NAS SURESİ 2


NAS SURESİ

 

Rahman ve Rahim Allah'ın Adı İte

 

Bu sûre de (Mekke'de mi, Medine'de; mi inmiş olması bakımından) Felak Sûresi gibidir. Çünkü bu sûre iki Muavvize'den birisidir.

Tirmiei'nin rivayetine göre Ukbe b. Amir el-Cüheni Peygamber (,sav)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Allah benim üzerime benzerleri görülmedik âyetler indirdi: "De ki; Sabahın Rabbine sığınırım" deyip sûrenin sonuna ka­dar ve "De ki: Sığınırım insanların Rabbine" buyruğundan sûrenin sonuna kadar (okudu)." (Tirmizi) dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir. Müslim de bu hadisi rivayet etmiştir.[1]

 

1. De ki: "Sığınırim insanların Rabbine,

2. "İnsanların melikine,

3. "İnsanların ilâhına."

 

"De ki: Sığınırım insanların Rabbine." Onların maliklerine ve işlerini yo­luna koyana. Her ne kadar bütün yaratıkların Rabbi ise de burada insanla­rın Rabbi olduğunu sözkonusu etmesinin iki sebebi vardır:

1- Çünkü insanlar tazım edilmişlerdir. Yüce Allah, onları sözkonusu ede­rek tazim olunsalar dahi, onların bile Rab İM olduğunu bildirmektedir.

2- Çünkü O, insanların şerrinden (kendisine) sığınılmasını emretmiştir. On­ları sözkonusu elmekle insanlardan insanları koruyacak olanın kendisi oldu­ğunu bildirmiş almaktadır.

"İnsanların melikine, insanların ilahına" diye buyurmasına gelince; in­sanlar arasında kendi melikieri (mutlak egemenleri) olduğunu hatırlatan kral ve hükümdarlar bulunduğu gibi, insanlar arasında O'ndan başkasına iba­det eden kimselerin de bulunmasıdır. Böylelikle yüce Allah, hem onların ila­hı, hem de mabudları olduğunu, -kralların ve büyüklerin değil- gerektiğini kendisine sığınılması (istiaze olunması) Onun himayesine girilmesini anlat­maktadır. [2]

 

4. "Vesvese veren o sinsi ve sinici olanın şerrinden."

 

Şeytanın şerrinden demektir. Vesvese sahibi şeytanın şerrinden anlamın­da olup muzaf ("olan" anlamını veren "zi" hazfedil mistir.) Bu açıklamayı el-Ft'rrâ yapmıştır.

"Vesvas" şeklinde "vav" fethalı olarak isim anlamını verir ki, "nuıvesvis: vesvese verici" demektir. "Vav" harfi kesreli olursa mastar yani "vesvese" de­mek ulur. "Zilzal" ve "zelzal" de böyledir.

Vesvese insanın içinden geçen şeylere denir. Nitekim:Nefsi kendisine vesvese verdi, vesvese vermek (şeklinde "vav" harfi üstün ve kesreli olarak kullanılır.)."

Avcının, köpeklerin kısık seslerine ve süs eşyalarının çıkardıkları .sesle­re de " vesvas" denilmektedir. Şair Zu'r-Rimme söyle demiştir:

"Soğuk, onu huzursuz etmeye başladı ve onu uykusuz bıraktı

Dört bir yandan esen rüzgar ile çıkan sesler (vesvas) ve yağan yağmurlar."

e!-A'şa da şöyle demiştir:

"Yanından çekip gittiği vakit zînet eşyalarının sesini işitirsin

Tıpkı kuruyunca uçuşan ve rüzgarın esişi île ses çıkartan otların yaptığı gibi."

el-Vesvas el-hannas'ın, İblis'in bir uğlu olduğu da söylenir. Bu oğlunu -güya- Havva'ya gelirmiş, onu ününe hırakıp: Sen buna bak demiş. Adem (as) gelerek: Bu ne oluyor ey Havva? deyince, Havva: Bizim düşmanımız bunu getirdi ve bana buna bak, dedi. Adem: Hiçbir İhım ısta sen ona itaat etme de­memiş miydim sana? Bizi masiyete düşürünceye kadar aldatan odur, deyip çocuğun üzerine atıldı ve onu döıt parçaya böldü. Herbir parçasını -ona olan öfkesinden dolayı- bir ağacın üzerine astı. İblis gelerek: Ey Havva oğlum ne­rede? diye sordu. Ona Adem (a.s)'ın ona yaptıklarını anlattı. Bu sefer İblis: Ey hannas diye seslendi, o da canlanıp ona cevab verdi.

