedir. Peygambere bunları okuyarak istiazede
bulunması emredildi. Bir âyet okudukça bir düğüm çözüldü ve Peygamber (sav) bir
parça hafiflik hissetti. Nihayet son düğüm de çözüldü, sanki bir bağdan
kurtulmuş gibi idi. (îbn Abbas) dedi ki: Onda bir hastalık yoktu. Cebrail,
Rasûlullah (sav)'ı okuyarak tedavi etmeye ve şöyle demeye koyuldu: " Seni
rahatsız eden hcrbir şeyden, herbir kıskancın şerrinden ve her kötü gözden ben
seni Allah'ın adı ile iyileşmen için okuyup tedavi ediyorum, sana şifa verecek
olan Allah'dır."
Ey Allah'ın Rasûlü! O
pis herifi öldürmeyelim mi? dediler. Peygamber şöyle buyurdu: "Allah bana
şifa vermiş bulunuyor. Ben insanların aleyhine bir kötüiüğü körüklemekten
hoşlanmam. "[10]
el-Kuşeyri'nin,
Tefsirinde zikrettiğine göre sahih rivayetlerde şu da varid olmuştur:
Yahudilerden bir köle Peygamber tsav)'a hizmet ediyordu. Yahudiler gizlice ona
yanaştılar, Sürekli onunla ilişkide bulundular ve nihayet o yahudi Peygamber
(sav)'ın başından taranırken dökülmüş bir kaç kıl aldı. Yine tarağından birkaç
diş aldı. Bunları yahudilere verdi. Onlar da bunlarla ona büyü yaptılar. Büyü
yapma işini üstlenen yahudi Lebid b. el-Asam idi... deyip, İbn Abbas'tan
nakledilen rivayetin bir benzerini zikretti.[11]
Büyünün mahiyeti,
gerçeği, onun sebebiyle ortaya çıkan acılar, kötülükler ve büyücünün hükmü i!e
ilgili açıklamalar, daha önceden el-Bakara Sûresi'nde (2/102, âyet, 3- başlık
ve devamında) geçtiğinden dolayı, bunları burada tekrarlamanın bir anlamı
yoktur.
[12]
"Felak'ın
mahiyeti hakkında görüş ayrılığı vardır. Cehennemde bir hapis olduğu
söylenmiştir. Bu açıklama İbn Abbas'a aittir. Ubey b. Ka'b dedi ki: Bu
cehennemdeki bir evdir. Kapısı açıldığı vakit onun sıcağından cehennemlikler
feryad ederler.
el-Hubbuli Ebu
Abdurrahman dedi ki: Bu, cehennemin İsimlerinden bir isimdir. el-Kelbi:
Cehennemde bir vadidir, demiştir. Abdullah b. Ömer: Ateşteki bir ağaçtır, Said
b. Cübeyr: Ateşteki bir kuyudur, demiştir. en-Nehhas dedi ki: Yerin düz olan
tarafına "Felak" denilir. Buna göre bu görüş de sahih olur.
Cabir b. Abdullah,
el-Hasen ve yine Said b. Cübeyr ile Mücahid, Katade, el-Kurazi ve İbn Zeyd
şöyle demişlerdir: Felak, sabah demektir. İbn Abbas da böyle demiştir. Araplar;
"sabahın Felakın-dan ve sabahın ferakından daha açık ve seçiktir"
derler. Şair de şöyle demiştir:
"Ey felak aydın!
anı ne ay a kadar
Dirseğime dayanarak
yıldızları gözetleyip, uykusuz geçirdiğim gece!.."
Felakın sular ile
yarılıp çatlayan kayalar ve dağlar olduğu da söylenmiştir. Dağlar ve kayalar
arasındaki aralıklardır, diye de açîkTanmıştır. Çünkü bunlar yüce Allah'ın
korkusundan çatlayıp yarılırlar. Züheyr şöyle demiştir;
"Yük develerinin
ön ayakları onlan Eakis'den Alıp indirinceye kadar onları gözetleyip
durdum."
