NAS SURESİ 2

 


NAS SURESİ

 

Kur'ân-ı Kerim'in 114. suresi ve son suresi olan ve Peygamber Efendimizin ifadesiyle Muavvezetân diye isimlendirdiği ve Allah'a sı­ğınmamızı öğreten iki surenin ikincisi olan Nas süresidir. Medine dev­rinde nazil olmuş, altı ayettir.

Fatiha suresinde "Alemlerin Rabbına hamdolsun" demiştik. Alem deyince yaratılmışın tamamı bunun içerisine girer. Yani Allah'ın yarat­tığı her şey. İşte bu her şeyi yaratan alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdederek başlıyor ve "Kul euzu bi Rabbin nâs, meliki'n-nâs....." diyerek Kur'ân-ı Kerim'in en son suresinin en son harfine geliveriyoruz.

Alemlerin Rabbine hamdediyoruz ama bu alemler içerisinden seçil­miş olan, en önemli bulunan, en değerli yaratılan ama değerini bilme­diği takdirde, en aşağılara da düşebilen insan üzerine konuşuyoruz. Allah (c.c)'a sığmıyoruz.[1]

 

1- Deki: Sığınırım insanların Rabbine.

Ana rahminde iken onu büyüten Allah'a sığınırım. Rabbin manası bu. Çocuk daha ana rahminde. Hatta babasının sulbünde onu koruyan Allah'a sığınmış oluyoruz. Hz. Adem'le beraber bizi yarattığı günden beri, nesilden nesile koruyarak getiren Rabbimize sığınıyoruz.

Buhari'nin Kitabu Ehadisi-Enbiya'da rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor. "Allah (c.c) beni Hz. Adem'in neslinden, en hayırlılarından yarattı." Yani Hz. Adem'in en ha­yırlı çocuğu hangisi ise, Hz. Adem'den ona geçti, böylece babadan en hayırlı evlada geçerek Abdullah'a kadar geldi. O da Amine ile evlene­rek Allah beni dünyaya getirdi. Peygamber Efendimiz Hz. Adem'in sul­bünde iken binlerce sene sonra Peygamber olacağı O'nun tarafından bi­liniyor.

İşte O Rabba sığmıyoruz biz. Yani bizi koruması besleyip, büyüt­mesi, terbiye etmesi yal. nız ana rahminde başlamıyor. Biz genler ha­linde ana-babamız da, onların analarında ve babalarında böylece Hz. - Adem ve Hz. Havva'ya kadar bütün genlerde vardık. Böylesine harika bir makinayı yeryüzünde insanoğlu bu güne kadar yapamamış, kıya­mete kadar da yaratması mümkün değildir.

Allah'ın dışında sığımlanları görüyoruz. Annemize sığmsak o da kızdığında tokatı vuruyor. Babamıza sığmsak o da kızdığında gereğini . yapıyor. Yar'a sığmsak başka türlü vuruyor, ağyara sığmsak başka türlü vuruyor. Ama,Allah'a sığınmaktan başka çare ve çıkarımızın ol­madığını tarihi tecrübelerimiz bize gösteriveriyor. Anne-babaya sı­ğınma gibi milletlerin de milletlere sığındığı görülmüştür. Ama hepsi birbirinden beterdir. Sığınacağımız tek yerimiz var O da Allah (c.c) dır. Hukukumuza, inancımıza, ahlakımıza, adabımıza, adab-ı muaşere­timize zarar gelebilecek yerlerin şerrinden Allah'a sığınırız diye dua ediyoruz. Fiili olarak amelimizi yerine getiriyoruz, amel-i salihlerimizi yapıyoruz ve bunları yerine getirdikten sonra Rabbimize yöneliyor; "in­sanların Rabbine sığınırım" diyoruz.

