SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar

AHMED DAVUDOĞLU

228 NOLU HADİSİN ŞERHİ:

 

Hadis müttefekun aleyhdir. Onu Buhâri: «Kîtâbü's-Sâlat» ile «Kitâbü'l- Meğâzi» de ve : «İstiska» babında, Sünen sahiplerinden Ebu Davud «Tıb» da. Nesâî de «Kitâbü's-Sâlat» da tahric etmişlerdir. Bu hadis-i şerif, kudsi hadislerden biridir. Onun için zamirleri Allah'a râc'idir.

 

Resulülîah (Sallallahu Aleyhi ve Se!lem)'in: «Bilirmisiniz?» diye istifhamla söze başlaması, tenbih içindir. Hatta Nesâî'nin rivayetinde: «işitmediniz mi Rabbiniz bu akşam ne buyurdu?» demiştir.

 

Mevzu-i bahis sabah namazı Hudeybiye'de kılınmıştır. Nitekim Buhârî 'nin rivayetinde sarahaten zikredilmiştir. Hudeybiye Mekkeye yakın bir köydür. Müşrikler Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i oradan geri çevirmiş; Beytullahı ziyaretine müsaade etmemişlerdi.

 

Kur'an-ı Kerîmde zikri geçen «Ağaç altındaki beyât-î ridvân»   orada olmuştur.

 

Hudeybiye kelimesi meşhur ve muhtar olan kavle göre (ya) nin tahfifile Hudeybiye şeklinde okunur, İmam Safi ile lügat ulemasının ve bazı eh-li hadisin kavilleri budur, imam Kısai ile İbni Vehb ve ekser-i muhaddisîne göre (yâ) nin şeddesile Hudeybiyye oku-Ci'râne 'nin (râ) sı üzerinde de ayni şekilde ihtilâf olunmuştur.

 

Hadîsin ma'nası hususunda ulemâ iki kavil üzerine ihtilâf etmişlerdir.

 

Birinci kavle göre : filân yıldızın doğması veya batması ile yağmura kavuştuk demek Allah'a küfürdür. Bu söz, sahibini dinden çıkarır; yalnız bu hüküm yıldızın yağmur yağdıracağına inanan kimselere mahsus-tuı. Nitekim câhiliyyet devrinde böyle i'tikad edilirdi. Buna inanan bir kimsenin kâfir olduğunda şüphe yoktur, Cumhur-u ulemanın kavli bu olduğu gibi hadîsin zahirinden anlaşılan ma'nâ da budur. Şu hâlde yağmuru Allah Teala yağdırdığına, yıldızın doğması veya batması ona ancak âdi bir alâmet olduğuna inanmak şart ile bu sözü söylemek küfrü icâbet-mez. Çünkü : Bize filân vakit yağmur verildi, ma'nasma gelir. Maamafih esah olan kavle göre böyle demek yine de kerâhet-i tenzihiyye ile mekruhtur. Kerahete sebeb, ayni sözün bâzan küfür için bazen da başka ma'nada kullanılması ve bu suretle söylenene su-i zann edilmesi; bir de ayni sözün câhiliyyet devrinin ve onların yolundan gidenlerin şiarı olmasıdır.

 

İkinci kavle göre: Küfürden murâd: Allahın ni'metlerine karşı küfranda bulunmaktır. Bu ma'na, yıldızın yağmur yağdırdığına inanmayana göredir. Babımız hadislerinin en sonuncusuda: «İnsanlardan bazısı şükrederek, bazısı da küfranda bulunarak sabahladı.» buyurulması, keza ondan evvelki rivayette: «Allah gök yüzünden hiç bir bereket indirmemiştir ki, insanlardan bâzısı o berekete küfrând» bulunmasın.» denilmiş olması bu te'vili te'yid eder.

 

Nev: aslında yıldız demek değildir. Bu kelime : yıldız battı ve kayboldu ma'nasına masdardır. Bazıları, yıldız doğdu ma'nasma geldiğini söylemişlerdir. Çünkü ayın menzilleri diye bilinen, bütün sene doğdukları yerler ma'lum yirmisekİz yıldızdan biri her onüç gecede bir garbda fecir zamanında batar; onun karşısında o saatte şarkda bir yıldız doğarmış. Eğer yağmur yağarsa, câhiliyyet devri araplan bu yağmuru, batan yıldıza —Esmaiye göre doğana— nisbet eder; yağmuru o yıldızın yağdırdığına inamrlarmış. Bazen faile masdar ismini vermek kabilinden mecazen yıldıza da nev denilir.

