İMAM
NEVEVİ ŞERHİ |
255 - 260 NOLU HADİSLER İÇİN
Sened
Bu
bapta (255): "Ebu Bekre (r.a.) dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in yanında idik (2/8 ı) ... Keşke sussa dedik." Sonra Müslim
(rahimehullah) dedi ki (256): "Bana Yahya b. Habib el-Harisi de tahdis
etti... Canı öldürmek ve yalan söylemek." Yine Müslim (rahimehullah)
(257): "Bana Muhammed b. Velid b. Abdulhamid de tahdis etti ... Şube dedi
ki: Zannederim büyük bir ihtimalle o yalan şahitliğidir, dedi." (258)
"Ebu'l-Gays'dan, o Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayete göre Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu ... (2/82) "Habersiz, iffetli,
mümin kadınlara iftira etmek"; (259) Abdullah b. Amr (r.a.)'dan rivayete
göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "O da onun
annesine söver" buyurulmuştur. (Senette geçen) Ebu Bekre'nin adı Nufey' b.
Haris olup, daha önceden geçmişti.
Müslim'in
zikrettiği iki isnaddaki ravilerin tamamı ise başından sonuna kadar
Basralıdırlar. Bundan tek istisna Şube'dir. O Vasıtlı (sonra) Basralıdır. Bu
her iki senetteki ravilerin Basralı olmaları gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bu da
oldukça güzel inceliklerden birisidir. Bundan önceki babta da bu iki senedin
bir benzeri Kufelilerden diye geçmişti.
Müslim'in
(256): "Bize Halid -ki o b. Haris'dir-" demesi ile ilgili olarak
"ki o b.Haris'dir" ibaresinin faydasını daha önceden açıklamıştık.
Çünkü o rivayette sadece Halid adını dinlediğinden ötürü Halid b. Haris
dememiştir. Halid ise birkaç ravinin ortak adıdır. Bu sebeple o, onu
diğerlerinden ayırdetmek istemiştir. Kendisinin: Bize Halid b. Haris tahdis
etti, demesi caiz değildir çünkü o takdirde kendisinden rivayetin nakledilmiş
olduğu kişiye yalan söylemiş olur. Zira o sadece Halid diye rivayette
bulunmuştur. (2/83) Böylelikle o "ki o b.Haris'dir" yolunu seçerek
hem yalandan kurtulmak, hem de raviyi diğerlerinden ayırtetmek suretiyle arzu
edilen faydayı da gerçekleştirmek istemiştir. Ubeydullah'ın babası olan Ebu
Bekr, Enes b. Malik'in oğludur. Buna göre Ubeydullah dedesinden rivayet
nakletmektedir.
Ebu'l-Gays'ın
adı Salim'dir. Babın baş taraflarında "Said el-Cureyri" ismi Cureyr'
e nispettir. Bu da Cureyr b. Ubad adındaki Bekr b. Vail oğullarından bir
boydur. Kendisinin adı ise Said b. Iyas Ebu Mesud el-Basrl'dir.
(Hadiste
geçen) el-mubiki:..., helak ediciler demektir. Çünkü bunun kökünü teşkil eden
"vebeka" fiili helak olmak anlamındadır. Evbeka ise başkasını helake
sürüklemek için kullanılır.
"Zur
(yalan)" e gelince, müfessir Salebi, Ebu İshak ve başkaları bunun asıl
anlamı bir şeyi sahip olduğu niteliklerinden farklı şekilde güzel gösterip,
nitelemektir. Öyle ki onun bu niteliklerini duyan yahut gören bir kimse gerçek
durumundan farklı bir şekilde onu düşünmeye sebep olur. Buna göre bu batılı
hakmış gibi gösteren bir gerçeği değiştirmektir.
