«Sizden olan bekârları; kölelerinizden ve cariyelerinizden sâlih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler Allah onları fazl u keremiyle zenginleştirir. Allah lütf u keremi bol olan, (her şey'i gereği gibi) bilendir.» [1]
İslâm, îman edenler arasında evlenme çağma geldiği halde maddî yönden evlenme imkânı bulamıyan fakirlere yardım elinin uzatılmasını emretmekle cem'iyetin ahlâkî ve sosyal yapısında meydana gelecek sarsıntıyı önceden önlemiş oluyor; proleter, burjuva ve aristokrat gibi sınıf mücadelelerine açılacak kapıyı kapatıyor.
îslâmın ilk devirlerinde bu emir kusursuz tatbik edildiği İçin fakirle zengin arasındaki uçurum kapatılmış; zina hâdiseleri yok denilecek kadar azalmış; kadınlara söz ve hareketle sataşma hafifliği kalmamıştı.. Evet, asr-ı saadet ve dört halîfe devrinde durum böyle idi. Ondan sonra zaman zaman ve yer yer bu emir tatbik edilmediği veya unutulduğu için genç kuşakta bir bunalım baş göstermiş bu sebeble ahlâkî ve içtimaî sahalarda müthiş sarsıntılar meydana gelmiştir.
Zîra bir cem'iyette zengin yüzbinleri harcayarak şa'şaalı düğün yapıp evlenir; fakir ise evlenmeye güç yetiremeyip boyun büker de zenginden hiç bir yardım görmezse, o cem'iyette-ki ahlâkî çalkantıları önlemek çok zor olur.. Hele bir de o cemiyet İslâm kültüründen ve tahkiki bir îmandan mahrum bulunursa. ..
Şunu da ilâve edelim ki, İslâm bu emir ve prensibiyle fakiri bir yük olarak zenginin boynuna yüklememiş, insan şeref ve haysiyetine lâyık olduğu değeri sunarak şu yolları koymuştur:
a) İçtimaî dengenin sağlanabilmesi için zengin ölü yatırımdan kaçınmak ve fakire iş sahasını açmak için faydalı yatırımlara girişecek.
b) Emeğin karşılığını eksiksiz ödeyecek.
c) Kırkta bir zekâtını kuruşuna kadar verecek.
d) Yetimleri himaye edecek, evlenme imkânı bulamayan fakir bekârları evlendirecek.
e) Zengin bütün bu vecibeleri yerine getirirken hiç kimsenin izzet-i nefsini rencide etmiyecek.
Ayrıca İslâm, fakirleri de manevî disiplin altına almış ve şu hususlara dikkat etmelerini emretmiştir:
1. Çalışma imkânı bulunduğu müddetçe çalışacak, kimseye yük olmamaya gayret edecek.
2. Dinde kendinden yukarıya, dünyalıkta kendinden aşağıya bakacak, israftan kaçınacak.
3. En hayırlı lokmanın, alın teriyle elde edilen lokma olduğunu bilecek.
4. Zenginin malına göz dikmiyecek, kendi güç ve kuvvetine güvenecek ve bu anlayış içinde Allah'a tevekkül edecek.
5. Bütün gayretlerine rağmen maddî imkân elde edemez ve bu yüzden evlenemezse, şehvetini kırmak içi noruç tutacak. Çünkü tezkiye-i nefs hususunda müessir iki ilâç vardır: Birincisi tahkikî îmânın gönülleri dolduran âhiret mefhumu; ikincisi orucun verdiği ruh ve mâna..
Bunun içindir ki Hazret-i Peygamber (S.A.V.):
«Ey gençler zümresi! Sizden kim evlenmeye güç yetiriyorsa evlensin. Çünkü evlenmek gözü haramdan daha çok sakındırıcı ve iffeti daha çok koruyucudur. Güç getiremiyene ise oruç gerekir. Çünkü oruç onun için şehveti kırıcıdır.» [2]
Nitekim bu âyeti takip eden 33. âyetle bu husus çok açık bir ibareyle ifâde ediliyor; fakir olanlara, evlenme imkânı buluncaya kadar iffetlerini korumaları emrediliyor: «Evlenmeye çâre bulamıyanlar, Allah kendilerini fazl u keremiyle zengin kilmcaya kadar iffetlerini korusunlar.» [3]
Hazret-i Peygamber (S.A.V.) bu âyetin tefsirini ve Allah'ın evlenecek olan fakirleri zengin kılacağına dair olan va'dini şu hadîsleriyle açıklamıştır.
