SAHİH-İ MÜSLİM

Konular        Numaralar  

İMAM NEVEVİ ŞERHİ

131 – 134 NOLU HADİS İÇİN

 

Bu bapta Ebu Talib'in vefat hadisi yer almaktadır. Bu da Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde ittifakla tahriç ettikleri bir rivayet olup, bu rivayet Said b. el-Müseyyeb'in babasından, onun Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Selleml'den diye naklettiği bir hadistir. Bunu el-Müseyyeb 'den oğlu Said'den başka rivayet eden olmamıştır. Hadis hafızları böyle demişlerdir. Bu ise Hafız Hakim Ebu Abdullah b. el-Beyyi' (rahimehullah)'ın Buhari de, Müslim de kendisinden yalnızca bir ravinin rivayet ettiği kimselerden hiçbirisinden rivayet tahriç etmemişlerdir, şeklindeki sözünü reddetmektedir. Muhtemelen bu sözleriyle sahabeden başka kimseleri kastetmiştir. Allah en iyi bilendir.

 

Başlıkta yer alan ravilerin isimlerine gelince, et-Tudbı ile ilgili açıklama ve bunda meşhur olanın te harfinin ötreli olduğu, fethalı olduğunu söyleyenlerin de bulunduğu ve bazılarının da bunu tercih ettiğine dair açıklamalar mukaddimede geçti. Yine Mukaddime' de Yunus isminde altı söyleyiş olduğu da geçtiği gibi Said'in babası "el-Müseyyeb"in özelolarak ye harfinin fethalı ve kesreli okunacağı hususunda görüş ayrılığı bulunduğu, fethalı okuyuşun daha meşhur olduğu da geçti.

 

Ebu Talib'in adı Abdu Menaf, Ebu Cehil'in adı Amr b. Hişam'dır. Hadisin senetlerinde Salih, ez-Zühri'den, o İbnu'l-Müseyyeb'den diye rivayet de yer almıştır ki bu, Salih b. Keysan'dı. Yaşça Zühri'den büyüktü. Zührı' den öğrenmeye başladığında Salih doksan yaşında idi. yüz kırktan sonra vefat etmiştir.

 

İsnatta bir arada iki incelik vardır. Birincisi yaşça büyüklerin küçüklerden rivayet nakletmiş olması, diğeri ise tabiinden üç ravinin birbirinden rivayet nakletmiş olmalarıdır.

Senette Ebu Hazim, Sehl' den, o Ebu Hureyre' den rivayeti de vardır.

Ebu Hureyre'den rivayet nakleden Ebu Hazim'in adının Aııe'nin azatlısı Selman olduğu daha önceden geçti. Ebu Hazim'in, Sehl b. Sa'd'dan rivayetine gelince, bu Ebu Hazim'in adı ise Seleme b. Dinar'dır. (11213)

 

"Ebu Talib'in ölümü yaklaştığında" maksat ölümünün yaklaşıp, ölüm belirtilerinin ortaya çıkmasıdır. Bu ise ölenin yerini görmesi ve ruhunun alınması halinden öncedir. Eğer yerini görmesi ve ruhunun alınması halinde olsa imanın ona faydası olmaz çünkü yüce Allah'ın: "Yoksa tövbe kötülükleri işleyip durup da nihayet onlardan birine ölüm gelip çattığında: "Ben şimdi gerçekten tövbe ettim diyenlerin ve kafir olarak ölenlerinki değildir. İşte biz onlar için çok acık/ı bir azap hazırlamışızdır." (Nisa, IS) buyruğu bunu ifade etmektedir. Ayrıca bunun ölüm sonrası varacağı yeri görmeden önce gerçekleştiğinin bir delili de hem Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile hem de Kureyş kafirleri ile konuşmasıdır.