el-Muhsanat
el-ğafilat (hiçbir şeyden haberi olmayan iffetli kadınlar) lafzında muhsanat
kelimesi sad harfi hem kesreli, hem fethalı olarak yedi kıraatte farklı iki
kıraattir. Kisai kesreli, diğerleri fethalı okumuşlardır. Burada onlardan
maksat iffetli kadınlardır. "el-Gafilat" ise hayasızlıklardan ve
kendilerine yapılan iftiralardan hiçbir haberi olmayan kadınlar demektir. İhsan
(muhsan olmak, iffetli olmak) vasfı şeriatte beş kısım halinde ele alınmıştır:
iffet, Müslüman olmak, nikah, evlendirmek ve hürriyet. Ben bunların nerelerde
sözkonusu olacağını, şartlarını ve tanıklarını Tehzibu'l-Esma ve'l-lugat adlı
eserimde açıklamış bulunmaktayım. Allah en iyi bilendir.
Hadislerin
Anlamları ve Fıkhi Hükümleri Büyük Günahlar
Bundan
önceki bapta büyük günahların nasıl sıralanacağını açıklamıştık. ilim adamları
-Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- şöyle demişlerdir: Büyük günahların belli
bir sayı ile sınırlandırılması sözkonusu değildir. İbn Abbas (r.a.)'dan gelen
rivayete göre ona, büyük günahlar yedi tane midir diye sorulmuş, o: Yetmişe
daha yakındır, diye cevap vermiştir. Yine: Yedi yüze daha yakındır dediği de
rivayet edilmektedir.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in büyük günahları yedi olduğunu söylemesinden
maksat ise büyük günahlar arasından (belli) yedi tanedir çünkü buradaki kip her
ne kadar genellik ifade etmek için ise de şüphesiz bu ifade tahsis edilmiştir.
Çünkü rivayette yalnız bu yedi günah sayıldığı halde diğer rivayette üç, öbür
rivayette dört tane sayılmıştır. Zira bunlar çokça görülenler olmakla birlikte
büyüklerin en çirkinlerindendir. Özellikle de cahiliye döneminde bu böyle idi.
Bu
rivayetlerin bazılarında adı geçenler, diğerinde geçmemektedir. İşte bu da
sözünü ettiğim gibi yedi ile bunların bir kısmının kastedildiğini açıkça
göstermektedir. Bundan sonra da büyük günahlardan birisi olmak üzere kişinin
anne babasına sövmesi sözkonusu edilmiştir. Ayrıca kovuculuk (laf taşıyıcılık),
nemime ve küçük abdestten istibra yapmam?l. (konınmama)nın da büyük günahlardan
olduğuna dair rivayet gelmiş bulunmaktrıdır. Müslim' den başka kaynaklarda
gamlis yemininin (bile bile kasten yalan yere yemin etmek) ve Allah'ın Beyt-i
Haram'ının hürmetini çiğnemenin de büyük günahlardan olduğu belirtilmiştir.
ilim
adamları büyük günahın tanımı ve onu küçük günahtan ayırt etmek hususunda görüş
ayrılığı içindedirler. İbn Abbas (radıyalIahu anh)'dan: Allah'ın yasakladığı
her bir şey büyük bir günahtır, dediği rivayet edilmiştir. Usul-u fıkıh, fıkıh
ve diğer ilimIerde imam olan Şafii fakihi üstad Ebu İshak el-İsferayini de
böyle demiştir. Kadı Iyaz (rahimehullah) bu görüşü muhakkiklerden diye
nakletmiştir. Bunu kabul edenler şeriatın emrine aykırı her bir hareketin yüce
Allah'ın celaline nispetle büyük bir günah olduğunu delil göstermişlerdir.