Yine unu alıp Havva'ya yetirdi ve: Buna bak dedi. Adem (a.s) geldi. Bu sefer onu ateşte yaktı, küllerini denize savurdu. İblis -aleyhi'l-la'ne- geldi ve: Ey Havva oğlum nerede? dedi. Ona Adem'in oğluna yaptıklarını anlattı. Bu sefer İblis cleni2e gitti: Ey Hannas diye seslendi, canlanıp ona cevab verdi.

Üçüncü bir defa onu getirip Havva'ya bıraktı ve ona bak, dedi. Adem onu görünce onu boğazladı ve ateşte pişirdi. Her ikisi de onu tutup yediler, İb­lis geldi ona durumu sorunca Havva da olanı ona bildirdi. İblis: Ey Hannas diye seslendi. Hannas canlanıp ona cevab verdi. Adem'in ve Havva'nın kar­nından onu çıkardı.

İblis; İşte benim istediğim bu idi. İşte Ademin oğullarının göğüslerinde kalacağın yer budur, dedi.

Bu bakımdan o her zaman için Adem oğlu gafil olduğu her seferinde kal­binin üzerine atılır, kalbini ağzına alır, ona vesvese verir. Âdemoğlu Allah'ı anınca kalbini ağzından atar ve siner. Bu haberi Tirmizî el-Hakîm, Nevâdi-ru'l-Usul adlı eserinde Vehb b. Münebbih'den gelen bir sened ile zikretmiş­tir. Sahih olacağını zannetmiyorum. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Şeytan'ın "hannas (sinsi ve siniti)" olraakia nitelendirilmesi çokça gizlen­mesinden ötürüdür. Yüce Allah'ın;  Artık başka söze gerek yok. Andederim, geri dönüp gidenlere" (et-Tekvir, 81/15) buyruğunda da (kul-

lanılan "el-hunnes" iafzı) aynı kökten gelmektedir ki, kastedilen yıldızlardır. Çünkü onlar göründükten sonra saklanıp gizlenirler.

Kul, Allah'ı andığı vakit sindiği yani geri çekildiği için de bu ismin veril­diği söylenmiştir. Haberde şöyle denilmektedir: "Şeytan insanın kalbi üzerin­de kurutur. Kul gaflete düştü mü vesvese verir. Allah'ı andı mı siner." Yani geri çekilir ve vesvese vermekten kaçar.

Katade dedi kt: "el-Hannas: Sinsi ve sinici" insanın kalbinde köpeğin bur­nuna benzer bir burnu bulunan şeytandır. İnsan gafil oldu mu ona vesvese verir. Kul Rabbini zikretti mi siner ve geri çekilir.

"Onu geri İttim o da geri çekildi" denilir. "Onu ge­rilettim" de denilir. Ebu'1-Ala el-Hadrami'nin -Rasülullah (sav)'a okuduğu- şu beyiti de bu kabildendir:

"Eğer onlar kötülükle fesad çıkartacak olurlarsa lütfet de affeyle! Şayet konuşma halinde geri kalırlarsa soru da sorma!"

Enes (r.a)'dan rivayet edildiğine göre Rasûluilah (sav) şöyle buyurmuştur; "Şeytan Adem oğlunun kalbi üzerine burnunu koyar. Allah'ı zikredecek olursa siner. Allah'ı unutursa kalbini ağzına alır ve vesvese vermeye koyu­lur. "[3]

İbn Abbas dedi ki: Kul, Allah, andığı vakit şeytan onun kalbinden siner ve çekilip gider. Kul gaflete düşecek olursa onun kalbini ağzına alır, ona ves­veseler verir ve birtakım uzak emellerle oyalar.

