AHMED
DAVUDOĞLU
228 NOLU
HADİSİN ŞERHİ:
Hadis müttefekun aleyhdir.
Onu Buhâri: «Kîtâbü's-Sâlat» ile «Kitâbü'l- Meğâzi» de ve : «İstiska» babında,
Sünen sahiplerinden Ebu Davud «Tıb» da. Nesâî de «Kitâbü's-Sâlat» da tahric
etmişlerdir. Bu hadis-i şerif, kudsi hadislerden biridir. Onun için zamirleri
Allah'a râc'idir.
Resulülîah (Sallallahu
Aleyhi ve Se!lem)'in: «Bilirmisiniz?» diye istifhamla söze başlaması, tenbih
içindir. Hatta Nesâî'nin rivayetinde: «işitmediniz mi Rabbiniz bu
Mevzu-i bahis
Kur'an-ı Kerîmde zikri
geçen «Ağaç altındaki beyât-î ridvân»
orada olmuştur.
Hudeybiye kelimesi
meşhur ve muhtar olan kavle göre (ya) nin tahfifile Hudeybiye şeklinde okunur,
İmam Safi ile lügat ulemasının ve bazı eh-li hadisin kavilleri budur, imam
Kısai ile İbni Vehb ve ekser-i muhaddisîne göre (yâ) nin şeddesile Hudeybiyye
oku-Ci'râne 'nin (râ) sı üzerinde de ayni şekilde ihtilâf olunmuştur.
Hadîsin ma'nası
hususunda ulemâ iki kavil üzerine ihtilâf etmişlerdir.
Birinci kavle göre :
filân yıldızın doğması veya batması ile yağmura kavuştuk demek Allah'a
küfürdür. Bu söz, sahibini dinden çıkarır; yalnız bu hüküm yıldızın yağmur
yağdıracağına inanan kimselere mahsus-tuı. Nitekim câhiliyyet devrinde böyle
i'tikad edilirdi. Buna inanan bir kimsenin kâfir olduğunda şüphe yoktur,
Cumhur-u ulemanın kavli bu olduğu gibi hadîsin zahirinden anlaşılan ma'nâ da
budur. Şu hâlde yağmuru Allah Teala yağdırdığına, yıldızın doğması veya batması
ona ancak âdi bir alâmet olduğuna inanmak şart ile bu sözü söylemek küfrü
icâbet-mez. Çünkü : Bize filân vakit yağmur verildi, ma'nasma gelir. Maamafih
esah olan kavle göre böyle demek yine de kerâhet-i tenzihiyye ile mekruhtur.
Kerahete sebeb, ayni sözün bâzan küfür için bazen da başka ma'nada kullanılması
ve bu suretle söylenene su-i zann edilmesi; bir de ayni sözün câhiliyyet
devrinin ve onların yolundan gidenlerin şiarı olmasıdır.
İkinci kavle göre:
Küfürden murâd: Allahın ni'metlerine karşı küfranda bulunmaktır. Bu ma'na,
yıldızın yağmur yağdırdığına inanmayana göredir. Babımız hadislerinin en
sonuncusuda: «İnsanlardan bazısı şükrederek, bazısı da küfranda bulunarak
sabahladı.» buyurulması, keza ondan evvelki rivayette: «Allah gök yüzünden hiç
bir bereket indirmemiştir ki, insanlardan bâzısı o berekete küfrând»
bulunmasın.» denilmiş olması bu te'vili te'yid eder.
Nev: aslında yıldız
demek değildir. Bu kelime : yıldız battı ve kayboldu ma'nasına masdardır.
Bazıları, yıldız doğdu ma'nasma geldiğini söylemişlerdir. Çünkü ayın menzilleri
diye bilinen, bütün sene doğdukları yerler ma'lum yirmisekİz yıldızdan biri her
onüç gecede bir garbda fecir zamanında batar; onun karşısında o saatte şarkda
bir yıldız doğarmış. Eğer yağmur yağarsa, câhiliyyet devri araplan bu yağmuru,
batan yıldıza —Esmaiye göre doğana— nisbet eder; yağmuru o yıldızın
yağdırdığına inamrlarmış. Bazen faile masdar ismini vermek kabilinden mecazen
yıldıza da nev denilir.
Hattâbi 'ye göre yıldız demektir, Ebu İshâk ez-Zeccâc. garpda
batan yıldızlara enva', şarkda doğanlara da bevârih denildiğini söylüyor.
