Rahman ve Rahim Allah'ın Adı
İte
Bu sûre de (Mekke'de
mi, Medine'de; mi inmiş olması bakımından) Felak Sûresi gibidir. Çünkü bu sûre
iki Muavvize'den birisidir.
Tirmiei'nin rivayetine
göre Ukbe b. Amir el-Cüheni Peygamber (,sav)'dan şöyle dediğini rivayet
etmiştir: "Allah benim üzerime benzerleri görülmedik âyetler indirdi:
"De ki; Sabahın Rabbine sığınırım" deyip sûrenin sonuna kadar ve
"De ki: Sığınırım insanların Rabbine" buyruğundan sûrenin sonuna
kadar (okudu)." (Tirmizi) dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir. Müslim de
bu hadisi rivayet etmiştir.[1]
1. De ki:
"Sığınırim insanların Rabbine,
2.
"İnsanların melikine,
3.
"İnsanların ilâhına."
"De ki: Sığınırım
insanların Rabbine." Onların maliklerine ve işlerini yoluna koyana. Her
ne kadar bütün yaratıkların Rabbi ise de burada insanların Rabbi olduğunu
sözkonusu etmesinin iki sebebi vardır:
1- Çünkü
insanlar tazım edilmişlerdir. Yüce Allah, onları sözkonusu ederek tazim
olunsalar dahi, onların bile Rab İM olduğunu bildirmektedir.
2- Çünkü O,
insanların şerrinden (kendisine) sığınılmasını emretmiştir. Onları sözkonusu
elmekle insanlardan insanları koruyacak olanın kendisi olduğunu bildirmiş
almaktadır.
"İnsanların
melikine, insanların ilahına" diye buyurmasına gelince; insanlar arasında
kendi melikieri (mutlak egemenleri) olduğunu hatırlatan kral ve hükümdarlar
bulunduğu gibi, insanlar arasında O'ndan başkasına ibadet eden kimselerin de
bulunmasıdır. Böylelikle yüce Allah, hem onların ilahı, hem de mabudları
olduğunu, -kralların ve büyüklerin değil- gerektiğini kendisine sığınılması
(istiaze olunması) Onun himayesine girilmesini anlatmaktadır.
[2]
4.
"Vesvese veren o sinsi ve sinici olanın şerrinden."
Şeytanın şerrinden
demektir. Vesvese sahibi şeytanın şerrinden anlamında olup muzaf
("olan" anlamını veren "zi" hazfedil mistir.) Bu açıklamayı
el-Ft'rrâ yapmıştır.
"Vesvas"
şeklinde "vav" fethalı olarak isim anlamını verir ki, "nuıvesvis:
vesvese verici" demektir. "Vav" harfi kesreli olursa mastar yani
"vesvese" demek ulur. "Zilzal" ve "zelzal" de
böyledir.
Vesvese insanın
içinden geçen şeylere denir. Nitekim:Nefsi kendisine vesvese verdi, vesvese vermek
(şeklinde "vav" harfi üstün ve kesreli olarak kullanılır.)."
Avcının, köpeklerin
kısık seslerine ve süs eşyalarının çıkardıkları .seslere de "
vesvas" denilmektedir. Şair Zu'r-Rimme söyle demiştir:
"Soğuk, onu
huzursuz etmeye başladı ve onu uykusuz bıraktı
Dört bir yandan esen
rüzgar ile çıkan sesler (vesvas) ve yağan yağmurlar."
e!-A'şa da şöyle
demiştir:
"Yanından çekip
gittiği vakit zînet eşyalarının sesini işitirsin
Tıpkı kuruyunca uçuşan
ve rüzgarın esişi île ses çıkartan otların yaptığı gibi."
el-Vesvas
el-hannas'ın, İblis'in bir uğlu olduğu da söylenir. Bu oğlunu -güya- Havva'ya
gelirmiş, onu ününe hırakıp: Sen buna bak demiş. Adem (as) gelerek: Bu ne
oluyor ey Havva? deyince, Havva: Bizim düşmanımız bunu getirdi ve bana buna
bak, dedi. Adem: Hiçbir İhım ısta sen ona itaat etme dememiş miydim sana? Bizi
masiyete düşürünceye kadar aldatan odur, deyip çocuğun üzerine atıldı ve onu
döıt parçaya böldü. Herbir parçasını -ona olan öfkesinden dolayı- bir ağacın
üzerine astı. İblis gelerek: Ey Havva oğlum nerede? diye sordu. Ona Adem (a.s)'ın
ona yaptıklarını anlattı. Bu sefer İblis: Ey hannas diye seslendi, o da
canlanıp ona cevab verdi.