İbrahim et-Teymi dedi ki: Vesvasın ilk ortaya çıkması abdest halindedir.

Ona hannas (sinen ve sinsi) deniliş sebebinin, kut Allah'ı anmaktan gaf­lete düştüğü takdirde geri dönmesi olduğu da söylenmiştir. Çünkü "el-Ha-nes" geri dönmek demektir. Recez vezninde şair şöyle demiştir:

"Ve bir arkadaş ki hareket ettikçe eder,

Eğer ben ona selam verirsem, onun geri dönüşü daha da artar."

İbn Cübeyr, İbn Abbas'tan yüce Allah'ın: "Vesvese veren o sinsi ve sini-dolan" buyruğu hakkında iki açıklama nakletmekledir: Birincisine göre o, vesvese vermekle hidayetten geri döner. İkincisine göre o, ve.sve.se ik* yakî-nin dışına çıkar.[4]

 

5. "Ki o insanların göğüslerine hep vesvese verip durandır."

 

Mukatil dedi ki: Seylan bir domuz suretindedir. Damarda kan nasıl akı­yorsa o da Adem'in.oğlunda Öylece akar. Yüce Allah bu hususta ona imkan vermiştir. îşte yüce Allah'ın: "Ki o, İnsanların göğüslerine hep vesvese ve­rip durandır." buyruğu bunu anlatmaktadır.

Sahih'de Peygamber (sav)'dan şöyle buyurduğu nakledilmektedir: 'Şüp­hesiz şeytan Adem oğlunun içinde kanının aklığı gibi akar."[5] İşte bu, Mu-katil'in söylediğinin sahih olduğunu göstermektedir.

Şehr b. Havşeb, Ebû Sa'lebe el-Huşenî'den şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: Ben yüce Allah'a bana şeytanı ve Âdemoğlunun bünyesindeki yerini gö.s-termesini diledim. Onu gördüm. Şeytanın elleri onun ellerinde, ayakları ayaklarında, diğer şubeleri onun bedeninde idi. Şu kadar var ki, onun kö­peğin burnu gibi bir burnu vardı. Allah'ı zikredecek olursa şeytan siner ve geri çekilir. Allah'ı Zikretmeyip susarsa onun kalbini yakalar.

Ebu Sa'lebe'nin bu açıklamasına göre, Âdemoğlunun vücudunda dal bu­dak salmış olmaktadır. Yani Âdemoğlunun herbir azasında onun da bir par­çası vardır.

Abdurrahnıan b. el-Esved'den yahulta tabiinden onun dışında birisinden -yaşı ilerlemiş iken- şöyle dediği rivayet edilmektedir: Ben hayasızlık işlemek­ten kendimi emniyette hissetmedim. Şeytanın bu hususta beni galeyana ge-.irmeyeceğinden yana nasıl emin olabilirim?

İşte bu ifadeler şeytanın insan vücudunda dal budak salmış olduğunu gös­termektedir ki, Mukatil'in sözünün ifade ettiği mana da budur.

Şeytanın vesvese vermesi ise, gizli bir söz ile kendisine itaat etmeye ça­ğırmışıdır. Bundan anlaşılan şu ki: Sesi açıkça duyulmaksızın kalbe uiaşır.[6]

 

6. "İster cinden okun, İster insandan olsun."

 

Bu buyrukla vesvese verenin insandan olabileceğini haber vermektedir. el-Hasen dedi ki: Bunlar iki şeytandır. Cin şeytanı insanların kalblerine ves­vese verir. İnsan şeytanı ise açıkça gelir.

Katade dedi ki: Şüphesiz cinlerden de şeytanlar vardır, insanlardan da şey­tanlar vardır, O halde hem insan, hem cin şeyianlanndan Allah'a sığın.

