İNSAN İÇİN ANCAK KENDİ ÇALIŞTIĞI VARDIR

 

«Şüphesiz, insan için ancak kendi çalıştığı vardır.» [1]

İslâm, insanın şahsî amel ve gayretine, bilerek çalışması­na üstün bir değer sunmuştur. Öyle ki, insan başkasının değil, ancak kendi çalıştığına erişir, prensibini koymuş ve her hâl ü kârda dikkatimizi bu noktaya çekmiştir. Diyebiliriz ki, gerek dünya ni'metine, gerekse âhiret devletine kavuşmak, umumi­yetle bu prensibe bağlı kalınmakla gerçekleşir.

Böyle olunca da İslâm :

a) Tenbelliğin karşısmdadır; ibâdet ve tâati ne kadar çok olursa olsun, değil mi ki çalışmıyor, sa'y ü gayreti yoktur, o halde îslâmm nazarında onun değeri yoktur. Çünkü İslâmiyet-te dünyadan el-etek çekip inzivaya kapanmak yoktur.

b)  Başkasının sırtından geçinmeyi haram kılmıştır. (Te­feciliği, sağlam ve sıhhatli olduğu halde dilenciliği,    dini âlet edip hocalık ve şeyhlik ismi altında saf müslümanları aldatma­yı buna misâl verebiliriz).

c)  Bu sebeble meşru çalışmayı da ibâdet saymıştır. Hattâ nafile ibâdetten üstün kabul etmiştir.

Bu âyet çoğu müfessirlere ve te'vilcilere göre muhkemdir (hükmü bakidir). Bu mânayla, hiç bir kimse diğer bir kimse­nin yerine namaz kılamaz. İmâm Mâlik ve bâzı âlimlere göre oruç da tutamaz. Ve yine îmâm Mâlik'e göre hac de edemez, sadaka da veremez. Meğer ki, ölen kimse hac ile vasıyyet etmiş olsun...

İmâm-ı Şafiî ile bâzı âlimler ölü için  vasıyyet etsin, et­mesin nafile haccetmeye cevaz vermişlerdir. Sahih rivayete göre, Hazret-i Âişe Validemiz kardeşi Abdurrahman için îtikâ-fa girmiş ve onun için köle âzâd etmiştir.

Yine bize kadar gelen sahih rivayete göre, Sa'd bin Ubâde (R.A.), Hz. Peygamber'e soruyor:

— Yâ Resûlellah! diyor, annem öldü, onun için sadaka ve­reyim mi?

Hazret-i Peygamber (S.A.V.):

—  Evet, diyor...

—  Peki hangi sadaka daha üstündür?

—  Su vermek... [2]

 

Tahlil:

 

«lil-insân» kelimesinin başında bulunan «lâm» harfi, Arap kavâidine göre «temlik» ve «îcab» manasınadır. Bu mânayla, insana kendi çalışmasından başkası yoktur, hükmü çıkıyor. O halde başkası onun için sadaka dağıtacak olursa, ona verilmez veya gerekmez. Meğer ki Cenâb-i Allah başkasının çalışmasıyla ona fazladan bir sevab vermiş ola... Nitekim Allah küçük yaşta ölen çocukları, bir emek ve amelleri olmadığı halde kendi fazlü keremiyle cennete sokar..

Rebî' bin Enes diyor ki: «Bu âyet kâfirlerle ilgilidir. Yâ­ni kâfire ancak kendi çalışmasının karşılığı sadece dünyada vardır. Başkasının çalışmasının sevabı ne dünyada, ne de âhi-rete kâfire ulaşmaz. Mü'min kullara ise hem kendi çalışmala­rının, hem de başkasının çalışmasının faydası vardır.,» [3]

Çoğu âlimler bu görüşün hilâfına bir görüşe sahiptirler. Çünkü bir çok hadîslerden ve müfessirlerin tefsirinden âyetin umum ifâde ettiği anlaşılıyor. Onu yalnız kâfirlere tahsis et­mek doğru olmasa gerek..

Nitekim Hazret-i Peygamber (S.A.V.) buyuruyor ki:

«İnsan ölünce artık ameli kesilir; ancak üç cihetle değil: Sadaka-i câriye veya istifade edilen bir ilim veya kendisi için duâ eden sâlih bir evlâd (bırakmışsa, bu sayede ameli kesilmez). [4]

Görülüyor ki, sâlih evlâdın yapacağı duadan ana-baba, Al­lah'ın fazl-ü keremiyle istifade edebiliyor.

Ebûbekir el-Verrâk'a göre, âyetin mânası, «İnsan için an­cak kendi niyeti vardır.» Nitekim Hazret-i Peygamber (S.A.V.): «kıyamet günü insanlar niyet­lerine göre haşrolunur.» buyurmuşlardır. [5]

Bütün bu tefsir ve görüşlerin delâlet ettiği hüküm ve mâ­nada hakikat payı vardır. Böyle olmakla beraber, İslâmm ruh ve hedefine daha çok uygun olanı, âyetin umum ifâde etmesi­dir. Yâni her iki âlemde de insana ancak kendi çalıştığı var­dır. Başkasının çalıştığı ise, insana ancak Allah tarafından bir fazlalık olarak verilebilir.

O halde en sağlam niyetlerle çalışmak her aklı eren, gücü kuvveti yerinde olan insana farzdır. Çünkü o, çalıştığının kar­şılığını muhakkak görecek ve ona en kâmil mükâfat verilecek­tir. Bu mükâfat, kâfire dünyada, mü'mine hem dünyada, hem de âhirette sunulacaktır.[6]


 

[1] Necin sûresi, âyet:  39

[2] Sünen kitapları..

Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/55-56.

[3] Rebî'in bu görüşü pek tasvib görmemiştir.

[4] Buhâri - Müslim.

[5] Ahmed bin Hanbel: Ebû Hüreyre  (R.A.)den. Hadis sahibidir.

[6] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/56-57.