Rakis, vadinin iç
tarafı demektir. en-Nabiğa'nın şu sözünde de böyledir:
"Önünde Rakia ve
arkasından vadinin bükülen kısımları varken yanıma geldi."
Rakis, aynı zamanda
sükun bulmuş demektir. Bu da ekinlerin dövüldüğü yerin ortasındaki ve ekin
dövülürken diğer öküzlerin etrafında döndüğü öküze denilir.
(Felak); canlı varlık
ile rahimin açılmasıdır, diye de açıklanmıştır. Bir diğer açıklamaya göre
canlı sabah vakti, tane, çekirdek, bitki ve onun dışındaki herbir şeyin
üzerinden yarılıp çatlayan herşeye denilir. Bu açıklamayı el-Hasen ve başkası
yapmıştır.
ed-Dahhak dedi ki:
Felak bütün yaratılmışlardır. Şair şöyle demiştir:
"İhlas ile
Felakın Rabbine sessizce dua etti
Gizlice doğumu
yaklaşmış (yabani dişi eş«kler) yiyip içtiler doyasıya."
Derim ki: İştikak da
bu görüşün doğruluğuna tanıklık etmektedir. Çünkü " Yarmak" demektir.
" Bir şeyi yardım, yarmak" anlamındadır. "Teflîk" de ona
benzer. " Ben onu yardım, o da yarıldı" denilir.
Buna güre ister caniı,
ister sabah, ister tane, çekirdek ve su gibi üzerinden bir jeyin yarılıp
ayrıldığı her şeye "Felak" denilir. Nitekim yüce Allah: "Sabahı
yarıp çıkarandır." (el-En'am, 6/96) ile "Şüphesiz Allak taneyi ve çekirdeği
çatlatıp yarandır" (el-En'am, 6/95) diye buyurmaktadır, Şair Zü'r-Rim-me,
yaban öküzünü anlatırken şöyle demektedir:
"Nihayet onun
yüzünden bir felak açılınca onun baştarafları Gecenin son vakitlerinde de
dikilmiş idi."
Burada
"Felak" ile bizzat sabahı kastetmektedir. "Felak" aynı
zamanda iki tümseklik arasında yerin alçakça yerine denilir. Çuğulu: diye gelir. "Eski püskü elbise"
anlamındaki lafzın çoğulunun: diye gelmesi gibi.
Araplar bazan: "O
kimse şu şu fâlikte idi" derler. Bununla iki tümsek yer arasında bükülen
yeri anlatmak isterler.
Felak aynı zamanda
hapishane görevlilerinin kullandıkları ve mahkumların ayaklarına geçirilen
tahta parçalarına da denilir. "Filk" ise büyük musibet ve hayret
verici iş demektir. "Adam çok dahi, şaşırtıcıdır" denilir. "Dahi
bir şair" demektir. " O bir musibet getirdi" demektir. Aynı şekilde iki kişi arasında ortadan ayrılan
ve kendisinden iki yay yapılan sopaya denilir. Bunlartn herbirisine
"filk" adı
verilir. Arapların:
ifadeleri -ki "bu musibet geldi" demektir- ise "'umer'' gibi
kullanılmaz. Yine bu anlamda olmak üzere: " Ben büyük bir musibet ile
geldim (başım-a büyük musibet geldi)" denilir. "Oldukla gücünden
ötürü hayret verecek işler yapmaya koyuldu'7 demektir.
"Yarattığı
şeylerin şerrinden" İblis'in ve onun soyundan gelenlerin şerrinden diye
açıklanmıştır. Maksadın cehennem olduğu söylendiği gibi, ifadenin umumi olduğu
da belirtilmiştir. Yani yüce Allah'ın yaratıp kötülük verme özelliği bulunan
herbir şeyin şerrinden (O'na yığınının), demektir.