Ebu Zerr'den bir adama şöyle dediği rivayet edilmektedir: Sen insan şey­tanlarından Allah'a sığındın mı? O; İnsanlardan da şeytan var mı dır? deyin­ce şöyle dedi: Evet, çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Her peygambe­re ins ve cin şeytanlarını böylece düşman kıldık." (el-En'am, 6/112)

Bir takım kimselere göre; buradaki "insanlar'1 ile de yine cinler kastedil­miştir. Yüce Allah'ın: "Bir gerçek de şu ki: İnsanlardan bazı erkekler, cinler­den bazı erkeklere sığınırlardı" (el-Cin, 72/6) buyruğunda kendilerinden "er­kekler" diye; başka yerde "topluluk vegrub" (bk. el-Ahkaf, 46/29) diye sö-zedildiği gibi, burada da kendilerinden "İnsanlar* diye sözedilmiştir. Buna güre "ister insandan" buyruğu "ister cinden" buyruğuna atfedilmiş olup, bu tekrar (mananın değil de) lafızların farklı oluşundan dolayıdır.

Araplardan birisinin konuşurken şöyle dediği nakledilmektedir: Cinlerden bir kavim (bir topluluk) geldi ve durdu. Siz kimsiniz? diye soruldu, onlar: Cin­lerden bazı insanlar, diye cevab verdiler. el-Ferrâ'nın açıklaması da bu an­lamdadır.

"Vesvas"in şeytanın kendisi olduğu ve "ister cinden olsun" buyruğunun şeytanın cinlerden olduğunu beyan ettiği "İster İnsanlardan olsun" buyru­ğunun da "vesvas (vesvese veren)"a atfedildiği söylenmiştir. Mana da şöy­le olur: De ki: Cinlerden olan vesvesecinin şerrinden ve insanların şerrinden, insanların Rabbine sığınırım. Buna göre hem insanların, hem cinlerin şenin-

den sığınması emredilmektedir.

"Cinler" lafzı in çoğuludur. Nitekim: "İnsanlar" ile; 'İnsan" denilmesi de böyledir. "Cinnet: Cinler" lafzının sonundaki "he (yuvarlak te)" çoğulun müennesliğinden ötürü gelmiştir.

Denildiğine göre İblis insanların kalplerine vesvese verdiği gibi cinlerin kalblerine de vesvese verir. Buna göre "İnsanların göğüslerine" buyruğu, hepsi hakkında umumi bir ifade olur. "İster cinden olsun, ister insandan çlsun" buyruğu ise.kalblerinde vesvese verdiği kimseleri açıklamaktadır.

Bir diğer açıklamaya göre: "Vesvese veren...İn şerrinden" lafzındaki "vesvese" cinlerin ve insanların verdiği vesvesedir. Bu da insanın içinden ge­çirdiği şeylere denir. Peygamber (sav)'ın de şöyle dediği sabittir: "Şüphesiz yüce Allah fiilen işlemedikçe yahut onu söylemedikçe içlerinden geçirdik­leri şeyleri ümmetime bağışlamıştır,"[7]Bu hadisi Ebu Hureyre rivayet etmiş, Müslim de kitabında zikretmiştir. Artık bundan maksadın ne olduğunu en iyi bilen yüce Allah'tır,[8]

NÂS SÛRESİ'NİN,

ONDOKUZUNCU CİLDİN

VE KURTUBÎ TEFSÎRİ'NİN SONU

 



[1] Tirmizi, V, 170, 453; Müslim, I, 55H; Dâriml, 11, 5î4; Nesâi, [I. litt, Vlll, >î-v, Müsned, IV, 144: 151. 152

İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/483.

[2] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/483-484.

[3] Ebu Ya'lâ, Müsned, VII, 27H; Heysemî, Mecma', VII, 14y -rav ilerinden Adiy b. Ehi Uma-rj-nin Tavı F rılri u&u kavdıvla-.

[4] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/484-487.

[5] Bııhârt, II, 717, III, 1195, V, 2296; Tinnisi, III. 47S: Dârimi, II, 411: Miisned, III. 2«î. 309.

[6] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/487-488.

[7] Miislim, I, 116; Nesâi, V], 157; İbn Maee, I, 65H; Müsned, il- 255, 393, 42S. 474, -İHI.

[8] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/488-489.