SAHİH-İ MÜSLİM

     Konular Numaralar  

 

 

933 nolu Hadis’in İzahı:

 

Bu hadîsleri Buhârî «Cenâiz» bahsinde Âişe hadisinin bir rivayetini «Kitâbü'l-Meğâzî» de, Nesâî ve ibni Mâce «Cenaiz» bahsinde muhtelif râvîlerdçn tehrîc etmişlerdir.

 

Ayni diyor ki: «Bu bahsi şerh eden zevattan hiç birinin bu bâbda vârîd olan hadîsleri hakkıyla beyân ettiğini görmedim. Bil'akis sarihlerin çoğu sözlerini tertipsiz ve hadîsin metnine tâbi olmaksızın gelişi güzel yazmışlardır. Öyle ki: Onların sözlerine bakanlar, kendilerini tatmin edecek bir şey bulamazlar...»

 

Ayni bundan sonra bu hadisler üzerinde muhtelif yönlerden söz etmiştir. Şöyle ki:

 

1) İbni Ömer (Radiyallahu anh)'ın rivayetleri iki nev'îdir. Bunların biri ölen kimsenin ailesinin feryâd edip ağlaması yüzünden azâb göreceğini, diğeri dirinin ağlaması yüzünden ölünün azâb göreceğini ifâde etmektedir.

 

Her iki rivayet merfû'durlar. Acaba burada mutlak, mukayyede hamledilir mi? Yâni ölen kimse kendisine yalnız ailesinin ağlaması yüzünden mi azâb görür yoksa hüküm umûmî olup, herhangi bir kimsenin ağlaması ile azâb görür mü?

 

Bu suâle: «Hüküm umûmidir, yalnız ailesinin ağlamasına mahsûs değildir.» şeklinde cevap verilmiştir. Bittabi bu cevap ağlamayı meyyitin azabına sebep kabul edenlere göredir. Burada mutlakın, mukayyed üzerine hamledilmemesi, hükümde bir fark hâsıl olmadığı içindir. Çünkü ağlamanın, ölenin azabına sebep olacağına kaail olanlara göre ailesinin ağlaması ile başkasının ağlaması arasında fark yoktur. Zira ölünün arkasından feryâd-ü figân etmenin azaba sebep olacağı umûmi delillerle beyân edilmiştir. Ölenin ailesi ağlamak hususunda daha mazur olduğu hâlde ağlamaları azaba sebep olursa, başkalarının ağlamaları buna bil'evlâ sebep teşkil eder.

 

Hadisin bâzı rivayetlerinde «ailesinin ağlaması sebebiyle» buyurulması: «Başkalarının ağlaması azaba sebeb olmaz- manâsına alınmamalıdır. Zira bu söz bir kayd-ı ihtirazı değil, kayd-i vukûi'dir. Yâni ekseriyetle ölenin arkasından ailesi efradı ağladığı için zikredilmiştir.

 

2) Acaba hadîsde zikri geçen «diri» tâbirinin mefhumu varmıdırki, diri olmayan şeylerin ağlaması ile ölüye azâb olunmaz diyelim. Ve acaba diri olmayan şeylerin ağlaması tasavvur olunabilir mi ki, diri kelimesi ile cansız şeylerden ihtiraz olunmuş diyelim?

 

«Onların üzerine yer ve gök ağlamadı.» âyeti kerimesinin zahirine bakılırsa yerle gök başkasına ağlarlar. Binâenaleyh onların bu ağlayışı: Ölüye ağlamak, olur. Ölüye bundan dolayı bil'icmâ azâb yoktur.

 

Yezid-i Rakaasî 'nin Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den rivayet ettiği bir hadisi îbni Merdûye tefsirini dercetmişdir. O hadiste Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

 

«Hiç bir mü'mîn yoktur ki, gök yüzünde onun için iki kapı bulunmasın. Bu kapıların birinden rızkı çıkar, diğerinden de sözü ve ameli girer. O mü'mln öldüğü vakit bu kapılar onu arar ve ona ağlarlar.» buyurmuş ve «Onların üzerine yer ve gök ağlamadı.» âyet-i kerimesini okudu.» denilmektedir.

 

Ölüden ağlama tasavvur olunabilir. Bu bâbda Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellemj'den şu hadîs rivayet olunmuştur. «Biriniz ağladığı vakit, ona arkadaşçağzı da ağlar.»

 

Bu hadîsdeki «arkadaşçağız»dan murâd: Ölen kimsedir. «Hay» kelimesinden murâd: Kabile'dir. Bu takdirde ölünün azabına sebep, kabilesinin ona ağlaması olur.

