Mekke'de inmiştir, 6
âyettir.
Nâs sûresi, Mekke'de inmiş olup Muavvizeteyn
sûrelerinin ikincisidir. Bu sûrede en büyük düşman olan İblîs ve onun türlü
vesveselerle insanları aldatan yardımcıları insan ve cin şeytanlarının
şerrinden efendilerin efendisine sığınma ve korunmasına girme konusu
anlatılmıştır.
Bu Yüce Kitap, hem güzel
başlama hem de güzel bitirmeyi sağlamak için Fatiha ile başlamış Muavvizeteyn ile sona ermiştir. Bu son derece güzel bir
şeydir. Çünkü kul, işin başından sonuna kadar Allah'tan yardım ister ve O'na
sığınır. [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1, 2, 3, 4, 5, 6. De ki: Cinden olsun insandan olsun, insanların kalblerine
şüphe ve tereddüd sokan vesvese-ci
ve sinsi (şeytanın ve insanın) şerrinden, insanların Rabbine, insanların Melikine
(mutlak sahip ve hâkimine) insanların İlâh'ına sığınırını!
Vesvâs, vesvese veren şeytan demektir. Bu, gizli, söz ve
kişinin içinden geçen kelam mânâsına gelen "vesvese" kelimesinden
türetilmiştir. A'şa şöyle der:
O dönüp gittiğinde,
vesvese verici olarak zînetinin sesini duyarsın.[2]
Hannâs, gizli hareket etmeyi ve geride kalmayı âdet haline
getiren demektir. Ceylan gizlendiğinde denilir. Kul Rabbini andığı zaman
gizlendiği ve Allah'ı anmayı unuttuğu zaman dönüp ona vesvese verdiği için
Şeytan'a Hannâs denilmiştir, Gecikmek demektir.
Cinne, cinnî'nin çoğulu olup
cinler demektir. Cünne ise korumak demektir. Hadiste
"Oruç bir cünnedir"[3] yani
"Allah'ın azabından koruyucudur" buyrulmuştur. [4]
1. Ey
Peygamber! De ki: İnsanları yaratan, büyütüp besleyen ve işlerini idare eden
Allah'a sığınırım. O Allah insanları yoktan var edip hayat verdi, onlara
çeşitli nimetler lütfetti. Tefsirciler şöyle der: Yüce Allah, her ne kadar
bütün yaratıkların Rabbi ise de, insanları şereflendirmek ve onlara değer
vermek için sadece onları zikretti.
Yüce Allah'ın, insanı
şereflendirmesi şöyle olmuştur: Kâinatta olan her şeyi onların emrine vermiş,
onlara akıl ve ilim vererek desteklemiş; Yüce Zât'ının meleklerini onlara secde
ettirmiştir. Binaenaleyh insanlar, mutlak olarak mahlûkâtm
en üstünüdür. [5]
2. İster
yöneten olsun, ister yönetilen olsun O, bütün mahlu-katın,
tam ve kapsamlı bir şekilde sahibidir. Onlara hükmeder, amellerini kayda
geçirir ve işlerini çevirir. Bazılarını aziz bazılarını zelil; bazılarını
zengin bazılarını fakir kılar. [6]
3. O,
insanların ma'bûdudur. Onların O'ndan başka Rabbi yoktur.
Kurtubî şöyle der: Yüce Allah diye şundan dolayı buyurdu:
İnsanlar içerisinde melikler (krallar) vardır. Dolayısıyle
Yüce Allah, kendisinin onların meliki olduğunu zikretti. Yİne
insanlar içinde O'ndan başkasına tapanlar vardır. Bu sebeple de, onların ilâhı
ve ma'bûdunun kendisi olduğunu krallara ve liderlere
değil, kendisine sığınılması icâbettiğini bildirdi.[7] Sûrenin bu şekilde tertip edilişi son derece
güzeldir. Zira insan önce kendisinin bir Rabbi olduğunu anlar. Çünkü türlü türlü büyütüp besleme gerçeğini görmektedir, Âyeti bunu
ifade eder. Sonra düşündüğünde bu Rabbin, yarattıklarında tasarruf etmekte ve
onlardan zengin olduğunu, dolayısıyle onların Sahibi
ve Mâliki olduğunu anlar. Âyeti bunu anlatır. Sonra biraz daha fazla
düşündüğünde bu Mâlikin, ibâdete layık olduğunu anlar. Çünkü ibadet ancak, hiç
kimseye muhtaç olmayan ve başkalarının hepsi kendisine muhtaç olan kimseye
yapılır. Âyeti bunu ifade eder. Yüce Allah sûrede en-Nâs
kelimesini üç defa tekrar edip zamirle yetinmedi ki, insanların şerefini,
değerini ve onlara önem verildiğini göstersin. Nitekim şâirin şu sözündeki
tekrar da böyle güzeldir:[8]
Ölümü hiçbir şeyin geçtiğini görmüyorum. Ölüm zenginin de fakirin de hayatının
tadını kaçırır.
