İMAM
NEVEVİ ŞERHİ |
240 - 243 NOLU HADİSLER İÇİN
Bu
bapta iki hadis vardır. Bunlardan biri (240 numaralı): "Ademoğlu secde
ayetini okuduğu zaman ... (2/69) Bu sebeple benim için cehennem ateşi
vardır" hadisidir. İkinci hadis ise (242 numaralı): "Şüphesiz kişi
ile şirk ve küfür arasında namazın terki vardır" hadisidir.
Müslim
(rahimehullah}'ın burada bu iki hadisi zikretmekteki maksadı da şudur: Bazı
fiillerin terk edilmesi -ya hakikaten yahut isimlendirilmeleri itibariyle-
kafir olmayı gerektirir. Secde etmemesi sebebiyle İblisin kafir olması yüce
Allah'ın: "Hani biz meleklere: Adem'e secde edin demiştik de -iblis
dışında- derhal secde ettiler, o dayattı, kibirlendi ve kafirlerden oldu"
(Bakara, 34) ayetinden alınmıştır. Cumhur dedi ki: Bu yüce Allah'ın ilminde
kafirlerden idi, demektir. Bazıları da: Kafirlerden oldu diye açıklamışlardır.
Yüce Allah'ın: "Derken ikisinin arasına dalgalar girdi, böylelikle o da
suda boğulanlardan oldu" (Hud, 43) buyruğu gibidir.
Namazı
terk edene gelince, eğer farziyetini inkar eden birisi ise Müslümanların icmaı
ile İslam dininin dışına çıkmış, kafir bir kimsedir. Fakat henüz yeni Müslüman
olmuş ve kendisine namazın farz olduğuna dair bilginin ulaşabileceği kadar bir
süre Müslümanlarla birlikte bulunmamış olma hali müstesnadır. Şayet birçok
insanın durumunda görüldüğü gibi farz olduğuna inanmakla birlikte namazı terk
etmesi tembellikten ileri geliyorsa ilim adamları böylesinin hükmü hakkında
ihtilaf etmişlerdir. Malik, Şafii ve selef ile haleften büyük çoğunluklar böyle
birisinin kafir olmayıp, fasık olacağı kanaatindedirler. Bu durumdaki bir
kimsenin tövbe etmesi istenir. Tövbe ederse mesele yok, aksi takdirde muhsan
zinakar gibi had olarak öldürülmesine hüküm veririz ama kılıçla öldürülür.
Seleften
bir topluluğun kanaatine göre ise böyle bir kişi kafir olur. Bu görüş Ali b.
Ebu Talib (kerremallahu vecheh)'den rivayet edilmiştir. Ahmed b. Hanbel
(r.a.)'dan gelen iki rivayetten birisi de budur. Abdullah b. el-Mubarek, İshak
b. Rahuye de böyle demişlerdir. Şafii mezhebine mensup bazı ilim adamlarının
bir görüşü de budur. -Allah onlardan razı olsun-
Ebu
Hanife ile Kufelilerden bir topluluk ve Şafii'nin arkadaşı el-Müzenı -Allah
ikisine de rahmetini ihsan etsin- böyle birisinin kafir de olmayacağını ve
öldürülmeyeceğini, aksine bunun yerine tazir edileceğini, namaz kılıncaya kadar
hapsedileceğini söylemişlerdir.
Namaz
kılmayan kimsenin kafir olduğunu söyleyenler, zikrettiğimiz (222 numaralı)
ikinci hadisin zahirini ve tevhid kelimesine kıyası delil göstermişlerdir.
(2/70) Öldürülmez diyenler de "Müslüman bir kimsenin kanı, üç husustan
birisi ile ancak helalolur ... " hadisini delil göstermişlerdir. Bu
hadiste namazdan söz edilmemektedir.