İnsana en çok zarar insandan gelebilir. Fayda da insana insandan gelir. En faydalı yaratık insandır. En zararlı yaratık da insandır. Allah (c.c) Kur'ân-ı Kerim'inde, insan eğer imanını kaybedecek olursa o za­man hayvanlardan da aşağı olacağını ifade ediyor.[2]

Yırtıcılıkta, parçalamada, insanları öldürmede, zarar vermede hay­vanlardan daha aşağı mertebelere inivereceğini Kur'ân-ı Kerim ile Allah (c.c) bize bildirmektedir. Bunun için şerli insanın şerrinden Allah'a sığınıyoruz. Ama hayırlı insanında Rabbine sığmıyoruz biz. Çünkü O hayırlı insanın hayrının, hayırlı işlere yönlendirilmesi için yine Rabbimize dua ediyoruz.

Çünkü Allah insanların Rabbidir. İnsan vücudundaki milyonlarca hücreyi yerli yerine koyan O'dur, canlılığını yaratan O'dur, can veren O'dur, can alan O'dur. O'nun için biz O'na sığınıyoruz.[3]

 

2- İnsanların Melikine (mutlak hakimine)

Melik; tam yetki ile, tam bir otorite ile ve tam bir sahibiyet ile hük­metmek manasına geliyor. Yani insanların sahibi Allah (c.c)'dır. Yalınız sahibi değil, yöneticisi de Allah (c.c)'dır. Sahibimiz, O'dur çünkü yaratan O'dur.

Allah'ın sahibimiz olduğuna, iman etmeyen yoktur. Yeryüzündeki bütün insanlar buna inanır. Ancak dünya genelinde 100 ve 200 bin geri zekâlı insan, Allah'ın yaratıcı olduğuna da inanmadıklarını söylüyor ve "bunlar kendiliğinden oluyor" diyorlar.

Sahibimiz Allah, yöneticimiz de Allah'tır. Kanımızı hareket ettiren O, tırnağımıza kan gönderen de O, saçımızın her bir teline ihtiyacını gönderen de O. Biz kendi vücudumuza hakim değiliz. Kalbimizin üze­rinde bir başkasının hakimiyetini görüyoruz biz. Onun için "insanların Meliki olan Allah'a sığınırız" diyoruz.

Peki bütün bedenimizi kendi hakimiyeti altında büyüten, büyüttük­ten sonra ihtiyarlatan, sonra küçülten, sonra toprağa geri döndüren Allah (c.c) değil mi? Evet. Buna müdahelemiz hiç mümkün değildir.

Rabbimizin vücudumuz üzerindeki hakimiyetini gördükten sonra yine Rabbimize yöneliyoruz; "insanların melikine sığınırız" diyoruz.

Vücudumuz üzerindeki hakimiyetini kabul etmememiz mümkün değildir. Bunu bizim irademize bırakmamıştır Rabbim. Bu da bizim menfatimizedir. Ama sosyal hayatımızla, aile hayatımızla, toplum ha­yatımızla ilgili ayetlerini indirmiş Allah (c.c) ve demiş ki; "bakınız, vü­cudunuz da benim kanunlarım geçerli olduğu sürece nasıl ki düzenli ça­lışıyor, eğer toplum hayatınızda indirdiğim kanunlarımı uygularsanız aynen vücudunuz gibi güzel çalışacaktır."

Yani toplum vücuduna Kur'ân'ın ahkâmı tatbik edilecek olursa, in­sanların ihtiyaçları oranında bu toplum vücudunun kalbi olan İslâmi bir devlet, herkesin ihtiyacı oranındaki kanı yani gıdayı, maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılar.

Bir yerde kangiren meydana gelmişse, orayı vücudun tedavi ettiği gibi o İslâmi bir devlet onun tedavisini yapar. Allah (c.c), Melik'lik otoritesinin toplum hayatına uygulanmasını, bizim ihtiyacımıza bırak­mış.[4]

 

3- İnsanların ilahına (yaratan, yaşatan ve yönetenine)

insanoğlunun yaratılışında bir yere bağlanma ihtiyacı da verilmiş. Bu herkesde var. Tarih boyunca insanların aklı başında olanları Peygamberlere tabi olarak kendilerini yaratana kulluk yapmışlar, O'na itaat etmişler.