[13]
"Karanlığı çöküp
bastığı zaman gecenin şerrinden" buyruğunun anla mı hakkında Farklı
görüşler vardır. Bunun gece olduğu söylenmiştir.
"Ğasak; Gece
karanlığının ilk vakitleredir. Bu kabilden olmak üzere; "Gecenin karanlığı
bastırdı, bastırır' denilir. Şair İbn Kays er-Rakkıyyat dedi ki:
"Şüphesiz ki bu
gecenin karanlığı bastı
Ve ben. keder ve
uykusuzluktan rahatsızım;
Bir başka şair de
şöyle demiştir:
"Ey Hind'in
hayali, sen bana. uyuyamamayı bırakıp da gittin Ansızın gece geldin çünkü gece
karanlığı basmıştı."
Bu, İbn Abbas,
ed-Dahhak, Katade, es-Süddi ve başkalarının görüşüdür.
" Çöküp bastı*
lafzı bu açıklamaya göre yine karanlığını bastırdı, demektir. Bu açıklamayı İbn
Abbas yapmıştır. ed-Dahhâk girdiği, Katade gittiği (zaman), diye
açıklamışlardır. Yemân b. Riâb ise: Sükuna erdiği zaman
diye açıklamıştır.
İndiği zaman diye de açıklanmıştır.
Nitekim: "
Kâfirlere uzab indi'' denilir. Şair de şöyle demiştir:
"Azab üzerlerin.»
indi onların, sanki onlara
Derinin altına işleyen
bir ateş yetişti de kökten biçildiler."
ez-Zeccâc dedi ki:
Gece için "ğâsık (çöküp basan)" denilmesi, gündüzden daha soğuk
oluşundan dolayıdır. Çünkü "ğâsık" soğuk olan ğasak" da soğuk
demektir. Zira geceleyin yırtıcı hayvanlar aralarında bulundukları
çalılıklardan, haşereler yerlerinden çıkarlar. Kötü kimseler de etrafta kötülük
ve fesad yapmak için ortaya çıkarlar.
Gâsiktn süreyya
(Ülker) yıldızı olduğu da söylenmiştir. Çünkü bu yıldız görünmeyecek olursa
hastalıklar ve taunlar arlar. Doğduğu vakit ise bunlar kalkar. Bu açıklamayı Abdurrahman
h. Zeyd yapmıştır.
Gâsik'ın güneşin
batması vakti olduğu da söylenin iştir. Bu açıklamayı İbn Şihab yapmıştır. Ay
olduğu da söylenmiştir. el-Kııtebî dedi ki: "Karanlığıçöküp bastığı
zaman" ay etrafını çeviren halenin içine girdiği zaman, demektir. Bu ay
için bir kılıf gibidir, bu da ayın tutulduğu (ya da görülmediği) zamanlar
ofur. Siyah olan herbir şeye "ğasak" denilir. Katade dedi ki:
"Karanlığı çöküp bastığı zaman" kaybolduğu zaman demektir. Daha
sahih olan da budur. Çünkü Tirmizi'de Aişe'den şöyle dediği rivayet
edilmektedir: Peygamber (sav) aya bakıp dedi ki: "Ey Aişe! Sen bunun
şerrinden Allah'a sığın." Çünkü "karanlığı çöküp bastığı zaman
gecenin şerrinden" diye sözü edilen bu dur." Ebu İsa dedi ki: Bu
hasen, sahih bir hadistir.[14]
Ahmed b. Yahya,
Sa'Ieb, İbnu'l-A'râbî'den bu âyetin tevili hakkında şunları söylediğini
nakletmektedir: Çünkü şüphe içinde olan kimseler, ayın etrafı aydınlatmadığı
zamanları kollarlar (demiş ve) şu beyitleri zikretmiştir:
"Hoşlanmadığım
şeylerden yana Allah beni rahatlatmıştır
Bunlardan birisi koca
karı, birisi köpek ve aydır.