Selefin
ve bütün fırkalardan halefin büyük çoğunlukları masiyetlerin küçük ve büyük
olmak üzere iki kısma ayrıldığı kanaatindedirler. Bu da aynı zamanda İbn Abbas
(r.a.)'dan da rivayet edilmiştir. Kitap ve sünnetin delilleri ile ümmetin
selefinin ve halefinin kullanımı da bu hususta birbirini destekleyici
mahiyettedir. İmam Ebu Hamid el-Gazali de el-Basit fi'l-Mezheb adlı eserinde
şöyle diyor: Küçük ve büyük günah arasında fark olmadığını söylemek fakihe
yakışmaz. Çünkü bunlar şeriatın idrake medar olan yerlerinden anlaşılmış
hususlardır.
Ebu
Hamid'in bu kanaatini başkaları da bu manada dile getirmiş bulunmaktadır. Aziz
ve celil Allah'ın celaline nispetle aykırı hareket etmenin son derece çirkin
olduğunda hiçbir şüphe yoktur fakat bu aykırılıkların bazısı bazısından
büyüktür. Bu itibarla günahlar beş vakit namazın, orucun, haccın, umrenin,
abdestin, arefe günü oruç tutmanın, aşura orucunun, iyilik yapmanın yahut
bundan başka amellerin -sahih hadislerin ifade ettiği üzere- kefaret olması ve
olmaması itibariyle de iki kısma ayrılır. Nitekim sahih hadiste sabit olduğu
gibi "büyük bir günah işlenmediği sürece" denilmiştir. Buna göre
şeriat namaz ve benzeri amellerin kefaret olduğu günahlara küçük, olmadığı
günahlara da büyük günahlar adını vermiştir. Bu ayrımın güzelolduğunda bir
şüphe yoktur. Bunun böyle olması ise yapılan bir aykırı hareketi yüce Allah'ın
celaline nispetle çirkin bir iş olmaktan çıkarmaz. Çünkü o kendisinden daha
büyük olana nispetle daha az çirkin ve iyiliklerle kefaretinin bulunması
sebebiyle küçük bir günahtır.
Günahların
küçük ve büyük olmak üzere iki kısma ayrıldığının sabit olmasının yanında,
bunların tanımı hususunda oldukça fazla ve yaygın bir şekilde ihtilaf
etmişlerdir. İbn Abbas (r.a.)'ın şöyle dediği rivayet edilmektedir: Büyük
günahlar yüce Allah'ın sonunda ateş, gazap, lanet ya da azap gibi hususları
bildirerek söz konusu ettiği her bir günahtır. Hasan-ı Basri' den de buna yakın
bir görüş nakledilmiştir.
Başkaları
ise yüce Allah'ın kendileri sebebiyle cehennem ateşi ile tehdit ettiği yahut
dünyada haddi bulunan her bir günahtır, demişlerdir. Ebu Hamid el-Gazali de
el-Basit adlı eserinde şöyle demektedir: Büyük günahın tanım ve tespitinde
kapsamlı ve manayı göz önünde bulunduran ölçü şudur: Kişinin korku duymadan,
pişmanlık duyacağından çekinmeden atılıp işlediği her bir masiyettir. Günahı
alışkanlık haline getirerek bunu işlemeyi önemsemeyen ve buna cüret gösteren
kimsenin durumu buna örnektir. Böyle bir hafife almanın ve küçümsemenin
bulunduğunu hissettiren her bir husus büyük bir günahtır ama nefsin ya da dilin
az rastlanılan bir yanılgısı ve takva kontrolünün azaldığı bir hale yorumlanan
masiyetten lezzet alma hevesini kursakta bırakan bir duygunun karıştığı ve
pişmanlıktan asla uzak kalınmayan günahlara gelince, bu gibi günahları işlemek
kişinin adalet vasfına engel değildir ve bu gibi işler büyük günah değildir.