Ama Peygamberlere uymayan insanlarda mabudsuz ve ilansız kal­mamış. Kendi büyüklerini, yöneticilerini kendilerine ilah kabul etmişler. O'nun huzurunda ayinlerini yapmışlar. Öldükten sonra da O'nun adına taşlar dikmişler, o taşların önünde bağlanma itaat etme ihtiyaçlarını gi­dermişler. Ve insanlığı zillet içerisinde bırakmışlar.

Biz kula kul olanlardan değil, kullan yaratan, onların Rabbi olan, onların Meliki olan Allah'a kul olduğumuzu bu sureyi okuyarak bütün insanlara duyuruyoruz.[5]

 

4- Vesvese veren sinsinin şerrinden

Hannas, Arabın dilinde düşmanından korkunca pusan, geriye adım atan, düşmanını zayıf gördüğünde de üzerine saldıran hayvana denir­miş. Yani bir ileri, bir geri gidip gelen.

Bunu insan için kullanıyor Rabbim bu ayette. Vesveseci Hannâs. Günümüzde bunu söylerken bazı insanlar hatırıma geliyor. Müslümanlar güçlü iken müslümanlara yaltaklık yapanlar, hizmet edenler, yoluna "toz olurum" diyenler. Ama müslümanların zayıf anla­rın da ağaçları kemiren kurtlar gibi, müslümanın üzerine saldırıveren Hannas'in şerrinden Allah'a sığınırım diyoruz.

İnsanoğlunun aklı dünyadaki bütün düşmanlarını tanımaya yetmez ve bunların şerrinden emin olamaz. Tedbir alsa bunun da bir sınırı var­dır. Ama bütün bu tedbirlerin takdirini yapan, bütün yaratılmışları emri altında tutan ve Melik olan Allah'a sığınacak olursak Rabbim dileyince bütün zararlıların şerrinden bizleri emin kılar. Tabi sözlü duamız, fiili duamızdan sonra olacaktır.

"Vesvâs" dan, yani müslüman düşmanlarının gizli fes adlarından, vesvese ile iş yapmalarından, dudak işaretleriyle konuşmalarından, müslüman aleyhinde gecede ve gündüzde planlar kurmalarından Allah'a sığınıyoruz. Zaten kafirler de müslümanların aleyhine yaptıkları planları gizli yapmaktadırlar.[6]

 

5- O ki insanların kalblerine vesvese verir.

6- (O vesvese veren) gerek cinden gerek insandan olsun (hepsinden insanların Rabbine sığınırını)

İnsandan olan vesvesecinin şerrinden de Allah'a sığınıyoruz, cinden olan vesvesecinin şerrinden de Allah'a sığınıyoruz.

Allah (c.c) Enam Suresinin 112. ayet-i kerimesinde; "Her peygam­berin düşmanı olduğunu" ifade ediyor. Kimlerden? "İnsanlardan ve cin­lerden." İnsanların şeytanlarından, cinlerin de şeytanlarından, her pey­gamberin düşmanı olduğunu Rabbim ifade ederken; "insanların şey­tanı" kelimesini, "cinlerin şeytanı" kelimesinden önce getirmiş.

Ama bu Nas Suresinde ise, cinleri insanlardan önce zikretmiş. Buradaki hikmet demiş tefsirciler; Kıyamete kadar insanların en şerli­lerinin iç dünyalarına fesad tohumunu ilk eken şeytanın vesvesesidir. ' Şeytandan vesvesesini alınca, fikrine kötülük gelince, insanoğlu onun arkasını getiriyor.

