BİR
ŞEYİ HELÂL VEYA HARAM KILMA HAKKI ALLAH'A AİTTİR:
HELAL
KILINAN VE KILINMAYAN ETLER
KİTAP
EHLİNE AİT YİYECEK MADDELERİ
(Ölü, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası için
boğazlanan hayvan).
«Ey îmân edenler! Sîzi rmklandırdığımızm temizlerinden
yiyin; yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız, O'na şükredin. Şüphesiz size ölü
hayvan etini, kanı, domuz etini, Allah'tan başkası için kesilen hayvanı haram
kılmıştır. Fakat darda kalana, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret
mikdanm aşmamak üzere günah sayılmaz. Çünkü Allah bağışlayandır, merhamet
edendir.» (El-Bakare sûresi, âyet: 173)
Hak ve bâtıl dinlerde yiyecek ve içecek maddeleri
üzerinde bir takım farklı görüş ve hükümler vardır. Meselâ
Brahmanizm'de hayvanları boğazlamak, etlerini yemek haramdır.
Çünkü brahmanlara göre kurban, Tanrıların nafaka-sıdır. Aslında kurbanlar
tanrıları yaratırlar ve sonra onları beslerler.
Musevîlikte ise, onların zulüm ve nankörlükleri
sebebiyle Cenâb-ı Hak bir takım şeyleri onlara haram kılmıştır. En'am sûresi âyet
146'da bundan bahsedilerek buyuruluyor ki : «Biz, Yahudilere bütün tırnaklı
(hayvan)Iarı haram kıldık. Sığır ve koyunun iç yağlarını da haram ettik.
Bunların sırtlarına veya barsaklanna yapışan yahut kemiğe kansan (yağlar bu hükümden)
müstesnadır. Bu (tahrîmi) onlara zulümlerinden dolayı ceza olarak yaptık. Biz elbette doğrucularız.»
Bugün mevcut Tevrat nüshalarına bir göz gezdirdiğimiz
zaman bu hükümlerin çoğuna tahrif edilmiş de olsa rastlamaktayız. Meselâ:
«Hayvanların uyluk başı üzerindeki kalça kasının
yenmesi yasaktır.»
«Abib ayında yedi gün mayalı ekmek yenmiyecektir.»
«Temiz olmıyan (buradaki temizlik gerçek temizlik
değil, tabu olan şeyler anlamınadır) her türlü şeye dokunan et yenil-miyecek,
ateşte yakılacaktır.»
«Hiç bir hayvanın kam yeniniyecektir.»
«Dört ayaklı hayvanlardan çatal tırnaklı ve geviş
getirenler dışındakilerin hepsi murdardır, etleri haramdır, leşlerine dokunan
da murdar olur.»
«Deve, ada tavşanı, tavşan ve domuz murdardır, etleri
haramdır; leşlerine dokunan da murdar olur.»
«Bütün pulsuz ve kanatsız su hayvanları haramdır.»
«Kuşlardan çengel gagalı ve pençeli, yani yırtıcı
olanlar murdardır.»
«Böceklerin her çeşidi murdardır. Yalnız çekirgenin
her çeşidi bundan ayrı tutulmuştur; bunları yemek helâldir, ötekilerin leşine dokunan
da murdar olur.»
«Sürüngenlerin hepsi murdardır. Leşlerine dokunan da
murdar olur.»
Musevîliğin tamamlayıcısı sayılan Hıristiyanlık bu
hükümleri kaldırıp Aziz Paul'un görüşüyle her şeyi kendilerine helâl
saymışlardır. Ancak putlara kesilen kurbanlar müstesnadır. Çünkü Aziz Paul'e
göre, temiz kimseler için her şey temizdir. Ağıza giren, ağzı murdar etmez.
Markos, 3. bab, 13. belgede: «Ve İsâ onlara derhal izin vermekle temiz olmıyan
ruhlar çıkıp domuzlara girdiler.» deniliyor. Görülüyor ki, Aziz Paul her şeyi
helâl kılarken sadece Allaha değil, muharref încile de ihanet etmiştir. Çünkü
yukarıdaki babda domuza temiz olmıyan ruhların girdiğinden bahsediliyor.
Islâmiyete göre : Bitkiler ve hayvanlar insanların
faydalanması için yaratılmıştır. Kâinatta câri olan ilâhî kanun gereğince,
aşağı nev'i yukarı nev'in maslahatına tahsis edilmiştir. Bitkiler hayvanlar
için, hayvanlar da insanlar için kesilir; kullanılır. Ancak Allah'ın haram
kıldığı bundan ayrı tutulmuştur, tşte yukarıdaki 173. âyet buna işaret etmekte
ve haram kılman şeylerden bir kısmını belirtmektedir.
«Harreme» fiili, malûm ve meçhul şekillerde okunmuştur,
«înnemâ» hasr içindir; hitabın şâmil bulunduğu şeyleri is-bat eder. Onun
dışındakiler kalır. Âyet-i kerîme-de tahrîm zikredilen şeylerde hasredilmiş
oluyor.
«Meytet», boğazlanmadan ruhu ayrılan hayvan demektir.