 

3- Bu hadislerin bâzı rivayetlerinde ölünün ailesi ağladığı için, başka rivayetlerinde arkasından niyâha yâni bağırıp çağırarak; ölenin meziyetleri sayıldığı için azâb göreceği bildirilmektedir. Tabiî ki birinci rivayet umûmi, ikincisi ise yalnız nihâhaya mahsûsdur. Burada mutlak, mukayyede hamlolumır. Binâenaleyh ağlamak mutlak olarak zikredildiği yerlerde feryâd-ü figânla ağlamaya hamlolunur. Bu husûsda icmâ-ı ulemâ vardır.

 

Mücerred gözyaşı, azaba sebep değildir. Bu hadîslerden, umûmî surette ağlamak kastedilmediğine bir delil de: «Ölen kimse ailesinden bazılarının ağlaması yüzünden azâb görür.» hadîsidir.

 

Bu hadîsde azaba sebep: bâzı ağlamalar, olduğu bildirilmiştir. Hadislerin aralarını bulmak için buradaki bâzı ağlayış kaydı bağıra çağıra ağlamaya hamledilmiştir.

 

Hadisin râvileri olan Ömerü'bnü'l-Hattâb ile oğlu'nun Huzûr-u Nebevî'de ağlamaları da her ağlayışın azaba sebep olmadığına delildir.

 

4- Hz. Aişe, Ömer ile oğlu Abdullah (Radıyallahü anhümâ)'yı hatâya nisbet etmiş, onların yanıldıklarını söylemiştir. Aişe (Radıyallahü anhâ)'nın rivayetlerinden ne murâd edildiği ulema arasında ihtilaflıdır. Hattâbi'ye göre mânâ Aişe (Radiyallahu anka)'nın kanaat getirdiği şekildedir. Zira, Hz. Aişe azâb mes'elesinin bir yahudi hakkında olduğunu rivayet etmiştir. Tefsir edilen haber mücmel bırakılan haberden evlâdır.

 

îbni Ömer {Radıyallahü anh)'ın rivayet ettiği hadisler dahî âyet-i kerîmeye muhalefet etmeksizin sahih olabilir. Çünkü araplar öldükten sonra kendilerine bağıra çağıra mersiyeler okunmasını vasiyet ederlerdi.

 

Hattâbi diyor ki: «Bir rivayet sabit oldumu, o rivayeti zan ile çürütmeye imkân yoktur. Buradaki hadîsi hem Ömer hem de oğlu rivayet etmişlerdir. Aişe'nin rivayet ettiği hadisde onların rivayetlerini hükümsüz bırakacak bir şey yoktur. Her iki tarafın rivayet ettiği hadislerin sahih olmaları caizdir. Aralarında münâfaat yoktur. Ölünün azâb olması, sağlığında iken kendisine yas tutulmasını ve mersiye okunmasını vasiyet ettiği zaman lâzım gelir...»

 

Ağlamakla ölünün azâb görmesi hususunda ulemadan nakledilen kavillerin mühim olanlarını az yukarıda görmüştük... şimdi hadîslerin izaha muhtaç görülen yerlerine dönelim:

 

îbni Abbâs (Radîyallahu anh)'ın bir zâtın delâleti ile cenaze yerine gelmesi â'mâ olduğuna işarettir. Hakîkaten ömrünün sonlarına doğru gözleri görmez olmuştu. Gerek îbni Abbâs gerekse îbni Ömer ashâb-ı kirâm'ın büyüklerinden olup, «Abâdile-i Erbaa» denilen dört Abdullah' (ki diğerleri ibn-i Zübeyr ve ibn-i Amr b. As dır. İbn-i Mes'ud fakih olmadığı için onlardan değil) dır.

 

Hz. Abdullah b. Ebî Müleyke 'nin onlar derecesinde olmadığı hâlde aralarına oturması bir özürden dolayıdır. Yoksa özürsüz kendinden her cihetçe üstün olan iki zâtın arasına oturmak âdaba muhaliftir.

 

Abullah îbni Ömer'in rivayetini mürsel bırakmasından murâd: Ölen kimsenin, dirilerin ağlaması yüzünden azâb göreceğini mutlak olarak nakletmesi Hz. Âişe'nin rivayeti gibi yahudi cenazesi olmakla kayıtlamaması, diğer rivayetlerde olduğu gibi vasiyet veya ailesinden bâzılarının ağlamasını zikretmemesidir.

 

Beydâ': Hakîkatta «çöl», mânâsına gelirse de, burada ondan murâd: Mekke ile Medine arasında bir yerdir.