Bu havlıyor, diğeriyle
aydınlanılıyor,
Ötekine gelince, kaba
ve yaşlı seher boyu hep ayakta duruyor."
"Ğâsik"in
sokma halinde yılan elemek olduğu da söylenmiştir. Sanki "ğâsik" onun
dişidir. Çünkü zehir oradan akar. "Yılanın dişinin soktuğu kimseye
girmesi hali"ni anlatır.
"Ğâsik"in ne
olursa olsun hücum edip zarar veren herbir şey demek olduğu da söylenmiştir
ki, bu da Arapların irini akan yara hakkında kullandıkları: " Yaranın
irini aktı" tabirlerinden alınmıştır.[15]
"Düğümlere üfüren
kadınların şerrinden." Düğümlere okudukları vakit ipin düğümlerine
üfleyen sihirbaz kadınların şerrinden, demektir. Burada onların üflemeleri
(Kur'ân ve benzeri dualar ukııyarak) tedavi eden kimsenin yaptığı işe
benzetilmiştir. Şair şöyle demekledir:
"Sığınırım
Rabbime üfürenlerden
Yalan ve iftira ile
büyü yaparak düğümlere (üfleyenlerden)."
Mütemmim b. Nuveyre de
şöyle demiştir:
"Sen rukyeye
(okuyup üflemeye) benzer şekilde ipe üfledin Cennet ümidi ile kıskananın
korkusundan."
Antere de şöyle
demiştir:
"İyileşirse eğer
ona üflemem
Ve eğer o kay be dil
irse, kaybetmekten dolayı kedere boğulmak
onun için
değerdir."
[16]
Nesâi'nin rivayetine
göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Her kim
bir düğüm yapar, sonra ona üfürürse büyü yapmış olur. Çim de büyü yaparsa şirk
koşmuş olur. Her kim (câhili manasıyla) birtakım şeyler üstüne takarsa o, o
şeylerle başbaşa bırakılır."[17]
Dua ve Kur'ân
âyetlerini şifa maksadıyla okumak (rukye yapılması halinde) üflemek hususunda
görüş ayrılığı vardır. Kimisi bunu kabul etmezken, kimileri de caiz görmüştür.
îkrime dedi ki: Rukye
yapan kimsenin liflememesi, elini sürmemesi ve düğüm yaymaması gerekir,
İbrahim dedi ki: Rukye yaparken üflemeyi hoş görmezlerdi.
Birisi de şöyle
demiştir: Hasta olduğu sırada Dahhâk'in yanına girdim. Ona: Ey Muhammed'in
babası sana okuyayım mı? dedim. O: Oku fakat üfleme, dedi. Ben de Felak ve Nas
sûrelerini okuyarak ona şifa diledim.
İbn Cüreyc dedi ki:
Ataya: Kur'ân okunduğu zaman üflenir ya da üfürü-lür mü dedim. O bunların
hiçbirisi yapılmaz, fakat onu şöylece okursun, dedi. Daha sonra da: Arzu
edersen üfleyebilirsin, dedi.
Muhammed b. Sîrîn'e
rukye yapılıp üflenmesi hakkında sorulmuş o da: Bunun sakıncalı olduğunu
bilmiyorum. Eğer bu hususta görüş ayrılığına düşenler olursa aralarında hakem
sünnettir, dedi.
Âişe ('r.anha)nin
rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) rukye yaparken Ciflerdi. Bunu hadis
imamları rivayet etmiş ve biz bunu hem sûrenin baş taraflarında, hem de Subhan
(İsra) Sûresi'nde (17/82. âyet, 2. başlıkta) zikretmiş bulunuyoruz.
Muhammed b. Hâüb'dan
rivayet edildiğine göre eli yanmış, annesi onu Peygamber (sav)'a getirmiş.