 

Kadı Iyaz (rahimehuııah) dedi ki: Ben bu hadis hakkında açıklamalarda bulunan bazı kimselerin buradaki ölüm halini gerçek manasıyla ihtizar olarak anladığını ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in O zaman söylediği o sözleriyle kendi bereketiyle ilahi rahmetin ona ulaşacağını ümit ettiğini ifade ettiklerini gördüm. Kadı Iyaz (rahimehuııah) dedi ki: Halbuki bu, yaptığımız açıklamalar dolayısıyla doğru değildir.

 

"Rasulullah (saııaııahu aleyhi ve seııem) bu sözü ona teklif etmeye ve o sözü ona tekrar edip durmaya devam ett!." Bütün asıl nüshalarda bu şekildedir. "Ona tekrar etti" ifadesi ile kastettiği Ebu Talib'tir. Kadı Iyaz (rahimehullah) bütün asıl nüshalardan ve üstatlardan bunu böylece nakletmiştir. Kadı dedi ki:

 

Bir nüshada ise Ebu Cehil ve İbn Ebu Umeyye kastı ile tesniye olarak "ona tekrar edip durdular" şeklindedir. Kadı Iyaz: Bunun doğru olma ihtimali daha yüksektir, demektedir.

"Ebu Talib'in onlara son söylediği söz: O Abdulmuttalib'in dini üzeredir" sözü oldu. Bu en güzel edeplerden ve uygulamalardan birisidir. O da bir kimse başkasının güzelolmayan sözünü aktaracak olursa üçüncü şahıs zamirini (gaib zamir) kullanır. Buna sebep ise söylediği sözün şeklen çirkin olmasıdır.

 

'Ama Allah'a yemin ederim ki senin için mağfiret dileyeceğim" buyruğunu biz bu şekilde "ama" lafzını mim'den sonra elif'siz olarak tespit ettik. (11214) Fakat pek çok asıl nüshada ya da çoğunda mim'den sonra elif ile yazılmıştır. Her ikisi de sahihtir.

 

İbnu'ş-Şeceri diye bilinen İmam Ebu's-Saadat Hibetullah b. Ali b. Muhammed el-Alevi el-Haseni, el-Emali adlı eserinde şöyle demiştir: Elif ziyadeli olan tekid içindir. Bunu soru edatı olan hemze ile birlikte bir araya getirmişler ve bu şekilde bir araya gelmiş olan bu lafzı iki anlamda kullanmışlardır. Birincisi mesela onların, ama Allah'a yemin ederim ki, mutlaka yapacağım, sözlerinde olduğu gibi "gerçekten" anlamının kastedilerek kullanılmasıdır, diğeri ise "ela: dikkat et, haberin olsun" gibi söze başlangıç olmasıdır. Ama şüphesiz Zeyd gitmektedir, demek de böyledir. Eğer ondan sonra yemin gelirse çoğunlukla mim'den sonraki elif'i hazfedilir. Böylelikle ikincisinin birincisi ile ilişkisinin ileri derecede olduğunu göstermek isterler çünkü bir kelime tek bir harf ile kalacak olursa tek başına kaim olamaz. Böylelikle elif'in hazfedilmesi suretiyle onun hemze ile bitişik olma ihtiyacı anlaşılmış olmaktadır. Allah en iyi bilendir.

Buradan yemin teklif edilmeksizin yemin etmenin caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Burada yemin Ebu Talib' e mağfiret dilemekteki kararlılığını pekiştirmek ve onun gönlünü hoş etmek için yapılmıştır.

 

Ebu Talib, hicretten az önce Mekke'de vefat etmiştir. İbn Faris dedi ki: Ebu Talib öldüğünde Rasulullah (s.a.v.) 49 yaşında idi. 50 yaşından sekiz ayan bir gün almıştı. Müminlerin annesi Hatice (r.anha) ise Ebu Talib'in ölümünden üç gün sonra vefat etmişti.