Yine unu alıp Havva'ya
yetirdi ve: Buna bak dedi. Adem (a.s) geldi. Bu sefer onu ateşte yaktı,
küllerini denize savurdu. İblis -aleyhi'l-la'ne- geldi ve: Ey Havva oğlum
nerede? dedi. Ona Adem'in oğluna yaptıklarını anlattı. Bu sefer İblis cleni2e
gitti: Ey Hannas diye seslendi, canlanıp ona cevab verdi.
Üçüncü bir defa onu
getirip Havva'ya bıraktı ve ona bak, dedi. Adem onu görünce onu boğazladı ve
ateşte pişirdi. Her ikisi de onu tutup yediler, İblis geldi ona durumu sorunca
Havva da olanı ona bildirdi. İblis: Ey Hannas diye seslendi. Hannas canlanıp
ona cevab verdi. Adem'in ve Havva'nın karnından onu çıkardı.
İblis; İşte benim
istediğim bu idi. İşte Ademin oğullarının göğüslerinde kalacağın yer budur,
dedi.
Bu bakımdan o her
zaman için Adem oğlu gafil olduğu her seferinde kalbinin üzerine atılır,
kalbini ağzına alır, ona vesvese verir. Âdemoğlu Allah'ı anınca kalbini
ağzından atar ve siner. Bu haberi Tirmizî el-Hakîm, Nevâdi-ru'l-Usul adlı
eserinde Vehb b. Münebbih'den gelen bir sened ile zikretmiştir. Sahih
olacağını zannetmiyorum. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Şeytan'ın "hannas
(sinsi ve siniti)" olraakia nitelendirilmesi çokça gizlenmesinden ötürüdür.
Yüce Allah'ın; Artık başka söze gerek
yok. Andederim, geri dönüp gidenlere" (et-Tekvir, 81/15) buyruğunda da
(kul-
lanılan
"el-hunnes" iafzı) aynı kökten gelmektedir ki, kastedilen
yıldızlardır. Çünkü onlar göründükten sonra saklanıp gizlenirler.
Kul, Allah'ı andığı
vakit sindiği yani geri çekildiği için de bu ismin verildiği söylenmiştir.
Haberde şöyle denilmektedir: "Şeytan insanın kalbi üzerinde kurutur. Kul
gaflete düştü mü vesvese verir. Allah'ı andı mı siner." Yani geri çekilir
ve vesvese vermekten kaçar.
Katade dedi kt:
"el-Hannas: Sinsi ve sinici" insanın kalbinde köpeğin burnuna benzer
bir burnu bulunan şeytandır. İnsan gafil oldu mu ona vesvese verir. Kul Rabbini
zikretti mi siner ve geri çekilir.
"Onu geri İttim o
da geri çekildi" denilir. "Onu gerilettim" de denilir.
Ebu'1-Ala el-Hadrami'nin -Rasülullah (sav)'a okuduğu- şu beyiti de bu
kabildendir:
"Eğer onlar
kötülükle fesad çıkartacak olurlarsa lütfet de affeyle! Şayet konuşma halinde
geri kalırlarsa soru da sorma!"
Enes (r.a)'dan rivayet
edildiğine göre Rasûluilah (sav) şöyle buyurmuştur; "Şeytan Adem oğlunun
kalbi üzerine burnunu koyar. Allah'ı zikredecek olursa siner. Allah'ı unutursa
kalbini ağzına alır ve vesvese vermeye koyulur. "[3]
İbn Abbas dedi ki:
Kul, Allah, andığı vakit şeytan onun kalbinden siner ve çekilip gider. Kul
gaflete düşecek olursa onun kalbini ağzına alır, ona vesveseler verir ve
birtakım uzak emellerle oyalar.