Peygamber de ona üflemeye ve birtakım sözler söylemeye koyulmuş. (Muhamnıt-d b.
Hâtıb) bu sözleri ezberleyemediğini söylemiş.
Muhammed b. el-Eş'as
da dedi ki: Gözlerimden rahatsız olduğum bir sırada beni Âişe (r.anha)'ya
götürdüler, O bana rukye yaptı ve üfledi.
İkrime'den rivayet
edilen: Rukye yapan kimsenin liflememesi gerekir, sözüne gelince, sanki o bu
kanaatine yüce Allah düğümlere üflemeyi kendisinden sakınılması gereken
şeylerden değerlendirmiş gibi bir kanaate sahih olmuş görünüyor. Dolayısıyla
kendi kendisine bir çeşit sığınma izlenimi uyanmamalıdır. Ancak bu durum böyle
değildir. Çünkü düğümlere üflemek yerilmiş bir şeyse de, düğümsüz üflemenin
yerilen bir şey olmaması gerekir. Ayrıca düğümlere üflemek ile ruhlara zarar
veren büyü yapılmak maksadı gü-dülmüştür. Rûkyede üflemek ise bedenleri ıslah
eimck içindir. Fayda veren bir şey, zarar veren bir şey ile kıyas edilemez,
İkrime'nin el sürmeyi
sünnete aykırı bulmasına gelince, Ali (r.a) dedi ki: Ben rahatsız idim.
Peygamber (sav) yanıma girdi. Bu arada şöyle diyordum: Allah'ım eğer ecelim
gelmiş ise beni rahatlat ve eğer ecelim gelmemişse bana şifa ve afiyet ver.
Şayet bu bir belâ ise bana sabır ihsan el. Bunun üzerine Peygamber (sav):
"Nasıl dedin?" diye sordu. Ben de ona söyledim. Eliyle beni
sıvazladı, sonra da: "Allah'ım, ona şifa ver" diye buyurdu. Daha sonra
böyle bir ağrı duymadım.[18]
Abdullah b. Amr
Abdurrahman b. Sabat, İsa b. Ömer ve Ruveys, Yakubdan "Üfüren kadınların
şerrinden" anlamındaki lafızları diye "fâ-ilâr vezninde okumuştur. Bu
okuyuş Ebu Bekr es-Sıddîk (r.a)'ın mevlası Abdullah b. el-Kasımdan da rivayet
edilmiştir.
Rivayet olunduğuna
göre birtakım kadınlar. Peygamber (sav)'ı onbir düğüm yaparak büyülemişlerdi.
Bunun üzerine yüce Allah muavvizeteyn sûrelerini onbir âyet ularak indirdi.
îtin Zeyd dedi ki: Bu
sözü edilen kadınlar yaiıudi idi. Bu kadınların Le-bid b. el-A'sam'ın kızları
olduğu da söylenmiştir.
[19]
"Ve Hased Edenin
Hased Ettiği Zaman Şerrinden" buyruğunda gecen "hased:
kıskanmak"in anlamına dair açıklamalar daha önceden en-Nisa Sû-resi'nde
(4/54-55. âyetler, 1. başlıkta, ayrıca bk. el-Bakara, 2/109-110. âyetler, 2.
başlık) geçmiş bulunmaktadır. Orada hasedin kıskanılan kimsenin sahih olduğu
nimetin -hased eden kimseye benzeri verilmese bile- yok olmasını temenni etmek
olduğunu belirtmiştik. Miinafese ise o kimsenin sahib olduğu nimet yerinde
kalmakla birlikte, benzerini temenni etmektir. O halde hased (kıskançlık)
yerilmiş bir kötülüktür. Münafese ise mubahtır, gıbta da budur. Peygamber
(sav)'dan rivayet edildiğine göre o şöyle buyurmuştur: "Mü'ınin gıbta
eder, münafık hased eder.[20]
Buhârî ile Müslim'in
Sahih'lcnnde şöyle denilmiştir: "Hased ancak iki şey-de olur..."[21]
Peygamber efendimiz bununla gıblayı kastetmiş bulunmaktadır. Daha önce bu
hadis, en-Nisa Sûresi'nde (az önce belirtilen yerde) geçmiş bulunmaktadır.