Şeyh
imam Ebu Amr b. es-Salah (rahimehullah) da büyük fetvalarında şöyle diyor:
Hakkında büyük adının kullanılması ve kayıtsız ve şartsız olarak büyük olmakla
nitelendirilmesi doğru olabilen her bir büyük günah, büyük günahın tanımını
teşkil eder. Bunun bir takım emareleri vardır. Ona haddin gerekmesi, cehennem
ateşi ile ve benzeri hususlarla kitap ve sünnette azap tehdidinin sözkonusu
edilmesi, o günahı işleyen kimsenin nas ile fasık olmakla nitelendirilmesi,
yüce Allah'ın arazinin alametlerini değişenleri lanetlediği gibi lanet edilmesi
gibi hususlar bunlar arasındadır.
Şeyh
imam Ebu Muhammed b. Abdusselam (rahimehullah) el-Kavaid adlı eserinde şöyle
diyor (2/85): Küçük ve büyük günah arasındaki farkı bilmek isteyen bir kimse
günahın sebep olduğu fesadı nas ile büyük oldukları beyan edilen günahların
fesadı ile kıyaslasın. Eğer büyük günahların fesadının asgarisinden daha az ise
o küçük günahlardandır. Şayet büyük günahların fesatlarının asgarisine eşit
olursa yahut ondan fazla olursa büyük günahlardandır. Mesela yüce Rabbe yahut
onun Resulüne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) söven, Resulleri kuçümseyen ya da
onlardan birisini yalanlayan, Kabe'ye pislik bulaştıran yahut mushafı pisliğe
atan kişinin yaptığı bu işlerin her birisi büyük günahların en büyüklerindendir
ama şeriat bunların büyük günah olduklarını açıkça ifade etmemiştir. Aynı
şekilde muhsan bir kadını başkası onunla zina etsin diye tutan yahut Müslüman
bir kimseyi başkası öldürsün diye tutan bir kimsenin yaptığı bu işin sebep
olduğu fesadın büyük günahlardan birisi olmakla birlikte yetimin malını
yemekten daha büyük bir fesad olduğunda şüphe yoktur. Yine Müslümanların zayıf
yerlerini kafirlere gösterse ve bunu onların bu gösterdikleri sebebiyle Müslümanları
imha edeceklerini, kadınlarını, çocuklarını esir, mallarını ganimet
alacaklarını bilerek yapsa şüphesiz bu yolla sebep olacağı fesad ve kötülükler
yine büyük günahlardan birisi olmakla birlikte mazeretsiz olarak savaş günü
arkasını dönüp kaçmaktan daha büyük bir fesattır, kötülüktür. Bir kimsenin
aleyhine bu sebeple öldürüleceğini bilerek bir yalan uydurması da böyledir ama
bir kimsenin aleyhine onun sebebiyle bir hurma alınacak bir yalan uydursa
elbette ki onun bu yalanı büyük günahlardan değildir.
Şeriat
yalan şahitliğin ve yetim malını yemenin büyük günahlardan olduğunu nas ile
ifade etmiş bulunmaktadır. Eğer bunlar çok miktarda ve değerli bir mal hakkında
olursa bunun böyle olduğu açıktır ama bu yalan söylemek ve yalan şahitlik
değersiz bir mal için yapılmışsa bu gibi kötülüklerin sonunu kesmek maksadıyla
büyük günahlardan kabul edilmeleri caiz olur. Nitekim kötülüğü tahakkuk etmese
dahi bir damla şarabın içilmesi de böyledir. Bunun (mal ile ilgili yalan
söyleyip, şahitlik etmenin fesadının) hırsızlık nisabı ile tespit edilmesi de
mümkündür.
(Devamla)
dedi ki: Haksızca hüküm vermek de büyük bir günahtır. Yalan şahit bu haksızca
hükmün mütesebbibidir, hakim ise bu işi doğrudan yapan kimsedir. Eğer sebeb
olan iş büyük bir günah ise bunu doğrudan yapanın (yaptığı işin) böyle olması
öncelikle sözkonusudur.