Yalnız şu var ki, «meytet» kelimesinin ifâde ettiği umumîlik şu hadîs-i şerifle
hususlandınlmış oluyor:
«Bize iki ölü ve iki kan helâl kılınmıştır; iki ölü:
Çekirge île balıktır. İki kan: Dalak ile ciğerdir.»
Bu hadîsi, İmam Ahmed, Ibnü Mâce, Dâre-Kutnî, Hâkim,
İbnü Ömer (R.A.) dan rivayet yollu çıkarmışlardır.
«Ölü»den murad burada, yeryüzü ölüleridir, deniz
ölüleri değildir. Çünkü ileride görüleceği gibi, diğer bir âyette buyurulmak suretiyle «ölü»
hususlandınlmıştır. Bu iki âyetin ışığı altında: İlim ehlinden çoğuna göre, deniz
hayvanlarının ölüsünü de, dirisini de yemek caizdir. Bâzısına göre, kara
hayvanlarından yenmesi haram olanlarına benzeyen deniz hayvanlarının da yenmesi
haramdır.
îbnü Habîb/İRahmetü'llahi aleyh) deniz domuzu hakkında
kesin bir hükme varamamıştır. îbnü
Kaasım da demiş ki: «Ben onu yemekten sakınırım, fakat haram da görmüyorum.»
Ama âlimler kan'ın haram olduğunda ittifak etmiştir.
Di-ğer bir âyette «yahut akıtılmış kan» buyurulduğuna göre, mutlaka mukayyed
üzerine hamledilerek, et ve damarlarda kalan kanın haram olmadığı hükmüne
varılır. Nitekim fukahânm görüşü de bu yoldadır. Kurtubî, bil-icma' bunun böyle
olduğunu söylüyor. Onun bu sözünü te'yid eden diğer bir rivayette Hazret-i Âişe
(R.A.) tarikiyle gelmiştir, diyor ki: «Et pişirdiğimde etteki kan yükselir,
tencerenin üstünde sarımtırak bir köpük halini alırdı. Resûlüllah (S.A.V.)
bunu yadırgamadan yerlerdi.»
“Domuz eti” ve «De ki : Bana vahyolunanda, leş,
akıtılmış kan, domuz eti id pistir ve yoldan çıkarak Allah'tan başkası adına
kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dâir bir emir bulamıyorum;
fakat darda kalan, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak
üzere bunlardan da (canını kurtaracak kadar) yiyebilir. Doğrusu Rabbin
bağışlar ve merhamet eder.» (El-En'am sûresi, âyet: 145) Mealindeki âyetten
yalnız domuz etinin haram olduğu anlaşılıyorsa da ümme-âlimlerinin domuz
yağının da haranı olduğu üzerinde itti-îmam-i Kurtubî bu hususu kendi
tefsirinde nakletmiştir:
İlim ehlinden bir cemaata göre: Et, denilince ete
bitişik olan yağ da buna dâhildir, ayrıca tasrihe lüzum yoktur.»
Yine Kurtubî'nin naklettiğine göre : Domuzun kılından
başka her şey'inin haram olduğunda icma' vardır. Zira domuz kihyla ayakkabı
dikmenin cevazına fetva verilmiştir.«İhlâl» aslında sesi yükseltme, mânâsına gelir. Âyette ise, boğazlanan veya
avlanan hayvanın üzerine Allah'tan başkasının ismini anmak, mânâsına
gelmektedir. Tabii ki bu niyetle boğazlanan hayvanın eti murdar olur, yenilmez.
Şevkânî Fethü'l-kadîr'de diyor ki: «Ölüler için
kabirlerde hayvan boğazlamak da böyledir. Yani o da Allah'tan başkası için
kesildiğinden eti haram olur, yenilmez. Şahıslar için kabristanda kesmekle
putlar İçin kesmek arasında bir fark yoktur. Evliya İçin de kesmek böyledir.»
Muztar'dan maksat, açlıktan ölüm derecesine giden kimse
demektir. Bâğî'den maksat, zaruret halinde ihtiyaçtan fazla yiyen demektir.
Ayette, «ihtiyaçtan fazla yiyici olmıyacak» deniliyor. Müslümanların hakkına
tecâvüz edici olmıyacak. Yol kesiciler, sıla-i rahmi kesenler buna dâhildir.
îbnü Abbas (R.A.) göre: Muztar olduğu halde bunlardan
bir şey yemesinde bir beis yoktur. Muztar olmadığı halde yerse, bâğî ve âdî
sayılır.
Sa'd ibni Mensur, înü Ebî Şeybe, Abd bin Hümeyd, İbnü
Münzir ve îbnü Ebî Hâtim'in Mücâhid'den yaptıkları rivayette:
«Müslümanlara karşı tuğyan edip onların hakkına el
uzatan, tecâvüz eden olmıyacak» şeklinde mânâ vermiş erdir. Meselâ: Merhamet
bağlarım kesmek, yol kesmek yeryüzünde fesat çıkarmak veya müslüman
cemaatinden ayrılmak veya bir günah işlemek için çıkan ve bu yüzden ölü eti
yemeğe muztar kalan kimse, haddi aştığı için, Mücâhide göre bu bahsedilen
şeyleri yemesi helâl olmaz. [1]
1- Ölü balık ve ölü çekirge hâriç, diğer bütün Ölü hayvanların
etini yemek haramdır.