Yüce Allah'a hamdolsun.
Derim ki: İlim
adamları dedi ki: Kıskanan kimsenin söz yahut davranış ile kıskanması ortaya
çıkmadıkça, zarar vermesi .söz konusu değildir. Bu da kıskançlığının kendisini
kıskandığı kimseye kötülük vermeye itmesi ve bunun sonucunda onun kötülüklerini
izleyerek, arkasına düşerek yanıldığı yerleri tesbit etmeğe kalkışması ile
olur, Peygamber (sav) söyle buyurmuştur: "Kıskandığın vakit... arama (veya:
Zulmetme, aşırı gitme!)[22] Bu
hadis daha önceden geçmiş bulunmaktadır.
Semada kendisi ile
Allah'a karşı gelinen ilk günah hased olduğu gibi, yeryüzünde de kendisi ile
Allah'a karşı gelinen ilk günahtır. İblis, Adem'i kıskandı, Kabil de Habil'i
kıskandı. Kıskanan kimse Allah'ın gazabına uğramış, buğzedilmiş, kovulmuş ve
lanetlenmiş bir kimsedir. Şu beyiti söyleyen ne güzel söylemiş:
"Kıskanç oları
kimseye rahat ettiği vakit (ya da nefes aldığında)tenkit olmak üzere: Ey zalim
kişi,., de. Halbuki o, mazlum gibi (görür kendisini).
[23]
Bu süre, yüce Allah'ın
her kötülüğün yaratıcısı olduğunun delilidir. Bu sûre ile peygamberine bütün
kötülüklerden kendisine sığınmasını emretmekte ve: "Yarattığı şeylerin
şerrinden" diye buyurmakladır. Son olarak da kıskançlığı sözkonusu ederek
onun büyüklüğüne ve zararlarının çokluğuna dikel)
kat çekmek istemiştir.
Hakimlerden birisi şöyle demiştir: Kıskanan bir kimse beş bakımdan Rabbine
karşı meydan okur: 1- O, başkasının üzerinde görülen herbir nimete buğzeder.
2- O, Rabbinin paylaştırmasına kızar, gazab eder. Sanki: Niye böyle
paylaştırdın? der, gibidir. 3-~O, Allah'ın fiiline karşı çıkar. Yani yüce Allah
lütfunu dilediği kimseye verir. O ise, Allah'ın İütfuna karşı cimrilik
gösterir. 4- O, Allah'ın dostlarını yardımsız bırakır yahut onia-rı yardımsız
bırakıp, üzerlerindeki nimetin zeval bulmasını ister. 5- O, kendi düşmanı olan
İblise yardımcı olmuş okır.
Şöyle de denilmiştin
Kıskanan kimse oturup kalktığı yerlerde pişman olmaktan başka bir şey elde
etmez. Meleklerin nezdinde lanet ve nefretten başkasına nail olmaz. Yalnız
başına kaldığı vakit sabırsızlık ve kederden başka bir şey elde etmez. Ahirette
ise keder ve ateşte yanmaktan başka bir şey eline geçirmez, Allah'tan ise
öfkeden ve uzaklaşmaktan başka bir şey bulmaz.
Rivayet olunduğuna
göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Üç kişinin duası kabul olunmaz:
Haram yiyen, çokça gıybet eden ve kalbinde müsiümanlara karşı bir kötülük
yahutta bir kıskançlık bulunan bir kimse."[24]Şanı
yüce Allah en iyi bilendir.
[25]
(Felâk Sûresi burada
sona ermektedir. Allah'a hamd olsun).
