893 nolu Hadis’in
İzahı:
Bu hadîsleri Buhâri
«Kitâbü'l-îd* ve «Kitâbü'l-Cihâd» da tahric etmişdir.
Câriye: Asıl lûgatda
«genç kadın» demekdir. Sonradan bu kelimenin mânâsı genişletilerek: genç ihtiyar
bütün kadın kölelere «câriye» denilmişdir. Bâzıları, bu hadisde cariyeden lügat
mânâsı kastedildiğini yâni Hz. Âişe'nin yanında Ensâr kızlarından iki kız
bulunduğunu söylemişlerse de, hadisin o cümlesinde bahsedilen cariyelerden
murâd: Ensâr kızları değil; Ensâr'a ait iki hakiki câriyedir. Nitekim
Taberâni'nin rivayetinde bunların birinin Hz. Hassan b. Sabit'e âid olduğu;
İbni Ebî'd-Dünyâ'nın rivayetinde: « Hamâme ile arkadaşı şarkı okuyorlardı.»
denilmişdir. Bu Hamâme'nin kim olduğunu birçok musannifler beyân etmemişse de,
Zehebi «Et-Tecrîd» nâm eserinde: «Hamame, Bilâl (Radiyallahû anh'ın annesidir.
Onu Ebû Bekir satın almış ve azâd etmişdir.» demektedir.
Hz. Âişe'nin babımız
rivayetlerinin birinde, kendisi için «Ben, henüz bir câriye idim...» ifâdesindeki
«câriye» kelimesi ise lügat mânâsında kullanılmışdır. Âişe (Radiyallahû anhâ),
bu sözü ile: «Ben, o zaman henüz genç bir taze idim.» demek istemişdir.
«Aribe»: Oyuna düşkün,
oyunu seven; demekdir.
Hz. Âişe'nin sözlerinden
anlaşılıyor ki: Kendisi oyuna düşkün olacak derecede genç ve âdeta çocukmuş.
Cariyelerin def çalarak
Buâs harbine ait şarkılar okudukları hadisin muhtelif rivayetlerinden
anlaşılmaktadır.
Ulemâdan bâzılarına
göre, Ensâr-ı Kiram'ın Buas harbinde biribirlerine söyledikleri şiirler, kimi
iftihar kimi de hicv'e âit şeylerdi.
Buâs: Evs kabilesine
mahsûs bir kâledir. Benî Kurayza diyarında bulunan bu kâlede o kabilenin
bayranları barındırılırmış. Meşhur Buâs harbi bu kâlenin ekinliğinde olmuşdur.
Bâzıları, bu kelimeyi «Buğas»
şeklinde okumuşlardır. Fakat doğrusu: «Buâs» dır.
Hattabi'nin beyanına
göre: Buâs günü arapların meşhur günlerinden biridir.
Câhiliyet devrinde, o
gün Evs ile Hazrec kabileleri harbe tutuşmuş, bu harb islâmiyetin zuhuruna
kadar tam yüzyirmi sene devam etmişdir. Nihayet harp Evs kabilesinin zaferi ile
sona ermişdir.
Hz. Âişe'nin: «Ama bu
cariyeler, şarkıcı değildiler.» sözünün mânâsı: «Şarkıcılık, onların kanaati ve
âdeti değildi.» demekdir.
Kaadı îyaz diyorki:
«Mezkûr iki cariyenin terennüm ettikleri şeyler harbe, galebe, zafer ve
secâatla öğünmeye âit şiirlerdi. Bu gibi şiirler, o cariyeleri kötülüğe teşvik
etmediği gibi; onları okumak, ulemânın ihtilâf ettiği şarkıdan mâdûr değildir.
Bundan murâd: Şiiri okurken sesi yüksetmekden ibâretdir. Onun için Âişe
(Radiyallahû anhâ): «Bu cariyeler şarkıcı değillerdi...» demişdir. Yâni
şarkıcıların âdeti veçhile şarkı söyliyenlerden hevâ ve hevesi teşvik,
kötülüklere sevk, güzel kadınları tavsif, şehvetleri tahrik gibi husûsâtı
terennüm edenlerden değildiler...-
Araplar şiir okumaya da
«gına» derler. Yâni bu kelime şarkı söylemekle şiir okumak arasında
müşterekdir. Ancak, burada ondan mubah olan şiirleri okumak kastedilmişdir.
Filhakika ashâb-ı kiram mücerred şiir terennümünden ibaret olan gınâ'yı caiz
görmüş; onu Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin huzurunda da
yapmışlardır.
îbnü'l-Esir. «Buradaki
gınadan, oyun ve eğlence sahiplerince mâruf olan şarkı kastedilmemişdir. Ömer
(Radiyallahû anh) Bedevilerin teganrüsine ruhsat vermişdir. Bundan murad:
Develeri sürerken mırıldandıkları şeyler gibi bir ses çıkarmakdır.» diyor.
«Muzmûr» veya «mezmûr»:
Islık gibi ses çıkaran düdükdür. Buna «mizmâr» da derler.
«Mina günleri» nden
murâd: Kurban bayramı günleridir.
Nevevî, bunların Bayram
gününden başka üç gün olduğunu söylüyor. Şu hâlde Mina günleri ile: Teşrik
günleri kastedilmiş demekdir.
«Derak»: Deraka'nın
cem'îdir. Deraka: Deriden yapma kalkan, demekdir.
Beni Erfidet
Habeşlilerin lâkabıdır. Erfide veya erfede: Dedelerinin ismidir, diyenler de
vardır. Bâzıları, Benî Erfide' nin Habeşlilerden bir kabile olduğunu, bu
kabilenin raksetmekle şöhret bulduğunu söylerler. Gerek Hz. Ebû Bekir 'in, kızı
Aişe (Radiyallahû anhâ)'yı azarlıyarak «Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in evinde şeytan düdüğü mü üflüyorsunuz?» demesi; gerekse Habeşliler'in
oyunlarını gören Hz. Ömer'in onları taşlamağa kalkışması, bu işden Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in haberi olmadığı zannettiklerindendir.