2- Dalak, ciğer ve bir de hayvan boğazlandıktan sonra et
ve damarlarında kalan kan kalıntıları müstesna diğer bütün kanlar haramdır,
yenilmez. Ancak Şâfiîlere göre: Kan
renginde çıkan süt, kan rengine giren yumurta —bozulmamışsa helâldir.
3- Kılı hâriç domuzun bütün eczası haramdır.Mâlikî-lere
göre domuz necis değildir. Ancak et ve yağının yenilmesi haramdır.
4- Allah'tan başkası adına isterse yaiırlar için olsun kesilen hayvanın eti haramdır,
yenilmez.
5- Âyette sayılan haram nesnelerden ancak muztar kalan
(ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalan) kimse haddi aşma-tatıak, başkasının
hakkına el uzatmamak şartiyle yiyebilir. Domuz etinin ve akıtılmış kanın haram
kılmmasındaki tıbbî hikmete gelince:
Evet, âyetin sarih beyâniyle ölmüş murdar hayvan
(İaşe) gibi, kan ve domuz eti de kesin olarak haram kılınmıştır. Nedenlerine
gelince, şunu hemen ilâve edelim ki, ilmin bu konuda kat'ettiği mesafe ancak
tahrîmin bâzı sebeplerini meydana çıkarabihniştir. Ümid ederiz ki her gün biraz
daha tekâmül eden ilim, yarın bunun esrarını çözerek bize daha yorucu ve ikna
edici sebepler tesbit eder. Çünkü ilim tekâmül ettikçe dîni tasdike yüztutar.
Domuz etinin ve birde akıtılmış kanın haram kılınışına kısmen medar olacak
sebepleri şöyle siralıyabiliriz :
a) Tab'î selîm domuz etinden tiksinmekte ve ona karşı
bir iştiha duymamaktadır. İştiha duyanlar varsa, bunun sebebini ahlâkan
dejenere olmuş bir muhitin bıraktığı te'sirlerde aramak gerekir. Hem müstesna umumî kaaideyi değiştirmez.
b) Domuzun en çok hoşlandığı şey, kazurat ve necasettir.
O bunlardan ne kadar men'edilse de hilkati icâbı yine de isteklidir, bu istek
hiç te körelmez. Başka pislik bulamadığında kendi dışkısını yiyecek kadar habaset
gösterir.
c) Yapılan laboratuvar araştırmaları neticesinde domuz
etinin her cüz'ünde trişin (trchine) denilen öldürücü kurtçukların mevcut
olduğu görülmüştür. Trişinleri tamamen imha etmek çok zor olmakla beraber
esasen ete bıraktığı salgı insan vücuduna tamamen zararlı bir nitelik taşır,
tnsan barsakları-na intikal eden bir tek dişi trişin 1500'e yakın kurtçuk
bırakır ve bu kurtçukların dişilerinden de saadır olan kurtçuklar bir hayli
çoğalma kaydederek kan dolaşımı vasıtasiyle vücudun her tarafına yayılma
isti'dadı gösterir. Ve böylece kısa zamanda bunun neticesi olarak vücut
dokusunda bir takım iltihaplanmalar meydana gelir, sertleşmeler olur ve insanı
ölüme kadar götürür. Bu nev'i
hastalığın tedavisi çok zordur.
d) Ayrıca domuz etindeki mevcut trişinler imha edilse bile
etin bizatihi kendisi insan bünyesinde bir takım parazitler doğuran mikroplar
taşır ve diğer taraftan hazım cihazında şiddetli ve tehlikeli iltihaplar
husule getirerek ölüme sebebiyet verir.
Nitekim son yıllarda Kanada'da yapılan istatistiklere
göre, bütün itinalara rağmen domuz etinin hayranları arasında yüzde 16-17
oranında Ölüme sebebiyet verdiği anlaşılmıştır.
e) Yaratılışı itibariyle insan vücuduna zararlı bunca
maddeleri ihtiva eden domuz etinin hemen hemen her iklimde, bilhassa sıcak
bölgelerde daha çok zararlı olduğu müşahede olunmuştur. Bugünkü laboratuvar çalışmalariyle bu zarar
kısmen veya tamamen giderilse bile bütün dünyaya bu ameliyeyi yaymak mümkün
değildir. Kaldı ki domuz eti tamamen
zararsız hale getirilemiyor. Çünkü etin
kendisi insan bünyesine faydalı değildir.
İslâm dîni cihanşümul bir dindir. Her insanın ve
cemiyetin maddî ve manevî hayatiyle ilgilenir ve onları zararlı şeylerden
korur. Ve hükümlerini umumu nazara alarak verir. Bu balomdan müstesna hâdiseler
onun umumî kaaidelerini bozmaz.
f) Diğer taraftan yapılan araştırma, tecrübe ve
bunlardan elde edilen neticelere nazaran, domuz eti yemeye müdavemet eden
insanlarda bir nev'i gayretsizlik husule geliyor ve kıskançlık hisleri dumura
uğruyormuş. Bu da domuz etinin ruh üzerindeki menfî te'sirini göstermektedir.
İbni Haldun bilhassa bundan bahsetmiştir.