Üç kimse var ki, onlara yardım etmek Allah üzerine bir haktır (yâni onlara yardımda bulunmak Allah'ın kanunu icabıdır):
1. İffetini korumak için evlenmek istiyen kimse,
2. Akd-i kitabet sebebiyle borcunu ödemek istiyen mükâtib,
3. Allah yolunda savaşan gazi.. [4]
Ayrıca hür kadınla evlenmeye güç getiremiyen fakirlere üçüncü bir yol olarak cariyelerle evlenmeleri gösterilmiş ve fakat sabretmelerinin daha hayırlı olacağı bildirilmiştir. [5]
O halde fakirliğinden dolayı evlenemiyenleri:
a) Müslüman zenginler gerek zekâtlarıyla, gerekse sada-kalarıyla evlendirecek.
b) Yardım edecek zengin bulunmazsa, cariyelerle evlenebilirler.
c) Bu da mümkün olmazsa, oruç tutarlar.
d) Fakirliklerine rağmen cesaret bulup hür kadınla evlenecek olurlarsa, Allah onları fazl u keremiyle zengin kılar..
Demek, imkân mevcud olduğunda evlenmek sünnettir; bâzısına göre müstehabdır. Bu sünneti yerine getirme imkânı olmadığmda iffetli yaşamak, harama gitmemek vâcibdir. Bu vü-cûbu yerine getirmekde kendisine güvenemiyen kimseye oruç tutmak sünnettir.
Böylece istimna ve nikâh-ı mut'aye (muvakkat nikâha) cevaz verilmemiş, bu husustaki tahrîm olduğu gibi kalmıştır. Çünkü istimna (= mastrubasyon) nın bir takım zararlar doğuracağı tıbben tesbît edilmiştir:
a) Cinnete yol açar.
b) İnsanı intihara kadar götürür,
c) Kadınla olan münasebetten çok fazla kuvvet zayi etmeye sebeb olur ki bu birçok hastalıklara zemin hazırlar.
d) Düşünce ve dimağ üzerinde menfî te'sirleri o]ur, hafızayı zayıflatır.
e) Hazımsızlık meydana getirir, asabî bozuklukları kamçılar.
f) Bel gevşekliğini davet eder. [6]
Nikâh-ı mut'a (= muvakkat nikâhın da bir takım kötü sonuçları ve gayr-î ahlâkî neticeleri vardır:
1- Kadını bir şehvet metaı hâline sokar, onun annelik vasfını yok eder.
2- İstikrarlı ve düzenli bir aile yuvası kurulmasına mâni' olur.
3- Neslin karışıp bozulmasına sebeb olur.
4- Çeşitli zührevî (frengi ve belsoğukluğu gibi) hastalıklara yol açar.
5- İçtimaî huzursuzluk doğurur.
İşte bunun içindir ki, İslâm bu âyetle normal evlenmeyi sünnet kılmış; buna güç getiremiyen fakirleri evlendirmeyi de zenginlere sünnet kılmıştır. Bu da mümkün olmadığı zaman istimnaya ve muvakkat nikâha gidilmeyip oruç sünnet yollu tavsiye edilmiştir.
Görülüyor ki, nikâh insan nev'inin devamını en uygun şe kilde ve şartlar içinde sağlıyor. Cem'iycti kökünden sarsan nesli bozan zinayı haram kılıp önlüyor. Muvakkat nikâha ve istimnaya cevaz vermiyor. O halde e denmeyi kolaylaştırmak, evlenemiyen bekârları evlendirmek cem'iyete düşen içtimaî, ahlâkî, millî ve dinî bir vazifedir.
İslâm bu hususta sadece hür müslüman bekârlarla değil, bir o kadar köle ve cariyelerin iffet ve namusuyla, normal bir aile yuvası kurmalarlyla da meşgul olmuş; lâzım gelen yolları göstermiştir. Aynı âyetin devamında: «Kölelerinizden ve cariyelerinizden sâlih olanları evlendirin! j> diye emir verilirken, onu takip eden «Dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için iffetli olmak isteyeen cariyelerinizi (sakın) fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorîarsa bilsin kî Allah hiç şüphesiz (zorlayanı değil) zorlanan cariyeleri zorlanmalarından sonra da bağışlar ve merhamet eder. Çünkü Allah cok varlieavıcı ve cok merhamet edicidir.» mealindeki âyetle de cariyelerin iffetinin korunmasını emrediyor. [7]
[1] Nûr sûresi, âyet: 32.
[2] Buhârî - Müslim: İbn-i Mes'ud ve Alkame (R.A.)den.,
[3] Nûr sûresi, âyet: 33.
[4] tmam Ahmed bin Hanbel - Tiımizî - Neseî - İbn-i Mâce
[5] Fazla bilgi için bak: Birinci cill 250. sahifeye..
[6] Fazla bilgi için bak: Muamelât-ı Zevciyede adem-i iktidar / Dr To sun Paşazade, S.. 11 - 12.
[7] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/111-115.