İnsan kendi kendisine de vesvese verir. Rabbim diyor ki Kâf Suresinin 16. ayetinde; insanı biz yarattık, Onun nefsinin kendine nasıl bir vesvese verdiğini biliyoruz" diyor Allah (c.c). Vesvese gönül hırsızıdır. Gönlünüzde çalınacak birşey varki, şeytan onu çalmaya çalışmaktadır. Onu kovabilmek Allaha sığınmakla olur. Vesvese bazende imanın kuvvetlenmesine sebep olur. Bütün bu vesveselerin şerrinden Allah(c.c)'a sığındığımızı ifade edi­yoruz biz.

Peki Allah (c.c) alemlerin Rabbı olduğuna göre burada niçin yalınız "Nas"ı zikrediyor? Bunun sebebi, bütün yaratılmışlar Allah'ın koyduğu kurallar içerisinde hayatlarını devam ettiriyorlar, Allah'ı teşbihe devam ediyorlar.

Ama asi olan insandır. Dünya üzerinde iken yalınız olmadığınızı, binlerce, milyonlarca ve milyarlarca insan inkarcı olsa bile, tirilyonlarca yaratığın Allah'ı teşbih ettiğini hatırlayarak yürürseniz bu asi insanın isyanının sona erdirilmesi için insana yönelmemiz gerektiğini anlarsı­nız. Bunu bu nas suresinin ayetlerinden anlıyoruz.

İnsan itaat edecek olursa dünyadaki yaratılmışların en güzeli olur. Eğer insan isyan edecek olursa dünyadaki yaratılmışların en şerlisi olur. Onun için insan önemlidir. Çünkü güneş ve ay insan için yaratıl­mıştır. "Yeryüzünde, yaratılmışların hepsi sizin için yaratıldı" diyor Rabbim.[7]

Onun için insan Önemli. Bu sebeble Kur'ân-ı Kerim'in en son ayet-i kerimesi insanın Rabbi, insanın meliki, insanın ilahı olan Allah (c.c)'a sığındığımızı ifade ederek, Kur'ân'ı sona erdiyoruz. Sona erdiyoruz demiyoruz çünkü yeniden başlıyoruz.

Kur'ân-ı Kerim'i açtığımızda ilk karşılaşacağınız harf besmelenin "ba'"sıdır. Son harf de Nas Suresinin son kelimesinin "Sin" harfidir. Bu ikisi yan yana geldiğinde "Bes" olur. Bu da Arabın dilinde "yeter" an­lamındadır.

Yani sizin iki dünyanızı da cennet eylemeye bu kitap yeter. Bütün ihtiyaçlarınızı karşılamaya bu kitap yeter. ' Bunu söylerken -Peygamberimizin hadisine ihtiyaç yoktur anlamında demiyorum. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'de Efendimize uyulması gerektiğine dair ayetler oldu­ğundan, Efendimizin söyledikleri, yaptıkları ve onayladıkları da Kur'ân'ın denetiminden geçtiğinden, Efendimizin sünnetinin de bizim için delil olduğunu unutmadan söylüyorum.

Allah bizim için yeter. Allah yettiğinden dolayı O'nun kelamı da bi­zim için yeter. Bundan sonra kitap okuyacağınız da Kur'ân okuyunuz.

Muhterem okuyucu Kur'anı Kerim Şifa tefsin burada sona ermiştir. Şimdi yeniden sünnete uygun olarak, başa dönüp tekrar okumaya devam ediniz. Ayrıca bu cildin sonuna verdiğimiz alfabetik konular fihristinden ilginizi çeken yerleri yeniden okuyunuz. Allah okuduğunuzu anlamayı, anladığınızı da yaşayabilmeyi hepimize nasip etsin. Amin.[8]



[1] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/431.

[2] A'raf 179

[3] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/431-433.

[4] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/433-434.

[5] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/434-435.

[6] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/435.

[7] Bakara 29

[8] Mahmut Toptaş, Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 8/436-438.