Tevrat domuz etinin murdar olduğunu kaydeder, mevcut
İncillerde domuza dair işaretler vardır. Hazret-i îsâ (A.S.) m ondan istikrah
ettiği anlaşılıyor. Fakat Aziz Paul (Yahudi dönmesi) her şeyi mubah saymıştır. [2]
«Ey îmân edenler! Allahm size helâl kıldığı temiz ve
güzel şeyleri kendinize haram kılmayın. Haddi aşmaym.. Çünkü Allah haddi
aşanları sevmez.» (El-Mâıde sûresi, âyet: 97)
Bakare sûresi 29. âyetin tefsir ve tahlilinde de
belirttiğimiz gibi yeryüzünde mevcud ne varsa hepsi insanların faydalanması
için yaratılmış ve öylece imkân sahasına sevkedilmiş-tir. Helâl ve haram
mefhumları nisbîdir; izafîdir. Yani biz insanlara nisbetle böyledir. Çünkü hilâfına başka bir delil sabit
olmadıkça eşyada aslolan taharet ve ibâhadir. Bedâyi'de buna temasla deniliyor
ki: «Şer'î hükümler inmeden önce hiç bir fiile hüküm konulmaz. Bize göre hüküm
ezelîse de buradaki ifâdemizden maksad, fiile taallûk etmeme hususudur.» [3]
Me-nâr Şerhinde de: «Eşyada asıl olan ibâhadir. Bu, Hanefîlerden bir kısmına
göredir. îmam-ı Kerhî de ayni görüşe sahiptir.» şeklinde ifâde ediliyor. [4]
Hidâyede ise bu husus bir cümleyle belirtilerek: «İbâha asıldır» deniliyor.[5]
Âyet-i kerîmede geçen (tayyibât)dan murâd, hoş, iezîz,
iyi ve güzel olan nimetlerdir. Bunlardan haram kılındığına dair bir delil sabit
olmadıkça yemek, içmek mubahtır. Bu hususta zan ve şüpheyle amel olunmıyacağı
gibi aşırı zühd-u tckvâdan dolayı da Allanın güzel nîmetlerini kendine haram
kılmak asla doğru değildir'. Bu sebeple helâl şeyi yememek için yemin etmek
men'edilmiştir. Meselâ: «Bunu kendime haram kılıyorum», «Bu bana haram olsun,
yemem» gibi cümleler sarfet-mek, haddi tecavüz sayılır. Çünkü bir şeyi helâl
veya haram kılma yetkisi ve hakkı Alîaha aittir.
Büyük müfessir İbnü Cerîr Taberî diyor ki: «Hiç bir
kimseye, Allanın kendi kullarına helâl kıldığı şeyleri haram kılmak caiz
değildir. Bunun için Hazret-i Peygamber (S.A.V.) Osman bin Maz'un ve
arkadaşlarının bu kabil aşırılıklarını men'etmiş-lerdir. Şöyle ki: Hazret-i
Peygamber (S.A.V.) bir gün kıyametten bahsetmişlerdi. Eshab-ı kiram bunun
te'siri altında kalarak gönülleri incelmiş ve bu hava içinde Osman bin
Maz'un'un evinde toplanıp hergün oruç tutmağa, döşek üzerinde uyuma-mağa, et
yağlı şey yememeğe, kadınlara yaklaşmamağa güzel koku sürmemeğe, dünyayı
terketmeğe, eski çul ve paçavra giyip yeryüzünde dolaşmağa ve erkekliklerini
kesmeğe (idiş olmağa) karar vermişlerdi. Onların bu kararı Peygamber Efendimize
ulaştığında hepsini huzuruna çağırtıp onlara şöyle buyurmuşlardır : «Ben böyle emrolunmadun. Şüphe yok kî nefsinizin sizin üzerinizde bir
takım hakları vardır, (bu hakları ketmetmeyiniz). Hem oruç tutun/hem iftar
edin, hem namaz kılın, hem de uyuyun. Ben namaz da kılarım, uyurum da, oruç da
tutarını, 'iftar da ederim, et de yerim, yağ da yerim, kadınlara da yaklaşırım
(onlarla evlenirim). Bilmiş olun ki, bunlar benim sünnetimdir. Kim sünnetimden
yüz çevirirse benden değildir.» [6]
Bunun gibi, bir zat, İbn Mes'ud Hazretlerine gelerek :
— Ben döşeği
kendime haram kıldım, diyor. Hz. İbn
Mes'ud yukarıdaki âyet-i kerîmeyi okuyarak ona:
— Döşeğine yat,
yeminine de keffaret ver, diyerek tenbih-te bulunuyor.
Tabiîn-i kiramdan Hasan el-Basrî Hazretlerine: Falan zat paluze yemiyor, «bunun şükrünü
yerine getiremem» diyor, diye haber veriyorlar. Hasan el-Basrî soruyor :
— O zat soğuk
su içer mi?
— Evet içer..
— O halde çok
câhildir. Allah'ın ona soğuk sudaki olan nimeti paluzeden çok üstün olduğunu
bilmiyor.» diyor.
