«Düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet (ve savaşlarda kullanılmak üzere) bağlı besili atlardan hazırlayın!» [1]
Savaş ruhunu ve ona hazırlanma gücünü kaybeden milletler yıkılmaya mahkûmdur. Tehlike savaşa atılmakta değil, savaş için gerekli îman ve kuvveti yitirmektedir. Ancak savaş için hazırlanan kuvvet, karşı tarafı kahretmek ve köleleştirmek mânasına alınmamalıdır. îslâmın bu emri, insan haklarını korumaya, tuğyanı defetmeye, emperyalizm ve komünizm ve ölçüsüz kapitalizm gibi sömürücü, kan emici, yakıp ezici bâtıl sistemleri te'sirsiz hâle getirmeye matuftur. Demek ki Allah'a dosdoğru îman edenleri bu gayr-i ahlâkî doktrinlerin şerrinden koruyabilmek için iki şey'e ihtiyaç vardır: Birincisi, bütün peygamberlerin getirdiği îman esâsının gönüllere zerkedil-mesi ikincisi, böyle bir îmanla beşer gücünün yettiği nisebtte kuvvet hazırlanması.. İşte bu maksat ve mânayla âyette «kuvvet» kelimesine yer verilmiştir. Zaman ne kadar değişirse değişsin, teknik imkânlar ne ölçüde olursa olsun, netice savaş kuvvetlerin çarpışmasıyla ifâde edilir. Bu bakımdan kuvvetler arasında denge sağlanmazsa, zayıf olan taraf mağlûb olmaktan kendini kurtaramaz.
Hazret-i Peygamber (S.A.V.), bu âyet-i kerîmeyi minberde
okuduktan sonra iki veya üç defa üstüste
«Haberiniz olsun ki kuvvet atmaktır!» [2] buyurarak «kuv-vet'in neden ibaret olduğunu tarif etmişlerdir. Bu tarifle Müslümanların dikkati çekilmiş ve kıyamete kadar üstün kuvvetin atmak ve atıcılıkta olacağını bildirmiştir.
Savaş stratejisini çok iyi bilen Hazret-i Peygamber (S.A. V.) o günkü şartlar içinde bile arkadaşlarına:
Atınız ve bininiz. Fakat atmanız binmenizden hayırlıdır,» [3] buyurarak savaş için atıcılığın önemini bir kere daha beyân etmiştir. Hazret-i İbni Ab-bas (RA.) da «kuvveti» silâh ile tefsir etmiştir. O halde günün icâbına göre atmayı, atma vasıtalarını, silâh imâl etmeyi gerçekleştirmek farzdır; aynı zamanda ilâhî kanun icabıdır. Bu kanuna uymayanlar yine en acı tokatı ondan yerler. Sultan Fâtih 15. yüzyılda, o günün en üstün ve güçlü silâhı sayılan toplar üzerinde geniş etüdler yaptıktan sonra daha mükemmelini imâl etmek için bütün zekâ ve dirayetini kullanmıştı. Böylece Fâtih (Cennetmekân) ilâhî kanuna uyarak İstanbul'un fethine hazırlanıp başlamıştı. Hazret-i Peygamber (S.A.V.) de o devrin geçer silâhı olan ok imâlini hızlandırmak babında şöyle buyurmuşlardı: «Şüphesiz ki Allah bir tek ok sebebiyle üç kişiyi cennete sokar: Hayır umarak oku yapanı, onu atanı ve onu dizeni... [4] îmâm-ı Kurtubî'nin aldığı rivayette de Hazret-i Peygamber (S.A.V.) İsmail soyundan olan Araplara hitapla: «Ey İsmâîl oğulları! Atın (atıcılık öğrenin). Çünkü sizin babalarınız atıcı idiler.»
Alimler bu âyetle istidlal ederek at ve silâhını Allah yolunda vakfedilmesinin caiz olduğunu söylemişlerdir. Yalnız İmâm Ebû Hanîfe'ye göre at'ı vakfetmek caiz değildir. İmâm-ı Şafiî ise bunu da sahih ve caiz görmüştür. Çünkü Hazret-i Peygamber (S.A.V.) Hâlid bin Velid hakkında buyurdu ki:
«Hâlid'e gelince, siz ona haksızlık ediyorsunuz. Çünkü Hâlid zırhlarını, harb âletlerini Allah yolunda hapsetmiş (vakfetmiştir.» [5]
1. Düşmana karşı güç yettiği kadar kuvvet hazırlamak farzdır. Her fert kendine düşeni yapmakla mükelleftir.
2. îmâm-ı A'zam ile İmâm-ı Şafiî'ye göre savaşta (Allah yolunda) kullanılmak üzere silâh vakfetmek caizdir.[6]
[1] Enfâl sûresi, âyet: 60
[2] tmâm Ahmed bin Hanbel - Müslim: Harun bin Mûruf'dan. Ebû Dâ-vud: Saîd bin Mansûr'dan. İbni Mâre: Yûnus bin Abdüla'lâ'dan
[3] fmâm Ahmed bin Hanbel - Tirmizî.
[4] ebu Dâ\ud - Tirmizî: Akabe bin Amir'den
[5] İmâm-ı Kurtubî Tefsiri C. S, S. 38
Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/296-298.
[6] Celal Yıldırım, Kur’an Ahkamı Ve Mezhep İmamlarının Görüş Farkları, Bahar Yayınları: 2/298.