Bazı
ilim adamları büyük günahları beraberinde bir tehdit yahut bir had ya da
lanetlemenin sözkonusu olduğu her bir günahtır diye tanımlamışlardır. Buna göre
kötülüğü, beraberinde tehdidin, haddin ya da lanetlemenin sözkonusu edildiği
günahın kötülüğü ve fesadı kadar yahut onun kötülüğünderrı daha fazla olduğu
bilinen her bir günah büyük bir günahtır. Sonra da şunu söylemektedir: En
uygunu büyük günahın onu işleyen kimsenin dini duyguları itibariyle nas ile
büyük olduğu belirtilen büyük günahların en küçüğünü işlemesi halindeki duyduğu
duyguyu hissetmesidir diye tarif etmektir. Allah en iyi bilendir. Şeyh Ebu
Muhammed b. Abdusselam (rahimehullah)'ın ifadeleri burada sona ermektedir.
İmam,
müfesser Ebu'l-Hasan el-Va-hidi ve başkaları şöyle demektedir:
Doğrusu
büyük günahın tanımının bilinmediğidir. Bunun yerine şeriat bazı masiyet
türlerini büyük, bazılarını küçük, bazı türleri ise küçük ve büyük olanları
kapsamakla nitelendirilen türlerdir. Bunların açıkça beyan edilmeyişindeki
hikmet ise yapacağı günahın büyüklerden olacağı korkusuyla hepsinden kendini
alıkoymasıdır. Bu, kadir gecesinin, Cuma günü ve gece vakti duanın kabul
edildiği anın, yüce Allah'ın ism-i azamının ve buna benzer saklı tutulan
hususların saklı, gizli tutulmasına benzer. Allah en iyi bilendir.
İlim
adamları -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- şöyle demişlerdir: Küçük günah
üzerinde ısrar etmek onu büyük günah haline sokar. Ömer, İbn Abbas ve
başkalarından (r.a.um): İstiğfar ile birlikte (2/86) büyük günah, ısrar ile
birlikte küçük günah sözkonusu değildir dedikleri rivayet edilmiştir. Yani
büyük günah Allah'tan mağfiret dilemekle silinir, küçük günah da ısrarla
yapılmak halinde büyük günah olur. Şeyh Ebu Muhammed b. Abdusselam da ısrarın
sınırını belirlemek üzere şunları söyler: Israr, kişinin küçük günahı adeta
büyük günahı işlemesi halinde uyandırdığı gibi dinine pek aldırmadığı hissini
uyandıracak şekilde tekrar tekrar işlemektir. Çeşit1i türden küçük günahlar da
büyük günahların küçüğünün hissettirdi ği türden bir duyguyu toplamlarıyla
hissettirecek şekilde bir arada işlenirse aynı hal sözkonusudur.
Şeyh
Ebu Amr b. es-Salah (rahimehullah) da şöyle demektedir: Israr eden kimse tövbe
halinin niteliklerinin zıttı olan günahı yeniden işleme kararlılığı ya da o
fiili devam ettirme niteliğine sahip olan kimse demektir. Öyle ki onun işlediği
bu günahı kendisini büyük bir günah olmuş diye nitelendirilecek sınırın içine
sokar. Bunun zamanını ve sınırını ise sınırlandırmak sözkonusu değildir. Allah
en iyi bilendir. İşte büyük günahın
sınırı ile ilgili kısaca söylenecekler bunlardır.
Hadis-i
Şeriflerdeki Çeşitli ibarelerin Şerhi
(255)
"Üç defa: Size büyük günahların en büyüğünü bildireyim mi buyurdu. "
Yani Allah Resulü bu sözü üç defa söyledi.