İbrahim et-Teymi dedi
ki: Vesvasın ilk ortaya çıkması abdest halindedir.
Ona hannas (sinen ve
sinsi) deniliş sebebinin, kut Allah'ı anmaktan gaflete düştüğü takdirde geri
dönmesi olduğu da söylenmiştir. Çünkü "el-Ha-nes" geri dönmek
demektir. Recez vezninde şair şöyle demiştir:
"Ve bir arkadaş
ki hareket ettikçe eder,
Eğer ben ona selam
verirsem, onun geri dönüşü daha da artar."
İbn Cübeyr, İbn
Abbas'tan yüce Allah'ın: "Vesvese veren o sinsi ve sini-dolan"
buyruğu hakkında iki açıklama nakletmekledir: Birincisine göre o, vesvese
vermekle hidayetten geri döner. İkincisine göre o, ve.sve.se ik* yakî-nin
dışına çıkar.[4]
5. "Ki
o insanların göğüslerine hep vesvese verip durandır."
Mukatil dedi ki:
Seylan bir domuz suretindedir. Damarda kan nasıl akıyorsa o da Adem'in.oğlunda
Öylece akar. Yüce Allah bu hususta ona imkan vermiştir. îşte yüce Allah'ın:
"Ki o, İnsanların göğüslerine hep vesvese verip durandır." buyruğu
bunu anlatmaktadır.
Sahih'de Peygamber
(sav)'dan şöyle buyurduğu nakledilmektedir: 'Şüphesiz şeytan Adem oğlunun içinde
kanının aklığı gibi akar."[5] İşte
bu, Mu-katil'in söylediğinin sahih olduğunu göstermektedir.
Şehr b. Havşeb, Ebû
Sa'lebe el-Huşenî'den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ben yüce Allah'a bana
şeytanı ve Âdemoğlunun bünyesindeki yerini gö.s-termesini diledim. Onu gördüm.
Şeytanın elleri onun ellerinde, ayakları ayaklarında, diğer şubeleri onun
bedeninde idi. Şu kadar var ki, onun köpeğin burnu gibi bir burnu vardı.
Allah'ı zikredecek olursa şeytan siner ve geri çekilir. Allah'ı Zikretmeyip
susarsa onun kalbini yakalar.
Ebu Sa'lebe'nin bu
açıklamasına göre, Âdemoğlunun vücudunda dal budak salmış olmaktadır. Yani
Âdemoğlunun herbir azasında onun da bir parçası vardır.
Abdurrahnıan b.
el-Esved'den yahulta tabiinden onun dışında birisinden -yaşı ilerlemiş iken-
şöyle dediği rivayet edilmektedir: Ben hayasızlık işlemekten kendimi emniyette
hissetmedim. Şeytanın bu hususta beni galeyana ge-.irmeyeceğinden yana nasıl
emin olabilirim?
İşte bu ifadeler
şeytanın insan vücudunda dal budak salmış olduğunu göstermektedir ki,
Mukatil'in sözünün ifade ettiği mana da budur.
Şeytanın vesvese
vermesi ise, gizli bir söz ile kendisine itaat etmeye çağırmışıdır. Bundan
anlaşılan şu ki: Sesi açıkça duyulmaksızın kalbe uiaşır.[6]
6. "İster cinden
okun, İster insandan olsun."
Bu buyrukla vesvese
verenin insandan olabileceğini haber vermektedir. el-Hasen dedi ki: Bunlar iki
şeytandır. Cin şeytanı insanların kalblerine vesvese verir. İnsan şeytanı ise
açıkça gelir.
Katade dedi ki:
Şüphesiz cinlerden de şeytanlar vardır, insanlardan da şeytanlar vardır, O
halde hem insan, hem cin şeyianlanndan Allah'a sığın.