Demek ki, zühd-u takva, fazilet ve kemâl, Allah'ın
helâl kıl-düşeyleri terketmekte değil, onların kadr-ü kıymetini bilip gereği
gibi istifâde etmekte ve bu hususta da haddi aşmamaktadır. Zira en hayırlı yol
ve sünnet, Hazret-i Muhammed (S. A.V.) m yolu ve sünnetidir.
imam Müslim'in tahrîc ettiği bir hadîste buyuruluyor
ki: «Sahabeden bir zat Hazret-i Peygamberin zevcelerinden Peygamberin gizli
amellerinden soruyor ve devamla diyor ki: «Ben kadınlarla evlenmem!» Yanında
bulunanlardan biri de «biz et yemeyiz» diyor. Diğer biri de «biz döşek üzerine
yatmayız» diyor ve bu amellerinden dolayı Allaha hamd-u senada bulunuyorlar.
Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (S.A.V.) «Bunlar
ne istiyorlar?» diye soruyor. A'diğı cevaptan
fazlasiyle müteessir olarak buyuruyor ki: «Ben namaz da kılarım, döşek üzerine
uzanıp uyurum da, oruç da tutarım, iftar da ederim. Kadınlarla da evlenirim.
Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir.»
Müfessir Kurtubî (Ebû Abdullah Muhammed bin Ahmed
el-Ensarî) bu hadîse dayanarak diyor ki: «Bu âyet-i kerîmede ve bu mânâyla
vârid olan hadîs-i şerifte zâhid geçinen şaşkınlarla mutasavvıf geçmen
sapıklara karşı açık bir red ve inkâr vardır. Çünkü bu iki zümre de gerçek
yoldan ayrılmış, hakikati incelemekten uzaklaşmıştır.»
îbn Cerîr el-Taberî diyor ki: «Hiç bir müslümana,
Allah'ın mü'min kullarına helâl kıldığı şeyleri kendi nefsine haram yapması
caiz değildir. Nitekim Hazret-i Peygamber (S.A.V.)' îbn Maz'un'un hanesinde
toplanıp bu yola sapan müslümanlan ikaz buyurmuşlardı. Allah'ın helâl kıldığı
nesneleri terketmek-te hiç bir fazilet yoktur; fazilet ancak Allah'ın mubah
kıldığı şeylerden, Resûlüllah'ın işlediği fiillerden yeteri kadar fayda
lanmaktadır. Çünkü en hayırlı yol Hazret-i Muhammed'in yoludur. Bu böyle
olunca, kıldan ma'mul elbise giyinen, malî kudreti olduğu halde pamuk ve keten
elbiseleri terkeden, et, yağ ve sair besleyici gıda maddelerine bir hurma, bir
lokma arpa ekmeğini tercih eden ve kadınlara yaklaşmamak için ev-lenmiyen
kimsenin ne kadar fahiş bir hatâya düştüğünü ifâdeye lüzum var mıdır?»
îbn Cerîr devamla diyor ki: «Şunu da ilâve edelim ki,
hayr-u faziletin besleyici gıdaları, koruyucu elbiseleri terket-mekte olduğunu
zanneden kimse, hiç şüphe yok ki bu zannın-da yanılmıştır. Nefsine meşakkat
veren, kendini gıdasız bırakan sevaptan ziyâde günah kazanır. Çünkü insan
kendi nefsine de. ailesine de, içinde yaşadığı cemiyete de ancak beden sağlığı
ve gücüyle faydalı olabilir. İbâdet de sağlam ve sıhhatli bir kafa ve bedenle
yerine getirilir. Hem faydalı şeyleri ter-kedip az faydalı veya faydasız
şeylerden ölmiyecek kadar yemek akıl ve düşünce düzenini de bozar.»
Bunun için Cenâb-ı Allah âyetin sonunda «Sakın haddi
aşmayın!» buyuruyor. Yani kendinizi fazla sıkıp zühd-u tekvâ-da bulunmayın,
her şeyde itidali muhafaza edin. İlâhî hudutları aşmayın.
îmanı Mâlik'e göre: Yemin edip kendisine mubah bir şeyi,
haram eden kimseye yemininden dolayı keffaret bile lâzım gelmez. Yalnız
karısına «sen bana haramsın» derse bu üç talâkla boşama olur. Çünkü buna ilâhî
ruhsat vardır. İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe'ye göre bu gibi hususlarda da yemin bozulursa
keffaret lâzım gelir. (Bak yemin bahsine).
88. âyette helâl, hoş ve temiz sayılan bilûmum
nesnelerin kapısı açık tutularak bütün mü'minlere bunlardan yararlanmaları
için tenbîh edilerek buyuruluyor ki: «Allah'ın sîze rızık olarak verdiği
nimetlerden helâl, hoş ve temiz yollu yiyiniz (lüzumu kadar faydalanınız) ve
İmân etmiş olduğunuz Allahdan korkunuz.» Korkunuz da ifrat ve tefritten
sakınınız. Ne O'nun nimetlerini beğenmemek, onlardan kaçınmak gibi nankörlük,
ne de bu dünya nimetlerini gaye edinip Allahdan ve âhıretten gaflet ederek hırs
ve şehvete esir olunuz. [7]
1. Eşyada asıl olan taharet ve ibâhadir. Helâl ve haram
mefhumları izafîdir.
2. Bu hususta zan ve şüpheyle amel olunmaz. Kat'î bir delil bulunmadıkça bir şeye haram
nazariyle bakılmaz. Yani böyle bir
hüküm verilmez.