''Anne
babaya karşı gelmek, itaatsizlik etme0ukuku'l-valideyn)" Koparmak
anlamındaki "el-akk"den alınmıştır. el~ri'nin naklettiğine göre fiil
akka yaukku şeklinde kullanılır, alakayı kesip akrabalık bağını gözetmediği
zamanı anlatmak için kullanılır. Bunun is mu faili (etken ortacı)
"el-akk" diye gelir. Çoğulu akaka ve ukuk diye gelir. el-Muhkem
sahibi (İbn Sıde) şöyle demektedir: Mk bir adam: Babasına karşı itaatsizlik
eden kimse demektir. Dilcilerin açıklaması bu şekildedir.
Şer'an
haram kılınan ukukun (anne babaya itaatsizliğin) gerçek anlamına gelince, bunun
sınırlarını
tespit edip, tanımlayan çok azdır. Şeyh, imam Ebu Muhammed b. Abdusselam
(rahimehullah)
dedi ki: Anne babaya karşı itaatsizlik ve onların kendilerine itaatsizlik yapıldı
diye mahkemeye dava açacakları hususlar ile ilgili dayanak alabileceğim
herhangi bir tanım ya da kurala vakıf olamadım. Çünkü ilim adamlarının
ittifakıyla anne babanın verdikleri bütün emir ve yasaklarına itaat icap etmez.
Onların izni olmadan cihada gitmek çocuk için haramdır çünkü onun öldürülme
ihtimali yahut bir organının kesilme ihtimali onlara ağır gelir ve bundan
dolayı çok acı ve ızdırap çekerler. Çocuğun canına ya da organlarından herhangi
birisine bir zarar geleceğinden korktukları her bir yolculuk da bunun
kapsamında kabul edilmiştir. Şeyh Ebu Muhammed'in ifadeleri bunlardır.
Şeyh
Ebu Amr b. es-Salah (rahimehullah)'da Fetvalarında şunları söyler:
Haram
kılınan anne baba itaatsizliği, farz ve vacip fiillerden olmamakla birlikte
babanın ya da onun durumundaki kimsenin azımsanmayacak kadar eziyet duyacağı
her bir fiildir. Hatta masiyet olmayan her bir hususta anne babaya itaat
vaciptir ve bu gibi hallerde onların emirlerine aykırı hareket etmek onlara bir
itaatsizliktir. Pek çok ilim adamı şüpheli hallerde dahi onlara itaat etmeyi
vacip kabul etmiştir. İlim adamlarımızdan bazılarının söyledikleri ilim tahsili
için ve tİcaret maksadıyla anne babasının iznini almaksızın yolculuğa çıkmak
caizdir sözleri sözünü ettiğim bu hususa aykırı değildir çünkü bu ifade mutlak
bir ifadedir ama benim sözünü ettiğim ifadelerde bu mutlak ifadelere nasıl
kayıt getirileceği de beyan edilmektedir. Allah en iyi bilendir.
(257)
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Size büyük günahların en büyüğünü
bildireyim mi? Yalan söylemek -yahut yalan şahitlik etmek- ... " Bu ilk
anda anlaşıldığı zahiri anlamı ile değildir çünkü şüphesiz şirk bundan daha
büyüktür. Öldürmek de böyledir. O halde bunun tevil edilmesi zorunludur. (2/87)
Üç türlü tevil edilebilir:
1
- Bu (yalan şahitlik) küfür hakkında yorumlanır. Çünkü kafir hem şahitlik
yapan, hem de ona göre am el eden birisidir.
2-
İmkansız şey hakkında yorumlanır. Böylelikle de o kişi kafir olur.
3-
Büyük günahların en büyüğünden maksat az önce benzerleri hakkın-
da
yaptığımız açıklamalar gibidir. Bu üçüncü ihtimal daha güçlü ya da doğru
alandır.
Bunun
küfür diye yorumlanması zayıftır çünkü buyruk haklar ile ilgili olarak yalan
şahitlikten vazgeçirmek ve onu yasaklamak maksadıyla söylenmiştir. Küfrün
çirkinliği, büyük günahların en büyüğü oluşu ise, zaten onlar tarafından
bilinen bir husus idi. Bu hususta kıble ehlinden kimsenin de şüphesi olmaz. O
halde bunu küfür hakkında yorumlamak faydasız bir söz söylenmiş anlamına gelir.