 

Bu rivayetlerde ismi geçen Suheyb (Radıyallahü anh) -Suheyb-i Rûmi diye şöhret bulan Suheyb b. Sinan'dır. Küçüklüğünde Roma'lıların eline esir düştüğü için ana dilini unutmuş, sonradan tekrar öğrenmişse de doğru dürüst ve hatasız konuşamamıştır. Abdullah b. Cüd'an, kendisini Romalılardan satın alarak azâd etmiştir. Bundan sonra Hz. Suhayb müslüman olmuştur. Kendisi Mekke müşriklerinden ezâ cefâ çeken ilk müslümanlardandır.

 

Rivayetlerin mecmu'undan anlaşıldığına göre Hz. Ömer Hacc'dan döner dönmez vurulmuştur.

 

Hz. Âişe'nin «Güldüren de ağlatan da Allah'tır.» demesi: İbni Ömer'in rivayet ettiği hadîsi kabul etmediğinin delilidir. Çünkü insanın gülmesi, ağlaması, keder ve sevinci Allah'tandır. İnsanın bunlarda hiç bir dahl-ü te'sîri yoktur. Şu hâlde bunlardan dolayı ölü değil; diri bile muâhaze olunamaz, demek istemiştir. Bir rivayette bu sözü îbni Abbâs söylemiştir.

 

Hz. Aişe (Radiyallahu anhâ)'nın bir rivayette:

 

«Allah Ebü Abdlrrahmân'a rahmet eylesin.», diğer bir rivayette «Allah Ömer'e rahmet eylesin.» demesi: Edep, terbiye ve nezâket icâbıdır.

 

Ebû Abdirrahmân: Hz. İbni Ömer'in künyesidir. Aişe (Radıyallahü anhâ) onlar hakkındaki bu sözleriyle kendilerini hatâya nisbet etmekden doğacak hoşnutsuzluğu gidermek için bir vâsıta yapmıştır.

 

Râvl îbni Ebi Müleyke: «Vallahi ibni Ömer -hiç bir şey demedi.» sözüyle ihtimâl Hz. Aişe'yi haklı gördüğünü anlatmak istemiştir. Fakat ulemânın bu sükût hakkındaki kavilleri öyle değildir, ibni Münir: «İbni Ömer (Radıyallahü anh)'ın susması, Aişe'nin sözünü kabul ettiğine delil olamaz. Belki de münâkaşadan kaçınmıştır.» diyor

 

Kurtubî de: «İbni Ömer bu hedîsi merfu' olarak rivayet ettikten sonra burada susması: kendine ârız olan bir şüpheden dolayı değildir. Lâkin hadisin ona göre te'vîle ihtimâli vardır. O anda hadisi hamledecek bir te'vil yolu bulamamıştır. Yahut o meclisin münâkaşaya tahammülü yoktur...» demiştir.

 

Hz. Aişe'nin son rivayetlerinden birinde «Îbni Ömer hatâ etmiş.» diyerek yaptığı tashihler meyânında onun hadisdeki «bilirler» kelimesinin yerine «işitirler» dediğini gösteren rivayeti okumuş sonra hadîsde zikri geçen âyetleri okuyarak, onlardaki ölüye laf işittirme sözünü hakikate hamletmiştir. Hâlbuki bir çok rnüfessirlerle diğer ulemâya göre bu âyetlerdeki ölülerden murâd: Kâfirlerdir. Kâfirler işittiklerinden istifâde edememe hususunda öldükten sonra hiç bir şeyden istifâde edemeyen cesetlere benzetilmiştir. Bu takdirde bu âyetlerde Hz Âişe'ye delil yoktur.

 

Kalib: Bedir gazasında Küffâr cesetlerinin atıldığı kuyudur. Bâzıları bunu: «Taşlan işlenmemiş eski bir kuyu» diye tefsir etmişlerdir.

 

Bedir müşriklerine Resulullah {Salldlahu Aleyhi ve Sellem)'in bir şeyler söylediğini ifâde için: «Onlara ne söylediyse söyledi.» denilmiştir. Bundan murâd: «Size vaad olunanın hak olduğunu anladınız mı?» buyurmuş olmasıdır.

 

Hz. Ömer'in Suheyb (Radiyallahu anh)'a «Bilmez misin?» yahut «Duymadın mı?» diyerek azâb hadisini hatırlatmasını, Hz. Süheyb'in bu hadisi evvelce Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den bizzat işittiğine delildir. Herhalde sonradan onu unutmuş olacaktır.

 

Bâzıları: «Hz. Ömer'in Suheyb'in ağlamasına karşı itirazda bulunması: sesle ağladığı içindir. Ömer (Radıyallhu anh) bundan, öldükten sonra da ayni şekilde yahut daha fazla feryâd ederek ağlayacağı mânâsını çıkarmıştır. Hemen itirazda bulunması bundandır.» derler.