3. Aşırı zühd-u tekvâdan Ötürü helâl nesneleri
terketmek-te hayır ve fazilet yoktur. Bu bakımdan helâl şeyleri terketmek caiz
görülmemiştir,
4. Her şeyde itidali muhafaza etmek, ifrat ve tefritten
ka-çmmak gerektir.
5. İmâm Mâlik'e göre mubah şeyi yeminle kendisine haram
kılan kimseye, bu yemini bozmaktan dolayı keffaret gerekmez. İmâm Ebû Hanîfe'ye göre gerekir. [8]
«Ey îmân edenler! Akidleri yerine getirin. İhramlı
iken avlanmayı helâl saymaksızın, size okunacak olanlar hâriç (diğer)
hayvanların (eti) helâl kılındı. Şüphesiz ki Allah dilediğini hükmeder.»
(El-Mâide sûresi, âyet: 1)
Allaha karşı akidlerimiz sayılmıyacak kadar çoktur; bu
âyetler onlardan birkaçını beyân ediyor. Bunun için «Ey îmân edenler!»
nidâsiyle önce dikkatler çekiliyor. Çünkü dikkatsizlik gafleti, gaflet de akdi
yerine getirmemeyi doğurabilir. Bu bakımdan müfessir îbnü Kesîr buradaki
ünlemin mânâsını şöyle ifâde ediyor: «Ey inananlar! Bütün dikkatinizle kulağınızı
ilâhî buyruğa çevirin. Çünkü bu buyruk ya işlenmesi em-rolunan bir hayır veya
sakınılması gereken bir fenalıktır. îki-si de sizin kulluğunuzun sadakatini,
ahde olan vefanızı tâyin eden mehenglerdir.»
Behîme: Umumiyetle dört ayaklı hayvanlara verilen bir
isimdir. Konuşma, düşünme ve akletme gibi vasıflardan mahrum bulundukları ve bu
sebeple kapalı ve mutfhem kaldıkları için hayvanlar hakkında bu isim
kullanılmıştır.
En'am: Ehlî hayvanlardan deve, sığır, koyun ve keçi'-ye,
yabanî hayvanlardan geyik, ceylân, yabanî sığır ve yabanî eşeğe yumuşak ve uysal oldukları için verilen bir
isimdir. Umumiyetle tek tırnaklı hayvanlar buna dahil değildir. Yabanî eşek
hakkında görüş farkı vardır.
Nitekim En'âm sûresinde buna işaretle buyuruluyor ki:
— «Davarlardan yük taşıyacak, (tüyünden) döşek, hah,
kilim ve benzeri şeyler yapılacak hayvanları yaratan da O'dur.» Bundan sonra
davarların sekiz çift olarak yaratıldığı
beyânz ediliyor : «Allah sekiz çift yarattı: Koyundan iki çift, keçiden iki
çift.. De ki: Allah iki erkeği mi, yahut iki dişiyi mi, yoksa bu İki dişinin
rahimlerine sarınıp bürünen erkek ve dişi yavruları mı, hangisini haram etti?
Dâvanızda doğru iseniz bana İbne dayanarak haber verin.»
«Deveden de iki, sığırdan da iki çift yarattı. De ki:
Allah iki erkeği mi, yahud iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerine sarınıp
bürünen erkek ve dişi yavruları mı, hangisini haram ett? Yoksa Allah size bunu
haram kılmayı tavsiye ettiği zaman siz hazır mıydınız?» [9]
Ve Nahl sûresinde de tek tırnaklı hayvanların
en'âm'-dan olmadığı beyân edilerek buyuruluyor ki: «Hem onlara binmeniz için,
hem zlnet için atları, katırları, merkebleri yarattı. Sizin bilemiyeceğiniz
daha neler yaratıyor O.» [10]
Demek ki, en'âm, deve sığır, koyun ve keçiye verilen
müşterek bir isimdir. Katâde ve İbn Cerîr'e göre de böyledir.
Eshâb-ı kiramdan îbnü Ömer ile Ibnü Abbas (Allah ikisinden
de razı olsuni) bu âyetle, ana rahminden ölü olarak çıkarılan ceninin mubah
olduğuna istidlal etmişlerdir. Şöyle ki, gebe hayvan boğazlandıktan sonra cenîn
Ölü olarak çıkarılırsa onu yemek helâldir.
Ebû Saîd (R.A.) den yapılan rivayette: «Hazret-i
Peygam-ber'e (S.A.V.) sordum :
— Ey Allanın
Resulü! Biz dişi deveyi, sığır ve koyunu boğazlıyoruz, karınlarından cenîn
çıkıyor. Onu atalım mı, yiyelim mi?
dedim.
Hazret-i Peygamber (S.A.V.) :
— Arzu ederseniz
yeyin. Çünkİ ceninin
boğazlanması, anasının boğazlanmasiyledir» diye cevap verdiler.»[11]
deniliyor.