Cumhur
böyle bir kimsenin kafir olmayacağına dair yüce Allah'ın: "Muhakkak Allah
kendisine şirk koşulmasını mağfiret etmez. Bunun dışındaki günahları ise
dilediğine bağışlar." (Nisa, 48) buyruğunu delil göstermişlerdir. Ayrıca
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "La ilahe Wallah diyen
cennete girer."; ''Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığını bilerek
(inanarak) ölen kimse cennete girer."; "Her ikisi hakkında (şahadet
kelimeleri hakkında) şüphe etmeksizin yüce Allah'ın huzuruna çıkan hiçbir kul
cennetten engellenmez.";
''Allah
la ilahe illailah diyen kimseyi ateşe haram kılmıştır" hadisini ve daha
başka buyruklarını delil göstermişlerdir ama böyle birisinin öldürüleceğine de
yüce Allah'ın: "Eğer tövbe edip namazı dosdoğru kılar, zekatı verirlerse
yollannı serbest bırakın" (Tevbe, 5) buyruğu ile Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "La ilahe illailah deyinceye, namazı dosdoğru kılıp
zekat! verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yapacak
olurlarsa kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar" buyruğunu delil
göstermişlerdir.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Kul ile küfür arasında namazın terk
edilmesi vardır" buyruğunu da şu anlamdadır, diyerek tevil etmişlerdir:
Böyle
bir kimse namazı terk etmek sebebiyle kafirin cezasını hak eder ki bu ceza da
öldürülmektir yahut hadis terki helal kabul eden kimseler hakkında yorumlanır
ya da böyle bir hal sonunda kişiyi küfre kadar götürür ya da onun bu fiili
kafirlerin fiilidir, diye tevil edilir. Allah en iyi bilendir.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Ademoğlu secdeyi okuyunca" buyruğu
secde ayetini okuyunca anlamındadır.
"Vayanun
haline" kullanımı ise konuşma adabındandır çünkü başkası hakkında kötü bir
durum anlatılacak olup, bu anlatım sırasında zamirin konuşana raci olması
gerekecek olursa olayı anlatan kişi şekil itibariyle dahi olsa kötülüğün
kendisine izafe edilmesinden kendisini korumak maksadıyla zamiri kendisine
dönmeyecek şekilde kullanır. İkinci rivayetteki: "Vay halime"
anlamındaki ifadede lam harfinin fethalı okunması (ya veyla) da, kesreli (ya
veyli şeklinde) okunması da caizdir.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Kişi ile şirk ve küfür arasında namazın
terki vardır" buyruğu, Sahih-i Müslim'in bütün asıllarında bu şekilde
"şirk ve küfür" denilerek arada vav bağlacı vardır. Ancak Ebu Avane
elİsferayini ile Ebu Nuaym el-Asbahani'nin Muharreclerinde (veya anlamında)
"evel-kufr: (şirk) yahut küfür" şeklindedir. Her birisinin
açıklanabilir farklı bir yönü vardır.
Şöyle
ki: "Kendisi ile şirk arasında namazın terki vardır" ifadesi, onun
kafir olmasının önündeki engel namazı terk etmeyen birisi olmasıdır, demek
olur. Namazı terk edecek olursa o vakit kendisi ile şirk arasında herhangi bir
engel kalmamış olur. Aksine şirkin içerisine girmiş olur. Ayrıca şirk ve küfür
aynı anlamda da kullanılabilir ki, bu da yüce Allah'ı inkar etmek demektir.
Bazı hallerde aralarında fark gözetilerek, şirk putlara ve putların dışındaki
diğer yaratılmışlara yüce Allah'ın varlığını itiraf etmekle birlikte ibadet
etmek hakkında özel bir terim olarak kullanılır. Kureyş kafirleri gibi. Bu
durumda küfür şirkten daha genelolur. Allah en iyi bilendir.
Ebu
Hanife'nin mezhebine mensup illimler -Allah'ın rahmeti ona da, onlara da olsun-
hadisteki: "Ademoğluna secde etmesi emrolundu" buyruğunu (2/71)
tilavet secdesinin vacip olduğuna delil göstermişlerdir. Ancak Malik, Şafii ve
pek çok kimsenin kanaatine göre ise sünnettir. Buna çeşitli şekillerde cevap
vermişlerdir. Bunlardan birisi de şudur: Burada buna emir adının verilmesi
İblisin bir sözüdür. Dolayısıyla onun nakledilen bu sözü delil olmaz. Şayet
bunu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nakletmiş ve bunu reddetmemiştir
diyecek olurlarsa biz de şöyle cevap veririz: Kafirlerin bunun dışındaki
sözlerini de nakletmekle birlikte ve bu sözler batıl olduğu halde onları
naklederken çürütmemiştir. İkinci açıklamaya göre de burada maksat vacip kılmak
emri değil, mendubluk emridir. Üçüncü olarak da maksat ortak yönü n vücub
değil, sücud olduğunu anlatmaktır. Allah en iyi bilendir.
Hadislerin
senetleriyle ilgili olarak söyleneceklere gelince, senette Ebu Gass€m vardır.
Bunun munsarıf da, gayr-ı munsarıf kullanıldığı daha önceden geçmişti. Adı
Malik b. Abdulvahid'dir.
Yine
senette Ebu Süfyan, Cabir' den diye sözkonusu edilen kişinin adı Talha b.
Nafi'dir. Ebu'z-Zubeyr, Muhammed b. Müslim b. Tedrus de daha önceden geçmişti.
Allah en iyi bilendir.