Ebu Zerr'den bir adama
şöyle dediği rivayet edilmektedir: Sen insan şeytanlarından Allah'a sığındın
mı? O; İnsanlardan da şeytan var mı dır? deyince şöyle dedi: Evet, çünkü yüce
Allah şöyle buyurmuştur: "Her peygambere ins ve cin şeytanlarını böylece
düşman kıldık." (el-En'am, 6/112)
Bir takım kimselere
göre; buradaki "insanlar'1 ile de yine cinler kastedilmiştir. Yüce
Allah'ın: "Bir gerçek de şu ki: İnsanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı
erkeklere sığınırlardı" (el-Cin, 72/6) buyruğunda kendilerinden "erkekler"
diye; başka yerde "topluluk vegrub" (bk. el-Ahkaf, 46/29) diye
sö-zedildiği gibi, burada da kendilerinden "İnsanlar* diye sözedilmiştir.
Buna güre "ister insandan" buyruğu "ister cinden" buyruğuna
atfedilmiş olup, bu tekrar (mananın değil de) lafızların farklı oluşundan
dolayıdır.
Araplardan birisinin
konuşurken şöyle dediği nakledilmektedir: Cinlerden bir kavim (bir topluluk)
geldi ve durdu. Siz kimsiniz? diye soruldu, onlar: Cinlerden bazı insanlar,
diye cevab verdiler. el-Ferrâ'nın açıklaması da bu anlamdadır.
"Vesvas"in
şeytanın kendisi olduğu ve "ister cinden olsun" buyruğunun şeytanın
cinlerden olduğunu beyan ettiği "İster İnsanlardan olsun" buyruğunun
da "vesvas (vesvese veren)"a atfedildiği söylenmiştir. Mana da şöyle
olur: De ki: Cinlerden olan vesvesecinin şerrinden ve insanların şerrinden,
insanların Rabbine sığınırım. Buna göre hem insanların, hem cinlerin şenin-
den sığınması
emredilmektedir.
"Cinler"
lafzı in çoğuludur. Nitekim: "İnsanlar" ile; 'İnsan" denilmesi
de böyledir. "Cinnet: Cinler" lafzının sonundaki "he (yuvarlak
te)" çoğulun müennesliğinden ötürü gelmiştir.
Denildiğine göre İblis
insanların kalplerine vesvese verdiği gibi cinlerin kalblerine de vesvese
verir. Buna göre "İnsanların göğüslerine" buyruğu, hepsi hakkında
umumi bir ifade olur. "İster cinden olsun, ister insandan çlsun"
buyruğu ise.kalblerinde vesvese verdiği kimseleri açıklamaktadır.
Bir diğer açıklamaya
göre: "Vesvese veren...İn şerrinden" lafzındaki "vesvese"
cinlerin ve insanların verdiği vesvesedir. Bu da insanın içinden geçirdiği
şeylere denir. Peygamber (sav)'ın de şöyle dediği sabittir: "Şüphesiz yüce
Allah fiilen işlemedikçe yahut onu söylemedikçe içlerinden geçirdikleri şeyleri
ümmetime bağışlamıştır,"[7]Bu
hadisi Ebu Hureyre rivayet etmiş, Müslim de kitabında zikretmiştir. Artık
bundan maksadın ne olduğunu en iyi bilen yüce Allah'tır,[8]
NÂS SÛRESİ'NİN,
ONDOKUZUNCU CİLDİN
VE KURTUBÎ TEFSÎRİ'NİN
SONU
[1] Tirmizi, V, 170, 453; Müslim, I, 55H; Dâriml, 11, 5î4;
Nesâi, [I. litt, Vlll, >î-v, Müsned, IV, 144: 151. 152
İmam Kurtubi, el-Camiu
li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 19/483.
[2] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/483-484.
[3] Ebu Ya'lâ, Müsned, VII, 27H; Heysemî, Mecma', VII, 14y
-rav ilerinden Adiy b. Ehi Uma-rj-nin Tavı F rılri u&u kavdıvla-.
[4] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/484-487.
[5] Bııhârt, II, 717, III, 1195, V, 2296; Tinnisi, III.
47S: Dârimi, II, 411: Miisned, III. 2«î. 309.
[6] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/487-488.
[7] Miislim, I, 116; Nesâi,
V],
157; İbn Maee, I, 65H; Müsned, il- 255, 393, 42S. 474,
-İHI.
[8] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç
Yayınları: 19/488-489.