[1] Buhân, III, 1233; İbn Hibban, Sahih, III, 291, 291;
Ebu Davud, IV, 23î; Müsned, 1, 256, 270.
[2] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/467-468.
[3] Nesai, II, 158. VIII, 254; İhn Hibban, Sahih, Ilı, 75.
[4] Ebu Davud,
II,
73; Taberânî,
Kebir, XVII,
345; Münzirî, Tergib,
II, 251
[5] Nesâî,
VIII,
250,
Müsned, V,
312.
[6] Nesâi,
VIII,
251
[7]
Nesâl, VIII,
251'deki rivayetin tereemesi şöyledir: "İbn Âbi.s (İbn Abrüts düğü!)
el-Cü-heniden rivayete göre, Basulullah (sav) ona dedi ki: ' İstinzedı
bulunanların iMiaze kin okudukları duaların en faziletli olanını sana
bildireyim mi?" Ben: Bildir ey Allah'ın ra-sulu dedim. O: "Bunlar
"De ki: Sabahın Babblnc sığınırım" ile: "De ki: Sığınırım İnsanların
Rabbine..." diye (başlayan) bu iki sûredir" diye buyurdu."
(Ayrıca: Müsned,
[8] Buhârî, XV, 1916; Ebu Davud, IV, 15; İbn Mace, II,
1166; Muvatta, II, 942; Müsned, VI,114, 242.
İmam Kurtubi, el-Camiu
li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/468-470.
[9] Buhârî, V, 2174, 2175, 2176; Müslim, IV, 1720; İbn
Mace, II, 1173; Musned, VI, 57, 63,96.
[10] ibn Kesir, IV, 575'ier "İîstacî müfessir
es-Sa'lebi Tefsirinde dedi ki..."-diyerek hadisi ak-tardıtean sonra şu
değerlendirmeyi yapmaktadır: "...Hadisi bu şekilde sened zikıermek-sizin
kayd etmiştir. Hadisin bazı kısımları oldukça miinker. bazı kısımlarının da
(İnce
kîivd edilen
rivnvpılprdpn sahiHl^ri varılır "
[11] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/470-471.
[12] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/471.
[13] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/471-474.
[14] Timizi, V, 452; Müsned, VI, 61, 206, 215, 237, 252
[15] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/474-476.
[16] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/4776-477.
[17]
Nesâi. VII. ]
12; Taberânî, Evsat, ti, 128, Mimziri, Terğıb, IV. 16
[18]
İbn Elıi Şeyhe,
Musannef, V, 46,
VI,
6i.
[19] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/477-478.
[20] Elnı Nııaym, Hiiye, V1I1, 9i; Ali h. Sultan el-Kaari.
el-Mevdû', 1, 156 dn: Acliinî, Keşfu'l-Hafa, II, 3Wcla: "Fııdayl'ın s
özüdür" demektedirler.
[21] Bahârİ, 1, 39, II, 510, IV, 1919, VI, 2612. 2Ğ6H, 2737;
Müslim, I. 5ÎH, ÎÎ9: Tirmizi, IV. 330; İbn Mace, II, 1407, 140H; Müsned, I.
3H5, <ı32. II, «, 36, HS...
[22] İhn Kııleyhe, Te'vilu. Mu/ıtetifi'l-Hadis, s. 107;
Fethıt't-Bâri, X, 213te Mıırsol ve ımıdal bir hadis olmakla birlikte şahidi
vardır" diyerek sıhhati hakkında değerlendirilirler yapmaktadır. Aynı:»
lık Fethu'l-Bâri, X. 4«2; İbn Ahdi'Mîerr, et-Teınhid, VI, 125
[23] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/478-479.
[24] Hadisin kaynağını tespit edemedik. Merhum müfes.sir
ile: "ruviye: rivayet olundu..." ekmekle, hadisin illetli okluğunu
işaret etmektedir.
[25] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/479-480.