Bu babta «Tecrid
tercemesinde de şu ma'lumat verilmektedir: «Nev'in cem'i enva'dır. Enva' ayın
menzilleri ma'nasınadır. Ayın menzileri yirmi sekizdir. Ay her
1- Seretan, 2- Butayn,
3- Süreyya, 4- Deberan, 5- Hek'a,
6- Hen'a, 7-Zirâu'l-Esed, 8- Nesre,
9- Tarf, 10- Cephe, 11-.Zebra,
12- Sarfe, 13 - Avvâ, 14- Simaku,
15- A'zel, 16- Gafer, 17- Zubana,
18- İklîl, 19-
Kalbu'l-akreb, 20- Şevle, 21- Nâim,
22- Belde, 23- Sa'd-u zabih, 24- Sa'd-u bulâ, 25- Sa'dü-s' Suud, 26- Sa'du'l-Ahbiye, 27- Fer'u evvel, 28- Fer-u'sâni, 29- Batnu'l-Hut.
Bu isimleri alan.
yıldızların daima ondördü geceleyin ufkun üstünde, diğer ondördü ufkun
altındadır. Hangisi garp tarafından batarsa, rakib ismi verilen yıldız şark
tarafından doğar. İlk ondört menzil şimal menzilleri, sonrakiler cenup
menzilleridir.
Araplar bu yıldızlardan
birinin fecir zamanında batması ile birlikde, rakîb olan yıldızın o saatte
doğmasına nev' derler. Onun için lügat ulemâsının kimi yıldızın batmasına, kimi
doğmasına, kimi de her ikisine birden nev' denildiğini söylerler. Bu nev'Ier
bir biri arkasından onüçer gün fasıla ile battığında ve rakipleri doğduğunda o
müddet zarfında yağmur, rüzgâr, soğuk, sıcak, bereket her ne olursa batan
yıldıza izafe edilir; ve: filân şey filân yıldızın nev' inde vâki' oldu,
derlerdi.
Yalnız cephenin batması
ondört günde olur ki; bu hesaba göre yirmi sekiz nev' in batması 365 gün eder
ve güneş senesi bununla sona erer. Envü* hesabına göre hangi yıldızdan
başlanmışsa yeni güneş senesi de o yıldızdan başlamış olur; ta'bir-i aharla
sene yirmisekiz kısma bölünüp . takriben her onüç gün zarfında vukua gelen
cevvî hâdiseler, o günlerde hâkim addedilen yıldıza isnad edilirdi!»
Ebu Bekir İbnü'l-Arabi
diyor ki: «Bu hadîsi İmam Mâlik
«istiska» babına iki sebeble almıştır.
Birinci sebeb: Arapların
yağmuru yıldızlardan beklemesidir. İşte Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
kalplerle yıldızlar arasındaki bu alâkayı kesmiştir.
İkinci sebeb: Hz. Ömer
(Radiyallahu anh) zamanında kıtlık olmuştu. Ömer (Radiyallahu anh) Hz. Abbâs'a;
«Ülker yıldızlarından kaçı kalmış?» diye sormuş. Abbas (Radiyallahu anh) : «Söylendiği ne göre yâ Emîre'l-mü'minîn!
onlar ufuk ila yedi dane olarak görünüyorlarmış.» demişti. Mezkur yıldızlar
kaybolur olmaz yağmur indi. Ömerle Abbas'a bakın ki, onlar bile Ülker
yıldızlarını ve zamanı gelince onların batmasını beklemişlerdir.» İbni'l-Arâbî sözüne şöyle devam ediyor : «Şüphesiz ki yağmuru Allah'dan değilde —
yıldız yaratmış olmak üzere — yıldızlardan bekleyen kimse kâfirdir. Allah'ın yıldızlara verdiği bir hâssaddan
dolayı yıldızlar yağmuru yaratır diye i'tikad eden de kâfirdir. Çünkü yaratmak
ve emir vermek Allah'dan başkasına caiz değildir. Nitekim Allah Teala: «Dikkat edin yaratmak ve emir ancak ona
mahsustur. [A'raf 54] buyurmuştur. Ama yıldızların doğup batmasını
bekleyerek, Allah'ın âdeti budur diye
onlardan yağmur bekleyene bir şey yoktur. Zira Allah'u Teala bulutlara, rüzgâr
ve yağmurlara bir takım menfaatlar tevdi etmiştir...»