En'amın da hepsi yenilmez, Kitab ve sünnetin istisna
yolIu ayırdığı hayvanların bir kısmı en'âmdan sayılmakla beraber bâzı
sebeplerden dolayı haram kılınmıştır. Meselâ: Leş, kan, domuz eti, Allahdan
başkası adma boğazlanan, taş, sopa ve benzeri yassı bir âletle vurulup
öldürülen, bir yerden yuvarlanarak Ölen, başka bir hayvan tarafından süsülerek
öldürülen, canavar tarafından parçalanan, dikili taşlar üzerinde onlar için
boğazlanan hayvanlar ile yırtıcı dişleri olan bütün canavarların eti haram
kılınmıştır. Nitekim Nahl sûresinde de buna işaret edilerek buyuruluyor ki:
«O size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini, bir de
Al-lah'dan başkası için kesilmiş olan hayvanları haram kıldı. Bununla beraber
kim bunlardan yenliye muztar kalırsa kimseye saldırmamak ve haddi (ölmiyecek
miktarı) aşmamak şartiyle yiyebilir. Çünki Allah Gafur ve Rahîm'dir.» (En-Nahl
sûresi, âyet: 115)
İleride bu konuya geniş yer verilecek ve gereken
açıklama yapılacaktır.
Bunlar gibi, ihramlı bir halde olana da karada avlanma
haram kılınmıştır. îhramlı iken avdan ve av eti yemekten men'o-lunmuştur.
Deniz avı müstesna..Diğer bir âyette özel olarak bu hususa temas edilerek
buyuruluyor ki:
«Deniz avı yapmak ve onu yemek de, yolculara da geçimlik olarak helâl kılınmıştır. îhrâmlı bulunduğunuz
müddetçe kara avı size haram kılınmıştır. Huzuruna vanp toplanacağınız
Allah'dan sakının.» (El-Mâide sûresi, âyet: 96). [12]
1. Helâl ve haramı ancak Allah ve Resûlüllah tâyin eder.
Başkası buna asla yetkili değildir. O
halde Kitab ve Sünnette neler helâl kılmışsa onlar helâldir, neler haram
kıhnmışsa onlar da haramdır
2. Deve, sığır, koyun, keçi, geyik, ceylân, yabanî sığır
ve yabanî merkeb helâl kılınmıştır.
3. îhramlı olan kimse ister hac için, ister umre için olsun bu ve benzeri yabanî hayvanları avlıyamaz ve
av etin-den yiyemez.
4. Eti yenen dört ayaklı hayvanlardan da şunlann eti belirtilen
sebeplerden dolayı haram kılınmıştır: Leş, kan, domuz eti, Allah'dan başkası
adına kesilenler boğulmuş, bir yerine
taş veya sopa gibi kesici olmayan bir âletle vurularak öldürülmüş, düşüp
yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsül-müş, yırtıcı hayvan tarafından
yenmiş olanları canları çıkmadan Önce boğazlamamışlarsa dikili taşlar üzerine
boğazla-nanlar.
5. Bunlar gibi, yırtıcı ve parçalayıcı azı diş, tırnak
ve pençe sahibi bütün hayvanların yenmesi haramdır. Azı diş ve kuvvetli pençe
sahibi: Aslan, kaplan, kurt, pars, köpek, tilki, sırtlan, kedi ve benzeri
hayvanlardır. Tırnak ve pençe sahibi ise: Şahin, doğan, kartal, karga ve
benzeri hayvanlardır. Birinciler diş ve pençeleriyle, ikinciler keskin
tırnaklariyle avlarını yakalayıp parçalarlar.
Bunlar gibi ehlî eşek, katır, fil, araptavşanı (yaban
faresi), gelincik, arı, kara ve deniz kaplumbağaları ve fare,, akrep, kurbağa,
kirpi, yılan, pire, bit, sinek, sivrisinek, kene ve benzeri bütün hayvan ve
haşaratın yenmesi haramdır.
İleride bu konuya geniş yer verilecek ve habaisten
oldukları mezheplerin görüş farklariyle beraber anlatılacaktır.
6. Boğazlanan hayvanın kanundan çıkan ölü cenîn eti helâldir.
Ancak:
îmam-ı A'zam'a göre, anasının boğazlanmasiyle
karnından ölü olarak çıkan cenin ister
tüylenmiş olsun ister olmasın
boğazlanmış sayılmaz. Bu bakımdan eti yenmez, haramdır. Beden teşekkülü
tamamlanmış diri olarak çıkarsa usûlü dairesinde boğazlanır ve o zaman yenmesi
helâl olur.
tmam Ebû Yûsuf, îmam Muhammed ve üç büyük îmam'a göre:
Ölü olarak çıkarılan ceninin vücud yapısı tamamlanmışsa, anasının
boğazlanmasiyle o da şer'an boğazlanmış sayılır ve eti yenilir. Çünki Hz.
Peygamber (S.A.V.) buyurdular ki: «Yavrunun boğazlanması, anasının
boğazlanmasiyle tahakkuk eder.» [13]
«Bugün size temiz olan (nimetler) helâl kılındı.
Kendilerine kitab verilenlerin yiyeceği size helâl, sizin yiyeceğiniz de
onlara helâldir.» (Mâide sûresi, âyet: 5).