İbn Kesîr şöyle der: Rablik, meliklik ve ilâhlık Yüce
Rabbin sıfatlarından, üç sıfattır. O her şeyin Rabbi, meliki ve ilâhıdır. Her
şey O'nun yaratığı ve kölesidir. Dolayısıyle sığman
kimsenin, bu sıfatları taşıyan kimseye sığınması emredilmiştir. [9]
4. İnsanı
isyana teşvik etmek için nefse kötü düşünceleri atan ve insana vesvese veren
Şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım. O şeytan ki, kul Rabbini andığında geri
kalıp gizlenir; Allah'ın zikrinden gafil kaldığında döner ve ona vesvese
verir. Hadiste şöyle buyurulmuş-tur: "Şeytan
burnunu Âdemoğlunun kalbi üzerine koyar. İnsan Allah'ı andığında gizlenir.
Allah'ı unuttuğu zaman ise onun kalbine hâkim olarak vesvese verir."[10]
5. O Şeytan
ki, aşırı derecede pisliğinden dolayı, insanın kalbine çeşitli vesvese ve
kuruntular atar. Kurtubî şöyle der: Şeytanın
vesvesesi, gizli bir sözle insanları kendine itaate çağırmasıdır. Bu öyle bir
sözdür ki, sesi işitilmeden mânâsı kalplere ulaşır.[11]
6. Buradaki beyan
içindir. İnsanların kalplerine vesvese veren bu şeytan, cin ve insan şey
tanlar mdandır. Nitekim Yüce Allah meâlen "Böylece biz her peygambere insan ve cin
şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler
fısıldarlar"[12]
buyurmuştur. Sûrenin bu son âyeti, bütün insan ve cinlerin şerrinden korunmayı
öğretir. Kuşkusuz insan şeytanları, cin şeytanlarından daha tehlikeli ve
öldürücüdür. Çünkü cin şeytanları, Allah'a sığınılınca gizlenir. İnsan şeytanları
ise, çirkin şeyleri ona güzel gösterir ve onu kötülüklere teşvik eder. Hiçbir
şey onu azminden vazgeçiremez. Masum, ancak Allah'ın koruduğu kimsedir. [13]
Bu mübarek sûre birçok
edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. Âyeti ile
bundan sonra gelen iki âyetteki isim tamlaması, insana şeref vermek ve onu değerli
kılmak içindir.
2.
Âyetlerinde, insanları daha fazla yüceltmek ve durumlarına önem vermek için,
isim tekrar edilerek itnâb yapılmıştır. Yüce Allah;
"Onların meliki ve onların ilahı" deseydi, onlara bu şeref ve şan
verilmiş olmazdı.
3. arasında tıbâk vardır.
4. arasında
cinâs-ı iştikak vardır.
Sonra sûrede bir
mûsikî sesi vardır ki, tatlı ifadesiyle nağmelerden daha üstündür. İşte bu, Kur'ân'm özelliklerindendir. [14]
Hz. Âişe'nin (r.anhâ) şöyle dediği rivayet olunur:
Hz. Peygamber(s.a.v) yatağa girdiğinde avuçlarını birleştirir,
onlara üfler, ve (İhlâs, Felâk
ve Nâs sûrelerini) okur, sonra da elleriyle
yapabildiği kadar bedenini meshederdi. Meshe
başından, yüzünden ve bedenin ön taraflarından başlardı. Bunu üç defa yapardı.[15]
Yüce Rabbinin affını
uman Şeyh Cemil oğlu Şeyh Muhammed es-Sabûnî der ki:
«Allah'ın yardımı ve başarı ihsan etmesiyle, Kur'ân-ı
Kerîm 'in tefsiri, vahyin indiği yer olan emin belde Mekke-i Mükerreme'de tamamlanmıştır. Bu tefsîri te'lîf
etmek için beş sene çalıştım. Hicrî 1398 senesi Cemâziyelâhir
ayının 18. gününde bitti. Yüce Allah'tan bunu güzel bir kabul ile kabul
etmesini ve bize başarı ve doğruluk nasib etmesini
diliyoruz. Başlangıçta da sona erişte de hamd Allah'a
mahsûstur. Yüce Ailah kulu ve Rasûlü,
Efendimiz Muhammed (s.a.v)'e ve onun bütün Âline ve Ashabına salât etsin!» [16]
Te'lîf
Muhammed Ali
es-Sâbûnî
Kral Abdülazîz Üniversitesi
Şeriat ve İslâm
Araştırmaları Fakültesi
Profesörü
Mekke-i Mükerreme
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/487.
[2] Kurtubî, 20/261
[3] Buhârî, Savm,
2; Tevhîd, 35; Müslim; Sıyâm,
162, 163.
[4] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/488.
[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/489.
[6] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/489.
[7] Kurtubî, 20/260
[8] Muhtasar-ı İbn Kesîr, 3/696
[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/489-490.
[10] Bu hadisi Hafız el-Mûsulî
rivayet etmiştir.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/490.
[11] Kurtubî, 20/263
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/490.
[12] En'âm sûresi, 6/112
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/490.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/490.
[15] Bu hadisi Sünen sahipleri rivayet etmiştir. Bkz, Tirmizî, Deavât,
21.
[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/491.