İMAM
NEVEVİ ŞERHİ |
142 NOLU HADİS İÇİN
SENED BİLGİSİ:
"Heddab
b. Halid" adının Hudbe olduğu da söylenir. Müslim (rahimehullah) bunu
kitabının çeşitli yerlerinde zikretmiş olmakla birlikte bazı yerlerde Hudbe,
bazılarında da Heddab demektedir. İlim adamları ikisinden birisinin ismi,
diğerinin lakap olduğunu ittifakla kabul etmekle birlikte hangisinin isim
olduğu hakkında ihtilaf etmişlerdir. Ebu Ali el-Gassani, Ebu Muhammed Abdullah
b. el-Hasan et-Tabesi ve el-Metalib sahibi ile Hafız Abdulgani elMakdisi
-müteahhir olan- ismin Hudbe olduğunu, Heddab'ın lakap olduğunu söylerken
başkaları Heddab isimdir, Hudbe lakaptır demiştir. Şeyh Ebu Amr sonuncusunu
tercih etmiş, birincisini kabul etmemiştir. Hafız Ebu'l-Fadl el-Feleki ise
şöyle demektedir: O kendisine Hudbe denilecek olursa kızardı. Buhari Tarih'inde
onu sözkonusu ederek Hudbe b. Halid demiş, "Heddab"i sözkonusu
etmemiştir. Bundan açıkça anlaşıldığına göre o "Hudbe"nin isim
olduğunu tercih ettiğidir. Buhari ise (bu gibi hususları) başkalarından daha
iyi bilir çünkü o hem Buhari'nin, hem Müslim'in hocasıdır. Allah hepsine
rahmetini ihsan buyursun, Allah en iyi bilendir.
HADİS'İN AÇIKLAMASI:
"Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in terkisinde idim. Benimle onun arasında sadece
devenin arka kaşı vardı. .. Lebbeyk ya Rasulullah ve sadeyk dedim."
Hadiste geçen "ridf: terkisinde binmek" şekli ravilerin çoğunlukla
tespit ettikleri meşhur rivayettir. Kadı Iyaz (rahimehullah)'ın naklettiğine
göre kitabın ravilerinden birisi olan Şafii fakih Ebu Ali et-Taberi bu kelimeyi
ra fethalı, dal kesreli "redif" olarak zaptetmiştir. Ridf ile redif
ise binicinin arkasında binen kişiye denilir. Fiilin mazi çekiminde dal harfi
kesreli, muzariinde ise fethalıdır. Kadı Iyaz dedi ki: Eğer Taberi' den gelen
rivayet sahih ise onun yaptığı bu açıklamanın açıklanabilir bir tarafı yoktur.
Buradaki "redif" kelimesinin aceleci anlamında acl ve kötürüm
anlamında zemim şeklinde ism-u fail olması hali müstesnadır.
"Benimle
onun arasında sadece semerin arka kaşı vardı." Bununla Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)' e yakınlığını ileri derecede anlatmak
istemiştir. Böylelikle dinleyen kişinin bunu daha iyi bellemesi için daha
etkileyici bir ifade kullanmak istemiştir. "(...): Semerin arka
kaşı"nın okunuşu ile ilgili Cevheri, es-Sıhah adlı eserinde allı okuyuş sözkonusu
ebniştir. Bu ise binicinin arkasında bulunan tahta (veya değnek) parçasına
denir. "(.....): Ey Muaı b. Cebel" hitabındaArap dilbilginlerinin
"Muaz" kelimesinin harekesinde iki farklı telaffuzlan vardır. Bunlann
daha meşhur ve daha tercihe değer olanları Muaz lafzının meftuh (ya Muaze
şeklinde), İkincisi ise ötreli (Muaıu şeklinde) okunmasıdır. Ancak ondan
sonraki "İbn" lafzımn nasb ile okunacağında görüş ayrılığı yoktur.
"Lebbeyk
ve sa'deyk" hitabındaki "lebbeyk"in anlamı ile ilgili çeşitli
görüşler vardır. Burada bunların bazılarına değineceğiz, yüce Allah'ın izniyle
açıklaması Hac bölümünde gelecektir. Daha güçlü görülen bunun, çağrım kabul
ettim, bir daha kabul ettim diye tekid için tekrar ebnektir. Anlamının:
Senin
yanındayım ve sana itaat ediyorum, ben senin itaatin üzere devam ediyorum,
sevgim sanadır diye açıklandığı gibi, başka açıklamalar da yapılmışlır.
"Sa'deyk"in
anlamına gelince, ben senin emrine ardı arkasına itaat etmeye devam ediyorum,
demektir.
Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Selleml'in Muaz (r.a.)'a defalarca seslenmesine gelince,
bu da ona vereceği habere gerektiği gibi önemi vurgulamak ve böylelikle Muaz'ın
duyacaklanna tam anlamıyla dikkat ebnesini sağlamak içindir. Sahih'te sabit
olduğu üzere Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir söz söyledi mi -işte bundan
dolayı- üç defa tekrar ederdi. Allah en iyi bilendir.
Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Selleml'in: 'J1.11ah'ın kulları üzerindeki hakkının ne
olduğunu bilir misin? ve: Kulların yüce Allah üzerindeki hakkının ne olduğunu
bilir misin?" buyruklarına gelince,
et-Tahrir
sahibi şu açıklamayı yapmışlır: Bil ki hak kesin olarak, muhakkak olarak var
olan her şeye ya da kaçınılmaz olarak var edilecek şeylere denilir. Şam yüce
Allah ise ezeli var ve ebedi baki haktır. Ölüm, kıyamet, cennet, cehennem de haktır
çünkü bunlar kaçınılmaz olarak meydana geleceklerdir. Doğru söze
"hak" denilmesinin anlamı da bu şekilde hakkında haber verilen şeyin
gerçekleşmiş ve meydana geldiğinde hiçbir tereddüt bulunmayan bir husus olduğu
anlamındadır.
Kul
üzerinde herhangi bir tereddüt ve bir şaşırına sözkonusu olmaksızın hak edilen
hak da bu şekildedir. Buna göre yüce Allah'ın kullar üzerindeki hakkının
anlamı, onların üzerinde kesin olarak görevolan ve onlann üzerinde hak ettiği
şeydir. Kulların yüce Allah üzerindeki haktanmn manası ise, kaçınılmaz olarak
tahakkuk ettiğidir. Bu et-Tahrir sahibinin açıklamasıdır.
Başkası
ise şöyle demektedir: Onların yüce Allah üzerindeki hakları ibaresini sadece
onun onlar üzerindeki hakları ibaresine mukabele (benzeri lafızlarla zikredilen
bir karşılık) olduğundan dolayıdır. Ayrıca bir kimsenin arkadaşına: Senin
hakkın benim üzerimde bir görevdir yani benim onu yerine getirmem artık
kesinleşmiştir, demesine de benzetilebilir. (11231) Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in: "Her yedi günde bir gusletmek her müslümanın üzerine bir
haktır" buyruğu da bu türdendir. Allah en iyi bilendir.
Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Ona, ona hiçbir şeyi ortak koşmaksızın
ibadet etmeleri" buyruğuna gelince, iman kitabının (bölümünün) ilk babının
sonlarında buna ve bu iki lafzın bir arada zikredilmesine dair açıklama geçmiş
bulunmaktadır.