 

Aynî ölene mersiye okumanın memnûiyeti babında onbeş sahâbîden hadîs rivayet olunduğunu «Et-Tevhîd» nâm eserden nakletmiştir. Hadis rivayet eden ashâb-ı kiram: îbni Mes'ûd, Ebû Mûsâ, Ma'kil b. Mukarrin, Ebû Mâlik'i Eş'arî, Ebû Hureyre, Îbni Abbâs, Muâviye, Ebû Said, Ebû Ümâme, Alî, Câbir, Kaysü'bnü Âsim, Cünâdetü'bnü Mâlik, Ümmü Atiyye ve Ünımü Seleme (Radiyallahu anhüm) hazerâtıdır.

 

îbni Mes'ûd hadisini Buhâri, Müslim, Tirmizî, Nesâî ve îbni Mâce tahric etmişlerdir.  Ebû Mûsâ hadîsini Buhâri tahric etmiştir.  Ma'kil b. Mukarrin hadisi sahih senedle -Süneni Kebirde. Ebû ,Mâlik-i Eş'arî hadîsini Müslim rivayet etmiştir. Bu hadîsde

 

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

Ümmetimde câhiliyet umurundan kalma dört şey vardır ki, bunları terketmezler. (Bu dört şey) soy sopu ile iftihar etmek, neseplere taanda bulunmak, yıldızlardan yağmur beklemek ve niyâhadır...» buyurmuşlardır.

 

Ebû Hureyre hadîsini yalnız Tirmizi rivayet etmiştir. Mânâ itibârı ile bu hadis dahî Ebû Mâlik hadisi gibidir.

 

îbni Abbâs hadîsini îbni Merdûye «Tefsir» inde tahric etmiştir. Muaviye hadîsini îbni Mâce rivayet eder.

 

Ebü Saîd-i Hudri hadîsini Ebû Dâvûd tahrîc etmiştir. Bu hadisde Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

Yasçı kadına ve onu dinleyen kadına Allah lanet etsin.» buyurmuştur.

 

Ebû Ümâme hadîsini İbni Mâce tahrîc etmiştir. Mezkûr hadîsde Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellemj,

 

«Yüzünü tırmalayan, cebini yırtan, helak ve azâb duasında bulunan kadınlara lanet olunmuştur.» buyurmaktadır.

 

Hz. Ali hadîsi ile Câbir hadîsini Îbni Ebî Şeybe • Musannaf » ında tahric etmiştir.

 

Kaysü'bnü Âsim hadîsini Nesâi; Cünâdetü'bnü Mâlik hadîsini Taberâni tahrîc etmişlerdir.

 

Ümmü Atiyye hadîsini Buharî, Müslim ve Nesâi; Ümmü Seleme hadisini de îbni Mâce rivayet etmişlerdir.

 

Aynî bunların dışından bu bâbda Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hazretlerine beyat eden bir kadınla Ömer, Enes, Amrû'bnü Avf, îbni Ömer, Imrânû'bnü Husayn, Abbâs b. Abdilmuttalib, Selman, Semura hazerâtı ile Ebû Mûsâ (Radıyallahu anh)'ın zevcesinden dahî hadîsler rivayet edildiğini söylemiş ve bu hadislerin yerlerini göstermiştir. Şöyle ki:

 

Beyat eden kadının hadîsini Ebü Dâvûd tahrîc etmiştir.

 

Ömer (Radıyallahü anh) hadîsini Buharî, Müslim, Nesâi ve îbni Mâce rivayet etmişlerdir.  Enes hadisini Nesâi, Amrû'bnü Avf hadîsini Teberânî  «El-Kebîr» nâm eserinde tahrîc etmiştir. îbni Ömer hadîsini  Beyhaki rivayet etmiştir.

 

İmrân b. Husayn hadisini Nesâi tahrîc etmiştir. Mezkûr hadisde:

 

«Ölen kimse ailesinin ona yaptığı feryâd-ü figân yüzünden âzab görür.» buyurulmaktadır. Bu hadîsi dinleyen bir zât: «Acaba Horasan' da vefat eden bir adamın ailesi burada kendisine âh-u zâr etseler, o adam yine azâb görecek mi?» diye sormuş; Râvi, ona:

 

«Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) doğru söylemiştir, sen ise yalan yaptın.» mukaabelesinde bulunmuştur.

 

Abbâs b. Abdilmuttalib hadîsini Taberânî «El Kebîr» inde; Selmân hadîsini yine Taberânî tahrîc etmiştir. Semüra hadîsini Bezzâr rivayet eder. Ebû Musa (Radiyallahü anhj'ın zevcesi hadisini Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Bu kadının ismi «Ümmü Abdillâh» dır.

 

İmam Müslim bu bâbdaki hadîsleri kitabının sonuna dercetmiştir.