Diğer taraftan hadisin genel ifadesinin mutlak oluşunun ve kuralların
gerektirdiği zahir anlam, haklar ile ilgili yalan şahitliğinin büyük bir günah
olması için hakkında şahitlik yapılan hususun büyük ya da değersiz bir hak
olması arasında da fark olmamasını gerektirmektedir. Bununla birlikte uzak bir
ihtimalolarak Şeyh Ebu Muhammed b. Abdusselam'ın yetimin malından bir hurma
yemek ile ilgili söylediklerini açıkladığım anlam hakkında olması da sözkonusu
olabilir. Allah en iyi bilendir.
Nebi
{Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in savaş gününde dönüp kaçmayı büyük günahlardan
biri olarak saymasına gelince, onun büyük bir günah oluşu ile ilgili bütün ilim
adamlarının benimsedikleri kanaatin lehine açık bir delildir. Ancak Hasan-ı
Basri {rahimehullah)'ın söylediği nakledilen şu görüş müstesnadır. O: Bu büyük
günahlardan değildir, demiştir. Ayrıca: Bu husustaki ayet-i kerim e özelolarak
Bedir' e katılanlar hakkında varid olmuştur fakat doğrusu büyük çoğunluğun
söylediği bunun genel ve kalıcı bir hüküm olduğudur. Allah en iyi bilendir.
(255
"Yaslanmış iken oturdu. Keşke sussa deyinceye kadar bu sözü tekrar edip
durdu." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in oturması bu işi
önemsediğinden dolayıdır. Bu hali ise bunun (yalan söylemenin, yalan
şahitliğin) haramlığını ve büyük çapta çirkinliğini pekiştirmeyi ifade eder.
Ashabın: "Keşke sussa" şeklindeki sözlerini ise Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)' e şefkatlerinden, onu rahatsız edip kızdıran
hususlardan hoşlanmadıklarından dolayı söyledikleri bir söz ve yaptıkları bir
temennidir.
Resulullah
{Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sihri büyük günahlardan saymasına gelince, bu
bizim sahih ve meşhur mezhebimiz ve büyük çoğunluğun mezhebinin lehine bir
delildir. Bu mezhebe göre sihir büyük günahlardan haram bir iştir. Onu yapmak
da, öğrenmek de, öğretmek de haramdır. Mezhebimize mensup bazı kimseler ise onu
öğrenmek haram değildir. Hatta öğrenilmesi yapılan işin sihir olarak tanınıp,
onu yapana karşılık verilmesi ve velilerin kerametlerinden ayırdedilmesi için
caizdir. Bu görüşu kabul eden bir kimsenin hadisi sihir yapmak hakkında
yorumlamas• .. kündür. Allah en iyi bilendir.
(259)
Resulullah {Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Kişinin anne babasına
sövmesi büyük günahlardandır" hadisi ise bir şeyin meydana gelmesine sebep
olan kimseye o şeyin nispet edilmesinin caiz olduğuna bir delildir. Böyle bir
davranışın anne babaya itaatsizlik olarak değerlendirilmesi daha önce anne
babaya itaatsizliğin sınırları ile ilgili açıklamalarda geçtiği gibi babanın
(ve annenin) bundan dolayı küçümsenmeyecek derecede eziyet görmeleri ve
rahatsızlanmalarıdır. Allah en iyi bilendir.
Ayrıca
hadiste birtakım sonuçlar doğuran sebeplerin önünün alınabileceği hükmü de
anlaşılmaktadır. Buradan hareketle meyve suyunun şarap yapacak kimseye
satılmasının, yol kesecek kimselere de silah satmanın ve benzeri işlerin yasak
oluşunun hükmü de anlaşılabilir. Allah en iyi bilendir.