Bundan önceki âyette neyin helâl kılındığından
soranlara cevap teşkil eder mahiyette Size iyi, temiz ve hoş şeyler helâl
kılındı» buyurulmuştu. Bu âyetin ise ilk cümlesi onu te'kîd sadedinde
gelmiştir.
ikinci cümle ile, Müslümanlarla kitab ehli arasında
birtakım münâsebetlerin bulunduğuna işaretle, haram kılman yiyecekler müstesna
diğer bütün yiyecek maddelerinin alım-satımı, ithalât ve ihracatı, yenilme ve
içilmesi iki taraf için de helâl olduğu beyân ediliyor.
Ancak yiyecek maddeleri hususunda kitab ehli olanla
olmayan arasında bir fark yoktur. Öyle ki ticarî münâsebetleri, kitab ehli
olanla olmayanlar şeklinde bir ayrım yapmadan geliştirmek ve onların iyi,
temiz ve hoş olan yiyeceklerini yemek helâldir. O halde özel olarak kitab
ehlinin zikredilmesinden siyak ve sibak da dikkate alınarak zebâyih (boğazlanan
Ve avlanan hayvanlar) mânâsını almak daha açıktır. Bu mânâyla, kitap ehlinin
boğazladığı veya avladığı hayvanlar Müslümanlara, Müslümanların da onlara
helâldir. Kitab ehli olmayanların ise boğazladığı ve avladığı hayvanlar
Müslümanlara helâl değildir. O halde âyetteki taam'dan maksad bu olduğuna göre,
kitab ehH'olmayanlann zebâyihten başka temiz ve iyi yiyecekleri Müslümanlara
helâldir, hükmünü istidlal etmek ilâhî murada muhalif değildir.
Ayrıca âyet-i kerîmenin delâletinden şu mânâları ve
taşıdığı hükümleri çıkarmışlardır:
a) Kitab ehlinin
Allah ve Resulünün haram kıldığı şey'-ler müstesna bütün yiyecekleri Müslümanlara helâldir.
b) Kitab ehli, boğazladığı veya avladığı hayvan üzerine Allah'ın adını anmasa bile
boğazladıkları ve avladıkları Müslümanlara helâldir. Çünki bu âyet-i kerîme
umum ifâde eden [14] “Üzerine Allah’ın ismi
zikredilmeyen leri yemeyin bu fısktır.” ayetini hususiandırmıştır.
Nitekim Ebû Derdâ, Ubâde b. Sabit, îbnü Abbas, Zührî,
Rabîa, Şal)î ve Mekhûl aynı görüştedirler.
Ali bin Ebû Talib, îbnü Ömer ve Âişe Vâlidemiz'e göre
ise, kitab ehlinin boğazladığı hayvan üzerine Allah'dan başkasının anıldığını
duyduğunuz zaman ondan yemeyin! Bu,Tavus ile el-Hasan'm kavlidir. Delilleri ise
Allah'ın: âyeti ile âyetidir. [15]
îmam Mâlik'e
göre bu, mekruhtur, haram değildir.
Bununla beraber kitab ehlinin herhangi bir ismi anıp
anmadıkları bilinmediğinde Allah'ın
ismini andıkları kabul edilerek
boğazladıkları helâl sayılır. Bu hususta icma' vâki olmuştur. Zira bize
kadar gelen sahîh rivayetlerden, Resûlüllah (S.A.V.)ın bir yahudînin ateşte
kızartıp hediye ettiği koyunu kabul ettiği bilinmektedir.[16]
1. Kitab ehli
(Yahudi ve Hıristiyanlar)in boğazladığı ve avladığı hayvanları yemek,
Müslümanlara helâldir.
2. Kitab ehlinin, hayvanı boğazlarken veya avlarken Allah'ın
adını anıp anmadıkları bilinmezse, andıklarına hükmedilerek boğazladıkları ile
avladıklarını yemek helâl olur.
3 . îster kitab ehli olsun ister olmasın, bptün gayr-i
müs-limlerin Allah ve Resulünün haram kıldığı şeyler müstesna yiyecek ve
içecek maddeleri Müslümanlara helâldir, yiyebilirler.
4. Müslümanların yararına olmak üzere gayr-i
müslimler-le ticarî muamelelerde bulunmak caizdir.[17]
[1] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/269-274.
[2] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/274-276.
[3] el-Eşbah
ve'n-Nezair: İbn Nüceym
S: 26. Mısır matbaa-İ Hüseyniyye
[4] Ayni kitabın belirtilen sanifesî
[5] Ayni
kitabın 27. sahifesi
[6] Osman bin Mez'un'un evinde toplanan zatların
Ebûbefcir, Ali, tbn Mes'ud, Abdullah bin Ömer, Ebû Zer, Salim Mevlâ Ebû
guzeyfe, Mikdad bin Esved, Selmân-i Fârisî ve Da'kıl bin Mukarrin olduğu
Kurtubî Tefsirinde kaydedilir.
[7] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/276-280.
[8] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/280.
[9] En'âm
sûresi, âyet: 143 -144.
[10] Nahl sûresi, âyet:
8
[11] Ebû Dâvud - Tİrmİzî - tbnü Mâce
[12] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/281-283.
[13] Mecmeû'l-Enhiir c:
2, s: 512.
Celal Yıldırım, Kur’an
Ahkamı ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/284-285.
[14] En'âm sûresi, âyet:
12İ.
[15] Bakare
sûresi, âyet: 173.
[16] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/285-287.
[17] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı ve Mezhep İmamlarının
Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 1/287.