 

Yüce Allah'ın: "Müşriklere Nebinin de, müminlerin de mağfiret dilemeleri olur şey değildir." (Tevbe, 113) buyruğuna gelince, müfessir ve Meani bilgileri onların böyle bir şey yapmamaları gerekir anlamında olduğunu söylemişlerdir ve bu bir yasaktır diye eklemişlerdir. Yüce Allah'ın: "Akrabaları dahi olsalar" buyruğundaki vav hal vav' ıdır. Allah en iyi bilendir.

 

Aziz ve celil Allah'ın: "Muhakkak ki sen sevdiğini hidayete erdiremezsin fakat Allah dilediğine hidayet verir ve o hidayet bulanları daha iyi bilir." (Kasas, 56) buyruğuna gelince, müfessirler ayetin Ebu Talib hakkında indiğine icma etmişlerdir. Onların bu husustaki icmalarını ez-Zeccac ve başkaları da nakletmiştir. Bununla birlikte ayetin hükmü geneldir çünkü hidayet veren de, dalalete düşüren de yüce Allah'tan başkası değildir.

 

el-Ferra ve başkaları der ki: Yüce Allah'ın: "Sevdiğini" buyruğu iki şekilde açıklanır. Birincisine göre, sana yakın akraba olduğundan ötürü sevdiğin kimseler demektir. İkincisi ise, hidayetbulmasını istediğin, sevdiğin kimse demektir. (1/215) İbn Abbas, Mücahid, Mukatil ve başkaları şöyle demişlerdir: O hidayet bulanları en iyi bilendir yani kendisi hakkında hidayet takdir etmiş olduğu kimseleri en iyi O bilir.  Allah en iyi bilendir.

 

Ebu Talib'in "ölümün dehşetli hallerine katlanamayışı onu bu işe itti demeyecek olsalardı bu söz(ü söylemek) ile gözlerinin aydın olmasını sağlardım" sözleri bütün asıl nüshalarda ve gerek Müslim' de, gerek başkalarında bütün muhaddislerin rivayetinde bu şekilde: " (...): Dehşet, tahammülsüzlük" şeklinde cim ve ze harfleriyle yer almıştır.

 

Kadı Iyaz ve başkaları da muhaddislerin ve ahbar sahiplerinin yani tarih ve siyer bilginlerinin rivayetlerinden böylece nakletmiştir. Ancak dilbilginlerinde n birtakım kimseler bunun (trl) şeklinde olduğunu kabul etmişlerdir. Bu lafzın bu şekilde olduğunu belirtenlerden birisi de Kitabu'l-Garibeyn isimli eserinde el-Herevi' dir. Hattabi de Saleb' den tercih ederek bunu böylece naklettiği gibi Şemir de böyle demiştir. Müteahhirlerden de Ebu'l-Kasım ezZemahşeri de bu kanaattedir.

 

Kadı Iyaz (rahimehullah) der ki: Hocalarımızdan birden çok kişi doğrusunun bu olduğuna dair dikkatimizi çekmiş ve: Bu lafız zayıflık ve bitmişlik, takatsizlik demektir, diye açıklamışlardır.

el-Ezheri dedi ki: Bunun dehşet anlamına geldiği de söylenmiştir. Şemir dedi ki: Her gevşek ve zayıf şey hakkında kullanılır. Anlamı da dehşete düşmektir. (11216) Ebu Talib'in sözü de bu anlamdadır. Allah en iyi bilendir.

 

"Onunla gözlerinin aydın olmasını sağlardım" ifadesine gelince buna dair yapılacak en güzel açıklama Ebu'l-Abbas Saleb'in şu sözleridir: "Allah onun gözlerini aydın etti" ifadesinin anlamı Allah gönlü hoş oluncaya ve gözü aydınlanıncaya kadar arzu ve isteğine onu ulaştırsın (ulaştırdı) ve artık o gözünü hiçbir şeye dikmeyecek haldedir, demektir. Esmaı dedi ki: Allah onun serin gözyaşı akıtmasını sağlasın, çünkü sevinç gözyaşı serindir. Allah ona sevindirici şeyler göstersin, anlamında olduğu da söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.