 

Hattâbi 'ye göre  yıldız demektir, Ebu İshâk ez-Zeccâc. garpda batan yıldızlara enva', şarkda doğanlara da bevârih denildiğini söylüyor.

 

Bu babta «Tecrid tercemesinde de şu ma'lumat verilmektedir: «Nev'in cem'i enva'dır. Enva' ayın menzilleri ma'nasınadır. Ayın menzileri yirmi sekizdir. Ay her gece bunlardan bir menzilde bulunur. Bu menzillerden her biri o semâ sahasında bulunan yıldızlardan birinin ismi ile anılır.

 

1- Seretan,  2- Butayn,  3- Süreyya,  4- Deberan,  5- Hek'a,  6- Hen'a,  7-Zirâu'l-Esed,  8- Nesre,  9- Tarf,  10- Cephe,  11-.Zebra,  12- Sarfe,  13 - Avvâ,  14- Simaku,  15- A'zel,  16- Gafer,  17- Zubana,  18- İklîl,  19- Kalbu'l-akreb,  20- Şevle,  21- Nâim,  22- Belde,  23- Sa'd-u zabih,  24- Sa'd-u bulâ,  25- Sa'dü-s' Suud,  26- Sa'du'l-Ahbiye,  27- Fer'u evvel,  28- Fer-u'sâni,  29- Batnu'l-Hut.

 

Bu isimleri alan. yıldızların daima ondördü geceleyin ufkun üstünde, diğer ondördü ufkun altındadır. Hangisi garp tarafından batarsa, rakib ismi verilen yıldız şark tarafından doğar. İlk ondört menzil şimal menzilleri, sonrakiler cenup menzilleridir.

 

Araplar bu yıldızlardan birinin fecir zamanında batması ile birlikde, rakîb olan yıldızın o saatte doğmasına nev' derler. Onun için lügat ulemâsının kimi yıldızın batmasına, kimi doğmasına, kimi de her ikisine birden nev' denildiğini söylerler. Bu nev'Ier bir biri arkasından onüçer gün fasıla ile battığında ve rakipleri doğduğunda o müddet zarfında yağmur, rüzgâr, soğuk, sıcak, bereket her ne olursa batan yıldıza izafe edilir; ve: filân şey filân yıldızın nev' inde vâki' oldu, derlerdi.

 

Yalnız cephenin batması ondört günde olur ki; bu hesaba göre yirmi sekiz nev' in batması 365 gün eder ve güneş senesi bununla sona erer. Envü* hesabına göre hangi yıldızdan başlanmışsa yeni güneş senesi de o yıldızdan başlamış olur; ta'bir-i aharla sene yirmisekiz kısma bölünüp . takriben her onüç gün zarfında vukua gelen cevvî hâdiseler, o günlerde hâkim addedilen yıldıza isnad edilirdi!»

 

Ebu Bekir İbnü'l-Arabi diyor ki: «Bu hadîsi İmam Mâlik   «istiska» babına iki sebeble almıştır.

 

Birinci sebeb: Arapların yağmuru yıldızlardan beklemesidir. İşte Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kalplerle yıldızlar arasındaki bu alâkayı kesmiştir.

 

İkinci sebeb: Hz. Ömer (Radiyallahu anh) zamanında kıtlık olmuştu. Ömer (Radiyallahu anh) Hz. Abbâs'a; «Ülker yıldızlarından kaçı kalmış?» diye sormuş. Abbas (Radiyallahu anh)    : «Söylendiği ne göre yâ Emîre'l-mü'minîn! onlar ufuk ila yedi dane olarak görünüyorlarmış.» demişti. Mezkur yıldızlar kaybolur olmaz yağmur indi. Ömerle Abbas'a bakın ki, onlar bile Ülker yıldızlarını ve zamanı gelince onların batmasını beklemişlerdir.»  İbni'l-Arâbî sözüne şöyle devam ediyor :   «Şüphesiz ki yağmuru Allah'dan değilde — yıldız yaratmış olmak üzere — yıldızlardan bekleyen kimse kâfirdir.   Allah'ın yıldızlara verdiği bir hâssaddan dolayı yıldızlar yağmuru yaratır diye i'tikad eden de kâfirdir. Çünkü yaratmak ve emir vermek Allah'dan başkasına caiz değildir. Nitekim Allah Teala:  «Dikkat edin yaratmak ve emir ancak ona mahsustur. [A'raf 54] buyurmuştur. Ama yıldızların doğup batmasını bekleyerek,  Allah'ın âdeti budur diye onlardan yağmur bekleyene bir şey yoktur. Zira Allah'u Teala bulutlara, rüzgâr ve yağmurlara bir takım menfaatlar tevdi etmiştir...»